JoomlaLock.com All4Share.net

İSTİKAMET SALİHLERİN YOLUNDAN AYRILMAMAKTIR

 İstikamet Salihlerin Yolundan Ayrılmamaktır

İstikamet Salihlerin Yolundan Ayrılmamaktır - Vahdettin Şimşek

Sayı : 135 - Mart 2019

 

İstikamet Salihlerin Yolundan Ayrılmamaktır

 

Muhterem kardeşlerim, önemine binaen dergimizin önceki sayılarında da sohbetleşmeye çalıştığımız bir mevzuyu “istikamet” mevzusunu tekrar güncellemeye çalışacağız. 

İstikamet; lügatte; düzgün ve doğru olma, eğri olmama, ıstılahta ise herhangi bir cihete (cihet: yön) meyletmeden, orta yol üzere hareket etmektir. 

Rabbimiz (cc) buyuruyorlar ki; “İşte benim doğru yolum budur; ona uyun. Sizi Onun yolundan ayıracak başka yollara uymayın. (Azabımdan) korunmanız için Allah size böyle tavsiye etmiştir.” (En’am 153)

Süfyan b. Abdillah Sekâfî’den şöyle rivayet edilmiştir: “Ya Rasulallah! İslâm’ın kemali hakkında bana bir söz söyleyin (bir tavsiyede bulunun ki) sizden sonra kimseye ondan sorma ihtiyacını hissetmeyeyim, dedim. Buyurdular ki: Allah’a (ve inanmayı emrettiklerine) iman ettim de, sonra da istikamet üzere hareket et.” (Müslim, Îman 62)

Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Tam olarak başaramazsınız bile yine de istikamet üzere olunuz ve biliniz ki, dini hükümlerin en hayırlısı namazdır müminden başkası abdesti muhafaza edemez.” (İbn Mace, Taharet, 4) 

Hazreti Allah insanı yaratırken bir murada mebni olarak halk etmiştir. Yeryüzünde yüce zatı adına hüküm sürmek için onu hilafet vazifesiyle vazifelendirdi. Bunu yaparken de ilk vazife olarak “tevhid”, yani Cenab-ı Hak Teala hazretlerinin her halde itaat edilecek, mülkün tek sahibi, gerçek manada failin o olduğunu kabul edip insanları da buna inanmaya teşvik etmesi idi. Rabbimiz celle ve âla hazretleri bunu da kendi katından seçtiği günahsız, tertemiz peygamberleri vasıtasıyla gerçekleştirmeyi murad buyurdu.

Dolayısıyla istikametin birinci örneği Peygamberân-ı îzam hazeratı olmuştur. Cenab-ı Hak tevhidi ilk onlara emir buyurdular, bunun insanda yerleşmesi için diğer emir ve yasakları va’z ettiler ve netice de onlarda en güzel örnek olarak bunu uyguladılar ve dönemlerinde yaşayan insanlara da tebliğ ve teybin ettiler. Bu Hazreti Adem’den (as), Fahri Kainat Efendimize (sav) kadar aynı şekilde devam etti. 

Efendimiz (sav) ile bu güzel örnek olma özelliği zirve yaptı. Çünkü o mahlukatın tamamını hayret ve gıptaya ğarkedecek şekilde Rabbine bir sevgi ve itaat ile istikamet üzere bulundu. Bu özelliği ve güzelliği ile Usve-i Hasene olarak insanlığa erişilemeyecek bir numune oldu. Bizlerde elhamdulillah onun ümmeti olarak O’na ittiba ederek, O’nun sünnet-i seniyyesini ihya ederek ancak istikamet sahibi olabiliriz.

İkinci olarak İnsanlık tarihinin başından bu güne kadar yine erişilememiş ve erişilemeyecek bir sevgi ve mutabaatla Efendimiz’e (sav) itaat eden O’nun âli ve ashabı istikamet konusunda bizim en güzel örneklerimizdir. Çünkü onlar vahyi ilahi ile muhatap oldular. Bunun yaşanmış şeklini Kainatın Efendisi’nden gördüler ve onu mükemmelen taklit ettiler. Bu taklit neticesinde de tahkike ulaştılar. Nihayetinde de hiçbir insanın ulaşamayacağı bir makama ulaştılar. Rabbimiz hazretleri onları “Biz onlardan razı olduk, onlarda bizden.” hıtab-ı izzeti ile mükafatlandırmıştır. İşte bu manada da Efendimiz’in (sav) pâk ehl-i beyti ve sahabeyi güzin hazeratı istikamet konusunda bizler için mükemmel örneklerimizdir.

Üçüncü olarak dünyada Hakk’ın emirlerine sıkı sıkıya sarılmış, O’na şedid bir Muhabbet beslemiş, Hakk’ın Habibine kamilen mutabaat edip varis olmuş ve neticesinde de Hakk’a yakınlık kesbetmiş evliyaullah hazeratının yolunu takip etmek istikamete ulaşmanın en kestirme yoludur. Çünkü Efendimiz ile nübüvvet hitam bulmuştur. Onun ahireti şereflendirmesinin ardından inanan insanların yollarını şaşırmamaları için onun getirdiği dinin tertemiz bir şekilde gelecek nesillere aktarılması için Cenabı Hak Teâlâ hazretleri “velâyet” müessesi vasıtasıyla Yüce Zatına yakınlaşmanın yollarını açık tutmuştur. Dolayısıyla ümmetinin güç yetiremediğini bildiği için Efendimiz’in mübarek zatını ihtiyarlattığını buyurduğu istikamete ulaşmak için, muhakkak mustakim insanlara ihtiyacımız vardır. 

Günümüz müslümanlarının yaşantılarını tahlil ettiğimizde buna ne kadar ihtiyacımız olduğunu görürüz. Altmış, yetmiş yıllık hayatımızda çizdiğimiz zikzaklara bir bakalım. Yıllarca mücahid olarak, muvahhid olarak yaşayıp bir makam-mevki, bir maddiyat elimize geçtiğinde ekseriyetimiz olarak istikametten ayrılabiliyoruz. Şehevi arzularımız galebe çaldığında yolumuzu değiştirebiliyoruz. Bunlar özellikle dünyevi imkanların elimize geçtiği dönemlerde bize imtihan oluyor. Özellikle Rabbimizin emanet olarak lütfettiği iktidar imkanları elimize geçtiğinde “tüyü bitmemiş yetimin” hakkını bile muhafaza etmemiz gerekirken, “Fırat’ın kenarında bir koyunu kurt kapsa, Adli ilahi onu Ömer’den sorar!” anlayışı bizde hakim olması gerekirken bizler emanete hıyanet edip istikametten ayrılabiliyoruz. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.

Halbuki bizler ahiret inancı olan insanlarız. Hesap gününde yaptıklarımızdan sorulacağımızı, “boynuzsuz koçun, boynuzlu koçtan hakkını alacağı” günün geleceğine iman etmişiz. O zaman kendimize çeki düzen vermenin zamanı gelip de geçmiyor mu? 

İşte ahvalimizi sorguladığımız bu noktada kendilerine dünyevi veya uhrevi hangi makam gelirse gelsin, maddi olarak ne kadar varlık elde ederlerse etsinler, hiç bir şekilde etkilenmeyen insan-ı kamillere yönümüzü çevirmemiz gerekmez mi? 

Allah’ın izniyle ölüyü diriltecek kadar keramet sahibi olanından, erişilmeyecek derecede ilmi yeterliliğe sahip olanından, devlet yöneteninden, dünyalık olarak çok zengininden yaşamış ve el’an yaşayan sayısı Allah katında olan kümmelini evliyaullahın bu halleri nasıl kazandığını, bu kadar varlık içerisinde nasıl mustakim olduğunu araştırıp şu kısacık ömrümüzde kendimize bir istikamet bulmamız gerekmez mi?

Yoksa bizlerde imandan yoksun olanların dediği gibi “ya dünya üç günlük, günümüzü gün etmeye çalışalım, nasılsa kalbim temiz Allah’ın merhameti de sınırsız, elbet beni de affeder” diyen akılsızlar gibi mi düşünüyoruz? Oysa Rabbimiz hazretleri Kitabı Kerimin’de: “Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hali (uğradıkları sıkıntılar) başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluklar, öyle sıkıntılar dokundu ve öyle sarsıldılar ki, hatta peygamber ve beraberinde iman edenler: ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ derlerdi. Bak işte! Gerçekten Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara 214) buyurmuyor mu? 

Dolayısıyla şu üç günlük dünyada kendimize Hakk’ın huzuruna çıktığımızda mahcup etmeyecek ameller tedarik etmeliyiz. Her hal ve karda istikametten ayrılmamaya özen göstermeliyiz. Şurasını da unutmayalım ki, her sanat ehlinden öğrenilir. İstikamet sahibi olabilmenin en kestirme yolu da Rabbimizin nimet verdiği mustakim insanlarla yani evliyaullah hazeratıyla birlikte olmaktır. 

Mehmet Akif’in dediği gibi:

“Allah’a güven, sa’ye sarıl, hikmete râm ol
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”

Hikmete erenler bizlere bundan başka bir yol tarif buyurmamışlar. Bizlere de istikamete ulaşanları bulmak kalıyor.

Cenab-ı Hak hepimizi mustakimlerin yoluna iletsin ve bu sayede de istikamet lütfetsin. 

Yazımızı nimete erip mustakim olanların kibar-ı kelamları ile nihayete erdiriyoruz. Allah’a emanet olunuz.

Üstat Ebu Ali Dekkak’ın (ra) şöyle demiştir: “İstikamet merdiveninin üç basamaklı vardır. Evvelki takvim, sonraki ikamet ve daha sonraki istikamettir. Nefislerini tedip ve terbiye etmeye takvim, kalpleri temizlemeye ikame, sırları yaklaştırmaya (ruhu Allah’a yükseltmeye) istikamet denir. (Kuşeyri Risalesi s. 287)

Ebu Ali Cürcani, “ istikamet sahibi ol Keramet sahibi olma. Zira nefsin kerameti talep kutusunda hareket halindedir aziz ve Celil olan Rabbin ise senden istikamet talep etmektedir.” demiştir. (Kuşeyri Risalesi s. 287)

Cüneydi Bağdadi hazretleri şöyle buyurmuştur: “Çölde deve dikeninin altında oturan bir gence rastladım ve burada oturmanın sebebi nedir, diye sordum. Genç bana kaybettiğim bir mal diye cevap verdi. Kendi terk ettim, oradan savuşup gittim. Hacdan dönerken yine bu gece rastladım. Fakat bu sefer eskiden bulunduğu mahalle yakın bir yere intikal etmişti. Tekrar burada oturuşunu sebebi nedir diye sordum genç aramakta olduğum şeyi burada buldum, Onun için buradan ayrılmıyorum dedi. 

Cüneyd-i Bağdâdi (ksa) buyurmuş ki: “Bu gencin hangi halinin daha şerefli ve büyük olduğunu kestiremedim. Kaybettiği halini sıkı bir şekilde araması mı, yoksa muradına nail olduğu yere sıkı bir şekilde bağlanması halimi daha emniyetlidir bilemiyorum. Zira ikisi de çok iyi önemli iki haldir. Allah’ın vermeyişine de, verişine de aynı derecede razı olma çok yüksek iki haldir. İstikamet üzere olan kişiyi iyi ve güzel bir halini yitirdi mi, sürekli olarak onu arar, yitiğini buldun mu ona sıkı bir şekilde sarılır. (Kuşeyri Risalesi s. 287)

 

Yazar: Vahdettin Şimşek

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort