JoomlaLock.com All4Share.net

İSTİKÂMET İTİDAL İLEDİR

istikamet

İstikâmet İtidal İledir - Yûsuf-i Kenân

Sayı : 80 - Ağustos 2014

 

İstikâmet İtidal İledir

 

İtidal; Her türlü hal ve harekette Allah ve Resulü’nün emrettiği şeylere riayet etmek, aşırıya gitmemek ve gevşeklik göstermemek demektir. İstikâmet ise; Allah ve Resûlü’nün emir ve yasaklarına uyma, İslâm’a uygun çizgide yürüme ve sebat etmedir. İstikâmet ve itidal; kendince bir yol çizip İslâm’ı kendine göre anlama ve yorumlama değil, her hal ve şartta sıratı müstakimden ayrılmamak ve her konuda orta bir yol takip etmektir.

İtidalli olmak, orta yolu izlemek ve aşırılıklardan kaçınmak, İslâm dininin temel prensiplerindendir. Dini kaynaklarımızda “kasd”, “vasat” ve “iktisad” olarak da anılan bu kavram, ölçülü olmak ve aşırılıklardan uzak durmak anlamındadır.

İtidal bir diğer açıdan, inanç, söz ve amelde adalet üzere olmak demektir. Adalet teriminin, “her şeyi yerli yerine koymak, her şeye hakkını teslim etmek” anlamına geldiğini ve bunun da ancak Hududullah’a tabi olmakla mümkün olduğunu hatırladığımızda, itidal üzere olmanın, Allah’ın sınırlarına sadakat demek olduğunu görürüz. 

İtidal yanlış anlaşılmamalıdır. İtidal üzere olmak demek, önümüze çıkan üç şıktan ortadakini işaretlemek demek değildir. İtidal, üç şeyden ortadakini benimsemek ve ona tabi olmak değildir. İtidal, yüce Allah’ın (cc) ölçülerini gözetmek, eksiltmeden ve artırmadan bu ölçülere bağlı kalma cehdi göstermektir. Sırât-ı müstakîm üzere bulunma gayretinde olmak ve onun ötesine geçmekten de, berisinde kalmaktan da imtina etmektir. İtidalin sınırlarını Allah’ın (cc) ölçüleri belirler.

Dinin emir ve yasakları bellidir. Bunların en doğru uygulanış şeklini Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) sünnetinden anlarız. Günümüzde Peygamber Efendimiz’in sünnetini yaşayarak yaşatmaya çalışan insanı kamiller itidalin örneğidirler. Onların izlerini takip etmek temel ölçü olmalıdır. Yoksa Allah korusun anlayış kayması yaşayabiliriz. Aksi takdirde günümüzde örneklerini sıkça gördüğümüz din adına yapılan aşırılıklara bizler de farklı bir açıdan karışabiliriz.

Bu gün İslâm coğrafyasında gördüğümüz Müslümanların hunharca birbirlerini katletmeleri sözüm ona güya hep din adınadır. Kendilerince verdikleri dinin hakimiyeti mücadelesidir. Sonuca baktığımızda dinin hakimiyeti için Müslümanlara zulmetmek, camileri bombalamak, çarşı-pazar ne varsa her yeri havaya uçurmak, günahsız, bebek, yaşlı, kadın, asker, sivil demeden tarayarak kurşundan geçirmek hangi âyette, hangi hadiste geçer. İslâm doğruluk, kardeşlik, beraberlik, adalet dini iken bunlar hangi dinin mücadelesidir ki sonuçları böyle oluyor.

Bunların açıklaması anlayış kayması iledir. Eğer insanın önünde dinin emir ve yasaklarını yaşayarak müşahede edebileceği hakiki bir rehberi, büyüğü, mürşidi yok ise o insanın nihayetinde nefsine, heva ve heveslerine uyması elzemdir.

İtidalli yaşamak ancak peygamber varisi, bir insanı kamile müntesip olup onunla yaşamak ile mümkündür. Aksi durumda kişinin fıtratı neye müsaitse onun kurbanı olarak yaşar. Halim selim bir insansa elinden tesbih düşmez, dini tesbihten ibaret görür. Ya da biraz aksiyon arayan insan için din cihaddan ibarettir. Toplumumuzdaki din anlayışını hep bu bireysel farklılıklar şekillendirmiştir. Çok güzel buna diyecek yok cihad da tesbih de Rabbimiz’in emridir. Fakat dinin her emrinin yeri ve zamanı vardır. Burada aklıma gelen bir şeyi paylaşmada geçemeyeceğim; Yıllar evvelinde büyüğümüz Hâce Hz. (ks) bir şehrimizin belediye başkanının durumunu anlatmıştı. Makam odasının arkasında bir gizli oda yaptıran başkan zamanının çoğunu elinde tesbih o özel odasında Rabbi’ne niyazda bulunarak, virdini çekerek, derslerini yaparak geçirir. Bu çok takdire şayan bir davranış. Allah bütün başkanlarımızı bu ahlaktan uzaklaştırmasın. Sorun tabi ki bu değil. Bir de madalyonun arka tarafı var. Millet seni sadece bunun için değil başka şeyler için de seçti. Nerede hizmet, nerede alt yapı, nerede halkın yaşam standartlarını geliştirme gayreti, sen bunun için başkan olmadın mı? Seçim mitinglerinde verdiğin vaatler nerede kaldı? Sonuç takvalı bir belediye başkanı, temel harika ama bu güzel özelliklerini adaletli bir şehircilik hizmetinde kullanamadığı için başarısız oldu. Belki Rabbi’ni çokça tesbih etti mânevî alemdeki seyri sülûka tesbih çekerek vakıf oldu veya olamadı. Fakat bir gerçek var ki halkın gönlünü kırdı. Onların ümitlerini bitirdi. Belki de onun tesbihi, dersi, virdi yapacağı hizmetindeydi. Ona nasihatte bulunmaya çalışan kamil insanlarla istişare etmediği, istişare ettiklerini de uygulamadığı için itidalli olamadı. Neyi, nerede, nasıl yapacağını bilemedi.

Bu sadece bir örnek hepimiz kendimizi düşünerek değerlendirelim acaba biz itidal üzere miyiz? Acaba dinlemediğimiz istişarelerimiz yüzünden nerelerde aşırılık yaptık. Ya da nerelerde ihmalkar davrandık. Bunun faturalarını kimlere nasıl ödettik? 

İslâm’daki İtidal prensibi, bütün din büyüklerimizin hayatlarının her köşesinde gözlemlediğimiz bir prensiptir. Peygamber Efendimiz (sav) ve O’na güzel bir şekilde tabi olan insanlar bütün hallerinde aşırılıklardan uzak durarak bu dinin güzelliğini bütün temiz gönüllere göstermişlerdir. 

İtidal bütüncül bir kavramdır. Sadece dinin ibadetler kısmından ibaret değildir. Hayatın her alanında itidal üzere olmak gerekir. İslâm dini, itidalli olmayı, insanın ferdi ve sosyal hayatı olarak tabir ettiğimiz insanın hayatının bütün köşelerine yansıtmayı amaçlamıştır ve bu doğrultuda sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi tavsiyelerde bulunmuştur.

İtidal, kelime veya terim olarak Kur’ân’da geçmez, fakat Kur’ân mana olarak baştan sona bir itidal, adalet üzere olma öğretisidir. Kur’ân, yeme, içme konusunda da, yürümek, konuşmak gibi bedensel faaliyetlerde de, kazanma ve harcamada da, mükafat ve ceza vermede de, barışta da savaşta da itidal üzere, adaletli olmayı, her şeyi yerli yerine koymayı öngörür. Kur’ân’ı ahlak edinmiş olan Allah Rasûlü’nün (sav) hayatı ve vahyin ışığında meydana getirdiği toplumsal ve siyasal işleyiş itidalin müşahhas örneğini oluşturmuştur.

Rabbimiz Allah (cc) Kur’ân’da şöyle buyuru; “Böylece biz sizi, insanlara şahit (ve örnek) olmanız için vasat bir ümmet kıldık; peygamber de üzerinizde bir şahit olsun.” (Bakara; 143) Âyeti celilede de açıkça ifade edildiği gibi İslâm dini Allah’a giden vasat bir yoldur ve bu yolun yolcuları da aşırılıklardan uzak vasat insanlardırlar.

Peygamber Efendimiz (sav) hayatının bütün boyutlarında itidal prensibinden taviz vermediği gibi her zaman insanları itidalli olmaya davet etmişlerdir. Peygamber Efendimiz’in (sav) defalarca şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir; “Ey insanlar itidalli olun, itidalli olun, itidalli olun!”

Maalesef günümüzün insanı birçok konuda bu prensibe uymayarak kendi mutluluğuna gölge düşürmektedir. İşin aslına bakacak olursak insanların mutsuzluğuna sebep olan başlıca sebebin aşırılıklar ve itidalden uzaklaşmak olduğunu görebiliriz.

Allah (cc), yukarıdaki âyeti celilede ifade edildiği gibi Müslümanları “...vasat bir ümmet.” olarak niteler. Vasat ümmet “İfrat ve tefritlerden korunarak inancında, ahlakında, her türlü tutum ve davranışlarında doğruluk, dürüstlük ve adalet çizgisinde kalmayı başaran; dengeli, sağduyulu, ölçülü, insaflı ve uyumlu nesil, toplum.” anlamına gelir. Buradaki “vasat” kelimesi, “hem maddî ve bedensel tutkulara kapılmaktan, zevk ve sefahate dalmaktan hem de bedensel ve dünyevi ihtiyaçları büsbütün reddederek bir tür ruhbanlık hayatına kendini kaptırmaktan korunan” şeklinde de açıklanmıştır. İslâm’dan önceki dönemlerde genellikle Yahudiler ve müşrik Araplar gibi bazı toplumlar mâneviyattan büsbütün uzaklaşarak dünyevileşmişler, madde perest bir hayat anlayışına sapmışlardı. Hıristiyanlar, Mecusiler ve çeşitli Hint tarikatlarına mensup bazı topluluklar da dünyevi ve bedensel lezzetlere büsbütün sırt çevirerek kendilerini koyu bir ruhaniyete kaptırmışlardı. İşte İslâm dini bütün bu aşırılıkları reddederek itidalli ve dengeli bir din ve dünya anlayışı getirmiş ve bu anlayışa uygun bir toplum yapısı gerçekleştirmiştir. Bu yüzden diyoruz ki; “Huzur İslâm’dadır.”

Enes Bin Malik’den (ra) rivayet edilen bir hadisi şerif şöyledir; Peygamber Efendimiz’in nafile ibadetlerini öğrenmek üzere, sahabeden üç kişilik bir grup, Peygamber hanımlarının evlerine geldiler. Kendilerine Efendimiz’in ibadetleri bildirilince; Allah’ın Resûlü nerede biz neredeyiz? Onun geçmişteki ve gelecekteki günahları bağışlanmıştır, dediler. İçlerinden biri:

– Ben ömrümün sonuna kadar, bütün gece uyumaksızın namaz kılacağım, dedi. Bir diğeri:

– Ben de hayatım boyunca gündüzleri oruç tutacağım ve oruçsuz gün geçirmeyeceğim, dedi. Üçüncü sahabe de:

– Ben de sağ olduğum sürece kadınlardan uzak kalacak, asla evlenmeyeceğim, diye söz verdi. Bir müddet sonra Peygamberimiz onların yanına geldi ve kendilerine şunları söyledi:

– “Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Sizi uyarıyorum! Allah’a yemin ederim ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve O’na en saygılı olanınızım. Fakat Ben bazen oruç tutuyor, bazen tutmuyorum. Gece hem namaz kılıyor, hem de uyuyorum. Kadınlarla da evleniyorum. Benim sünnetimden yüz çeviren kimse benden değildir.”

Akıllı bir insana itidalli olmak yakıştığı gibi cahil bir insana da aşırılıklar yakışır. Aşırılık her şeyi ayrıntıda ararken gözünün önünü göremeyen insanın halidir. Hz Ali (ra) şöyle buyurur; “Cahil insanı, ifrat ve tefrit halleri dışında göremezsin.” İslâm dini, itidalli olmayı, insanın ferdi ve sosyal hayatı olarak tabir ettiğimiz insanın hayatının bütün köşelerine yansıtmayı amaçlamıştır ve bu doğrultuda sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi tavsiyelerde bulunmuştur.

Kişi yaptığı, ve yapacağı işlerde itidal üzere bir yol izlemelidir. Her bireyin yaptığı işler ve sarf ettiği sözler, ibadetleri ve kısacası kendisini ilgilendiren işler, ferdi işleridir. İslâm, bütün insanları ferdi işlerinde itidalli olmaya davet etmiştir. Ölçülü konuşmak, ölçülü yemek, ölçülü ibadet etmek ve ölçülü dinlenmek konuları İslâm’ın özellikle üzerinde durduğu konulardır.

Yapılan ibadetler konusunda da itidal üzere kalabilmek çok önemlidir. Her birey kendi kapasitesini göz önünde bulundurarak ibadete yaklaşmalıdır ve elinin altındaki insanların kapasitelerini gözeterek onları ibadete yaklaştırmalıdır. Aksi takdirde yapılan ibadet, insana yarar sağlamadığı gibi zarar da verebilir. İslâm, hayat dinidir ve İslâm’da aşırılıklara yer yoktur. Bütün işlerini bir kenara bırakıp da yedi gün yirmi dört saat seccadesinden ayrılmayan birisinin Allah’ın emirlerine teslim olduğu söylenemez. 

İslâm, insanlardan vakitlerinin bir bölümünü ibadete ayırmalarını istediği gibi diğer bir bölümünü de kendi ve ailelerinin rızkını temin etmek için çalışmaya ayırmalarını istemiştir. aynı şekilde bir bölümünü dinlenmeye ve bir bölümünü de eşi ve çocukların eğitimine ayırmalarını istemiştir. Yani sözün kısası hiç seccadeye uğramamak her ne kadar yanlış ise hiç seccadeden ayrılmamak da bir o kadar yanlıştır. 

Peygamber Efendimiz (sav) ailelerini bir kenara bırakıp da sadece ibadetle meşgul olan insanları her zaman kınamıştır ve onların bu yanlışından duyduğu endişeyi de her fırsatta dile getirmiştir.

Nitekim Efendimiz (sav) bir gün mescide girdiğinde iki direk arasına gerilmiş bir ip gördü. Bunun ne olduğunu sorunca, “Bu, Zeyneb’in (ra) ipidir. Namaz kılarken uykusu gelince buna takılıyor (ip onun düşmesini önlüyor).” dediler. Bunun üzerine şöyle buyurdu; “Hayır (böyle şey olmaz)! İpi derhal çözün. Şevkiniz varken namaz kılın, uykunuz gelince de yatın.”

Mutedil bir yaşantıyı ancak, ona şekil veren Kur’ân, sünnet ve onu hayatlarında özümsemiş peygamber varisi hakiki insanı kamiller ile yaşayarak, onların gösterdiği yoldan giderek öğrenebiliriz. Bunun dışındaki bir yaşantının ve takip edilen çizginin dindarlık takva, açıkgözlülük, iktisat, yiğitlilik vb. bir şeyle alakası yoktur.

İnsan öyle bir düşmana sahiptir ki, nefs dediğimiz bu düşman; yapılan hayrı, iyiliği, ibadetleri, her türlü güzel amelleri içerisine riya, ucub karıştırarak heder eder. Mükafat beklerken, hesaba bile çekilebiliriz.

Sonuç olarak akıllı her mü’min bir mürşidin rehberliğinde hayatını yaşamalıdır. Ancak bu şekilde gerek inançları ve ibadetleri ile ilgili konularda gerekse de beşeri hayata ilişkin diğer konularda istikâmet ve itidal üzere kalabilir.

 

Yazar: Yûsuf-i Kenân

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort