JoomlaLock.com All4Share.net

İMANI ANLAMA GAYRETİ

Zihin kapasitesini kalbi verilerle oluşturmadığı için kısırlaşan batılı kafa yapısı kâinatı ele geçirme sevdasıyla saldırıp, her yeni buluşuyla zihni donanımını altüst etmesine ilerleme adını takmış, her ele geçirilen bilgi ile yeni zihni gelişmeler oluşturmaya çabalamıştır. Müslümanın zihni yapısı ise kalbi veri-lerle oluştuğu için her yeni tecrübe ve her bilgi Müslümanın zihni kapasitesinde yerleştirilecek bir yer bulmuştur. Bundan dolayı her yeni buluş Müslümanın Allah'ın kendisine lütfettiği verilerle oluşan zihni yapısını tasdik ve teyid etmesine yol açmıştır.


Batılı, her yeni gelen bilgi ile başkalaşıp dönüşürken Müslüman her yeni gelen bilgi ile imanını ziyadeleştirmiş ve şükrünü arttırmış olur. Batılı şaşkınlık içerisinde kıvranırken Müslüman Allah’ın kendisine bahşettiği imanın muazzamlığı ile hayrettedir.

İnsanın dünya hayatında karşılaşacağı her şeyin kendisindeki karşılığını bulmasına yarayan kalbi veri imandır. İmanla müşerref olmuş insan şaşkınlığı atmış olgunluğa ermiş bir bireydir. Bugün karşılaştığımız hadiseleri değerlendirmedeki kısırlığımız, imanı anlayamamaktan, anlayışla imanı işleyememekten ötürüdür. İşlenmiş imanla beslenen zihnin kapasitesinin sınırlarının bilinmesi mümkün değildir. Bu yazımız imanı tarif etmekten ziyade anlamaya çalışma gayretinin bir sonucudur.

İman; Müslümanın yaşamını belirleyen yegâne kıstastır. İman doğru anlaşılmazsa, her alanda anarşi ve kargaşa doğar. Bugün imanın içi boşaltılmıştır. İman yalın bir inanç ve kabul olarak algılanmaktadır. Hayatımızı kendi yapıp ettiklerimizle doldurduğumuz için hayatımızda Allah'a ayırdığımız yer sadece O’nun varlığını kabul edip inanmakla sınırlanmıştır. Kabulle sınırlandırılan ilah sanal bir ilahtır. İman ise bir yaşama tarzıdır. Allah eksenli yaşama biçimine iman denir. İnsanın kendi merkezli yaşama biçimine de cahiliye (küfür) denir. İmanı inanç olarak tarif etmeye çalışmak bu anlattıklarımız çerçevesinde büyük yanlışlıklara yol açabilir. Çünkü küfür de bir inançtır. Yaşamın, bireyin kendi sınırları içerisinde, bireyde oluşan yargısıdır. Bir diğer ifade ile var edilenleri, var edenin açıklamaları ile değil de kendi çabaları ile değerlendirerek varılan bir yargıdır. İşte bu yargının sonucunda ortaya çıkan yaşama biçimini İslam cahiliye olarak açıklar. Bu anlatılanlara göre, İslam’a göre iman, Allah ile yaşam sürmeyi başarmaktır. Mümin âleme Allah ile bağı oranında yanaşır, değer verir, ilişkiye girer.

İman sadece inanç olarak anlaşılıp yaşam tarzından, yaşamı sürme gayesinden, yaşamın manasını kavrama yeteneğinden ay rı düşünülürse hayattan kovulmuş olur. Zihnin kıvrımlarında bir kabul olarak kalır.

İman salt inanç ve kabul olarak anlaşıldığında bu anlayışın gaybî imanı getirdiği nokta zaten sanal konumuna indirgenen ilahın insanın hayal zenginliğine terk edilişidir. İmanın Allah eksenli bir yaşam tarzı olarak anlaşılmasının gaybî imanı getirdiği nokta ise Hakk’ın gıyabında Allah’ın halifeliğini yaşam içerisindeki davranışlar, tavırlar, fikirler ile gerçekleştirmemiz manasına gelir. Burada imanın yarısının sabır, yarısının şükür olduğunu belirten hadis-i şerif aklımıza geliyor. Bu hadisi şerif baz alındığında gaybî imanın bilinemeyen, ulaşılamayan bir âleme inanmayı çağrıştırdığından daha ziyade Hakk’ın gıyabında yaşam içerisinde hadiseler karşısındaki insanî tavır ve davranışları bizlere öğretmektedir. Hadiste iman bir inanış biçimi yerine bir davranış biçimi tarzında tarif edilmektedir. İman bir yaşama azmi ve yaşam karşısındaki duruş tarzıdır. Sabır ve şükür insanın hadiseler karşısındaki davranış biçimleridir. Yaşamı değerlendiriş şeklimiz, yaşam içerisindeki hadiselere karşı duruş biçimimiz imanımızla gerçekleştireceğimiz fiillerdir. Hadis bizlere yaşamı nasıl sürmemiz gerektiğini vurgulamaktadır. Yaşama karşı Allah’ın ahlâklarından, sıfatlarından iki sıfatla alınan bir tutumu ifade etmektedir. İmtihanda olan birey imtihana Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak için sokulmuştur. Ahlâklanma gerçekleşirse netice hasıl  olacaktır. Netice ise imandır. Mevlânâ Hâce Yakûb-i Sâni (Kuddise sırruh) Zihin kapasitesini kalbi verilerle oluşturmadığı için kısırlaşan batılı kafa yapısı kâinatı ele geçirme sevdasıyla saldırıp, her yeni buluşuyla zihni donanımını altüst etmesine ilerleme adını takmış, her ele geçirilen bilgi ile yeni zihni gelişmeler oluşturmaya çabalamıştır. Müslümanın zihni yapısı ise kalbi verilerle oluştuğu için her yeni tecrübe ve her bilgi Müslümanın zihni kapasitesinde yerleştirilecek bir yer bulmuştur. Bundan dolayı her yeni buluş Müslümanın Allah'ın kendisine lütfettiği verilerle oluşan zihni yapısını tasdik ve teyid etmesine yol açmıştır.

Batılı, her yeni gelen bilgi ile başkalaşıp dönüşürken Müslüman her yeni gelen bilgi ile imanını ziyadeleştirmiş ve şükrünü arttırmış olur. Batılı şaşkınlık içerisinde kıvranırken Müslüman Allah’ın kendisine bahşettiği imanın muazzamlığı ile hayrettedir.

İnsanın dünya hayatında karşılaşacağı her şeyin kendisindeki karşılığını bulmasına yarayan kalbi veri imandır. İmanla müşerref olmuş insan şaşkınlığı atmış olgunluğa ermiş bir bireydir. Bugün karşılaştığımız hadiseleri değerlendirmedeki kısırlığımız, imanı anlayamamaktan, anlayışla imanı işleyememekten ötürüdür. İşlenmiş imanla beslenen zihnin kapasitesinin sınırlarının bilinmesi mümkün değildir. Bu yazımız imanı tarif etmekten ziyade anlamaya çalışma gayretinin bir sonucudur.

İman; Müslümanın yaşamını belirleyen yegâne kıstastır. İman doğru anlaşılmazsa, her alanda anarşi ve kargaşa doğar. Bugün imanın içi boşaltılmıştır. İman yalın bir inanç ve kabul olarak algılanmaktadır. Hayatımızı kendi yapıp ettiklerimizle doldurduğumuz için hayatımızda Allah'a ayırdığımız yer sadece O’nun varlığını kabul edip inanmakla sınırlanmıştır. Kabulle sınırlandırılan ilah sanal bir ilahtır. İman ise bir yaşama tarzıdır. Allah eksenli yaşama biçimine iman denir. İnsanın kendi merkezli yaşama biçimine de cahiliye (küfür) denir. İmanı inanç olarak tarif etmeye çalışmak bu anlattıklarımız çerçevesinde büyük yanlışlıklara yol açabilir. Çünkü küfür de bir inançtır. Yaşamın, bireyin kendi sınırları içerisinde, bireyde oluşan yargısıdır. Bir diğer ifade ile var edilenleri, var edenin açıklamaları ile değil de kendi çabaları ile değerlendirerek varılan bir yargıdır. İşte bu yargının sonucunda ortaya çıkan yaşama biçimini İslam cahiliye olarak açıklar. Bu anlatılanlara göre, İslam’a göre iman, Allah ile yaşam sürmeyi başarmaktır. Mümin âleme Allah ile bağı oranında yanaşır, değer verir, ilişkiye girer.

İman sadece inanç olarak anlaşılıp yaşam tarzından, yaşamı sürme gayesinden, yaşamın manasını kavrama yeteneğinden ay rı düşünülürse hayattan kovulmuş olur. Zihnin kıvrımlarında bir kabul olarak kalır.

İman salt inanç ve kabul olarak anlaşıldığında bu anlayışın gaybî imanı getirdiği nokta zaten sanal konumuna indirgenen ilahın insanın hayal zenginliğine terk edilişidir. İmanın Allah eksenli bir yaşam tarzı olarak anlaşılmasının gaybî imanı getirdiği nokta ise Hakk’ın gıyabında Allah’ın halifeliğini yaşam içerisindeki davranışlar, tavırlar, fikirler ile gerçekleştirmemiz manasına gelir. Burada imanın yarısının sabır, yarısının şükür olduğunu belirten hadis-i şerif aklımıza geliyor. Bu hadisi şerif baz alındığında gaybî imanın bilinemeyen, ulaşılamayan bir âleme inanmayı çağrıştırdığından daha ziyade Hakk’ın gıyabında yaşam içerisinde hadiseler karşısındaki insanî tavır ve davranışları bizlere öğretmektedir. Hadiste iman bir inanış biçimi yerine bir davranış biçimi tarzında tarif edilmektedir. İman bir yaşama azmi ve yaşam karşısındaki duruş tarzıdır. Sabır ve şükür insanın hadiseler karşısındaki davranış biçimleridir. Yaşamı değerlendiriş şeklimiz, yaşam içerisindeki hadiselere karşı duruş biçimimiz imanımızla gerçekleştireceğimiz fiillerdir. Hadis bizlere yaşamı nasıl sürmemiz gerektiğini vurgulamaktadır. Yaşama karşı Allah’ın ahlâklarından, sıfatlarından iki sıfatla alınan bir tutumu ifade etmektedir. İmtihanda olan birey imtihana Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak için sokulmuştur. Ahlâklanma gerçekleşirse netice hasıl  olacaktır. Netice ise imandır. Mevlânâ Hâce Yakûb-i Sâni (Kuddise sırruh) Hazretleri’nin: “İnsan Allah’ın en büyük sıfatıdır. Bunun nedeni ise Allah’ın sıfatlarının   ekserisinin insanda toplanmasıdır.” ifadesinin açtığı ufukla düşünürsek, imanın Allah’ın hadiseler karşısında ortaya koyacağı eda ve tavırlarının insanda zuhur etmesi olduğunu anlarız. İman Allah’ın kuluna sıfatlarını aktarma olgusudur. Çünkü mümin Allah’tır. Mevlânâ Hâce Yakûb-i Sâni (Kuddise sırruh) Hazretleri’nin: “İman mahluk değildir.” sözleri Allah’ın insana neler aktardığını ne güzel anlatıyor. Allah sadece ruhunu aktarmadı bizlere, yaradılışa sığmayan ne hakikatler dizdi içimize. İman bir yekûndür. Bir toplamdır. Allahın kuluna pazarını açmasıdır.


Peki, Allah kime iman eder. Allah’ın Resûlü, Allah’a ve mü’minlere iman ederken, Mevlânâ Hâce Yakûb-i Sâni (Kuddise sırruh) Hazretleri’nin: “Müslüman Allah’a teslim olan, mümin Allah’ı teslim alandır.” sözünün ışığında Mümin olan Allah kime iman eder! “Yine içlerinden öyleleri var ki Peygamberi incitiyorlar ve «o her söyleneni dinler bir kulak» diyorlar, de ki: sizin için bir hayır kulağıdır, Allah’a iman eder, mü'minlere iman eder ve iman edenleriniz için bir rahmettir, Allah’ın Resûlünü incitenler için ise elîm bir azab vardır.” (Tevbe 61)

Ashab-ı Kiramın Peygamberimize imanı sadece resul olduğunu kabul etmek değil, kendisinden ve sahibi olduğu her şeyden Peygamberimizi daha çok sevmeleri ileydi. Onlar için İman; topyekûn bir tercih idi. İman, iman ettiğinizi ilk başta kendinize daha sonra da sahip olduklarınıza topyekûn tercih etmektir. Sevmek imanın zemini, hayat bulma yeridir. Sevgi imanı başlatan, arttıran, kemâle getiren özelliktir. Kısacası İman sevginin zirvesidir. İmanımızı sevgimiz oluşturmuyorsa, yaşamımız Allah eksenli olamaz.

Hadislerden imanın yetmiş küsur şubeden oluştuğu, hayânın, eziyet verme ihtimali olan taşı yoldan almanın bunlardan biri olduğunu, “La ilahe illallah” ifadesinin imanın en efdal derecesi olduğunu anlamaktayız. Başka bir hadis-i şerifte ashab-ı kiram en efdal amel nedir Ya Resûlallah? diye sorduklarında, Peygamber Efendimiz “İmandır.” diye cevap vermişlerdir. Zikredilenlerden anladığımız imanın, amel, ahlâk toplamı ile gerçekleştirilen yaşama tarzı olduğudur. Ünlü Cibril hadisinde Cebrail  Peygamberimiz’e İman nedir? Diye sorduklarında, imanın kendisini tarif yerine imanı iman edilenlerle açıklaması, imanın bir ilişkiye girme düzeyi olduğunu, kiminle nereye kadar ve nasıl bir ilişki içerisine girmemiz gerektiğini imanın bize öğreteceğini göstermektedir. Kime iman ediyorsanız, onunla onun çizgisinde onun ölçülerine göre yaşamaya söz vermiş ve aday olmuşsunuz demektir. İlişkinizin düzeyi hayatınızın iman ettiğinize göre nasıl şekillendireceğinizi açıklar. İman kelâm ilminde itikadî esaslar olarak açıklanmıştır. İtikat akit kökünden gelir, yani bir sözleşmedir. Siz artık hayatınızı o sözleşmeye göre biçimlendirirsiniz. Sevgi, sabır, şükür, hayânın… İmanın şubeleri kılınması iman ettiğimizle beraber yaşamamız hususunda bize sağlanan donanımı göstermektedir. Buradan anladığımız iman; iman ettiğimizle beraber yaşamımızı sürdürmemiz için gereken donanımdır. Kulun hayatını iman ettiğine göre ayarlaması, iman ettiği ile uyum içerisinde hayatını sürdürebilmesi imanı işleyebilme kapasitesiyle doğru orantılıdır.

Hatm-i kelâm Mevlânâ’ya aşk nedir diye sorduklarında: “Ol da gör.” buyurmuş. İmanı anlamak isteyen kardeşlerimize tavsiyemiz; Peygamberin iman ettiği bir mümin görmeleridir.


GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2008 AĞUSTOS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort