JoomlaLock.com All4Share.net

KÂFİRLERİ DOST EDİNMEK

“Mü’minler mü’minleri bırakıp da kâfirleri veli edinmesin... Kim bunu yaparsa (yani, baskı altında kalmaksızın kâfirleri veli edinirse) Allah’tan ilişiği kesilmiş olur. Onlardan gelecek bir zarardan korunmaya çalışmanız müstesna. Allah Kendi Zatı’ndan sakındırmaktadır. (Ki düşmanlarıyla dostluk ederek gazabına hedef olmayasınız) Zaten varış ancak Allah’adır.” (Ali İmran/28)

İslam dinine girerek Müslüman olmuş kişinin iki önemli görevi vardır: Emredilenleri yapmak ve nehyedilenlerden kaçınmak. En öncelikli vazifemiz; Allah Teâlâ’ya iman etmek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. Sonra da O’nun Resûlü’nü tanımak ve sünnetine ittiba etmektir. Sünnete ittiba etmek; Efendimiz’in (sav) hakkına riayet ederek, O’nun beyan etmiş olduğu din ve dünya hakkındaki ahkamı tatbik etmekle mümkündür. Bu vazifeleri yerine getirmek için kâfir ve fâsıkları terketmek gerekir. Bunun da yolu iyileri seçmek ve sevmek, dine karşı olan her şeyi ve herkesi terketmektir.

Müslüman, din kardeşlerini bırakıp da kâfirleri kendine hükümdar, idareci, hakim, kumandan, mutasarrıf tayin edemez. Onlara samimi bir sevgi ile bağlanamaz. Bilakis Allah Teâlâ’nın dinini yaşamak için hayırlıları seçer ve sever.

İbni Kesir buyuruyor ki: “Allah’ın (cc) sevgisini iddia edip, itikadında, hâl ve hareketlerinde hatta sözlerinde Allah Resûlü’nün yolunda olmayanlar, şeriatına uymayanlar şüphesiz yalancıdırlar.”

“Üzerinde bizim emrimiz olmayan bir ameli işleyenin ameli merduttur.’’ (Hadis-i Şerif)

İmam Fahrüddin Razi, kâfirlerle dostluk üç kısımdır buyuruyor:

1. Kâfiri kendine dost edinmekle beraber onun küfrüne rıza göstermektir. Kesin olarak bu reddedilmiştir. Çünkü böylece kâfiri kendine hakim kılan, kâfirin dinini tasvip etmiştir ve kâfirin hükmüne razı olmuştur. Kâfirin küfrünü tasvip etmek ve ona rıza göstermek küfürdür.

2. Dünyevi işlerde onlarla zahirde güzel geçinmektir. Bu men edilmemiştir. Mü’min hiçbir zaman kâfiri kendine hakim ve amir edemez. Kalben onlarla dostluk edemez. Şayet canından ve malından korkarsa, kalbi imanla mutmain olduğu halde sadece zahirde hüsnü muaşerette bulunur. Bu da ancak onların hakim olduğu yerlerde bulunmak gibi sebeblere binaendir. Bu taktirde kalbdeki imana zarar vermemek şartıyla onlara zahirde muvafakat gösterebilir. Ama her halükarda amaç esaretten kurtulmak ve İslam ahkamını icra etmek, dini izzet ve istiklaline kavuşturmak olmalıdır.

3. Kâfirlerin dininin batıl olduğuna inanmakla birlikte sevgi, akrabalık, sebebiyle onların yardımlarını almak için onlarla dostluk kurmaktır. Bu küfür değildir lakin bu da men edilmiştir. Çünkü bu onların yollarını güzel görmeye ve dinlerine razı olmaya götürebilir. Böyle olursa bu da şüphesiz küfürdür.

Kâfirleri hakim tayin etmek, onları sevmek, onlarla dostluk kurmak, onları iş başına getirmek Allah ve Resûlü’nü sevmeye manidir.

Allah’ı (cc) sevmek için Allah (cc) düşmanlarının dostluğunu terketmek, hayırlıları ve dindarları sevmek ve tercih etmek, din ve dünya işlerinde yalnız Efendimiz’e (sav) uymak ve dini hakim kılmak için çalışmak, imanın kemal şartıdır.

“De ki: Allah’a ve O’nun Resûlü’ne (her hususta) boyun eğin. Eğer onlar yüz çevirirlerse şüphesiz Allah kâfirleri sevmez (Ali İmran/32).”

Allah Teâlâ’ya inanıp O’nu seven, mutlaka yolunda olan her şahsı, her lideri ve her hakimi sever; yolunda olmayanı da terk eder. Gerçek itaat budur. İmanın alameti de budur. Alametin olmaması ya imanın yokluğuna yahut da zayıflığına delalettir.

Allah Teâlâ’nın sevdiği şahsiyetleri sevmek farz olduğu gibi, sevmediği kimseleri de tanımak ve onları da terk etmek, hatta kalben de olsa onlara buğzetmek farzdır. Bu yüzden mü’minler Allah’ın (cc)-sıfat olarak- kimi sevip kimi sevmediğini bilmelidirler ki sevdiklerini sevsin, buğzettiği şahıs ve masiyetlerden nefret etsinler. Misal: Takvayı bilmek ve takva sahiplerini sevmek, zalimi tanımak ve zulmünden nefret etmek, fâsıkı bilmek ve fıskından nefret etmek gibi... Mü’min, imani konuları bilmekle mükellef olduğu gibi zalimi bilmek ve zulme buğz etmekle de mükelleftir. Şunu da unutmayalım, nefret saldırıyı gerektirmez, ancak kat’î delille ilme dayalı tebliği ve insani bir vazife olarak da hüsnü muaşereti gerektirir.

“Allah size imanı sevdirdi, onu kalbinizde ziynetlendirdi. Küfrü, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi (Hucurat/7).’’

Ayeti kerimede Allah (cc) imanı mü’mine sevdirdi buyruluyor. Öyleyse mü’min imanı sevdiği gibi mü’mini de sevmek zorundadır. Allah Teâlâ küfür, fısk ve isyandan nefret ettiği için, mü’min de kâfirden, fâsıktan ve âsîden nefret etmek mecburiyetindedir.

Sebeb her ne olursa olsun, küfür ehlini veli edinen ve onlara hoş görünmek ve onlar tarafından sevilip ve takdir edilmeyi bekleyenler şu hakikati unutmamalıdırlar:

Allah’ın (cc) dini, Allah’ın (cc) vaaz ettiği hakikatler, her şeyin üstündedir. Her iman eden o hakikatlerin memurudur. Kimse o hakikatlerden değerli değildir.

Yine unutulmamalıdır ki, Mekke döneminin ilk on yılında hiçbir fariza yok iken mü’minler, Allah’ı (cc), Resûlullah’ı (sav) ve birbirlerini severek, bu sevgilerinin gereği olarak da müşriklerden mutlak manada nefret ederek Allah’ı (cc) razı ettiler.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 KASIM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

Bu kategoriden diğerleri: « NEFS RABITAYI ŞERİFE »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort