JoomlaLock.com All4Share.net

NEFS

Nefs; birçok mana ifade eder. Konumuz itibarı ile biz iki manası üzerinde duracağız.

A)Nefisten, insanoğlundaki şehvet ve öfke kuvvetini toplayan mânâ murâd edilir. Tasavvuf ehli çoğunlukla nefsi bu manada ele almışlar. Çünkü ehl-i tasavvuf nefisten, insanoğlunun çirkin sıfatlarını toplayan asıl ve esası kastederek: “Nefisle mücâhade etmek ve nefsi kırmak muhakkak lazımdır.” demektedirler. “Senin en şiddetli düşmanın, iki yanının (kaburgalarının) arasında bulunan nefsindir.” Hadis-i Şerif’i bu manaya işarettir.  

B) İnsanın hakikati olan latîfedir. Bu da insanın zatıdır. Bu manada nefs, mahmud ve güzeldir. Çünkü insanın zatı, Allah’ı (Celle celâluhu) ve diğer bilinenleri idrak eden hakikatidir.

Nefs varlık olarak bir tane olmakla birlikte, hallerinin değişmesi hasebiyle çeşitli sıfatlarla sıfatlanır.

1) Nefs-i Emmâre: Şehvetlerin isteğine ve şeytanın çağrısına itaat eden, baş eğen nefstir ki; hep kötü işleri ister, kötü işleri güzel görür ve kalbi devamlı o tarafa çeker. Ahiret derdi, ölüm düşüncesi, hesap korkusu, azap kaygısı yoktur. Sadece şehvetini ve rahatını düşünür. Bunları elde etmek için helâl-haram sınırı tanımaz. “Ben nefsimi temize de çıkarmıyorum. Çünkü nefis gerçekten kötülüğü şiddetle emreder. Ancak     Rabbi’min esirgediği müstesnadır.”  (Yusuf:53) âyeti bu sıfattaki nefsi tanıtır. Bunun tedâvisi ehlullahın gözetiminde samimi tövbe ve terbiyedir.  

2)Nefs-i Levvâme: Nefsin sukûneti tamam olmadığı, fakat şehvânî nefse karşı direndiği ve itiraz ettiği zaman, ona kendini kınayan, kötüleyen, azarlayan nefis denir. Bu aşamada önceleri işlediği günahlarda zevk alsa da, peşinden pişman olur. Kendisini kınar, yapmamaya karar verir. Ancak günah önüne gelince duramaz. İyilikler ile kötülükler arasında bocalar durur. Eğer nefs; ilahi rahmet ve manevi bir feyizle desteklenirse, bu halden kurtulur. “Kasem ederim pişmankâr nefse ki…” (Kıyame:2) âyeti bu nefse işaret eder.

3)Nefs-i Mülhime: İlham alan nefs demektir. Nefs tövbe ile günahların ağırlığından ve şehvetlerinden kurtulup itaate yönelirse, ilham ve feyiz almaya kabiliyet kazanır. Artık haramlardan kaçar ve hayırlara koşar. Ancak şeytan kalbine girmeye yol arar. Günah işletemezse bile ibadetleri ile kandırmaya çalışır. Kendini beğendirir, insanları küçük ve değersiz gösterir. Azaptan kendini emin görmeye başlar.  Mürşidi Kamil’in terbiyesi ve nezaretinde olmayanın, tehlikelerden beri kalması, çok uzak bir ihtimaldir.

4) Nefs-i Mutmainne: Huzur bulmuş, sükûnete ermiş, şek ve şüphesi kalmamış nefis demektir. Bu mertebe Allah’a (Celle celâluhu) dostluk yani velâyet mertebesidir. Nefs; mânevî tecellilere ulaşır, feyizlenir, her işte Allah’ın (Celle celâluhu) rızasını gözetir. İtaati süreklidir. “Ey mutmain olmuş (Allah ile huzur ve sukuna ermiş) nefs! Sen O’dan razı, O da senden razı olarak Rabbi’ne dön. Gir sâlih kullarım arasına; gir cennetime.”(Fecr: 27–30) âyetinin işaret ettiği nefstir. Yine bu ayette aşağıdaki üç sıfata da işaret vardır.

5)Nefs-i Râdiye: Allah’tan (Celle celâluhu) râzı olan, O’ndan gayri her şeyden geçen nefse denir.

6) Nefs-i Merdiyye: Yüce Allah’ın (Celle celâluhu) kendisinden râzı olduğu nefistir. Bu nefis sahibi öyle terbiye olmuştur ki, ne yapsa Allah (Celle celâluhu) rızasına uygun olur.

7) Nefs-i Kâmile: Kâmil, olgun, tertemiz, sâfî nefis demektir. Bu makamdaki nefs sahipleri, ilahi aşkı ve edebi en üst düzeyde temsil eden kutup insanlardır. Onlar Allah’ın (Celle celâluhu) yeryüzündeki delili ve Peygamber Efendimiz’in (Aleyhissalâtu ve’sselâm) gerçek vârisleridirler. Bütün güzel ahlâkları bünyelerinde toplamış nâdide şahsiyetlerdir. İşte tasavvuf terbiyesinin hedefi, bu kâmil insanla buluşup ona benzemeye çalışmaktır. Bu yola giren ve kâmil insanı kendisine rehber ve örnek edinen herkes, derece derece nefsini terbiye edip Allah’a (Celle celâluhu) yakın olur.
İyi bilinmelidir ki, insanın eksiklik içinde olması, içinde bulunduğu gaflet halinden dolayıdır. Gaflet ise nefsin türlü afetlerinden doğar. Nefs daima hareket etme tabiatı üzere yaratılmıştır. Allah Teâlâ tarafından en büyük imtihanı olan sükûnete çağrılmıştır. Çünkü nefis, ancak sükûnete erip, kendi güç ve engellemesinden beri kaldığı ve Mevlâ’sına muhtaç olduğunu bildiği zaman istikâmet bulur. Nefs sükûnet bulduğu zaman, Allah’a (Celle celâluhu) muhtâciyet ve yakarışın alâmeti olan kalpteki gaflet perdesi kalkar, minnet ve fazilete ulaşır. Nefs tabiatına uyarak hareketliliği seçerse, o zaman imtihan ve adâlet gösterme lüzumu ile karşılaşır. İmtihanın başı, nefsin ihtilafa düşmesi, ihtilafa düşmenin başlangıcı ise muhalefet etmesidir. Nefsin yaradılış fıtratı; esas itibârı ile iki noktada toplanır. Bunlar hataya meyil ve açgözlülüktür. Hataya meyil, umumiyetle cehaletten, açgözlülük ise hırstan kaynaklanır. Hırs da nefsteki acelecilikten kaynaklanmaktadır. Bunun için buyrulmuştur ki: “Dünya sevgisi her günahın başıdır. Zühd ise her türlü tâat ve amelin kaynağıdır.”

Efendim (Kuddisesırruh) buyurdular: “Her türlü günah, gaflet ve şehvetin temeli-kaynağı kişinin nefsinden razı olmasıdır…” Şehvet ve gaflet günahın anahtarıdır.  Cebbar olan Allah Teâlâ, kullarını cehennemden dünyada tevbe, âhirette ise affıyla çıkarır. Allah Teâlâ önce cennete koyduğu Âdem’i (Aleyhisselâm) sadece bir zellesinden dolayı oradan çıkarmıştır. Bizler bu kadar günah ile görmeyi dahi başaramayacağımız cennete nasıl olurda girmeyi hayal ederiz?

Bir hadisinde Peygamber Efendimiz (Aleyhisselâtu vesselâm): “Cennet temizdir ve onda ancak temiz olanlar ikamet edebilir. Kullar, onun için temiz olduklarında, ona girerler.” buyurmuştur. Allah Teâlâ âyeti kerîmede: “Bekçiler onlara; size selâm olsun, temizlenmiş, hoş olmuşsunuz, haydi ebedi kalıcılar olarak ona girin derler.” (Nahl:32) buyurmaktadır. Cennet ehli temiz ve arınmış olmalıdır.

Çünkü Allah Teâlâ başka bir ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Ve Adn cennetlerinde temiz ve hoş meskenler.” (Tevbe: 72)

Efendim (Kuddisesırruh) buyurdular ki: “Fıkıhta terbiye görmemiş, eğitilmemiş bir köpeğin getirdiği av haramdır, yenmez. Ama eğitilmiş ise, av köpeği olarak yetiştirilmiş ise, bu köpeğin getirdiği av fıkhen helâldir, o av yenir...” İnsan nefsi de böyledir. Mürşid-i kâmilin tedrisatından geçmeyen, terbiye edilmeyen nefsin yaptığı tâat ve amellerin murdar olmasından korkulur. Çünkü bu amellerde ene olur, riya olur, dostlar alış-verişte görsünler olur.

Biz bize kalırsak, yalnız başımıza bu nefsin elinden kendimizi  kurtaramayız. Kusurlarımızı bize gösterecek, bize örnek olacak insan-ı kâmillere muhtacız. Bir taraftan kendimiz çalışıp, mücâhade edeceğiz. Nefse muhalefetle onun her dediğine tâbi olmayacağız. Diğer taraftan da Evliyaullahın yanına koşup, onlara hizmet ve muhabbetle bağlanacağız, feyz ve himmetlerini celbe çalışacağız. Ancak o zaman işimiz yoluna girebilir.

Günümüzde nefs ve şeytanın zehirlerine karşı en güçlü panzehir, Evliyaullah’ın sohbetleridir. Hak yolun yolcusu, sohbetten kaçmamalı ve Evliyaullah’tan ırak kalmamalıdır.

Sözün özü, “Elhamdülillah müslümanım.” derken samimi isek, cennete ve daha da ötesine talip isek, başka yolu yok, ölmeden önce öleceğiz. Nefsimizi terbiye ve tezkiye etmeye çalışacağız. Yukarıda geçti: “Ancak temizler cennete girer.”  Bu işi ancak, konusunda uzman, nefsi ve hallerini iyi bilen bir mürşid-i kâmilin gözetimi altında kalarak başarabiliriz.

Sonra mîzana götürdüğümüz av (amel ve tâat) - Allah korusun- murdar çıkmasın. Son pişmanlık fayda vermez.


GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2008 TEMMUZ SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort