JoomlaLock.com All4Share.net

İSLAM DÜNYASINA GENEL BİR BAKIŞ

islam dunyasi

İslam Dünyasına Genel Bir Bakış -  Vahdettin ŞİMŞEK

Sayı : 101 - Mayıs 2016

 

İslam Dünyasına Genel Bir Bakış

 

“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet olmak üzere vücuda geldiniz. Marufu emredersiniz, münkerden nehy eylersiniz ve Allah’a inanır iman getirirsiniz. Ehli kitap da imana gelse idi elbette haklarında hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler varsa da ekserisi dinden çıkmış fasıklardır.” (Ali İmran 110)

Ebu Musa (ra) anlatıyor: Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Şu ümmetim rahmete mazhar olmuş bir ümmettir. Ahirette azaba maruz kalmayacaktır. Onun azabı dünyadadır: Fitneler, zelzeleler ve katl.” (Ebu Davud, Fiten, 4277)

Muhterem kardeşlerim, bu yazımızda ümmeti Muhammed’in genel olarak ahvalini irdelemeye çalışacağız. Bu irdelemenin bir eleştirme, yanlışlarımızı ortaya koyma değil, özeleştiri kabilinden anlaşılmasını rica ediyoruz. 

Yukarıda öncelikle feyzinden ve bereketinden daha sonra manasından faydalanmak için naklettiğimiz ayeti kerime ve hadisi şerif ışığında Rabbimiz celle ve âla hazretlerinin bizleri bütün zamanlar içerisinde en hayırlı bir ümmet kıldığı ve rahmetinin bizleri kuşattığı buyruluyor. Bu seçilmişliğin sebebi elbette ki Kâinatın Efendisi (sav) sayesinde olmuştur. O’nun mübarek ve pâk vücutlarının dünyamızı şereflendirmesi miladı ile O’na indirilen mukaddes kitap, O’nun yaşadığı yerler, O’nun dokunduğu her şey ve O’na ümmet olan herkes en hayırlı ve ilahi rahmete mazhar olmuştur.

İşte bu mazhariyetten dolayıdır ki; küfre düşmediği müddetçe ümmeti Muhammed’in tüm fertleri gaflette de olsa, günahkâr da olsa, hatalı da olsa ehli küfre, ehli nifağa, ehli gadaba karşı Hak yanında hayırlıdır ve rahmete layıktır.

Bu girizgâhla şunu izah etmeye çalışacağız. Ümmeti Muhammed olmak şereflerin en büyüğüdür. Çünkü ümmeti Muhammed’in ismini Rabbimiz (cc) hazretleri tek bir isimle, müslüman ismiyle müsemma kılmıştır. Bundan dolayıdır ki, bu ismi iftiharla taşıyan her ferd kıymetlidir, değerlidir. Hiçbiri arasında ayrım yapmamız uygun değildir. 

Bizim kanaatimiz o dur ki, müslümanlar olarak birbirimize bakışımız bu zaviyeden olmalıdır. Farklı ırklardan, farklı mezheblerden, farklı meşreblerden olabiliriz. Ehli sünnet çerçevesinde kaldığı müddetçe birbirimizi sevmek, tahammül etmek ve yardımlaşmak zorundayız.

Bu noktada şurasının izah edilmesi gerekir. Ehli sünnet anlayışı bir kanaat, bir taraf gibi değildir. Ehli sünnet anlayışı dinin kendisidir. Şia gibi diğer gruplar ehli sünnet anlayışına, yani açıkçası Efendimiz’in (sav) ashabına öğrettiği ve onların da en güzel bir şekilde tatbik ettiği pratiğe dönmediği müddetçe yukarda bahsettiğimiz ümmeti Muhammed olma şerefine layık olamayacaklardır. Bugünkü mansada Şia ve ekollerine anlayışları çerçevesinde baktığımızda farklı bir din gibi görünmektedir. İslam Hazreti Ebu Bekir’siz, Hazreti Ömer’siz, Hazreti Osman’sız, Hazreti Aişe’siz asla anlaşılamaz. Bu ekmel sahabiler ve bunlar gibi ashabı kiramdan olan Allah’ın (cc), hayattayken kendilerinden razı olduğunu, onlarında Allah’tan razı olduğunu buyurduğu güzide insanlara hakaret eden, onları İslam’ın hükümlerine karşı gelmiş gibi gösteren anlayışları dinin yaşanması açısından birinci ehemmiyete sahip olan ehli sünnet anlayışından sayamayız. Dolayısıyla dinin içinde de sayamayız. Bunun içindir ki, bu vasıftaki ekollerin ehli sünnet anlayışıyla ilişkisi sadece İslam’ın hakikatlerini öğrenip, din diye inandıkları kendi anlayışlarından vazgeçip gerçekten İslam dairesine girmeleri şeklinde olabilir. Onlarla yardımlaşmamız sadece bu manada mümkün olabilir.

Bu hatırlatmadan sonra konumuza devam mahiyetinde hatırlatıyoruz ki, müslüman topluluklar birbirlerine muhtaç olduklarını, birbirlerinden başka dostlarının olamayacağını anlamak durumundadırlar. İslam faklılıkların önünü asla kesmemiştir. Kur’an ve sünnet çerçevesinde kalmak kaydıyla her türlü fikir, anlayış, faaliyet meşrudur. Rabbimiz (cc) her insanı farklı bir kabiliyet üzerine yaratmıştır. Bu manada İslam’ın güzelliğinin anlaşılması için aynı meselede farklı hareket edebilmenin rahmet olduğu hadisi şeriflerde buyurulmuştur. İşte buradan hareketle mezhepler oluşmuştur. Farklı ilim ve bilim dalları ortaya çıkmıştır. Bunların hiçbirisi ayrıştırıcı, üstünlük aracı olmamıştır. Yüzyıllarca müslümanlar böyle birbirlerine hüsnü kabul göstererek ilimde de, bilimde de, insanlığa fayda verme açısından da üstün olmuşlardır.

Bu bahsettiğimiz güzellikler ne zaman ki ayrışma veya üstünlük vesilesi yapılmaya başlanmıştır, işte o günden beri Efendimiz’in (sav): “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır.” emri şerifi mucibince yüz elli yıldır yaşamadığımız azap kalmamıştır.

Ebu Davud’ta geçen bir hadisi şerifte Efendimiz; “Bir zaman gelecek aç insanların sofraya üşüştüğü gibi diğer ümmetler sizi yağmalamak için sizin üzerinize üşüşecekler.” buyurdular. O zaman soruyor sahabe de: “Ya Rasulallah o zaman biz az mı olacağız?” diye. “Hayır az olmayacaksınız, aksine çok olacaksınız. Fakat siz sel sularının sürüklediği çer çöp gibi kalitesiz olacaksınız.” buyurmuşlar. 

Yani Allah, düşmanların gözünden sizin heybetinizi alacak. Düşmanlarınız sizi ciddiye almayacak. İşte bu gün tam da bunu yaşıyoruz. İslam coğrafyasında kan, gözyaşı, cehalet hiç bitmeyecekmiş gibi devam ediyor. Bunun sebepleri gayet açıktır.

Şöyle ki, İslam ümmetinin heybetli olduğu dönemlerde müslümanlar dostlarını hep Allah’ın sevdiği, rahmetiyle çepeçevre kuşattığı imanlı insanlardan seçiyorlardı. “Muhakkak ki, O müşrikler necistir” (Tevbe 28) emri ilahisinin ışığında İslam dışındaki topluluklara bu ayeti kerimenin icab ettiği şekilde muamele ediyorlardı. Yani ehli küfür ile bir arada yaşasalar bile İslam’ın üstünlüğünü ve müslümanlığın vakarını asla kaybetmiyorlardı. Yine fetih suresinde buyurulduğu gibi “Kafirlere karşı şiddetli, birbirleri arasında merhametli” idiler. 

Fakat bugün bunun tam tersi olmuş durumdadır. Halkı müslüman olan devletlerde İslam düşmanlarının fikirleri çok rahat bir şekilde yayılırken, İslam’ın farklı güzellikleri olan kadim gelenekten gelen fikirler, anlayışlar yasaklanmaktadır. Mesela sözde Selefiliğin yaygın olduğu coğrafyalarda ehli tasavvuf hem tekfir edilmekte hem de baskı ile yok edilmeye çalışılmaktadır. İngilizlerin oyunlarıyla İslam alemini bölmek için çıkarılan bir çok sapık mezhep ve fikirler baş tacı edilirken, ehli sünnet itikadına mensup olanlara zulüm reva görülmektedir. 

Dolayısıyla İslam coğrafyasındaki kan ve gözyaşı durmamaktadır. Ümmetine karşı rauf ve rahim olduğu Cenab-ı Hak tarafından bildirilen bir peygamberin ümmeti katılaşmış kalplerle, merhametin eseri kalmamış bir şekilde birbirlerini öldürebiliyorlar. Oysa başta da belirttiğimiz gibi; farklı fikirler, mezhebler, meşrebler her zaman vardır ve bundan sonra da olacaktır. Birbirimize tahammül ederek, güzel bir şekilde tartışarak Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i Rasulullah çerçevesinde meselelerimizi çözüme kavuşturabiliriz. 

Ayeti kerimede Cenab-ı Hak (cc): “Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi vasat bir ümmet yaptık.” (Bakara 143) buyuruyorlar.

Bizim insanlığa örnekliğimiz vasat ümmet olmamızla ortaya çıkacaktır. Bizim insanlığa kurtuluş reçetesi olarak İslam’ı sunmamızı hiçbir şekilde aşırılıklarla olamaz. İslam coğrafyasındaki çıkmazlar radikal fikirlerle düzeltilemez. Rabbimiz celle ve ala hazretleri Hazreti Musa’yı (as) Firavun’a gönderirken ona kavl-i leyyin ile yani yumuşak söz, yumuşak tavırla tebliğ etmesini emrediyor. Oysa bugün cihad adı altında İslam’ın kabul etmediği bir vahşetle katliamlar yapılabiliyor. Sadece ehli küfrü değil, kendi anlayışlarında olmayan müslümanları dahi hunharca katleden insanlar bunları dünyaya Hakk’ı hakim kılmak için yaptıklarını iddia edebiliyorlar. 

Tabi bu ifradın karşısında da ehli küfre şirin görünmek için İslam’ın emirlerini tamamen yumuşatanlar, batılı standartlara uygun bir müslüman modeli oluşturmaya çalışanların başka bir aşırılığa düşmeleri de işin tefrid boyutunu göstermektedir. 

İşte bu karmaşanın içerisinde orta yolu tutan, İslam’ı asrısaadet ikliminde yaşamaya azmeden anlayışlara ihtiyaç doğmaktadır. Mademki faili mutlak Rabbimizdir, o halde fikriyatını ve yaşantısını sadece rızayı ilahiyeyi kazanmaya endekslemiş mümin toplulukların oluşmasına ihtiyaç vardır. O (cc) Efendimiz ve ashabından razı oldu ve dünyada da ahirette de onları izzet sahibi yaptı. Bir avuç insan topluluğu iken zamanlarının süper gücü haline getirdi. Görünüşte gariban kılıklı fakat gerçekte zamanın krallarının karşısına geçtiklerinde heybetleriyle onları ürperten kahramanlar oldular.

İşte o gün onlara lütuflarda bulunan Allahu azimüşşan bu gün de onların ameline talip olup onlar gibi yaşayanları aynı izzete ulaştırmaya muktedirdir. Yeter ki bizler bahsedilen şekilde yaşantımızı düzene sokmaya gayret edelim. Yeniden küfrün kalelerinin anahtarları bize verilecek, bizler de ecdadımız gibi çağ açıp çağ kapayabileceğiz.

Rabbimiz (cc) hazretleri ümmeti Muhammedi şuurlandırsın, rahmet ve bereket kapılarını bizlere lütfeylesin.
Âmin.

 

Yazar: Vahdettin ŞİMŞEK

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort