JoomlaLock.com All4Share.net

HZ. BİLAL’’İN YANLIŞI

Hamd âlemlerin sahibi-Rabbi olan Allah’a (cc)…

Salât ve selamlar Hakk’ın Habibi, Hâce-i Kâinat, Mahz-ı Lütfu Hüda Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz’e olsun.

Bu yazımızda Efendimiz’in (sav) eğittiği, yıldızlaştırdığı, hayatı bir iman ve ihlâs abidesi olan Hz. Bilal-i Habeşi (ra) üzerinde durmaya, onun hayatından bir hisse çıkarmaya çalışacağız. Cenâbı Hak bizleri Hz. Bilal efendimizin ihlâsına bağışlasın.

Hz. Peygamber’e ilk iman edenlerden biri ve sonradan O’na müezzin olan sahabi. İslam tarihinde unutulmaz yeri olan Bilal ibn Rebah, aslen Habeşlidir. Anasının adı Hamame, babasının adı Rebah, künyesi Abdullah’tır. Hz. Bilal, İslam’ın ilk tebliğ yıllarında Ümeyye b. Halef’in kölesiydi. İslam’ın ortaya çıktığı yıllarda birçok kimse, soy ve soplarının yüksekliğine, Mekke toplumu içindeki nüfuzlarına bakarak kavim ve kabile taassubuna düşmüş, İslam’a cephe almış ve sapıklıkta kalmışlardı. Hz. Bilal gibi kimseler de zayıf ve acizliklerine rağmen hak davete uyup şirkten kurtulmuşlardı. İşte Bilal (ra) İslam davetine ilk icabet edenlerden biriydi. Ümeyye b. Halef, kölesi Bilal’in Müslüman olduğunu anladıktan sonra, onu İslam’dan çevirmek için yapmadığı eziyet ve işkence kalmamıştı.

Ümeyye, öğlen vakti güneşin bir yanardağ kesildiği anda, Bilal’i alır, kızgın kumların üzerine yatırır, sırtına kocaman bir taş koyar ve imanından dönmesini isterdi.

Bilal’in kızgın kumlar üzerinde sırtı yanar, göğsü yanar, nefesi tıkanır, bu müthiş işkence altında saatlerce kıvranırdı. Fakat dudaklarından daima şu sözler dökülürdü: “Allahu Ahad, Allahu Ahad”. Onun bu durumu, müşrikleri bile hayrete düşürürdü. (İbn Sa’d, Tabakat, lll, 232)

O biliyordu ki hayat Allah’a aittir, hüküm Allah’a aittir. Öldürmek ve yaşatmak Allah’ın elindedir. Tam ve kâmil anlamda hükmün, öldürme ve diriltmenin Allah’a ait olduğunu, Cenâbı Hakk’ı bütün sıfatlarıyla tanıyıp ona göre iman etmedikçe ve bu uğurda gelecek sıkıntı ve ezalara katlanmadıkça imanda kemâle ulaşmanın mümkün olmadığını biliyordu. Yalnız Allah’tan korkuyor ve yalnız O’ndan ümid ediyordu.

İşkence altında kıvranan Bilal’e (ra) rastgelen Varaka b. Nevfel, “Vallahi ey Bilal! Ehad, Ehad!” der, sonra da müşriklere dönerek: “Siz onu bu yüzden öldürürseniz, kabrini dilek makamı yapacağım.” derdi. (Dilek makamı diye tercüme edilen kelimenin aslı “hanân”dır. Yani “Senin kabrini Allah’ın rahmeti umulan yer, bir ziyaret yapacağım, toprağına yüz süreceğim.” anlamındadır.) (İbnü’l-Esir el-Kâmil Fi’t-Tarih, ll, 66).

Bilal’in efendileri olan Mekkeli müşrikler onu, çoluk çocuğun oyuncağı yapmışlardı, ona işkence edenlerden biri de Ebu Cehil’di. Ama Bilal’e yapılan işkenceler sırasında gösterdiği sabır ve tahammül hepsini şaşkına çevirirdi. Nasıl oluyor da bu derece ağır işkencelere katlanabiliyordu? Ümeyye b. Halef’in Bilal’e yaptığı işkencelere çok üzülen Hz. Ebu Bekir (ra) ona bu işkenceden vazgeçmesini söylemiş o da; “Onun ahlakını bozan sensin, onu bizden uzaklaştıran senden başkası değildir.’ demişti. Bunun üzerine Ebu Bekir es-Sıddîk (ra) ona şu cevabı vermişti: “Benim yanımda senin şu kölenden daha güçlü ve kuvvetlisi var. Hem de senin dinindendir. İstersen onu al ve bunu bana ver.’’ Ümeyye bu teklifi kabul edip öteki köleyi aldı ve Hz. Bilal’i, Hz. Ebu Bekir’e verdi. Başka bir rivayette Hz. Ebu Bekir’in onu yedi ukiyeye satın alıp azat ettiği kaydedilir. (İbn Sa’d, Tabakat, III,232).

Hz. Sıddık (ra), Bilal’i Cenâbı Peygamber’in (sav) yanına götürüp azat etmiş ve Bilal işkenceden kurtulmuştu. Hz. Ömer (ra) şöyle der: “Efendimiz Ebu Bekir, yine efendimiz Bilal’i azad etti.” (İbnü’l-Esir, Üsdü’l- Gabe, I, 209).

Hz. Bilal daha sonra diğer ashab ile birlikte Medine’ye hicret etti. Orada Sa’d b. Hayseme’ye misafir oldu. Ensar ile Muhacirler arasında kardeşlik oluşturulunca Hz. Bilal ile Abdullah b. Abdurrahman el-Has’ami kardeş ilan edildiler. Bu kardeşlik köklü bir şekilde sürüp gitti. Öyle ki Hz. Bilal, Hz. Ömer devrinde Şam’da bulunduğu sırada maaş olarak divandan ona ayrılan hissesinden kardeşine de bir hisse veriyordu. (İbn Sa’d, Tabakat, lll, 234)

Hz. Bilal, Resûlullah’ın (sav) müezzini olarak tanınmaktadır. Peygamber Efendimiz ezanı Hz. Bilal’e okuttururdu. Hatta sabah ezanındaki “Namaz uykudan hayırlıdır!” ibaresini Bilal ezana eklemiş, Resûlullah Efendimiz de “Bilal, bu ne güzel söz!” diye onu tasvip etmişti. (Avnu’l-Ma’bud, Şerh Ebu Davud, lll,185) Hz. Bilal, Resûlullah’ın (sav) bütün gazalarına katıldı. Bedir Gazası’nda Hz. Bilal, Mekke’de kendisine her türlü eza ve işkenceyi reva gören Ümeyye’yi görmüş ve şöyle bağırmıştı: “İşte küfrün başı!...” Bunun üzerine dikkatleri ona çevrilmiş ve Müslümanlar derhal onun ve oğlunun etrafını sararak ikisini de öldürmüşlerdi.

Resûl-i Ekrem Mekke’nin fethi ardından Kâbe’ye girerken has müezzini Hz. Bilal’i yanlarında bulundurmuşlardı. İbn Ömer bu vakayı şöyle nakleder ve der ki: “Resûl-i Ekrem, Mekke’nin fethi gününde, Mekke’nin yüksek tarafından bir deve üzerinde geldi. Üsame b. Zeyd, Bilal ve Osman b. Talha da yanlarındaydı. Resûl-i Ekrem, Kâbe içinde uzun bir müddet kalıp sonra çıktılar. Arkasından müminler içeri girmek için birbiriyle yarış etti. İlk giren bendim. Bilal, kapının arkasındaydı. Bilal’e Resûlullah’ın (sav) nerede namaz kıldıklarını sordum, yerini gösterdi. Ne var ki Bilal’e, Allah Resûlü’nün (sav) kaç rekât namaz kıldıklarını sormayı unuttum.” (Buhari, Meğazi, 49). Resûlullah (sav), Kâbe’yi putlardan temizledikten sonra müezzini Bilal, burada ezan okuyarak, ortalığı tevhid nameleriyle coşturmuştu. (İbn Sa’d, Tabakat, III, 234).

Resûl-i Ekrem’in (sav) vefatı üzerine, O’na karşı büyük bir sevgi duyan Hz. Bilal, Medine’de kalmaya dayanamayıp ayrılmak zorunda kaldı. Hz. Ebu Bekir, Bilal’e yanında kalması için ısrar ettiği halde, Hz. Bilal ona şöyle demişti: “Eğer sen beni Allah için azat ettinse bırak istediğim yere gideyim; yok kendi nefsin için azat ettinse beni yanında alıkoy!” Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir şöyle demişti: “İstediğin yere git!” Resûlullah’ın (sav) vefatından sonra Hz. Bilal, Şam’a gitti ve Hz. Ebu Bekir devrinde Suriye’de meydana gelen gazalara katıldı. (İbn Sa’d, Tabakat, lll, 238)

Hz. Ebu Bekir’in (ra) vefatından sonra Hz. Ömer devrinde cihad devam etti, Hz. Bilal bu cihatlara da katıldı. Hz. Ömer hicri on altıncı yılda Suriye ve Filistin’e gittiği zaman, Bilal onu karşılamaya çıkarak Cabiye’ye gelmişti. Sonra halifenin maiyetinde Kudüs’e giderek, bu kutsal şehrin teslimi sırasında bulunmuş ve Hz. Ömer ile birlikte Kudüs’e girmişti. Hz. Ömer, burada, Resûlullah’ın (sav) vefatından beri ezan okumayan Bilal’den ezan okumasını rica etmiş, Hz. Bilal de halifenin ısrarına dayanamayarak ezan okumuştu. Hz.Bilal ezanı okumaya başlar başlamaz, Hz. Ömer ve diğer ashab Resûlullah (sav) dönemini hatırlayarak hüngür hüngür ağlamaya başladılar. Hz. Bilal’in ezanını dinleyenlerin hepsi, kendilerinden geçmişlerdi. Kudüs’ü teslim alma sırasında Hz. Ömer’den başka Ebu Ubeyde b. Cerrah, Muaz b. Cebel gibi ashabın ileri gelenlerinden birçok kimse bulunuyordu.

Hz. Peygamber’in (sav) irtihalinden sonra Suriye’ye giden Bilal, Havlan kasabasına yerleşti. Hz. Bilal, Suriye’de bir müddet kaldıktan sonra bir gece rüyasında Hz. Peygamber’i (sav) gördü. Resûlullah Efendimiz ona, şöyle demişti: “Beni ziyaret etmeyecek misin?” Hz. Bilal, uyanır uyanmaz hazırlığını tamamlayıp Medine yolunu tuttu. Medine’ye gece ulaştı. Oraya varınca Ravza-i Mutahhara’ya yüzünü sürerek, burada Resûl-i Ekrem’le birlikte geçirdiği günlerin hatırasını düşünerek ağladı. Bu sırada Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin Bilal’i görmüş, fecir vaktinde ondan ezan okumasını rica etmişlerdi. Bilal (ra), onların arzusunu yerine getirerek, Peygamber Mescidi’nde ezan okumaya başladı. Bilal’in sesini duyan Medineliler, İsrafil suruyla uyandırılmış gibi yerlerinden fırlamış ve ezanı dinlemeye başlamışlardı. Birinci şehadetten sonra Resûlullah’ın risaletini ikrar eden şehadet tekrar okunurken, bütün Medine halkı Hz. Peygamber’in (sav) kabrinden kalktığını tasavvur ederek evlerinden dışarı fırlamışlardı. O sabah, bütün Medine’ye, risalet devrini bütün canlılığı ile yaşatan, herkesin hislerini coşturan, bütün Müslümanların Resûl-i Ekrem’e karşı duydukları sevgiyi canlandıran Bilal’in sesi idi.

Hz. Bilal, hicretin yirminci yılında altmış yaşlarında iken vefat etti. Dımaşk’ın Babü’s-Sağir tarafına defnolundu. (İbn Sa’d, Tabakat, lll, 238; ibnü’l-Esir, Üsdü’l Gabe, l, 209)

Hz. Bilal (ra), vefatı yaklaşınca, ölümün ızdırabını, sevgililerine kavuşmasındaki zevk ile mezcetmiş; ömrünün son anlarında onun hastalığını gören hanımı, teessüründen “Ah, ne acı!’’ dedikçe, Bilal: “Oh, ne tatlı!’’ diyor ve ekliyordu: ‘Yarın sevgililerle (Peygamber Efendimiz ve arkadaşlarıyla) buluşacağım.” diyordu.

Bilal-i Habeşi (ra) İslam’ın ahlakıyla ahlaklanmış, fazilet ve kemal sahibi bir sahabe idi. Hz. Bilal’in, ilk Müslümanlardan ve İslam akidesi uğrunda en büyük çileyi çekenlerden olduğunu, herkes bilir ve ona son derece sevgi ve hürmet beslerdi. Hz. Bilal, bütün vaktini, Resûl-i Ekrem’e (sav) hizmetle geçirdi. O, Resûlullah’ın (sav) meclislerinde daima hazır bulunurdu. Her namazda, her durum ve işte Resûlullah’dan (sav) ayrılmazdı. Hz. Peygamberin (sav) hazinedarlığını yapardı. Çarşı ve pazardan alınacak her şeyi o tedarik eder, icabında ödünç para alır, Resûlullah’ın (sav) evinin ihtiyaçlarını sağlar, sonra da müsait zamanlarda o borçları öderdi.

Hz. Bilal’in doğruluk ve ahlakı, İslam’a bağlılığı bütün herkes tarafından aynı derecede takdir edilmekte ve övülmekteydi. Artık o, siyahî bir köle değil, ashabın ileri gelenlerinden ve İslam devletinin yönetiminde söz sahibi olan mü’minlerden biriydi.

Hz. Bilal, uzun boylu, zayıf, ince ve koyu esmerdi. Ömrünün sonlarına doğru saçlarının çoğu beyazlaşmıştı. (İbn Sa’d, Tabakat, III, 238-239).

Hayatını özetlemeye çalıştığımız Hz. Bilal (ra) ile ilgili paylaşmak istediğimiz şöyle bir rivayet daha vardır. Sahabe-i kiramdan bazıları, Hz.Bilal’in Arap olmadığı için, (ha) sesini daha ince telaffuz ederek (he) şeklinde çıkarması, ezanda (hayya’al es-salâh) yerine (heyya’al es-salâh) şeklinde söylemesini şikayet ederek :

-Ya Resûlullah! Kardeşimiz Bilal ezanı yanlış okuyor, diye arz ederler. Bunun üzerine Kâinatın Efendisi (sav):

-Onun yanlışı, Bana, sizin doğrunuzdan daha sevimli geliyor, buyurur.

Ömrünü Cenâbı Peygamber Efendimiz’e adamış, ihlâs-samimiyet ve şuur abidesi bir sahabe vardır karşımızda. Evet, telaffuzu hatalıdır, kusurludur fakat Hz. Bilal efendimizin öyle bir teslimiyeti, aşkı, tebeiyyeti vardır ki Kâinatın Efendisi’nin onun için söylediği söz bugün bize bir kurtuluş kapısı açmaktadır. “Onun yanlışı, Bana, sizin doğrunuzdan daha sevimli geliyor!” Demek ki kul Mevlâsı’na yakın olma çabası içine girdikçe kusurları görülmeyecek, hatta kusur olmaktan çıkıp sevimli, hoşa giden bir duruma dönüşecektir.

Bugün bizler de Peygamber varisi insan-ı kâmil ile muhatabiyetimizde, bu tür tatlı kabullenişleri yaşamaktayız. Cenâbı Mevlâmız bizleri; ihlâsıyla-samimiyetiyle bu kapıyı açan Hz. Bilal efendimize bağışlasın. Onun şefaati üzerimize olsun.


Velhamdulillâhi Rabbil Âlemin.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort