JoomlaLock.com All4Share.net

HUZURA KAVUŞMANIN İKİNCİ KAPISI İSTİKAMET MAKAMIDIR -1

Huzura Kavuşmanın İkinci Kapısı İstikamet Makamıdır 1

Huzura Kavuşmanın İkinci Kapısı İstikamet Makamıdır -1 - Şeb-i Vuslat

Sayı : 135 - Mart 2019

 

Huzura Kavuşmanın İkinci Kapısı İstikamet Makamıdır -1

 

Huzura kavuşmanın ikinci kapısı istikamet makamı; sünnete muhalif olan bid’at, haram ve ibadetleri bozacak fenalıkları terk etmek, ibadet ve tâati de yerli yerinde yapmak demektir. Mesela namazı kılmak ayrıdır, ikâme ile tabir olunan yerli yerinde yapmak da ayrıdır.

Cenâbı Hak Teala, Kur’an’ın, yerli yerinde namaz kılana, istikamet ve takva sahibi olana rehberlik yapacağını beyan buyurmuştur: “Bu, Allah tarafından gelmiş Yüce Bir Kitab’tır. O’nda şüphe yoktur. Teslimle okuyanlara şüphe vermez. Ve O, günahlardan sakınan ve emirleri dosdoğru yerine getiren takva sahiplerine hidayet edicidir. O takva sahipleri öylelerdir ki, hulûs-i kalple gayba inanırlar. Onlar ki namazı dosdoğru kılarlar ve onlara vermiş olduğumuz rızktan da nefslerinin hesabına değil Allah yoluna infak ederler.” (Bakara 2-3) Namazı huşu’ ve tadil-i erkanla kılarlar demektir. Demek ki namaz kılmak ayrı, ikâme edilmesi de ayrıdır. Mal harcaması da öyle; nefsin hesabına harcamak değil Allah Teala’nın emrettiği yerlerde harcamak demektir. Mesela namaz kılmak tevbedir, dosdoğru kılmak istikamettir. Şu halde istikamet; sünnet, vacip ve farzları yerli yerinde kılmakla, bunları bozan şeylerden sakınmaktan ibarettir. Hem mesela zekât vermek tevbedir, yerli yerinde müstehaklarına vermek ve vaktinde ödemek istikamettir ve ayrıdır. Kur’an-ı Hâkim bunları yapanlara değil, bunları yerli yerinde yapan ve yapmakla beraber fâsid amelden korunanlara mürşiddir.

Her ne kadar Kur’an-ı Hâkim bütün insanlara rehber ise de gayba iman ederek kendisine zarar verebilecek şeylerden nefsini koruyan takva sahiplerine özel olarak doğru yol gösterir. Gayb ise, insanın gözünden ve akıldan gizli olan şeylerdir. Yani “Allah Teala’nın Zât-ı Şerifi, melekler, kabir azabı, haşir ve neşir, cennet ve cehennem gibisini görmediği halde iman edenlere Kur’an-ı Hâkim ancak ve ancak maksada ulaştırıcı yol gösterir” demektir. “Bigaybi”deki “ba” harfi musâhabe manasında olup mukadder bir ism-i fâile bağlanması da mümkündür. Bu takdirde “gayb” kelimesi, tenhalaşmak ve yalnız kalmak manasındadır, yani bu takdirde “Kur’ân’ın kendilerine maksada ulaştırıcı yol gösterdiği takva sahibi onlardır ki tek başlarına kaldıkları halde dahi -münafıklara hilafla - halisane iman ederler” yani fiilen de iman ederler demektir. Nitekim, İbn Mes’ûd (ra) bu itibarla şöyle demiştir: “Kendisinden başka hiçbir mabud olmayan Zât’a andolsun, tenhada hâlis imandan daha üstün bir imanla hiçbir kimse iman etmemiştir.”

Öteden beri, hisler mi harekete, hareket mi hislere hâkimdir, diye ihtilaf edilmektedir. Ayet ve bu hadisten anlaşıldığı üzere, hisler harekete hâkimdir, diyenlerin fikri daha makbuldür. Mesela dosdoğru namaz kılmak, güzel ahlakta bulunmak, hâsılı İslami hasletler imanın alâmetidir. İman hissi ve şuuru, kalpte bir tasdiktir. Bunlar var ise, varlıklarından dolayı kişinin mü’min olmasına hükmedilir. Amma hakikatte ise kişi yalnız iken korku ve utanç olmadığı halde dahi İslami vecibeleri tam manasıyla yerine getirip ta’dil-i erkanla namaz kılarsa, şuurundaki niyeti, maksat ve hisleri bedeni üzerine hükümran olmuştur; İndallah da hakiki mü’min budur. Onun için ekâbir: “İmanda ihlas, bilfiil İslami vecibeleri yalnızlıkta dahi tatbik etmektir. Böyleyse ihlas vardır. Böyle değilse, mesela halk içerisinde İslami vecibeleri yerine getirdiği gibi yalnızlıkta da getirmezse, ya nifak ya da riyadan ibaret gösteriş vardır.” dediler. Çünkü itikadda istikamet, ibadette istikamet, ahlâkta istikamet, muamelede istikamet olmak üzere dört sureti vardır. Bizim için söz konusu olan istikamet, imanda ve ahlâkta olan istikamettir. İmanda istikamet: gayba iman etmek yahud gaybda dahi iman etmek ile ehli sünnet ve’l-cemaatin ölçü ve tahrirlerine göre itikadı düzeltmektir. Ahlâkta istikamet: tevazu, Hakk’a ibadet, halka hizmet etmekle boyun eğmek demektir.

Ebu’l-Hasen-i Şâzili, istikameti, tevazu ile hüsnü muaşerette bulunmak, mahlûkta ayıp görmekten sakınmak, gizlide dahi büyük ve küçük günahlardan çekinmek, sünnet ve mendubları yerine getirmekten kinayedir, diye tefsir etmiştir. Bu takdirde şuurumuzda olan maksat ve niyetlerimizi tenhada dahi harekete geçirmek ve fiilen tatbik etmek istikamet olur.

Şeyh Ahmed Gümüşhânevi: “İstikamet: ahidleri yerine getirmek, ifrat ve tefritten sakınmak, mubahlarda her şeyi ortalama ayarlamaktan ibarettir” diye beyan etmiştir. Binaenaleyh istikamet, Allah’ın emirlerine nefsi teslim etmektir. Yani Allah Teala senin hakkında neyi emretmiş ise onu tercih etmendir.

Ebu Ali Ed-Dekkak da: “İstikamet nefsi edeplendirmek, kalbi fena niyetlerden temizlemek, daimi bir surette basiret üzere bulunmaktır” diye tarif etmiştir. İstikameti elde etmek için gizli ve aşikârede Allah Teala’dan korkmak, az veya çok rızıkta kanaat etmek, Allah’ın verdiğine razı olmak, halkın huzurunda ve gıyabında şefkatle onlara iyilikte bulunmak gerekir, diye tahrir etmişlerdir. Bunları yaptın mı mü’min ve müstakim bir insan olursun. “Gizli ve aşikârede taati iltizam ve menhiyattan ictinabla dosdoğru ol ve insanlar içinde ahlakın güzel olsun” mealindeki hadisi şeriften anlaşıldığı üzere iki türlü istikamet var:

- Allah Teala’ya karşı istikamettir.

- Halka karşı istikamettir.

Allah’a karşı istikamet tenhalaşmak zamanlarında dahi Allah Azze ve Celle’nin buyruklarını yerine getirmek, yasaklarından sakınmaktır. İnsanlara karşı istikamet ise, güzel ahlakta bulunmak, küçüklere tevazu ile kanat germek, büyüklere tevazu ile boyun eğmekle saygıda bulunmak, hemcinsine yani seviyesinde olanların da şereflerine riayet etmekten ibarettir. 

Bu iki kanat olduğu takdirde takva kemal bulmuş ve istikamet kapısı açılmış demektir. Artık bu kapı açıldı ise, İlâhi meârifler, haller, makamlara giriş için de imkânlar hazırlanmıştır demektir. Dekkâk kuddise sırruh diyor ki: “Allah Teala senden yukarıda tarif edilen istikameti ister. Sen ise yapmış olduğun taatle Allah’ın sana ikram etmesini, yani kerameti istersin. Sen bu isteğin peşinde olduğun müddetçe müstakim değilsin. İstek ve arzularını bırakıp Allah Azze ve Celle’nin isteği peşine düştüğün andan itibaren istikamet yoluna girmişsin demektir.” İmam Arif Sehreverdi diyor ki: “Gizil ve aşikârede taati iltizam ve menhiyattan ictinabla dosdoğru ol ve insanlar için de ahlakın güzel olsun” hadisi şerifi, İslam’ın esaslarından biri, Peygamberin cevâmiu-l-kelimindendir.”

Halisane imanla birlikte takva sahibi, ilk kez kendini, cehennemde ebedi azaba vesile olabilecek küfür, şirk ve nifaktan korumak için iman eder. Bu, takvanın birinci derecesidir. Kendisiyle azap arasında imanı siper kılar. Takva sahibi ikinci kez, muvakkat dahi olsa cehenneme girilmesine vesile olabilecek küçük ve büyük günahlardan korunur, kendisiyle azap arasında taat ve ibadeti siper kılar. Gizli ve aşikârede küçük büyük günahlardan sakınır, farz ve vacipleri yerine getirir. Halisane bunu yapmakla da fâsık ve âsilerden ayrılmış olur.

Üçüncü kez, sâlik, sırrını yani kalb ve dimağını, doğrusu özünü Cenâbı Hakk’ın huzuruna varmaya engel olabilecek her şeyden temizler, bütün hisleri ve duygularını Cenâb-ı Hakk’ın Zât-ı Şerifi’ne yöneltir. Sâlikin bu teveccühü yani yönelmesi, takvanın zirvesi ve istikametin ilk kapısıdır. Artık sâlik bunda sebat etmeye çalışır. Sebat ederse salihtir, velidir, ebrardır, ahyardır. Tabi ki istikamette sebat etmek kolay bir iş değildir.

Saliki istikametten geri bırakan üç haslet vardır:

-Halktan korkmaktan ibaret cübn,

-Rızktan endişe etmek yahud maaş ve iaşeden endişe etmek,

-Nefsi arzusundan razı olmak.

Bu üç haslet insanı istikamet yolundan çevirir, tevbe kapısını kapatır, a’lâi illiyyinden esfel-i sâfiline düşürür.

İmam-ı Rabbâni müceddid-i elfi sâni (kuddise sirruh) der ki: “İstikamet, şeriati tastamam tatbik etmektir.” Fatiha Suresi’ndeki “sırat-ı müstakim”i, şeriat ilmini bilmek ve onunla amel etmektir diye izah etmiştir. Bazı ehli kemal: Amelsiz ilim yahudi, ilimsiz amel nasrânilerin yoludur. Onun zıddı bilmek ve bilgi ile amel etmekten ibaret istikamettir. İstikameti elde eden ashabı kiramın yoluna girer ve elbette Rahmani cezbeler elinden tutar, takrib makamına kavuşturur. Takrib makamı da onu aşk-ı Rabbâniyyeye devr-i teslim eder. İnayetten ibaret aşk-ı Rabbâni, umum nurâni perdeleri yırtar, Zati tecelliyesinin idaresine teslim eder, demişlerdir.

Efendim Şeyh Abdulhak, pederi Şeyh Abdulğafûr Abbasi Hazretleri’nden naklen şöyle buyurdu: “Kul ile Allah arasında yetmiş bin hicab vardır. Yarısı zulmâni, diğer yarısı da nurânidir. Zulmâni perdeler tevbe etmekle imha olunur. Nurâni perdeler de istikametle açılır. Tevbe ne kadar sahih olursa o kadar zulmâni perdeler yırtılır. Sonra bu zulmâni perdeler hep madde âlemindedir. İstikamet de ne kadar tamamlansa, mana âleminde o kadar nurâni perdeler kulun gözünden kalkar. Andolsun eğer padişahlar bilselerdi ki istikamet bize ne kadar huzur vermiş, şu beşeriyet âlemindeki keşmekeşleri bırakıp istikameti elde etmek için bizimle harbedeceklerdi.” Ashabı kiram istikametle şu kadar memleketleri fethettiler.

Gavs-ı Hizâni: İstikamet ehlinin kadir ve kıymetleri ancak ahirette bilinir. Hallerinden dolayı dünya lezzetlerinden yüz çevirmelerinde hiçbir kusur yoktur. İstikamet imanın hakîkatini kula gösterirken kul şu cismâni lezzetlere zerre miktarı önem vermez. 

Seydâ-i Tâhi: “Sıddîkıyye tarikatinden gaye ihlas ve muhabbettir. İstikamet ihlas ve muhabbetle şeriate ittibâdır. Zira tarikat, şeriatin medarıdır. Tarikatten maksad, marifetin icmalini ve şeriatın hükmünün izahını bilmektir. Mesela müntesib, abdest ve guslün hikmeti nedir, niçin abdestte dört aza yıkanır ve gusülde cümle bedenini yıkar hikmetini bilmelidir. Nitekim abdest bazı azaların manevi zulmetini çıkarmak, gusül bütün azanın zulmetini çıkarmaktan ibarettir. Müntesib kâmil üstadın nezaretinde abdest, gusül ve diğer ibadetinin keyfiyetini öğrenmekle sırrını idrak eder. Binaenaleyh sâlikin yaptığı ibadeti ve ibadete ait bilgisi ve o bilgi ile amel etmesi şüphesiz istikamettir. Eğer istikametle beraber cezbe olursa istikametsiz pek çok kerametlerden üstündür. Çok hayret!.. Avam tabakası en büyük keramet olan istikameti aramaz da maalesef kerameti arar. Bu, kerameti inkâr etmek değil; lakin keramet istikametin semeresidir. İstikametsiz keramet istidrac olur.” buyurmuştur.

Patnoslu üstadım Molla Yasin: “Amelsiz ilim veyahut ilimsiz amel, naylondan yapılmış çiçek ve portakallara benzer. Mevsimi olmadığında insan onları dükkânların vitrinlerinde gördüğünde gayrı ihtiyari meyleder, iştihası çeker. Geçenlerde Van’da bir mağazada otururken masanın üzerinde dört beş tane armut gördüm, umum dikkatim üzerine gitti. Mağaza sahibi dedi ki, hocam bunlar naylondan yapmacık armutlardır. O zaman çok utandım. Ne fayda ki şimdiki bir kısım ulema da hakiki meyveyi aramayıp yapmacık çiçekleri ararlar.”

Hülâsa istikamet tevbeden sonra farz, vacib ve sünnetlere ehli sünnet ve’l-cemaatin itikadına dayalı olarak inanmakla, dört mezhebden bir mezhebe bağlı kalmakla şeriat ilmini tatbik; haram, mekruh, müfsid hallerden sakınmak; ahlaken de ashâb-ı kiramın yolundan yürümektir. Şeriatin ikrarı iman, tatbiki istikamet, ondan firar etmek dalâlettir. Şer’î vazifelerde kaytarmak fısktır.

İslam dininin temeli iki noktadadır:

Devam edeceğiz inşaAllah…

Allah cc yar ve yardımcımız olsun…

Kaynak: İsmail Çetin, Edeple Varış Lütufla Dönüş, Dilara Yayınları, 2007

 

Yazar: Şeb-i Vuslat

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort