JoomlaLock.com All4Share.net

İSLAM ÜMMETİNİN GENEL FOTOĞRAFI MEKKE-İ MÜKERREME VE MEDİNE-İ MÜNEVVERE

Bu ayki yazımızı Ramazan Umresi’ni yaptıktan sonra Medine-i Münevvere’de yazmak nasib oldu. Her mü’min şahsın gidip görme aşkıyla yanıp tutuştuğu Mescid-i Haram ve içindeki Beytullah ve âşıkların kıblesi Medine-i Münevvere’de, Ravza-i Mutahhara’da bulunmanın bahtiyarlığını yaşadık. Cenâbı Hak bütün âşıklara, bizlere de tekrarını nasib buyursun.

İşte bu yazımızda Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’ye İslâm coğrafyasının dört bir yanından gelen ziyaretçilerin ahvalini ve bu ahval üzerinden genel olarak Müslümanların durumunu incelemeye çalışacağız.

Öncelikle şunu ifade etmeye çalışalım ki, her türlü anlayış ve aksiyonun kemaliyle oluşması için eğitim ve öğretim şarttır. Yani bir ameli yerine getirmek için öncelikli olarak, anafikrin o ameli yapacaklara öğretilmesi ve uygulayabilecek kabiliyete getirilmesi gerekir. Bunun da tam olarak başarılması için iyi eğitilmiş öğretmenlere, yöneticilere ihtiyaç vardır. İnsanları bir işe yönlendirirken, sadece onlara o işin heyecanını vermek, belli duyguları harekete geçirmek yetmez. Duygularını ve heyecanlarını bilgileri ile tartarak nerede nasıl hareket edilmesi gerektiğinin belletilmesi şarttır. Aksi halde insanlar ibadet yaptıklarını zannederken, Hakk’ın hudutlarını çiğneyebilirler. Edep göstermeleri gereken yerde edep dışı davranabilirler. Bunu için tekrar vurguluyoruz ki, eğitim mutlak bir zorunluluktur.

Bu noktadan hareketle İslâm mozaiğinin hemen hemen tamamının temsilcilerinin bulunduğu bu muhteşem ve mübarek ortamda neler gözledik takip edebildiğimiz kadarıyla, bunları aktarmaya çalışalım.

Hac ve umre ziyaretleri biri farz diğeri sünnet olan iki önemli ibadettir. Ancak özellikle hacda, Cenâbı Hakk’ın ümmetin imkânı olanlarını aynı zaman dilimi içerisinde bir araya toplamasının farklı bir maksadı vardır. İslâm coğrafyasının her tarafından gelen Müslümanların birbirlerini tanımaları, dertlerini dinlemeleri, paylaşmaları ve birlikte yapılacak hareketleri belirlemeleri için aynı zaman diliminde emredilmiştir. Umreler de, özellikle Ramazan Umreleri bunun küçük örnekleridir. Bu yüzden bizim anlayışımıza göre umre ziyaretleri manevi atmosferi çok yüksek ibadetlerdir. Fakat asıl yönü İslâm ümmetinin birbirini tanıması, kaynaşması, çözemeseler bile dertlerini paylaşmaları, birbirlerine gönülden dua etmeleridir. İşte bu anlayış verilmeden ticari hesaplarla getirilen umreciler yukarıda bahsedilen kardeşlik ve dayanışma havasının ortadan kalkmasına sebebiyet vermektedir. Bırakın ırkları ve renkleri farklı Müslümanların kaynaşmasını, aynı ırktan, aynı dili konuşan hatta aynı kafileyle gelen umrecilerin birbirine tahammülleri olmadığını gördük. Sevginin membaı olan bir peygamberin ümmeti en küçük bir meselede dahi hakaret edebilmekte hatta birbirlerine yumruk çekebilmektedirler.

Gözlemlediğimiz diğer bir menfî davranış türü de o mukaddes mekanlarda edebe riayet edilmemesiydi. Bizim toplumumuzda kıbleye ayak uzatmak kerih görülmüştür. Gençlere özellikle büyükler ikazda bulunurlardı. Camilerde yüksek sesle konuşmak, boş konuşmak günahtır diye. Şair Nabî’nin, Efendimiz’in Ravza-yı Mutahharası’nı ziyarete giderken bir paşanın Medine yönüne doğru ayak uzatmasından müteessir olarak yazdığı beyitler ve menkıbesi hepimizin malumudur. Hal böyleyken hem Kâbe-i Muazzama’da hem de Ravza-i Mutahhara’da ziyaretçilerin tavırları cidden yüreklerimizi yaraladı. Bu konuları arkadaşlarımız ileride yazacakları için biz fazla değinmeyeceğiz. Biz, olmasını istemediklerimiz yerine neler yapılması gerekir, bunun üzerinde durmaya çalışacağız:

1- Öncelikli olarak yukarıda da belirtmeye çalıştığımız gibi gerek ülkemiz Müslümanlarını gerekse de diğer bölgelerdeki Müslümanların eğitimleri üzerinde ciddiyetle durulması gerekir. Bu sadece umre ile ilgili konularda değil İslâm’ın tüm emir ve yasakları ciddi bir şekilde öğretilmelidir. Hususen umreye veya hacca gelecek Müslümanlara, gidilecek yerlerin ehemmiyeti anlatılmalı ve o kutsal mekânlarda ona göre hareket edilmesi öğütlenmelidir.

2- Bu eğitim verilirken Kur’ân, sünnet,  ashabın uygulamaları ve müçtehid imamların görüşlerine (herkes kendi mezhebinin fetvalarına göre) bağlı kalınması şart olmalıdır. Yoksa aklına esenin, işi kolaylaştırma adına mezhebden mezhebe atlayıp fetva vermesi ibadetlerin özüne zarar verir. Bu sefer gelen ziyaretçiler her şeyin kolayını istemeye başlarlar.

3- Her ortamda edebli olmaya azami gayret sarfedilmelidir. Çünkü hem Mekke’deki harem bölgesi, hem de Medine-i Münevveredeki harem bölgesi Hâce Hazretleri’nin (ks) buyurduğu vechile; peygamberlerin ve evliyanın ruhaniyetleri ve sayısını tahmin bile edemeyeceğimiz kadar melaike ile kuşatılmıştır. Her şey bizim gördüğümüz ile kaim değildir. Her şeyden önemlisi, özellikle Mescid-i Nebevî’de, Efendimiz’in (sav) hay-diri olduğu ehli sünnet inancına göre sabittir. Düşünelim ki biz orada yan gelmiş yatarken Efendimiz (sav) aramızda dolaşıp bizleri temaşa ediyor. Nasıl bir edebsizlik olur, düşüncesi bile akla ziyandır. Cenâbı Hak Hucurât Sûresi’nin 2, 3, 4 ve 5. ayetlerinde;

“Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın. Öyle yaparsanız, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider.

Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.
(Resûlüm!) Sana odaların arkasından bağıranların çokları, aklı ermez kimselerdir.

Eğer onlar, Sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Bununla beraber Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”
buyururken bizlerin, O’nun Habibi’nin huzurunda bağıra çağıra konuşmamız, O’nun (sav) evinin yanında, “Cennet Bahçesi” diye nitelendirdiği mescidinde birbirimizi ezecek kadar saygısızca hareketlerimiz umre boyunca yaptığımız amellerin iptal olmasına sebep olabilir.

4- Özellikle Türk hacılarının ve umrecilerinin alışveriş hevesleri, israfın başka bir boyutunu oluşturmaktadır. Aramızda espri olmuştu. Mekke-i Mükerreme’de tavaf vardı. Umre yapma imkânı vardı. Medine-i Münevvere’de ne yapılması gerekir; ”Burada da Efendimiz’i ziyaret ettikten sonra dükkânları tavaf var.”

Gerçekten acı bir tablo ortaya çıkıyor. Türkiye’de alabileceğimiz, Mekke ve Medine’yi hatırlatmayacak, akla hayale gelmeyen eşyalar hediye diye alınıyor. Bir arkadaş bize sordu; “Bizim oralarda âdet olmuş, hacdan ve umreden gelenler dürbün getiriyor. Nereden bulabilirim?” şaşırdım. Gülmekten başka bir şey yapamadım. Bu derece anlamsız alışverişler ve bu fuzuli şeyleri almak için bayanların tezgâhtarlarla yaptıkları pazarlıklar o mübarek ve mukaddes yerlerin ruhuna uygun düşmüyor.

Biz oradan hediye alınmasına karşı değiliz. Fakat oradan, orayı hatırlatacak hurma, misvak gibi şeyleri almamız hem daha uygun olur hem de bu vesile ile Müslümanların bir sünnetle daha tanışmasına vesile oluruz. Üstelik bununla Allah ve Resûlü’nün sevmediğini açıkça beyan buyurduğu ve inananları kesin hükümlerle men ettiği israf gibi tehlikelere de kapı açılmaz kanaatindeyiz.

5- Bu konulara arkadaşlarımızın da değindiğini düşünüyoruz. Fakat söylemeden geçemeyeceğiz. İki mübarek belde de İslâm şeriatının ilk uygulandığı yerler. Efendimiz (sav) bu iki beldede İslâm dinini yaşadı ve ashabına örnek oldu. Dolayısıyla buraya getirilen umrecilere öncelikle bunun öğretilmesi gerekir. Fakat bu hassasiyetin bazı noktalarda hiç gösterilmediğini gördük.

Bu mânâda önemli bir yanlış erkeklerin bayanlarla çok içli dışlı olmalarıydı. İslâm’ın kadın erkek ilişkilerini nasıl belirlediği Kur’ân ve sünnete göre apaçık ortada iken, o mübarek yerlerde bile bu hudutların aşıldığını adeta Batılıların empoze etmeye çalıştığı kadın erkek eşitliğinin burada da oturtulmaya gayret edildiğini müşahade ettik. Bizim hanımlarımızı İslâm şeriatına göre hareket ettirmemize karşı çıkacak kadar, adeta bize laiklerin yobaz gözüyle baktıkları gibi baktıklarını gördük. Sanki yanlış yapan İslâm’ın mahremiyet kurallarına uyan onlarmış gibi bir hava oluşturuluyordu.

6- Son olarak da Vahhabî zihniyetinin iyi anlaşılması için, Bedir Savaşı’nın yapıldığı bölgede karşılaştığımız ilkelliği anlatma ihtiyacı duyuyoruz. Bedir, Medine-i Münevvere’ye 150 km mesafede, deniz kıyısında bir şehir. Savaşın yapıldığı bölge şehrin dışına doğru. Biz tamamen ziyaret amaçlı, Bedir Savaşı’nı daha iyi anlayabilmek, Efendimiz ve ashabın hayatını görsel olarak da inceleyebilmek için yine Vahhabî olan bir şoförle oraya gittik. Şehre girer girmez bir güvenlik görevlisi peşimize takıldı. Tam savaşın olduğu bölgeye varınca yanımıza geldi ve arabadan dahi inmemize izin vermeden bizi ordan uzaklaştırdı. “Siz oraya tazim edersiniz de şirke düşersiniz.” gibi bir işgüzarlıkla ilkelliğin ve kabile devleti olmanın bağnaz anlayışını her yönü ile sergileyen görevliler, tamamen insanî amaçlı bu ziyaretimize engel oldu. Değerlendirmesini  iz’ânınıza bırakıyoruz.

Netice-i kelam olarak kanaatimiz odur ki, o mübarek topraklarda gördüğümüz fotoğraf, İslâm ümmetinin ciddi şekilde eğitim alması gerektiği yönündedir. Bu cehalet kokan anlayışlar ve yaşantılar devam ettikçe Suriye, Irak, Afganistan örneklerini daha çok yaşarız maalesef. Çünkü biz Allah’ın (cc) emrettiği, Peygamberi’nin uyguladığı dinin yerine kendi nefislerimizin ve zamanın şartlarının dikte ettiği bir dini anlayışa sahibiz. Bu da Hakk’ın rahmet bulutlarının üzerimize gelmemesine sebep oluyor.

Cenâbı Hak, Efendimiz ve ashabının yaşantısını örnek alarak yaşamayı özleyen mü’minlerin sayısını çoğaltsın ve bu yönde İslâm ümmetine gayret nasib etsin.   

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 EYLÜL SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort