JoomlaLock.com All4Share.net

İKİNCİ DUA

Elhamdulillahi Rabbi’l-âlemîn… Bizleri yaratan, yaşatan… Bizlere tevbe nimetini lütfeden Mevlâmız’a hamdü senalar olsun… Rabbimiz’in bizlere en büyük hediyesi, bizlere tevbeyi öğreten, bizleri arıtan-temizleyen âlemlerin Efendisi Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz’e salât ve selamlar olsun.

Geçen ayki yazımızda Hâce Hazretleri’nin (ksa), sohbetlerinde kısaca işaret etmiş oldukları bir rivayeti açmaya çalışmıştık. Geçmiş ümmetlerden üç kişinin bir mağarada mahsur kalmaları ile ilgili rivayetin birinci kısmını, anne-baba hukukunun önemini açmaya/anlamaya gayret etmiştik. Bu yazımızda da ikinci kişinin duasını, nefsin şehvet yönünün üzerine basarak bu davranışı kurtuluşa vesile kılmayı anlamaya çalışacağız.

Hazreti Ömer’in oğlu Abdullah (ra) şöyle rivayet ediyor:

Resûlullah (sav) buyurdular ki:… (Birinci kişinin annesine babasına hizmetini vesile kılarak yaptığı duadan sonra) Taş bir miktar açıldı ama çıkacakları kadar değildi. İkinci şahıs şöyle dedi:

Ey Allah’ım! Benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kâm almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi, kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim, kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada; “Allah’ın mührünü gayrı meşru olarak bozman sana haramdır.” dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terk ettim.

Ey Allah’ım eğer bunları Senin rızayı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar.

Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı… [Buhari Enbiya, 50-Müslim Zikir, 100(2743)]

Öncelikle bu üç kişinin  salih kimselerden olduğunu ve bu yaptıkları fiillerin Cenâbı Hakk’ın hoşnutluğuna vesile olduğunu anlıyoruz. Önceki yazımızda da belirttiğimiz, Hâce Hazretleri’nin (ksa) bu rivayeti değerlendirirken buyurmuş olduğu; “Bir toplumun önündeki üç engel ve çözümleri” ifadeleri bu rivayete yoğunlaşmamıza neden oldu. Üç kişinin topluma teşbih edilmesi ve düşülen darlığın-zorluğun aşılması için dikkat edilmesi gereken hususlar olarak:

1.Anne-baba hukukunun önemi.

2.Nefsin (özellikle şehvet yönünün) üzerine basılması.

3.İş-ticaret-alışveriş hukuku.

İkinci kişinin; amca kızına olan sevgisi, onu arzu etmesi; kızın yüz vermemesi, kıtlık zamanında muhtaç olarak o kişiye gelmesi, Allah’ın (cc) ismi anıldığında yapmak istediği gayrimeşru işten vazgeçmesi söz konusu. Bir erkek için, özellikle genç bir erkek için şehvet imtihanı birinci sıradadır. Hâce Hazretleri (ksa) bir sohbetlerinde; “Gençler şehvetle, büyükler enaniyetle, yaşlılar asabiyetle imtihan edilir.” buyurmuşlardı. Orta yaşlıların ”Ben bilirimci” yaklaşımları ile yaşlıların vücudun ağırlaşmasından dolayı asabileşmeleri de çok önemli tespitler olmakla beraber, gençlerin cinsel arzularının çoğu zaman akıllarının önüne geçmesi de bilinen bir gerçek.

Sevgi ile şehvetin iç içe geçmesi; sevginin, yaratılışın mayası olması hasebi ile insana tesiri, kimi zaman sınırların tespit edilemeyişini getiriyor. Sevgi ile iffetin ayrılması, sevgi ile şehvetin yakınlaşması ciddi sorun oluşturuyor. İffet, başta göz olmak üzere diline ve beline sahip olmaktır. Gözü serbest bırakırsan gördüğünü ister. Göz, şehveti besleyen en önemli kanaldır.

İnsan, sabah olup gözünü açtığı andan gece olup yatıncaya kadar sürekli görme hali üzeredir. Helal ve meşru olan şeylere bakmak gözün ibadetidir. Kur’ân-ı Kerim’e bakmak, Kâbe’ye bakmak, anne yüzüne bakmak, “göz aydınlığı” eş ve çocuk yüzüne bakmak, yeşile-suya bakmak, dağa bakmak… ibadettir. Bunlar çoğaltılabilir. En önemlisi kâmil insanın yüzüne bakmaktır. Kâmil mü’min  “Hakk’ın nazarı-Allah’ın nuru” üzere baktığından insana en faydalı bakış budur. Sizin bakmanız değil kâmil insanın size bakması esastır, çünkü temizleyicilik onun gözündedir.  

Rivayetteki salih şahsın, göz imtihanında takıldığını görüyoruz. Amcasının kızını görmesi, beğenmesi, arzu etmesi, elde edemeyişine rağmen içindeki isteğin devam etmesi söz konusudur. Yakın akraba olarak amca kızına gönlünün kayması bir açıdan da haremlik-selamlığın önemine işaret etmektedir. Namahrem olan kişiler arasında mutlaka haremlik-selamlığın olması gerekir, çünkü ateşle barut misali ev ortamlarında, çalışma ortamlarında kadının güzelliği erkeğin gözü önüne getirilirse erkeğin bu meyilden kurtulması zor olacaktır. Demek ki bir toplumun felahı öncelikle kadın-erkek ortamlarının ayrılmasına bağlıdır. Özellikle günümüzde kadının iş hayatında öne çıkması olumsuz bir durumdur. (Sekreterleri ile evlenen Müslüman siyasetçilerin, işadamlarının sayısı az değildir ki bunlar en masum sonuçlardır.)

Hazreti İsa’nın (as) şöyle dediği rivayet edilir “Bakmaktan sakının çünkü o kalbe şehvet tohumu eker. Bu kadarı da kişiye fitne olarak yeter.” (İmam Gazali, Minhacü’l-Âbidin, s.101) Burada salih kişinin baktığı, meylettiği ve arzuladığı ifade edilmekte. Fakat gayrimeşru arzu-istek gönülde kalır, ferc tarafından doğrulanmaz ve  Allah (cc) ismi anıldığında tövbe istiğfara geçilirse durum aleyhten lehe döner. Hakk’ın razı olduğu bir amel ortaya çıkar. Zaten kişinin asıl mücadele alanının nefsin istek ve arzuları olduğu beyan edilmiştir. “Siz hiç günah işlemeseniz Allah Teâlâ sizi giderir. Günah işleyen sonra tevbe eden bir kavim getirir.” hükmünce gönlüne günahın arzusu düşen insan gözü ile,  dili ile, kalbi ile mücadeleye başlamalıdır. Gözünü sakınmak, dili ile zikretmek, kalbi ile istiğfar etmek durumundadır.  

Kur’ân-ı Kerim’deki Harut ile Marut kıssasına bakıldığında da nefis verilen meleklerin kadınla imtihan edildiklerini ve imtihanı kaybettiklerini görüyoruz. Meleklerin meylettiği kadının yükselerek Zühre yıldızına dönüştüğü ve o günden sonra bütün insanlara bu olayın ibrete dönüştürüldüğü tefsir ve menakıp kitaplarında nakledilir.

İmam Gazâlî Hazretleri ibadetlerin ikiye ayrıldığını belirtir:

1) Kaçılması gerekenler

2) Yapılması gerekenler

Büyükler kaçılması gereken şeylerin öncelikli olduğunu belirtmişlerdir. Hatta Osmanlı’nın son anayasası Mecelle’de, Ahmet Cevdet Paşa tarafından bu mana veciz bir şekilde ifade edilir; “Def-i mazarrat celb-i maslahattan evladır.” Yani zarar verici şeylerin terk edilmesi hayırlı-güzel şeylerin yapılmasından öncedir, üstündür.

Özetle bu salih kişinin gözünden-gönlüne bir şehvet sınavına tabi tutulduğunu, sonuçta Mevlâ’nın hatırlatılması ile haramdan yüz çevirdiğini görüyoruz. Hâce Hazretleri’nin (ksa); ”Günah işleyip tevbe eden evliyanın derecesi, günah işlemeyen evliyadan yüksek olur.” ifadeleri de bu meyanda olsa gerek. Günah tohumlarının filizlenmesine müsaade etmeyen bu zâtın tevbesi, hoşnutluğa ve kayanın aralanmasına vesile oluyor.

Bugün için de gözümüze, gönlümüze sahip olmayı Cenâbı Hak hepimize nasip eylesin. Göz görüp gönül meyletse dahi tevbe-istiğfarla, velayet sahibi insanı kâmilin yüzüyle arınabilmeyi ve önümüzdeki kayaları aşabilmeyi Cenâbı Hak hepimize lütfeylesin.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2013 NİSAN SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

Bu kategoriden diğerleri: « ÜÇÜNCÜ DUA (İŞ HUKUKU) ÜÇ DUA »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort