JoomlaLock.com All4Share.net

Hz. ZEYNEB binti CAHŞ (r.anha)

İMTİHAN KADINI
HZ. ZEYNEB BİNTİ CAHŞ

Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) Resûlullah Efendimiz’in (sav) yedinci hanımıdır. İslâmiyeti ilk kabul eden hanım sahabelerden, Efendimiz’in (sav) hala kızı, ibadete düşkün oluşu ve cömertliğiyle meşhur, fakirlerin, gariplerin annesi diye anılan takva erlerindendir. Kendi el emeği ile geçinen, dikiş, nakış ve el işi yaparak kazandığı paraları fakirlere infak eden, sehâvet sahibi bir mücahide... Nikâhını Allahu Teâlâ’nın (cc) kıydığı bir bahtiyar... Fahri Kâinat Efendimiz’in (sav) ahirete göç eylemesinden sonra kendisine ilk kavuşan annemiz...

O, peygamberlikten yirmi sene önce Mekke’de doğdu. İlk iman edenlerden oldu. Asıl adı Berre idi. Resûli Ekrem (sav) onu Zeyneb olarak değiştirdi. Babası Beni Esad kabilesinden Burre olup annesi de Resûlullah Efendimiz’in (sav) halası Ümeyye binti Abdülmuttalib’dir. Abdullah İbni Cahş’ın (ra) kızkardeşidir.

O, ilk hicret edenler arasında yer alarak Mekke’den Medine’ye hicret etti. İlk muhacirlerden oldu. Fahri Kâinat Efendimiz (sav) onu evlâtlığı Hz. Zeyd İbni Hârise (ra) ile evlendirmeyi düşündü. Cahiliye devrinin yanlış âdetlerinden birisini daha yıkmak istedi. Kölelerin aşağılanmasını ortadan kaldırmak ve İslâmiyet’in insanları eşit saydığını göstermek üzere Hz. Zeyneb’e (ra) dünürcü olarak gitti. Bu evlilik Hz. Zeyneb’e (ra) ve kardeşine göre imkân dâhilinde değildi. Bunu içlerine sindiremediler. Hatta Hz. Zeyneb (ra) tavrını şu ifadeleriyle ortaya koydu: “Ya Resûlullah! Ben senin halanın kızıyım. Ona varmaya razı değilim. Ben Kureyşliyim.” dedi. Bunun üzerine Allahu Teâlâ (cc) Ahzab sûresinden 36. âyeti kerîmeyi nâzil buyurdu. Meâlen: “Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”

Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) tekrar Resûlullah’a (sav) sordu: “Yâ Resûlullah sen, Zeyd ile evlenmemi istiyor musun?” dedi. Efendimiz de (sav) “Evet!” buyurdu. Bunun üzerine o: “Resûlullah’a âsî olamam.” dedi ve kabul etti. Hz. Zeyd b. Harise (ra) adına Peygamberimiz (sav) Hz. Zeyneb binti Cahş’a (ra) tayin ettiği mehir: On dinar altın, altmış dirhem gümüş, bir başörtüsü, bir çarşaf, bir gömlek, bir adet entari, elli müd erzak, on müd hurmadır.

Cahiliye devrinde bir zadegân (aristokrat) sınıfı bir de köle sınıfı vardı. Bunlar arasında cereyan eden muamelelerde, bu ayrılık bütün hatları ile ortaya çıkardı. İslamiyet tedrici bir usulle, insanları fikren ve ahlaken yükselterek, bu telakkiyi ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Kureyş kabilesinden ve Efendimiz’in (sav) yakın akrabasından bulunan Hz. Zeyneb (ra) ile Hz. Zeyd’in (ra) evlenmelerinde Resûlü Ekrem Efendimiz’in (sav) ısrarını, İslamiyet’in “eşitlik” kaidesini hayata tatbik etmesindeki titizliğe bağlamak gerekir.

Hz. Zeyd (ra) ile Hz. Zeyneb (ra)  artık evlenmiş bulunuyorlardı. Günler ilerliyor fakat aralarında tam bir sevgi ve anlayış hâkim olamamaktaydı. Hz. Zeyneb’in (ra) gönlündeki gizli isteksizlik zaman zaman açığa çıkmaktaydı. Hz. Zeyneb’in (ra) bu soğuk duruşu Hz. Zeyd’i (ra) düşündürmekte idi. Evlilik onlara rahatlık getirmedi, geçimsizlikleri arttı. Bu beraberliğin uzun ömürlü olamayacağını sezen Hz. Zeyd İbni Hârise (ra) durumu Fahri Kâinat Efendimiz’e (sav) açma zaruretini duydu ve Efendimiz’e (sav) gelerek: “Ya Resûlullah! Ben ailemden ayrılmak istiyorum.” dedi. Peygamberimiz (sav) Hz. Zeyd’e (ra) “Sen O’ndan niçin ayrılacaksın? Yoksa kendisinde şüpheleneceğin bir şey mi gördün?” diye sordu. Hz. Zeyd b. Harise (ra): “Hayır vallahi Ya Resûlullah! Ben ondan şüphelenebileceğim bir şey görmüş değilim. Ondan hayırdan başka bir şey görmedim. Fakat o kendisini şerefçe üstün görüyor bana karşı hep büyükleniyor ve dili ile beni hep üzüp duruyor. Kendisi dayanılamayacak kadar hırçın huylu.” diyerek boşamak istediğini bildirdi. Peygamber Efendimiz (sav): “Tut onu boşama! Allah’tan kork!” buyurdu. Hâlbuki Peygamberimiz (sav) Hz. Zeyd’e  (ra) bunu söylediği zaman onun Hz. Zeyneb’i (ra) muhakkak boşayacağını ve iddeti dolduktan sonra da onun kendisine zevce olacağını biliyordu. Allah (cc) tarafından kendisine böyle haber verilmiş bulunuyordu, fakat münafık halkın “Muhammed, evlatlığının boşadığı karısı ile evlendi.” diyerek, yaygara koparmalarından çekinerek, bunu kalbinde gizli tutuyordu.

Hz. Zeyd (ra) nikâh akdini bozmak zorunda kaldı. Hz. Zeyneb’i (ra) boşadı. Cahiliye devri geleneğine göre, bir kimse birisini evlat edinirse, halk evlatlığı onun adıyla anar, evlatlık öz oğul gibi, o kimsenin mirasından da yararlanırdı. Bir kimse evlâtlığının hanımı ile evlenemezdi. Allah Teâlâ (cc) bu yanlış anlayışların, batıl âdetlerin kalkmasını murad etti. Çok geçmeden vahyini indirdi. Ahzab sûresinin; 4 ve 5. ayetleriyle bu konuyu açıklığa kavuşturdu. Şöyle ki: Meâlen: “Allah evlâtlıklarınızı öz oğullarınız gibi tanımadı. Bu, sizin ağızlarınızdaki lafınızdır. Allah, hakkı söyler ve O, doğru yolu gösterir. Onları babalarına nispetle çağırın. Bu Allah katında daha doğrudur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onları din kardeşleriniz ve görüp gözettiğiniz kimseler olarak kabul edin. Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yoktur. Fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” Bu ayetler nazil olunca azâd edilmiş köleler ve evlâtlıklar, öz babalarının adıyla anılmaya başlandı. Öz babası bilinmeyenler de eski efendilerinin dostu ve din kardeşi oldular.

Aradan bir zaman geçti. Daha sonra da ayet, bu konudaki endişeleri açıklayan hükmü bildirdi. Allah Teâlâ (cc) Ahzab suresi: 37-40. ayetlerini inzal buyurdu. Meâlen: “(Resûlüm!) Hani Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah’tan kork! diyordun. Allah’ın açığa vuracağı şeyi insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana lâyık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki evlâtlıkları karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat O, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” Vahiy tamam olunca Efendimiz (sav): “Kim gidip Zeyneb’e Allah’ın (cc) onu gökte bana nikâhladığını müjdeler?” buyurdu ve gelen ayeti kerimeleri okudu. Hz. Âişe (ra) annemiz bu ayetleri duyduğu zaman: “İşlerin en büyüğü en faziletlisi ona nasib olmuş ve Allah (cc) onu gökte Resûlü’ne nikâhlamıştır. Zeyneb, bize karşı bununla iftihar edecek, öğünecektir.” dedi.

Enes b. Malik der ki: “Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) Hz. Zeyd’den (ra) boşandıktan sonra iddeti tamamlanınca Resûlullah Efendimiz (sav) Hz. Zeyd’e (ra); “Kendime senden daha emniyetli bir kimse bulamadım. Zeyneb’e git O’na benim için dünürlük et.” buyurdu. Hz. Zeyd söyleneni yaptı ve Hz. Zeyneb’e (ra) gidip Peygamberimizin (sav) isteğini bildirdi. Hz. Zeyneb bu duruma çok sevindi. Hz. Zeyneb (ra): “Ben Rabbime danışmadan bir şey yapmam dedi ve namaz kıldı, ardından şu duayı yaptı: ‘Allah’ım! Resûlün beni istiyor. Layık isem beni O’na zevce kıl!’ Hz. Zeyneb Peygamberimiz (sav) ile evleneceğine çok sevindi ve Allah’a (cc) şükür secdesi yaptı. Allah rızası için iki ay oruç tutmayı adadı ve hatta Allah (cc) tarafından nikâhlandığını müjdeleyene ziynetlerini bahşiş olarak verdiği de rivayet edilir.

Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) ile iki Cihan Güneşi Efendimiz (sav), hicretin beşinci senesinde evlendi. O sırada Hz. Zeyneb (ra) annemiz otuz beş yaşlarında idi. Yüce Allah’ın (cc) emriyle nikâh yapıldığı için, Hz Zeyneb’in (ra) nikâh akdine mehir de verilmemiştir. Enes b. Malik (ra) der ki: “Resûlullah Efendimiz (sav) olağanüstü bir düğün ziyafeti verdi. Enes b. Malik’in (ra) annesi Ümmü Süleym (ra) o gün Medine hurmasını yağ ile karıştırarak özel bir yemek yaptı. “Hays” adı verilen bu yemeği Enes b. Malik (ra) ile birlikte Efendimiz’e (sav) gönderdi. Yemek iki kişiye zor yeterdi. Ama Allah (cc) di-lerse bir orduya yetirirdi. Enes b. Malik (ra) o zamana kadar hiç görmediği bir manzara ile karşılaştı. İki Cihan Güneşi Efendimiz (sav) ona: “Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’yi çağır” dedi. O hayretler içerisinde gitti çağırdı. Efendimiz tekrar Enes b.Malik’e (ra): “Mescidde kim varsa, yolda kimi görürsen davet et!” buyurdu. Enes b.Malik (ra) büsbütün şaşırdı. Bu kadar yemek kime yetecek diye kendi kendine düşündü. Ama emre uyarak dışarı çıktı. Kimi gördü ise düğün yemeğine çağırdı. Ulaşılabilen ashabın hepsi grup grup gelmeye başladı. Habibi Kibriya Efendimiz (sav)  yemek kabını ortaya koydu. Bereketlenmesi için dua etti ve: ‘Onar onar sofraya otursunlar ve herkes önünden yesin.’ buyurdular. Çağırılan herkes o yemekten doyasıya yedi. Enes b. Malik (ra) diyor ki: ‘Yedikçe kaptaki yemek çoğalıyordu. Adetâ alttan kaynıyordu. Davetlilerin hepsi yedi ve doydu. Getirdiğim yemek aynen ortada idi.’ Resûli Ekrem (sav) bana: ‘Yâ Enes! Tabağı kaldır.’ buyurdu. Tabağı zevcesinin yanına koydum ve annemin yanına döndüm. Gördüklerimi hayretler içerisinde anneme anlattım. Annem bana, ‘Hayret etme, Cenâbı Hak (cc) o yemekten bütün Medinelilerin yemesini dilemiş olsaydı, hepsi de yer ve doyardı.’ diyerek bunun bir mûcize olduğunu söyledi.”

Hz. Zeyneb (ra) annemizin düğün ziyafeti hicab ayetlerinin nüzulüne de vesile oldu. Davetliler yemekten sonra kalkıp gitmişti. Üç kişi vardi ki, onlar oturmuş çene çalıyorlardı. İki Cihan Güneşi Efendimiz (sav) onların kalkıp gitmesi için odaya girip çıkıyordu. Fakat onlar bu hareketten anlamıyorlardı. Efendimiz (sav) annelerimizin odalarını ayrı ayrı dolaştı geldi yine onlar konuşuyordu. Can sıkıcı bu hadise üzerine Allahu Teâlâ (cc) Ahzab Sûresi: 53. ayeti celileyi nâzil buyurdu. Meâlen: “Ey iman edenler! Peygamberin evlerine yemeğe dâvet olunmadan vaktine de bakmadan girmeyin. Ancak davet edildiğiniz zaman girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamberi üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah hakkı söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah’ın Resûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra O’nun hanımlarını nikâhlamanız aslâ câiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.”

O günden itibaren Resûli Ekrem Efendimizin (sav) aileleri, mü’minlerin anneleri, perde arkasına çekildiler. Kıyamete kadar gelecek İslâm hanımefendilerine örnek teşkil ettiler. İnsanlık haysiyet ve şerefini böyle muhafaza ettiler. İffet timsali nezih bir hayat sürdüler. Gözler ve gönüller İslam’ın bu güzellikleriyle huzur ve sükûn buldu. İnsanlık bu ölçülerle mutlu oldu. İnsan kıymeti ancak bu şekilde bilindi. İnsan insanlığının şerefine erdi. Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) annemiz ibadete düşkün, takva sahibiydi. Çokça nâfile namaz kılar, nafile oruç tutardı. Resûli Ekrem Efendimiz (sav) bir gün mescitte iki direk arasında bağlı bir ip gördü. “Bu ip nedir?” diye sordu. Ashâbı Kiram da: “Hz. Zeyneb annemizin.” dediler. Namazda ayakta durmaktan yorulunca bu ipe tutunur diye ilâve ettiler. Fahri Kâinat Efendimiz (sav) bu hareketten pek hoşlanmadı. Bunun üzerine: “İbadette böyle güçlüğe girilmez. Bu ipi çözünüz. Sizler zinde oldukça ayakta kılın.” buyurdular.

O, vefâkâr bir hanımefendiydi. Hakkı teslim ederdi. Dürüstlükten ayrılmazdı. Bir gün, münâfıklar Hz. Aişe (ra)  annemize iftira atmışlardı. İki Cihan Güneşi Efendimiz (sav) bu konuda Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali’nin (ra) fikirlerini sordu. Bu arada Hz. Zeyneb (ra) annemizin de görüşünü almak istedi. Bunun üzerine Hz. Zeyneb (ra) annemiz bütün insanlığa örnek olacak şu cevabı verdi: “Ya Resûlullah! Ben işitmediğimi işittim demekten, görmediğimi gördüm demekten kendimi korurum. Onun hakkında vallahi hayırdan başka bir şey bilmiyorum.” dedi. Bu cevap hem Habibi Ekrem Efendimiz’i (sav) hem de Hz. Âişe (ra) annemizi çok sevindirdi.

Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) annemizin en bâriz vasıflarından biri de cömertliği idi. O, dünya malına önem vermezdi. Kendi el emeği ile geçinirdi. Dikiş ve el işi yapardı. Deri tabaklar, onları diker ve deri eşyalar üretip satardı. Elde ettiği kazancı Allah (cc) yolunda fakir ve yoksullara dağıtırdı. Ömrü boyunca sehavet üzere yaşadı. İnfak etmek onun için büyük bir zevki idi. Hz. Âişe (ra) onun cömertliği hakkında şöyle der: “Ben, dini yaşama konusunda Hz. Zeyneb’ten daha hayırlı, ondan daha çok Allah’tan (cc) korkan, ondan daha doğru sözlü, akraba hakkını ondan daha çok gözeten, Allah’ın (cc) rızasını kazanabilmek için fakirlere ondan daha çok sadaka veren bir kadın görmedim.” Yine onun cömertliğini ortaya koyan bir örnek de şudur:

Hz. Ömer (ra) sahabelere hazineden maaş bağlamıştı. Hz. Zeyneb (ra) annemize de bağladığı maaşı gönderdi. Hz. Zeyneb (ra) annemiz bu kadar çok parayı görünce şaşırdı ve: “Allah (cc) Ömer’i affetsin. Diğer kardeşlerimin hisseleri de bunun içinde mi?” diye sordu. Parayı getirenler: “Hayır! Bunların hepsi senindir.” dediler. Bunun üzerine O: “Subhanallah!” diyerek örtüsü ile yüzünü kapadı ve hizmetçisine: “Elini sok, o paradan bir avuç al, falan oğullarına götür. Bir avuç al, filana ver.” diyerek akrabasına ve kimsesizlere dağıttı. Örtünün altında avuçlayacak bir şey kalmadı. Hizmetçisi: “Ey mü’minlerin annesi! Allah (cc) sizi affetsin. Bunda bizim de payımız var.” dedi. Bu söz üzerine Hz. Zeyneb (ra) annemiz örtünün altında kalanlar da senin olsun dedi ve gelen paranın hepsini dağıttı.

Hz. Ömer (ra) annemizin bu davranışından haberdar olunca bin dirhem daha getirdi. Onun kapısında durdu, selâm verdi ve “Gönderdiğim parayı dağıttığını duydum. Bari bunları elinde tut.” dedi. Hz. Zeyneb (ra) o parayı da ihtiyaç sahiplerine dağıttı. Üstelik ellerini açtı ve bütün samimiyetiyle şöyle duâ etti. “Allah’ım! Bundan sonra beni Ömer’in ihsanını almaya eriştirme. Çünkü bu dünya malı bir fitnedir” dedi.

Kanaat ve cömertlik büyük bir hazine idi. Fakiri, yoksulu sevindirmek iki cihan saâdetini elde etmektir. Vermek, infak etmek, dağıtmak onun en büyük zevkiydi. Bu yüce hasletlerinden dolayı O, Fahri Kâinat Efendimiz’e (sav) vefatından sonra ilk kavuşan annemiz oldu. Peygamberiz’in: “Bana en önce kavuşacak olanınız kolu uzun olanınızdır.” hikmetli sözünün muhatabı olarak anıldı. Kolu uzun olmak cömertlikten kinaye olarak söylenmişti.

Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) vâlidemizin yapmış olduğu samimi duası Allah (cc) katında kabul buyuruldu ve hicretin 20. yılında 53 yaşında iken Medine’de vefat etti. Bir daha maaş alamadı. Cenâze namazını Hz. Ömer (ra) kıldırdı. Cennetü’l-Bakî kabristanlığına defnedildi.

Cenâbı Hak şefaatlerine nail eylesin. Âmin.

Yararlanılan Kaynaklar
Hilal Kara, Abdullah Kara, Cennetle Müjdelenen Hanımlar, Nesil Yayınları, İstanbul, 2007
Mehmed Emre, Büyük İslam Kadınları ve Hanım Sahabeler, Çelik Yayınevi, İstanbul,
M. Asım Köksal, İslam Tarihi 3-4. Cilt Işık Yayınları, İstanbul, 2008.
M. Yusuf Kandehlevi, Çeviren: Ali Arslan. Hayâtü’s-Sahabe, Merve Yayınları, İstanbul
Serpil Özcan, Hz. Havva’dan Hz. Zeyneb’e Kadınların İzinde, Server İletişim, İstanbul 2009

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 ŞUBAT SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) Resûlullah Efendimiz’in (sav) yedinci hanımıdır. İslâmiyeti ilk kabul eden hanım sahabelerden, Efendimiz’in (sav) hala kızı, ibadete düşkün oluşu ve cömertliğiyle meşhur, fakirlerin, gariplerin annesi diye anılan takva erlerindendir. Kendi el emeği ile geçinen, dikiş, nakış ve el işi yaparak kazandığı para-ları fakirlere infak eden, sehâvet sahibi bir mücahide... Nikâhını Allahu Teâlâ’nın (cc) kıydığı bir bahtiyar... Fahri Kâinat Efendimiz’in (sav) ahirete göç eylemesinden sonra kendisine ilk kavuşan annemiz...

O, peygamberlikten yirmi sene önce Mekke’de doğdu. İlk iman edenlerden oldu. Asıl adı Berre idi. Resûli Ekrem (sav) onu Zeyneb olarak değiştirdi. Babası Beni Esad kabilesinden Burre olup annesi de Resûlullah Efendimiz’in (sav) halası Ümeyye binti Abdülmuttalib’dir. Abdullah İbni Cahş’ın (ra) kızkardeşidir.

O, ilk hicret edenler arasında yer alarak Mekke’den Medine’ye hicret etti. İlk muhacirlerden oldu. Fahri Kâinat Efendimiz (sav) onu evlâtlığı Hz. Zeyd İbni Hârise (ra) ile evlendirmeyi düşündü. Cahiliye devrinin yanlış âdetlerinden birisini daha yıkmak istedi. Kölelerin aşağılanmasını ortadan kaldırmak ve İslâmiyet’in insanları eşit saydığını göstermek üzere Hz. Zeyneb’e (ra) dünürcü olarak gitti. Bu evlilik Hz. Zeyneb’e (ra) ve kardeşine göre imkân dâhilinde değildi. Bunu içlerine sindiremediler. Hatta Hz. Zeyneb (ra) tavrını şu ifadeleriyle ortaya koydu: “Ya Resûlullah! Ben senin halanın kızıyım. Ona varmaya razı değilim. Ben Kureyşliyim.” dedi. Bunun üzerine Allahu Teâlâ (cc) Ahzab sûresinden 36. âyeti kerîmeyi nâzil buyurdu. Meâlen: “Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”

Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) tekrar Resûlullah’a (sav) sordu: “Yâ Resûlullah sen, Zeyd ile evlenmemi istiyor musun?” dedi. Efendimiz de (sav) “Evet!” buyurdu. Bunun üzerine o: “Resûlullah’a âsî olamam.” dedi ve kabul etti. Hz. Zeyd b. Harise (ra) adına Peygamberimiz (sav) Hz. Zeyneb binti Cahş’a (ra) tayin ettiği mehir: On dinar altın, altmış dirhem gümüş, bir başörtüsü, bir çarşaf, bir gömlek, bir adet entari, elli müd erzak, on müd hurmadır.

Cahiliye devrinde bir zadegân (aristokrat) sınıfı bir de köle sınıfı vardı. Bunlar arasında cereyan eden muamelelerde, bu ayrılık bütün hatları ile ortaya çıkardı. İslamiyet tedrici bir usulle, insanları fikren ve ahlaken yükselterek, bu telakkiyi ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Kureyş kabilesinden ve Efendimiz’in (sav) yakın akrabasından bulunan Hz. Zeyneb (ra) ile Hz. Zeyd’in (ra) evlenmelerinde Resûlü Ekrem Efendimiz’in (sav) ısrarını, İslamiyet’in “eşitlik” kaidesini hayata tatbik etmesindeki titizliğe bağlamak gerekir.

Hz. Zeyd (ra) ile Hz. Zeyneb (ra)  artık evlenmiş bulunuyorlardı. Günler ilerliyor fakat aralarında tam bir sevgi ve anlayış hâkim olamamaktaydı. Hz. Zeyneb’in (ra) gönlündeki gizli isteksizlik zaman zaman açığa çıkmaktaydı. Hz. Zeyneb’in (ra) bu soğuk duruşu Hz. Zeyd’i (ra) düşündürmekte idi. Evlilik onlara rahatlık getirmedi, geçimsizlikleri arttı. Bu beraberliğin uzun ömürlü olamayacağını sezen Hz. Zeyd İbni Hârise (ra) durumu Fahri Kâinat Efendimiz’e (sav) açma zaruretini duydu ve Efendimiz’e (sav) gelerek: “Ya Resûlullah! Ben ailemden ayrılmak istiyorum.” dedi. Peygamberimiz (sav) Hz. Zeyd’e (ra) “Sen O’ndan niçin ayrılacaksın? Yoksa kendisinde şüpheleneceğin bir şey mi gördün?” diye sordu. Hz. Zeyd b. Harise (ra): “Hayır vallahi Ya Resûlullah! Ben ondan şüphelenebileceğim bir şey görmüş değilim. Ondan hayırdan başka bir şey görmedim. Fakat o kendisini şerefçe üstün görüyor bana karşı hep büyükleniyor ve dili ile beni hep üzüp duruyor. Kendisi dayanılama-yacak kadar hırçın huylu.” diyerek boşamak istediğini bildirdi. Peygamber Efendimiz (sav): “Tut onu boşama! Allah’tan kork!” buyurdu. Hâlbuki Peygamberimiz (sav) Hz. Zeyd’e  (ra) bunu söylediği zaman onun Hz. Zeyneb’i (ra) muhakkak boşayacağını ve iddeti dolduktan sonra da onun kendisine zevce olacağını biliyordu. Allah (cc) tarafından kendisine böyle haber verilmiş bulunuyordu, fakat münafık halkın “Muhammed, evlatlığının boşadığı karısı ile evlendi.” diyerek, yaygara koparmalarından çekinerek, bunu kalbinde gizli tutuyordu.

Hz. Zeyd (ra) nikâh akdini bozmak zorunda kaldı. Hz. Zeyneb’i (ra) boşadı. Cahiliye devri geleneğine göre, bir kimse birisini evlat edinirse, halk evlatlığı onun adıyla anar, evlatlık öz oğul gibi, o kimsenin mirasından da yararlanırdı. Bir kimse evlâtlığının hanımı ile evlenemezdi. Allah Teâlâ (cc) bu yanlış anlayışların, batıl âdetlerin kalkmasını murad etti. Çok geçmeden vahyini indirdi. Ahzab sûresinin; 4 ve 5. ayetleriyle bu konuyu açıklığa kavuşturdu. Şöyle ki: Meâlen: “Allah evlâtlıklarınızı öz oğullarınız gibi tanımadı. Bu, sizin ağızlarınızdaki lafınızdır. Allah, hakkı söyler ve O, doğru yolu gösterir. Onları babalarına nispetle çağırın. Bu Allah katında daha doğrudur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmi- yorsanız, bu takdirde onları din kardeşleriniz ve görüp gözettiğiniz kimseler olarak kabul edin. Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yoktur. Fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” Bu ayetler nazil olunca azâd edilmiş köleler ve evlâtlıklar, öz babalarının adıyla anılmaya başlandı. Öz babası bilinmeyenler de eski efendilerinin dostu ve din kardeşi oldular.

Aradan bir zaman geçti. Daha sonra da ayet, bu konudaki endişeleri açıklayan hükmü bildirdi. Allah Teâlâ (cc) Ahzab suresi: 37-40. ayetlerini inzal buyurdu. Meâlen: “(Resûlüm!) Hani Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut,      Allah’tan kork! diyordun. Allah’ın açığa vuracağı şeyi insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana lâyık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki evlâtlıkları karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat O, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” Vahiy tamam olunca Efendimiz (sav): “Kim gidip Zeyneb’e       Allah’ın (cc) onu gökte bana nikâhladığını müjdeler?” buyurdu ve gelen ayeti kerimeleri okudu. Hz. Âişe (ra) annemiz bu ayetleri duyduğu zaman: “İşlerin en büyüğü en faziletlisi ona nasib olmuş ve Allah (cc) onu gökte Resûlü’ne nikâhlamıştır. Zeyneb, bize karşı bununla iftihar edecek, öğünecektir.” dedi.

Enes b. Malik der ki: “Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) Hz. Zeyd’den (ra) boşandıktan sonra iddeti tamamlanınca Resûlullah Efendimiz (sav) Hz. Zeyd’e (ra); “Kendime senden daha emniyetli bir kimse bulamadım. Zeyneb’e git O’na benim için dünürlük et.” buyurdu. Hz. Zeyd söyleneni yaptı ve Hz. Zeyneb’e (ra) gidip Peygamberimizin (sav) isteğini bildirdi. Hz. Zeyneb bu duruma çok sevindi. Hz. Zeyneb (ra): “Ben Rabbime danışmadan bir şey yapmam dedi ve namaz kıldı, ardından şu duayı yaptı: ‘Allah’ım! Resûlün beni istiyor. Layık isem beni O’na zevce kıl!’ Hz. Zeyneb Peygamberimiz (sav) ile evleneceğine çok sevindi ve Allah’a (cc) şükür secdesi yaptı. Allah rızası için iki ay oruç tutmayı adadı ve hatta Allah (cc) tarafından nikâhlandığını müjdeleyene ziynetlerini bahşiş olarak verdiği de rivayet edilir.

Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) ile iki Cihan Güneşi Efendimiz (sav), hicretin beşinci senesinde evlendi. O sırada Hz. Zeyneb (ra) annemiz otuz beş yaşlarında idi. Yüce Allah’ın (cc) emriyle nikâh yapıldığı için, Hz Zeyneb’in (ra) nikâh akdine mehir de verilmemiştir. Enes b. Malik (ra) der ki: “Resûlullah Efendimiz (sav) olağanüstü bir düğün ziyafeti verdi. Enes b. Malik’in (ra) annesi Ümmü Süleym (ra) o gün Medine hurmasını yağ ile karıştırarak özel bir yemek yaptı. “Hays” adı verilen bu yemeği Enes b. Malik (ra) ile birlikte Efendimiz’e (sav) gönderdi. Yemek iki kişiye zor yeterdi. Ama Allah (cc) di-lerse bir orduya yetirirdi. Enes b. Malik (ra) o zamana kadar hiç görmediği bir manzara ile karşılaştı. İki Cihan Güneşi Efendimiz (sav) ona: “Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’yi çağır” dedi. O hayretler içerisinde gitti çağırdı. Efendimiz tekrar Enes b.Malik’e (ra): “Mescidde kim varsa, yolda kimi görürsen davet et!” buyurdu. Enes b.Malik (ra) büsbütün şaşırdı. Bu kadar yemek kime yetecek diye kendi kendine düşündü. Ama emre uyarak dışarı çıktı. Kimi gördü ise düğün yemeğine çağırdı. Ulaşılabilen ashabın hepsi grup grup gelmeye başladı. Habibi Kibriya Efendimiz (sav)  yemek kabını ortaya koydu. Bereketlenmesi için dua etti ve: ‘Onar onar sofraya otursunlar ve herkes önünden yesin.’ buyurdular. Çağırılan herkes o yemekten doyasıya yedi. Enes b. Malik (ra) diyor ki: ‘Yedikçe kaptaki yemek çoğalıyordu. Adetâ alttan kaynıyordu. Davetlilerin hepsi yedi ve doydu. Getirdiğim yemek aynen ortada idi.’ Resûli Ekrem (sav) bana: ‘Yâ Enes! Tabağı kaldır.’ buyurdu. Tabağı zevcesinin yanına koydum ve annemin yanına döndüm. Gördükle-rimi hayretler içerisinde anneme anlattım. Annem bana, ‘Hayret etme, Cenâbı Hak (cc) o yemekten bütün Medinelilerin yemesini dilemiş olsaydı, hepsi de yer ve doyardı.’ diyerek bunun bir mûcize olduğunu söyledi.”

Hz. Zeyneb (ra) annemizin düğün ziyafeti hicab ayetlerinin nüzulüne de vesile oldu. Davetliler yemekten sonra kalkıp gitmişti. Üç kişi vardi ki, onlar oturmuş çene çalıyorlardı. İki Cihan Güneşi Efendimiz (sav) onların kalkıp gitmesi için odaya girip çıkıyordu. Fakat onlar bu hareketten anlamıyorlardı. Efendimiz (sav) annelerimizin odalarını ayrı ayrı dolaştı geldi yine onlar konuşuyordu. Can sıkıcı bu hadise üzerine Allahu Teâlâ (cc) Ahzab Sûresi: 53. ayeti celileyi nâzil buyurdu. Meâlen: “Ey iman edenler! Peygamberin evlerine yemeğe dâvet olunmadan vaktine de bakmadan girmeyin. Ancak davet edildiğiniz zaman girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamberi üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah hakkı söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah’ın Resûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra O’nun hanımlarını nikâhlamanız aslâ câiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.”

O günden itibaren Resûli Ekrem Efendimizin (sav) aileleri, mü’minlerin anneleri, perde arkasına çekildiler. Kıyamete kadar gelecek İslâm hanımefendilerine örnek teşkil ettiler. İnsanlık haysiyet ve şerefini böyle muhafaza ettiler. İffet timsali nezih bir hayat sürdüler. Gözler ve gönüller İslam’ın bu güzellikleriyle huzur ve sükûn buldu. İnsanlık bu ölçülerle mutlu oldu. İnsan kıymeti ancak bu şekilde bilindi. İnsan insanlığının şerefine erdi. Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) annemiz ibadete düşkün, takva sahibiydi. Çokça nâfile namaz kılar, nafile oruç tutardı. Resûli Ekrem Efendimiz (sav) bir gün mescitte iki direk arasında bağlı bir ip gördü. “Bu ip nedir?” diye sordu. Ashâbı Kiram da: “Hz. Zeyneb annemizin.” dediler. Namazda ayakta durmaktan yorulunca bu ipe tutunur diye ilâve ettiler. Fahri Kâinat Efendimiz (sav) bu hareketten pek hoşlanmadı. Bunun üzerine: “İbadette böyle güçlüğe girilmez. Bu ipi çözünüz. Sizler zinde oldukça ayakta kılın.” buyurdular.

O, vefâkâr bir hanımefendiydi. Hakkı teslim eder-di. Dürüstlükten ayrılmazdı. Bir gün, münâfıklar Hz. Aişe (ra)  annemize iftira atmışlardı. İki Cihan Güneşi Efendimiz (sav) bu konuda Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali’nin (ra) fikirlerini sordu. Bu arada Hz. Zeyneb (ra) annemizin de görüşünü almak istedi. Bunun üzerine Hz. Zeyneb (ra) annemiz bütün insanlığa örnek olacak şu cevabı verdi: “Ya Resûlullah! Ben işitmediğimi işittim demekten, görmediğimi gördüm demekten kendimi korurum. Onun hakkında vallahi hayırdan başka bir şey bilmiyorum.” dedi. Bu cevap hem Habibi Ekrem Efendimiz’i (sav) hem de Hz. Âişe (ra) annemizi çok sevindirdi.

Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) annemizin en bâriz vasıflarından biri de cömertliği idi. O, dünya malına önem vermezdi. Kendi el emeği ile geçinirdi. Dikiş ve el işi yapardı. Deri tabaklar, onları diker ve deri eşyalar üretip satardı. Elde ettiği kazancı Allah (cc) yolunda fakir ve yoksullara dağıtırdı. Ömrü boyunca sehavet üzere yaşadı. İnfak etmek onun için büyük bir zevki idi. Hz. Âişe (ra) onun cömertliği hakkında şöyle der: “Ben, dini yaşama konusunda Hz. Zeyneb’ten daha hayırlı, ondan daha çok Allah’tan (cc) korkan, ondan daha doğru sözlü, akraba hakkını ondan daha çok gözeten, Allah’ın (cc) rızasını kazanabilmek için fakirlere ondan daha çok sadaka veren bir kadın görmedim.” Yine onun cömertliğini ortaya koyan bir örnek de şudur:

Hz. Ömer (ra) sahabelere hazineden maaş bağlamıştı. Hz. Zeyneb (ra) annemize de bağladığı maaşı gönderdi. Hz. Zeyneb (ra) annemiz bu kadar çok parayı görünce şaşırdı ve: “Allah (cc) Ömer’i affetsin. Diğer kardeşlerimin hisseleri de bunun içinde mi?” diye sordu. Parayı getirenler: “Hayır! Bunların hepsi senindir.” dediler. Bunun üzerine O: “Subhanallah!” diyerek örtüsü ile yüzünü kapadı ve hizmetçisine: “Elini sok, o paradan bir avuç al, falan oğullarına götür. Bir avuç al, filana ver.” diyerek akrabasına ve kimsesizlere dağıttı. Örtünün altında avuçlayacak bir şey kalmadı. Hizmetçisi: “Ey mü’minlerin annesi! Allah (cc) sizi affetsin. Bunda bizim de payımız var.” dedi. Bu söz üzerine Hz. Zeyneb (ra) annemiz örtünün altında kalanlar da senin olsun dedi ve gelen paranın hepsini dağıttı.

Hz. Ömer (ra) annemizin bu davranışından haberdar olunca bin dirhem daha getirdi. Onun kapısında durdu, selâm verdi ve “Gönderdiğim parayı dağıttığını duydum. Bari bunları elinde tut.” dedi. Hz. Zeyneb (ra) o parayı da ihtiyaç sahiplerine dağıttı. Üstelik ellerini açtı ve bütün samimiyetiyle şöyle duâ etti. “Allah’ım! Bundan sonra beni Ömer’in ihsanını almaya eriştirme. Çünkü bu dünya malı bir fitnedir” dedi.
Kanaat ve cömertlik büyük bir hazine idi. Fakiri, yoksulu sevindirmek iki cihan saâdetini elde etmektir. Vermek, infak etmek, dağıtmak onun en büyük zevkiydi. Bu yüce hasletlerinden dolayı O, Fahri Kâinat Efendimiz’e (sav) vefatından sonra ilk kavuşan annemiz oldu. Peygamberiz’in: “Bana en önce kavuşacak olanınız kolu uzun olanınızdır.” hikmetli sözünün muhatabı olarak anıldı. Kolu uzun olmak cömertlikten kinaye olarak söylenmişti.

Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) vâlidemizin yapmış olduğu samimi duası Allah (cc) katında kabul buyuruldu ve hicretin 20. yılında 53 yaşında iken Medine’de vefat etti. Bir daha maaş alamadı. Cenâze namazını Hz. Ömer (ra) kıldırdı. Cennetü’l-Bakî kabristanlığına defnedildi.

Cenâbı Hak şefaatlerine nail eylesin. Âmin.

Yararlanılan Kaynaklar
Hilal Kara, Abdullah Kara, Cennetle Müjdelenen Hanımlar, Nesil Yayınları, İstanbul, 2007
Mehmed Emre, Büyük İslam Kadınları ve Hanım Sahabeler, Çelik Yayınevi, İstanbul,
M. Asım Köksal, İslam Tarihi 3-4. Cilt Işık Yayınları, İstanbul, 2008.
M. Yusuf Kandehlevi, Çeviren: Ali Arslan. Hayâtü’s-Sahabe, Merve Yayınları, İstanbul
Serpil Özcan, Hz. Havva’dan Hz. Zeyneb’e Kadınların İzinde, Server İletişim, İstanbul 2009

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort