JoomlaLock.com All4Share.net

İNSANLARDAN BAZILARI DA VARDIR Kİ, İNANMADIKLARI HALDE ALLAH’A VE AHiRET GÜNÜNE İNANDIK, DERLER (Bakara 8)

insanlardan bazıları da vardır ki

İnsanların Bazıları da Vardır ki, İnanmadıkları Halde Allah'a ve Ahiret Gününe İnandık, Derler - Tamer Doymuş

Sayı : 133 - Ocak 2019

 

İnsanların Bazıları da Vardır ki, İnanmadıkları Halde Allah'a ve Ahiret Gününe İnandık, Derler

 

İslam, iman’ın sınırlarını belirlemiş ve etraflı şekilde açıklamış, küfrün de sınırlarını belirlemiş etraflı bir şekilde açıklamış ve nifakın da aynı şekilde sınırlarını belli etmiş, gereken şekilde açıklamıştır. Kur’an-ı Kerim’de bu konular sure-i celilelerde izah edilmiştir. Bu hususlarla ilgili olarak nifak ehlinin özellikleri, karakterleri de farklı surelerde açıklanmıştır. Bu surelerden biri Bakara Suresi’dir.

Tefsir âlimleri Bakara Suresi’nin mukaddi-mesinin üç bölümden oluştuğunu ifade ederler. Birinci bölümü, iman ehlinin gayba imanı, namaz kılmak, infâk etmek, her konuda Allah’ın kitabının gösterdiği yola uyarak hidayeti bulmak gibi temel nitelikleri anlatılmıştır. İkinci bölümde küfür ehlinin durumu gözler önüne serilerek şöyle ifade edilmiştir: “Gerçek şu ki, kâfir olanları korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir, iman etmezler. Zira Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Onların kulaklarına ve gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için büyük bir azap vardır.” (Bakara 6-7) Üçüncü bölümde ise münafıklardan, nifak ehlinden bahseder. Biz burada üçüncü bölüm üzerinde müzakere edeceğiz, müfessirlerimizin (Allah onlardan razı olsun) aktardıkları bilgileri anlamaya çalışacağız inşallah. Bakara Suresi’nin mukaddimesi sayılan bölümde nifak ehlinin özelliklerini ifade eden ayette: “İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde, Allah’a ve ahiret gününe inandık derler.” (Bakara 8) Ayeti kerimenin tefsirinde şu bilgiler verilmiştir; Münafıkların Allah’a ve ahiret gününe iman iddiasında bulunurken yalan söylediklerini, bunun sebebinin ise aldatmak olduğunu, bu aldatma sebebinin ise kalbî hastalık olduğunu belirterek nifakın hakikatini zikretmektedir. Şânı Yüce Allah celle celaluhu, önce müminleri söz konusu etti. Şeref ve faziletleri dolayısıyla önce onların niteliklerini belirtti. Daha sonra onların zıddı olarak kafirleri zikretti. Çünkü küfür ve iman iki ayrı taraftır. Arkasından münafıkları zikredip az önce kendilerinden söz ettiği ehli küfre kattı. Çünkü Yüce Allah’ın: “Onlar iman etmiş değillerdir.” buyruğu ile aynı safta oldukları anlaşılmaktadır.

Münafıklık tehlikeli bir hastalıktır. Münafıklar içten içe İslam toplumda yara açan, oldukça rahatsız edici bir dikendir. Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey dilbaz münafıktır.” Ayeti kerimelerde yalancılığın, münafıkların şiarı olduğuna işaret edilmektedir. Efendimiz (sav) başka bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: “Yalan söylemekten çokça sakının. Çünkü yalan imandan uzaktır.”

Münafıkların özelliklerinden bahse-dilmesi, müminlerin ruhlarında büyük bir etki bırakmakta ve bu gibi davranışlarda bulunmama yolunda bir öğüt haline gelmektedir. Çünkü müminlerin ayırıcı özelliği, hak üzere sebat göstermeleridir. Münafıklar ise münafıklıklarını sürdürüp giderken izledikleri bu yola gittikçe daha da sıkı sarılır, imandan ve Kur’an’dan yüz çevirirler. Bunun sonucunda da kalplerindeki hastalık artar durur; uyarıcı ve müjdeleyici Hz. Peygamber (sav) onlara geldikten sonra ruhları daralır, bunalırlar. Onun şan ve şerefinin yüksekliği karşısında ve ona uyanlar artmaya devam ettikçe de kıskançlık ateşi içerisinde kendilerini yer, bitirir.

Bunlar, Hak karşısında ne onu açıkça kabul edecek cesareti ve ne de onu açıktan açığa inkâr edecek cüreti gösterebilirler. Bunlar aynı zamanda kendilerini halk kitlelerinden üstün görürler ve her şeyi onlardan daha iyi bildiklerine inanırlar. İnsanların bu kesimini oluşturan kimseler Allah’a ve ahiret gününe inandıklarını ileri sürerler, ama aslında bu dediklerine inanmış değillerdir. Onlar inkarcı olduklarını söylemeye ve müminlere karşı gerçekten ne düşündüklerini açıkça ortaya koymaya cesaret edemeyen ikiyüzlü kimselerdir.

Onlar kendilerini sıradan halk kitlelerini aldatabilen zeki, hatta dahi kimseler sanırlar. Oysa Kur’an-ı Kerim onların bu eylemlerinin mahiyetini tanımlıyor:

“Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah’ı ve müminleri aldatırlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.” (Bakara 9)

Bu ayeti kerimede iki husus nazara verilmiştir: Birincisi, yüce Allah’ın (cc) müminleri sevindiren bir iltifatını görmekteyiz. Şanı yüce olan Rabbimiz müminleri kendisine nispet etmektedir. Yüce Allah ile müminler arasında sıkı bir ilişki olduğu realitesini görüyoruz. Bu realitenin ifadesi olarak yüce Allah müminlerin safını kendi safı, müminlerin işlerini kendi işi ve müminlerin durumunu kendi durumu sayıyor. Onları kendi Zatı’na ekliyor, himayesi altına alıyor. Bu durum müminlerin statülerini ve gerçek mahiyetlerini en yüksek düzeye yükselten, bu evrende iman realitesinden daha büyük ve daha onurlu bir gerçeklik olmadığını düşündüren bir iltifat. İkinci olarak münafıkların psikolojisi nazara verilmiştir: “Oysa sadece kendilerini aldatıyorlar, ama bunun farkında değildirler.”

Onlar öyle ağır bir gaflet, bir sarhoşluk içindedirler ki, farkında olmadan sadece kendilerini aldatıyorlar. Çünkü yüce Allah onların aldatma girişimlerini biliyor. Bunun yanında müminler de yüce Allah’ın himayesi altında oldukları için O, onları bu aşağılık aldatma girişimi karşısında koruyor. 

O hilebazlar gaflet içinde yüzdükleri için kendi kendilerini aldatıyorlar, kendi kendilerine oyun oynuyorlar. Münafıklar neden böyle çirkin bir yola başvuruyor, niçin böylesine bir hile yapmaya girişiyorlar? Cevabı ayette şöyle veriliyor: “Onların kalplerinde hastalık vardır.”

Yani karakterleri bozuktur, hasta ruhludurlar. Açık ve dosdoğru yoldan sapmalarına ve bu yüzden yüce Allah’ın bu anormalliklerini daha da arttırmasını hak etmelerine sebep ruhlarının hasta oluşudur.

“Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elem verici bir azap vardır.” (Bakara 10)

Buradaki hastalık şüphe ve nifaktır. Çünkü şüphe iki şey arasında tercih yapamayıp tereddüt etmektir. Münafık da mütereddittir. Bu hastalık her fesâdın ve bozuluşun adıdır. Onların; “Allah’a ve ahiret gününe inandık” sözlerini yalan olarak söyleyip müminleri aldatmak istemeleri dolayısıyla onlara acıklı bir azap vardır. (Onların) o münafıkların (kalplerinde) o kötü inançlarından, hareketlerinden dolayı ağır, öldürücü (bir hastalık vardır.) Bu ruhî, manevi bir hastalıktır. (Allah Teala’da onlar için) bu elem verici (hastalığı artırmıştır.) Kuran’ı Kerim’in ayetleri indikçe, İslamiyet her tarafa yayıldıkça onların düşmanlıkları, nifakları artarak küfürleri kat kat olmuştur. (Onlar için yalan söylemeleri) İman etmedikleri halde kendilerini mümin göstermeleri (sebebiyle gayet acı bir azap vardır.) Artık onlar için bu yalancı tavırlarından, bu münafıkça hareketlerinden dolayı pek ağır bir cehennem azabı vardır.

Bu münafıkların, Hicret’ten önce kavimleri arasında sosyal mevkî, otoritesi, liderliği olan Abdullah b. Ubeyy b. Selul gibi ileri gelenlerin bir başka sıfatı daha var. Bu sıfat, toplumda yol açtıkları bozgunculuğu ısrarla savunma ve yaptıklarının karşılığında onlara verilen mühletin onlarda oluşturan şımarıklıkla, tutumlarının doğru olduğunu inatla ileri sürme sıfatıdır. 

Devam edecek...

 

Kaynak
-Ahkami’l- kuran, İmam Kurtubi
-Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri
-El-Esas Fi’Tefsir, Said Havva
-Fizilalil Kuran, Seyyid Kutup
-Tefsirü’l- Münir, Vehbi Zuhayli
-İslam Tarihi, M. Asım Köksal

 

Yazar: Tamer Doymuş

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort