JoomlaLock.com All4Share.net

ÜÇÜNCÜ DUA (İŞ HUKUKU)

Hamdolsun âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’ya. Bizleri insan olarak yarattığı için, kulları olarak muhatap  aldığı için, Efendimiz Muhammed Mustafa’ya (sav) ümmet kıldığı için hamd ve senalar olsun.

Hakk’ın Habibi, insanlığın gözbebeği, ümmetinin sahibi, Hakk’ın insanlığa en büyük hediyesi Efendimiz Muhammed Mustafa’ya (sav) tekrar be tekrar salât ve selamlar olsun.

Dergimizin bu sayısında, önceki iki yazımızda işlemeye çalıştığımız uzunca bir hadisi şerifin son kısmını açmaya çalışacağız. Rivayeti hatırlayalım…

Hazreti Ömer’in oğlu Abdullah’ın (ra) rivayetinin bu ayki bölümü şu şekilde:

Resûlullah (sav) buyurdular ki:
“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) Gece­leme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (ka­yan) bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında:

“Bizi bu kayadan, salih amellerimizi şefaatçi kılarak Allah’a yapacağımız dualar kurtarabilir!” dediler. Bunun üzerine üçüncü şahıs dedi ki:

“Ey Allah’ım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veri­yordum. Ancak bir tanesi ücretini [bir farak (6-7 kilo) pirinçten ibaret olan] alma­dan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kâr ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve; “Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde!” dedi. Ben de; “Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve ve köleler senindir. Git bunları al, götür!” dedim.

Adam; “Ey Abdullah, benimle alay etme!” dedi. Ben tekrar; “Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git, hepsini al, götür!” diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı, götürdü.
“Ey Allahım, eğer bunu Senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!” dedi.

Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler.” [Buhârî, Enbiya 50, Büyu’ 98, İcâre 12, Hars 13, Edeb 5; Müslim, Zikr 100, (2743); Ebu Dâvud, Büyu’ 29, (3387).]

Bugün ülkemizin birçok açıdan toparlandığını; kültürde, medeniyette asliyete dönüşün yaşandığını hepimiz görmekteyiz. Fakat ekonomik açıdan, siyasi açıdan güzel gelişmeler olmakla birlikte ahlâkî açıdan bir olgunlaşma, Cenâbı Hakk’ın rızasına doğru bir gidiş yaşanmazsa bu hareket, bu yükseliş akim kalacak, sonuç vermeyecektir. Bugün kutlu doğum programlarıyla anılan, verdiği mesajlar insanlığa kurtuluş reçetesi olarak bir kez daha hatırlatılan Peygamber Efendimiz’in (sav) hedefi, bir cümle ile ifade edilecek olursa şu hadisi şerife ulaşırız; “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” Anne-babaya hürmet, harama uçkur çözmemek, hakka-hukuka riayet, komşuya ikram, yaşlıya hizmet, küçüğe şefkat, canlı-cansız bütün varlığa merhamet… Hepsi tek kelimeyle “güzel ahlâk” kapsamı içerisindedir.

Hâce Hazretleri (ksa), birçok tasavvufi cemaatin farklı hedef ve hizmet alanları olduğunu vurgulayarak; “Biz de ailede, işte, ticarette kısaca toplumun her alanında güzel ahlâkı hedef edindik.” buyurmuşlardı. Ahlâkın insana, karşılıklı haklar ve görevler yüklediğini fark ettiğimizde önümüze üç ana başlık ortaya çıkar:

1) Kişinin kendine, 2)İçinde yaşadığı ailesine-topluma ve 3)Kendisini yaratan, yaşatan Rabbi’ne karşı hak ve sorumlulukları.

Ahlâkı hamide (övülen ahlâk) denilen olgu, birinci sırada; kişisel temizliği-yemesi içmesi-dinlenmesi çalışması gibi hususlarda insanın terbiye görmesiyle başlar. “Nefsin hakkını ver, hazzını verme.” şeklinde özetlenebilecek bir olgunluk esastır.  

İkinci olarak, kişi  ailesi ve toplumu ile ilişkilerini güzelce tanzim etmelidir. Hâce Hazretleri bir sohbetlerinde; “Ev halkınız ve iş arkadaşlarınız sizden razı ise Allah Teâlâ (cc) benden razı mı, diye endişe etmeyin.” buyurmuşlardı. Bugün insan ömrünün geçtiği iki ana yer olarak aile hayatı ve iş hayatının önemi vurgulanmıştı. Üçüncü sıradaki hak ve sorumluluk alanı ise Rabbimiz’le ilişkimiz. Aslında Rabbimiz’le ilişkimiz; “Ben size şah damarınızdan yakınım.” derken kendimizle olan hukuku; “İnsanlar, Benim ıyalim(ailem)dir.” derken ailemizle ve toplumla olan hukukumuzu da kapsamaktadır.    

Bu hadisi şerifin birinci kısmında aile hayatı ve özellikle anne-baba hukukunu biraz açmaya çalışmıştık. İkinci kısımda bireysel olgunluk; şehvetin kontrolü ve nefsin o yönünün üzerine basılarak Hakk’a yöneliş konusunu anlamaya çalışmıştık. Bu son kısımda da anlaşılacağı üzere iş-ticaret ahlâkı üzerinde durulmaktadır.

Bu üçüncü kişi işçilerinin ücretlerini derhal verdiğini, ifade etmektedir. Herkesçe bilinen “işçinin alnının teri kurumadan ücretini vermek” ödeme zamanına dikkat etmek demektir. Çünkü aldığımız hizmetten fayda-bereket görmemiz çalışan kimsenin hayır duasıyla mümkün olacaktır. Burada işyeri sahibinin hassasiyeti, hakka-hukuka riayeti öne çıkmaktadır. Hâce Hazretleri’nin buyurduğu “…iş arkadaşlarınız sizden razı ise…” ifadesi hem çalışan için hem çalıştıran için geçerli. Duası ile kayanın açılmasında son hamleyi yapan kişi, ücret ödemede önceden beri hassas olduğunu belirttikten sonra küçücük bir bakiyeyi büyük bir servete dönüştürdüğünü, hak sahibine vermekte tereddüt etmediğini ifade ediyor.  “Adam hepsini aldı, götürdü.” cümlesinde bir rivayette (arkasına bakmadan) şekli de var. Anlıyoruz ki malını alan adam, doğru dürüst bir teşekkür bile etmemiş. Her nefiste var olan, servete düşkünlüğe rağmen yaptığı bu şeyin Hakk’ı hoşnut edeceğini umuyor.    

Son olarak  “…salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah’a yapacağı­nız dualar…”  ifadesinde  salih amelin vurgulanmasına rağmen; somut ibadetlerin değil de, anne-babaya hizmet duygusu, şehveti terk duygusu ve servete sevgi duygusunun üzerine basılmasının  vesile edilmesi çok önemlidir. Hâce Hazretleri’nin; “İbadetin hakikatinin kişinin duygusunda gerçekleştiğini” belirtmeleri de bunu teyid etse gerek.

Cenâbı Mevlâmız önümüzdeki engelleri kaldırsın. Bizleri Zâtı’na kul, Habibi’ne gül, Hâcegân’da tüm insanlığa yol eylesin.

Âmin, ve’l-hamdulillahi  Rabbi’l-alemîn.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2013 MAYIS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort