JoomlaLock.com All4Share.net

HZ. ÖMER’İN SORULARI, HAKK’IN CEVAPLARI

hz omerin sorulari

Hz. Ömer'in Soruları, Hakk'ın Cevapları - Sâlik-i İrfân

Sayı : 79 - Temmuz 2014

 

Hz. Ömer'in Soruları, Hakk'ın Cevapları

 

Hamd ve senalar Celâl ve Cemâl sıfat-ları kemâl üzere olan, celâlinden cemâline sığındığımız Mevlâ-yı Müteâl Hazretleri’ne olsun. Hamdü senadan sonra Hâce-i Kâinat, Eşref-i Mahlukât, Ebû’l-Kâsım Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz’e binler salât ve selamlar olsun.

Bugünlerde kimi şahıs ya da çevrele-rin hâlâ Hakk’ı bâtıldan ayrıştıramadıklarını, paralel din anlayışını fark edemediklerini üzülerek görmekteyiz. Bu zihinsel bulanıklığın temelinde; İslâm’ın temel değerlerini yeterince bilemeyiş, nefs-menfaat merkezli bakış gibi birçok sebep dile getirilse de temelde Hakk’tan kopukluk olduğu görülmektedir. Olaya dışarıdan bakan halkın çoğu samimi ve basit bir bakışla “vatan hainliğini” görmekte, tercihini yapmaktadır. Fakat aile, akrabalık, ticaret ya da kimi menfaat ilişkileri hak ile bâtılı tefrik edemeyişi getirebilmektedir.

Sahabe efendilerimizden paylaşımlar yapmaya çalışmamız nedeniyle bu bağlamda bir şeyi dile getirmemiz gerekiyor. Bu paralel çizginin-anlayışın oluşumuna bakıldığında sahabe efendilerimizin hayatından hareketle sürekli duygusal fedakârlık sahneleriyle insanlara tesir edildiğini görüyoruz. Ashâbı kiramın Efendimiz’e (sav) sevgisi, bağlılığı, fedakârlığı bugünlere aktarılırken modernize edilerek, batılı bir form içerisinde sakalsız, bıyıksız, takım elbiseli-kravatlı yerine göre namazsız, içki masalarına uyumlu bir Müslüman(!) tipi oluşturulması söz konusudur. Elbetteki bu tip, nefsin ve şeytanın itiraz etmeyeceği bir oluşumdur. Muhammedî bakış diye diye Efendimiz’in (sav) hayatından istenen parçaları alıp bugünkü tipe uyarlayarak Muhammed’e (sav) bakış unutturulmakta, bütüne talip olmak; gericilik, yobazlık olmaktadır. Bediüzzaman Hazretleri; “Bir şeyi bütün bütün yapamamak, bütün bütün terk etmeyi gerektirmez.” buyurmuşlar. Ashâbı kiram efendilerimize yönelişte de bu anlayış bir ölçüdür. Bütüne talip olur, yapabildiğimizi yapar, yapamadıklarımızın affını isteriz. Yapabildiklerimizi çoğaltmaya çalışırız.

Paralel din anlayışının önde giden bir yazarı Nuh’dan (as), Ad Kavmi’nden, Zekeriya ve Yahya’dan (as), Peygamber Efendimiz’den (sav) örnekler vererek; “Hak ve hakikatin bağlıları, Allah yolunun yolcuları Kur’ân-ı Kerim’de çok sık zikredildiği gibi bazen zâhirde ve izafi olarak kaybetseler de daima kazanan taraftır.” diyerek şu an yaşadıkları zillete deliller getirmeye çalışıyor, ortaya çıkan bunca iman ve vatan hainliğine rağmen hâlâ hak üzere olduklarını söyleme körlüğünde bulunabiliyor. Şunu bir kez daha görüyoruz ki eğer Mevlâ insanın firasetini-basiretini almışsa insan akıldan da uzaklaşıyor; bâtılı hak göstermeye çalışabiliyor. Mevlâ hidayet eyleye.

Dinlerarası diyalog ifadesi zaten Peygamber Efendimiz’i (sav) by-pass etmenin diğer adı. Kiliselerde yapılan toplantılarda ezan okuyan Müslüman(!) “Muhammedu’n-Resûlullah” ifadesini okumamakta, tepki alınca da; “Sehven okunmamış, o kısım unutulmuş!” gibi savunmalar yapılmakta. Velhâsıl bu hareketin baştan itibaren sulan- dırılmış bir itikada sahip olduğu, İslâm’ın değerlerine paralel, Yahudi-Hristiyan çizgi ile özdeş olduğu hakikat ehlince malumdu. Dua ediyoruz ki bu anlayış ve yapı içerisinde halen samimiyet üzere bulunanlara Mevlâmız hidayet etsin. Gerçekleri görmeyi nasip etsin. Sürekli Fatiha-yı Şerif’te istediğimiz; ”(Ey Rabbimiz!) Bizleri sırât-ı müstakîme ilet, o sırât-ı müstakîm (dosdoğru yol) ki Senin nimet verdiğin kimselerin yoludur. Bizi mağdup (gazaba uğramış olan Yahudilerin) ve daâl (sapmış olan Hristiyanların) yoluna iletme.” duasını bugünlerde daha çok yapmamızda fayda olsa gerek.

Ülke içerisinde böyle bir bölücü anlayış varken, ümmet coğrafyası içerisinde de hak söyleyip bâtılı murâd eden kimi oluşumlar var. Bugünlerde çokça gündeme gelen IŞİD olsun, Boko Haram olsun İslâm dünyasının değişik bölgelerinde farklı inanış ve anlayışların oluşturduğu yapılan(dır)malar görüyoruz. Sözde İslâmî toplumlar ve haklar adına müca- dele ettiğini söyleyen, fakat bâtılın ekmeğine yağ sürmekten öte sonuçlara varamayan bu gruplar tarih boyunca hep olmuşlar. Hazreti Ali (ra) efendimize karşı mücadele eden Hariciler de kendilerince bir mantığa dayanıyor, “Hakkı söyleyip batılı murat etme”nin ilk örneklerini veriyorlardı. Aslında bâtıl cephesi değil hak cephesi önemli. Hz. Ömer’in (ra) sorumluluğuna talip olan lider ve yöneticiler ihlâsı, samimiyeti elden bırakmamalıdır. Liderin ihlâsı ve halkın duası Hakk’ın nusretinin paratoneridir. Niyette bozulma olursa Allah’ın yardımı gelmeyecek, bâtıl itikadlar hak sûretinde gelip hükümetin-siyasetin ayaklarına dolanacaktır. Cenâbı Mevlâmız ümmete bir kapı açmıştır. Ümmetin birliği-dirliği gerçekleşecektir. Dua edelim yöneticilerimiz ihlâs, hidayet, istikâmet üzere hareket etsinler de Mevlâmız’ın yardımı devam etsin. Özellikle Hz. Ömer efendimizin (ra) himmeti olsun inşaallah. Çünkü şu anda buna çok ihtiyaç var. Evet, biz Hazreti Ömer efendimizden (ra) bahisle O “nimet verilenlerin”, ashabı kiramın, saâdatı kiramın izlerine dönüyo-ruz. Önceki sayımızda muvâfakat-ı Ömer’den bahsetmiştik. Ömer efendimizin duygu, düşüncelerine, kimi sözlerine ve yaptıkları bazı davranışlara bire bir Mevlâmız’dan nasıl tasdik geldiğini aktarmaya çalışmıştık.

Genel olarak muvâfakat ayetlerine bakıldığında toplumsal bir te’dip (edep-lendirme) amacına matuf olduğu görü-lür. Ömer efendimizin (ra) yapısı itibari ile dışa dönüklüğüne önceki yazımızda işaret etmiştik. Bu meyanda nakledilen bir haber-de şöyle geçer; Ebû Bekir (ra) efendimiz çok kısık sesle, Ömer (ra) efendimiz yüksek sesle Kur’ân okumaktadırlar. Efendimiz (sav) tarafından nedeni sorulduğunda verilen ce-vaplar bu yönün teyidi gibidir. Ebû Bekir efendimiz; “Rabbim’den hayâ ettiğim için kısık sesle okuyorum, ya Rasûlallah!” derken Ömer efendimiz; “Cinleri, şeytanları kovmak için yüksek sesle okuyorum, ya Rasûlallah!” diyecektir. Bir ilahide geçen şu ifade de Cenâbı Hakk’ın ashabı kiram hazeratını şekillendirmekte Ömer efendimizin üstlendiği fonksiyona adeta işaret etmektedir;

Ebû Bekir’i görenler olur âşık,
Ömer zahir Hüda’dır ya Muhammed

Mevlâmız’ın Rabbimiz, terbiyecimiz olarak bizleri eğitmesinde ufuk model; Sahibimiz, Efendimiz, Peygamberimiz’dir (sav). Sünneti seniyyeye, Cenâbı Mevlâmız’ın razı olduğu yaşam biçimidir. Ebû Bekir Sıddık (ra) adeta Peygamber Efendimiz’in (sav) içini yansıtırken, Ömerü’l-Faruk (ra) ise Efendimiz’in (sav) dışını yansıtmıştır. Ebû Bekir efendimiz, Cenâbı Mevlâ ile ilişkide Ömer efendimizin de içinde bulunduğu bütün ashabtan üstün iken, ashab cemaatinin toplum ve devlet aşamalarına geçmesi, tebliğin yeryüzüne yayılması bağlamında görev Ömer efendimize verilmiştir. Çünkü Ömer “Zahir Hüda’dır.” Bu yazıda da Ömer efendimizin sorularına Cenâbı Hakk’ın cevap olarak nüzul ettiği kimi ayeti kerimeleri naklederek yazımızı tamamlayalım:

“Sabikûn (önde, öncü) olan- lardır. Onlar en çok mukarrebûndur (yaklaştırılanlardır). Naim cennetle-rindedirler. Çoğu önceki ümmetlerden, birazı da sonrakilerdendir.” (Vakıa; 10-14) Ayetleri nazil olunca Hz. Ömer, Peygamber Efendimiz’e (sav) sormuşlar,

-Ey Allah’ın Resûlü! Öncekilerden bir çoğu ise bizden birazı ne?

Bir yıl boyunca ayetin devamı gelmemiş, bir yıl sonra; “Birçoğu önceki ümmetlerden, birçoğu da sonrakilerdendir.” (Vakıa; 39-40) ayetleri nazil olmuştur. Bunun üzerine Resûlullah (sav);

-Ey Ömer! İşit bak Allahu Teâlâ neyi inzal buyurdu. Dikkat et, Hz. Âdem’den Bana kadar olan birçoğudur. Benim ümmetim de birazıdır. Sudan’daki deve çobanlarından Allah’tan başka ilah olmadığına, O’nun bir tek ve eşsiz olduğuna şehadet edenlerden yardım dileyinceye kadar biz kendi üçte birimizi tamamlamayacağız.” buyurur.

Efendimiz (sav) bir sohbetleri sırasında Münker- Nekir meleklerinin soru sormalarında ve ölünün vereceği cevabı açıkladıklarında Hz. Ömer (ra),

-Ey Allah’ın Resûlü! O sırada aklım başımda olacak mı? diye sorar. Efendimiz (sav); “Evet!” deyince,

-O halde bu işin altından kalkabilirim. Sizi çağırırım ya Rasûlallah!” der. Bunun üzeri-ne “Allah iman edenleri dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerinde tu-tar. Zalimleri de saptırır. Allah dilediğini yapar.” (İbrahim; 27) ayeti kerimesi nazil olur.

“Nefsanî arzulara özellikle kadın-lara, oğullara ve yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer Allah’ın katındadır.” (Âl-i İmran; 14) Ayeti kerimesi nazil olunca Hz. Ömer (ra),

-Şimdi Ey Rab! Onu bize süslü gösterdiğin zaman biz ne yapabiliriz, diye sorar. Bunun üzerine diğer ayeti kerime nazil olur; “De ki, size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allah’a karşı gelmekten sakınanlara, Rableri’nin katında altlarından ırmaklar akan ve orada temelli kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır. Allah kullarını hakkıyla görücüdür.” (Âl-i İmran; 15)

Ömer efendimizin “Ey Rab!” diye sorması ilginçtir. Ayrıca Allah’ın süslediği şeye kulun dayanıksızlılığını vurgulaması ve bizim açımızdan müthiş bir berekete kapı açmış olması da Ümmet-i Muhammed’in Ömer efendimize borcu olarak yazılmıştır.

Cenâbı Hak ile ve O’nun Resûlü (sav) ile bu sıcak teması anlayabilmek, bugünün Peygamber varisi İnsan-ı Kâmil’i bulmadan mümkün olmayacaktır. Çünkü Hazreti Peygamber’in olmadığı yerde, bu anlamda soru-cevap ancak Peygamber varisi ile mümkündür.

Mevlâmız bu yakınlıktan bizi mahrum etmesin. Razı olduğu iman ve salih amellerle bizleri kendine yaklaştırsın. Hidayet ve istikamet üzere O’na kavuşmayı lütfeylesin. Âmin, ve’l-Hamdulillahi Rabbi’l-âlemin.

 

Yazar: Sâlik-i İrfân

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort