JoomlaLock.com All4Share.net

KU’RAN’DA MÜNAFIKLARIN KARAKTERLERİ

Kuranda Münafıkların Karakterleri

Kur'an'da Münafıkların Karakterleri - Tamer Doymuş

Sayı : 134 - Şubat 2019

 

Kur'an'da Münafıkların Karakterleri

 

Geçen sayıda münafıkların karakterlerini ayetler ışığında biraz olsun tanımaya çalışmıştık. Onların karakterleri Bakara suresinde bölümler halinde nazara verilmiştir. Tarihi seyir içinde nifak ehli değişik versiyonlarla hep varolmuşlardır. Müslümanların İslam hakkında düşüncelerini olumsuz yönde etkilemek için her türlü yolu denemekten geri durmamışlardır. Bunları yaparken de İslam dışı düşünceleri, inançları kendi nifakları için kullanmışlardır. Kur’an-ı Kerim onların durumlarını şöyle ifade etmektedir: “İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir.” (Bakara 16)

Bundan sonraki bölümde nifak ehlinin durumu misallerle izah edilmiştir: “Onların durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır, göremezler. Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönmezler.” (Bakara 17-18)

Onlar imanları sayesinde öce bir nur elde etmişken daha sonra nifakları sebebiyle de bu nuru söndürmüşler ve büyük bir şaşkınlık içerisine düşmüşlerdir. “Onları karanlıklar içinde bırakır.” bu, içinde bulundukları şüphe, küfür ve nifaktır. “Onlar göremezler.” Yani hak yolu bulamazlar, bilemezler. Üstelik onlar “sağırdırlar” hayırlı hiçbir şeye kulak vermezler. “Dilsizdirler” kendilerine fayda verecek şeyleri söylemezler. “Kördürler” hakkı görmezler. Onların basiretleri kördür ve sapıklık içindedirler.

“Onlar artık dönmezler.” Bu sebepten dolayı onlar daha önce kendisini verip karşılığında sapıklığı satın aldıkları hidayete dönmezler. Bunlar bir dönem ibadet, itaat ve İslam içerisinde iken daha sonra küfür ve delalet ehlinin halkaları arasına katılmışlar, önceki halleriyle alay etmeye koyulmuşlardır., her geçen gün küfürlerini daha da bir katmerleştirmişlerdir.

Ayeti kerimede geçen misal eşyayı iman nuru ile göremeyen kimsenin, eşya hakkında hüküm verirken, İslami ilkelerden hareket etmeyeninin münafık olduğunu anlamamıza yardımcı olmaktadır. O kimse eşyaya Allah’ın nuruyla bakmadığı için gerçek şekliyle göremez.

Arkasından Rabbimiz nifakın bir başka çeşidine bir başka misal getirmiştir: “Yahut gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir. O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah, kafirleri çepeçevre kuşatmıştır.”

“Şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada biraz yürürler, karanlık, üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.” (Bakara 19-20) Ayeti kerimenin tefsirinde geçen açıklamalar şöyledir: “Burada İslam dini sağanak yağmura benzetilmiştir. Çünkü kalpler onunla hayat bulur. Yeryüzünün hayat bulması da yağmur iledir. Münafıkların bu çeşidinin kalplerinde bulunan şüphe ve tereddütler, karanlıklara benzetilmiş, ister iç yüzlerini açıklamak, ister ahirette azap vermek, istese de müminlerin onlara karşı zafer kazanacaklarını bildirmek üzere Allah’ın dininde mevcut olan tehditlerde gök gürültüsüne; kalplerdeki fıtratın kalıntıları şimşeğe, bunlara isabet eden korku ve musibetler de yıldırıma benzetilmiştir.

İslam ve Kur’an bu misalde yağmura benzetilmektedir. Karanlıklar ise kalp ve nefiste yer alan şüphe, tereddüt ve şehvetlerin karanlıklarıdır. Bu tehditlere rağmen onlar parmaklarıyla kulaklarını tıkar, ilahi tehdit uyarı ve Allah’ın azap günlerinin haberini işitmezler

Hakkın ışığının şiddeti dolayısıyla onlar bir çeşit nur görürler ve kısa bir süre onun aydınlığında yollarına devem ettikten sonra yeniden karanlık etraflarını kuşatır ve oldukları yerlerde kalakalırlar.”

Münafıklar Medine-i Münevvere’de her zaman nifaklarını ortaya koymaktan geri durmuyorlardı. Haklarında inen ayeti kerimelere rağmen uslanma nedir, ders alma nedir bilmiyorlardı. Çünkü: “Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönmezler.” Münafıklar mescidde Müslümanların sözlerini dinliyorlar, maskaraya alıyorlar ve Müslümanların inançlarıyla istihza ediyorlardı. Onlardan bir grup bir gün mescitte toplandılar. Rasulullah Efendimiz (sav) de onların kendi aralarında fısıldaştıklarını gördü. Birbirlerine yapışmış vaziyetteydiler. Bunun üzerine Rasulullah Efendimiz onların çıkarılmasını emretti. Şiddetli bir şekilde mescitten çıkarıldılar.

Tebük Seferi’nde münafıklar: Tebük Seferi hazırlıkları esnasında Müslümanların iradelerini, azimlerini kırmak, seferden geri kalmalarını sağlamak için psikolojik propaganda yapıyorlardı. Bazıları şöyle diyorlardı: “Beni Asfar’in kılıçla vuruşmasını, Arapların birbiriyle vuruşması gibi mi zannediyorsunuz? Vallahi biz yarın sizi iplere dizilip bağlanacağınızı görüyoruz!”

Onların bu durumları Efendimiz’e ulaşınca Rasulullah (sav) Ammar b. Yasir’e şöyle dedi: “Kavme kavuş, onlar helak oldular ve onlara söylediklerini sor. İnkar ederlerse; ‘Evet siz şöyle şöyle söylediniz!’ de.” buyurdu. Ammar da onlara gitti. Ve emredileni onlara söyledi. Onlar da Rasulullah’a gelip “Biz eğlenip şakalaşıyorduk!” diyerek özür dilediler. Bunun üzerine inen ayette iç yüzleri açıklanıyordu: “Eğer onlara soracak olursan, ‘Biz andolsun ki eğlenip oynuyorduk!’ diyecekler.” (Tevbe 65)

Diğer ayette ise şöyle buyruluyor:

“Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir. Çünkü onlar kötülüğü emreder, iyilikten alı korlar. Ve onlar ellerini sıkı tutarlar. Onlar Allah’ı unuttular. Allah da onları unuttu! Münafıklar fasıkların kendileridir. Allah erkek münafıklara, kadın münafıklara ve kafirlere içinde ebedî kalacakları cehennem ateşini va’detti. O, onlara yeter. Allah onlara lanet etmiştir! Onlar için devamlı bir azap vardır.” (Tevbe 67-68)

Tebük Seferi’nden çeşitli mazeretler ileri sürerek Medine’de kalan münafıklar hakkında inen ayeti kerimede ise şöyle buyruluyor:

“Allah’ın Rasulü’ne muhalefet etmek için geri kalanlar oturmaları ile sevindiler, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmekten hoşlanmadılar ve ‘Bu sıcakta sefere çıkmayın!’ dediler. De ki: ‘Cehennem ateşi daha sıcaktır!’ Keşke anlasalardı! Artık kazanmakta olduklarının cezası olarak, az gülsünler, çok ağlasınlar!” (Tevbe 81-82)

Münafıklarla ilgili olarak diğer ayetlerde ise şöyle buyruluyor:

“Eğer Allah seni onlardan bir grubun yanına döndürür de çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: ‘Benimle beraber asla çıkmayacaksınız ve düşmana karşı benimle beraber asla savaşmayacaksınız! Çünkü siz ilk seferde yerinizde kalmaya razı oldunuz. Şimdi de geri kalanlarla beraber oturun!’ Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma; onun kabri başında da durma! Çünkü onlar, Allah ve Rasulü’nü inkâr ettiler ve fâsık olarak öldüler.” (Tevbe 83-84)

Hendek Savaşı’nda münafıkların durumu: Mekkeli müşrikler on bin kişilik bir orduyla Hendek önlerine geldi indiler. Münafıklar müşrik ordusunu görünce, derhal paniğe kapılarak ve asılsız bahaneler üreterek savaş alanından çekilip evlerine kapanmışlardı. Kur’an-ı Kerim bu hususa şöyle işaret eder: 

“Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık bulunanlar ‘Allah ve Rasulü, meğer bize sadece kuru vaatlerde bulunmuşlar!’ diyorlardı. Onlardan bir grup da demişti ki: ‘Ey Yesribliler! Artık sizin için durmanın sırası değildir, haydi dönün!’ İçlerinden bir kısmı ise; ‘Gerçekten evlerimiz emniyette değil’ diyerek Peygamber’den izin istiyordu; oysa evleri tehlikede değildi sadece kaçmayı arzuluyorlardı.” (Ahzab 12-13)

Müreysi Gazası’nda münafıklar işbaşında: Bu sefere katılan münafıkların sayısı diğer seferlerden daha fazla idi. Çünkü münafıklar dünyalığa erişmek için kolay kazanılacağını umdukları gazalara çok sayıda katılıyorlar, sabır gerektiren seferlerden ise uzak duruyorlardı. Münafıklar katıldıkları bütün savaşlarda arabozuculuk yapmaktan, fitne fesat çıkarmaktan nifak tohumları saçmaktan bir an olsun geri durmuyorlardı. Su yüzünden bile Müslümanlar arasında nifak çıkarma gayretini göstermişlerdi. Onların bu durumlarının üzerine Efendimiz orduyu derhal yola çıkardı. Daha sonra münafıkların bu durumlarını bildiren ayetler nazil oldu: 

“Münafıklar sana geldiklerinde ‘Şahitlik ederiz ki sen Allah’ın peygamberisin!’ derler. Allah da bilir ki sen elbette, Allah’ın peygamberisin. Allah hiç şüphesiz münafıkların yalancı olduklarına şahitlik eder. Yeminlerini kalkan yapıp (insanları) Allah yolundan saptırdılar. Gerçekten onların yaptıkları ne kötüdür! Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra inkar etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar anlamazlar.” (Münafıkun 1-3) ayetlerin tefsirinde yapılan izahlar şöyledir:

“Öyle anlaşılıyor ki, münafıklar, durumlarının ortaya çıktığı veya Müslümanlar için kötü bir söz söyledikleri duyulduğu her seferinde yemine başvuruyorlardı. İğrenç davranışlarının gerektirdiği yaptırımlardan korunmak için yemin ediyorlardı. Böylece yeminlerini arkasına sığındıkları koruyucu bir kalkan haline getirmişlerdi. Bu sayede kendilerine kananlara yönelik komploları, yıkıcı planları sonuçlandırmak istiyorlardı.İnsanları Allah’ın yolundan alıkorlar.”

Yalan yere söyledikleri yeminler aracılığı ile hem kendilerini hem de başkalarını Allah’ın yolundan alı korlar: “Onların yaptıkları ne kötüdür.” insanları aldatmak ve saptırmak için yalan söylemekten daha kötü bir davranış var mıdır?

Ayeti kerime münafıkların yalancı şahitliklerini, kandırma amaçlı asılsız yeminlerini, insanları Allah’ın yolundan alıkoyuşlarını ve yıkıcı faaliyetlerde bulunmalarını, iman ettikten sonra kafir oluşlarına, İslam’ı gördükten sonra küfrü tercih edişlerine bağlıyor.

Münafıkların zahiren (iman ettiler) diğer Müslümanlar gibi kelime-i şahadeti okuyarak mümin olduklarını iddiada bulundular. Onların münafıkça hareketleri, kendilerinin imandan mahrum olduklarını gösterdi, müminlere karşı Müslüman olduklarını söyledikleri halde kendi şeytanlarına karşı onlarla beraber olduklarını söylemekten geri durmadılar. O münafıkların kalplerinin üzeri mühürlendi onlar Hakk’a ulaşamazlar, nifak içinde yaşayıp duracaklardır. Hak ile batılın, sevap ile hatanın arasını ayırmaya kadir olamazlar. Çünkü onlar, aslî yaratılışlarını kaybetmiş, iradelerini kötüye kullanmış, behimi bir yaşayışın esiri olarak insanlıktan mahrum kalmışlardır.”

“Hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.” (Hac 46)

Hadis-i şerifte şöyle buyruluyor: Hz. Huzeyfe (ra) Hz. Rasulullah’ın şöyle buyurduğunu nakleder: “Fitneler kalplere, çulun enine konulan çubuklar gibi tek tek sunulur. Hangi kalp bunları benimserse ona siyah bir nokta konur. Hangi kalpte bunları reddederse ona da beyaz bir nokta konulur. Nihayet bütün kalpler birisi üzerinde hiçbir şeyin tutunamadığı düz kayalık gibi bembeyaz kesilir, gökle ve yer devam ettiği sürece hiçbir fitne ona zarar vermez. Diğeri ise kavrulmuş testi gibi siyaha çalan kırmızı olur, ne marufu maruf, ne de münkeri münker tanır.”

 

Kaynaklar
-El-Esas Fi’t-Tefsir, Said Havva
-Siret-i İbn Hişam Tercümesi
-Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri
-Tefsiri Münir, Vehbe Zuhayli
-Mefâtihu’l-Gayb, Fahruddin Er-Râzi

 

Yazar: Tamer Doymuş

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort