JoomlaLock.com All4Share.net

KİSHALI FEYZULLAH EFENDİ

Hacı Feyzullah Efendi Tortum ilçesinin Uncular köyü camii haziresinde yatmaktadır. Mezar şahidesi silik, okunmaz durumdadır. Kendileri Nakşibendî’ye tarikatının Halidiye kolunun kurucusu olan  Hz. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdi’nin halifelerindendir. Feyzullah Efendi’yi daha iyi anlayabilmek için, hocası olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdi’yi bilmek lazım gelir.

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdi, Hz. Osman soyundan olup 1778 yılında Bağdat’ın Şehrezur kasabasında dünyaya teşrif etmiş olup, 1826 yılında Şam’da vefat etmiştir. Sarf, Nahiv, Edebiyat, Usul, Mantık, Fen, Geometri, Astronomi, Hesap ilimleri, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam, Tasavvuf ilimleri öğrenerek icazet almıştır. Üstün zekâsı sayesinde takdir toplamış, yirmi bir yaşlarında devrinin müderrislerine hocalık yapmıştır. İslam dünyasında alleme olarak bilinir. İslam âlimleri asrının mücedditi olarak değerlendirmektedir.

Hac vazifesini ifa ederken Şah-ı Abdullah-i Dehlevi’nin talebelerinden Mirza Abdurrahim gelip hocasının selamını söyler, davetini iletir. Hac sonrası Bağdat’tan, İran, Afganistan yoluyla Dehli’ye varır. Şeyhinin huzuruna varıp talebesi olur. Bir yıl ders alarak hizmette bulunur. İkinci yıl devamlı huzurda bulunur. Ayrılana kadar mescit imamlığı görevini ifa eder. Feyz ve kemal bulunca şeyhi; “Ey Halid şimdi memleketine, Bağdat’a git oradaki Hak âşıklarını Allahu Teâlâ’ya kavuştur. Git, her istediğini verdim.” der. Mevlânâ Hâlid’i uğurladıktan sonra; “Hâlid her şeyi alıp götürdü.” buyurdu. Bağdat’a gelir talebe yetiştirmeye başlar. Abdullah-ı Hıratı, Bağdat müftüsü seyyid Abdullah Hayderi, Şeyh Yahya Hazretleri, Seyit Taha Nehri, Şeyh Muhammed Nasih, Şeyh İsmail Enareni, Şeyh Ahmet Hatib, Muhammed Hani, Abdulkadir Dilmani, Abdulfettah Efendiler arasında Feyzullah Efendi’nin de varlığı görülüyor. Bunlar devrinin büyük âlimleri.(1)

Talebelerine öğüdü; “Ölümü, ahiret hallerini ve nimetlerin hakiki sahibini unutmayınız. Peygamberimiz’in sünnetine uymada ileri gitmeye çalışınız. Günde bin kere duyulmayacak kadar alçak sesle Kelime-i Tevhidi söyleyiniz. Bizim yolumuz İslam dinine uyma yoludur. Herkes elinden geldiği kadar buna çalışmalıdır. Namaz şart ve rükünlerini, sünnet ve edeplerini anlatan kitapları insanlara okuyup tavsiye etmeniz büyük devlettir.”

Uzaktan yakından Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdi Hazretleri’nin sohbet ve ilim meclisine gelenler zahiri ve batini üstünlüklere kavuşarak memleketlerine döndüler veya İslam memleketlerinin çeşitli yerlerine giderek İslamiyet’i anlattılar.

Feyzullah Efendi 1830’lu yıllarda Bağdat’tan gelerek, yöre insanlarını irşad için Kiska’ya yerleşmiştir.

“İlk günler küçük Kiska da kimseler yüzüne bakmaz. Bu acayip kıyafetli gence itibar eden yoktur. Köyün komutanı meşhur Kiska beylerinden Osman ağa isimli birisidir. Ağa güçlü, kendisinden izinsiz kimse kimseye selam bile verememektedir. Bir ilkbahar günüdür. Kiska deresi kuşları kaparcasına coşkun akmaktadır. Ağa atı ile karşı kıyıdaki bahçelerine gitmek maksadıyla suyun üzerindeki tek köprüden geçmek için yukarı doğru gitmektedir. Bu arada ters istikamette yol alan ismini bilmediği dervişe rastlar. Karşıya geçtiğinde, görmüş olduğundan hayrete düşer. Çünkü derviş efendi kendinden önce oradadır. Ya köprüden geçmiştir ki bu imkânsızdır. Çünkü patika yolda kimseler kendisinin önüne geçmemiştir. Zaten geçebilmek de kimsenin haddine düşmez. Ya da; yüzerek geçebilmesidir. Bu daha da imkânsızdır. Cesaret dışıdır. Buna şahit olan ağanın tüm kibirleri, gururları dize gelir. Şeyhin dizlerine kapanarak “İste benden ne istersen!” der. Muhatabı mütevazıdır. Köyün kenarında, derenin kıyısında, mezarlığın karşısında küçük bir arsa talep eder.”(2)

Evini, tekke ve çilehanesini burada inşa eder. Burası hizmet ve tefekkür için elverişli bir yerdir. Hizmet merkezi burasıdır. İrşad işlerine ve talebe yetiştirmeye başlar. Çevre insanı ve yöre ulemasının gönlünde taht kurmuştur. Ömrünü halkın aydınlanmasına vermiş, arif ve kâmil bir zattır.

Ketencizade, Vıhikli Mehmet Efendi ve Alvar imamı Muhammed Lütfü Efendi’nin babası Gedaî Hüseyin Efendi’yi yetiştirmesi Feyzullah Efendi’nin ne kadar büyük bir değer olduğunun nişanesidir. Allah bizleri de şefaatlerine nail eylesin.

Hacı Feyzullah Efendi 1865 yılında, rivayete göre altmış altı yaşlarında iken Rahmet-i Rahman’a kavuşmuştur. Cami haziresindeki türbesinin ziyaretçisi eksik olmaz. Ruhu şad, makamı cennet olsun.  

Hacı Feyzullah Efendi’yi daha iyi anlamak için O’nun kemâl-i fazîlerini, ma’nevî makam ve ulvî meziyetini anlatan kasîdeyi takdim etmeyi uygun bulduk. Bu kasîde Hacı Feyzullah Efendi’nin halîfelerinden Ketencizâde Hâfız Mehmed Rüşdi Efendi’ye âittir.

(Müceddid-i tarîk-i Nakşibendî Şeyh Hâlidü’l-Bağdâdî (ks) Hazretleri’nin hulefâyı mûteberânından şeyhim azîzim el-Hac Feyzullah el-Hulûsî et-Tortûmî Hazretleri’nin hakkında âcizâne söylenilen kasîdedir.)

Erişir Peygamber’e feyz Hazret-i Allah’dan
Ol dahî lutfun kem etmez ârif-i billâhdan
Sonra âlem feyz alırlar evliyâullahdan
Fark edince tâ fenâfillâh bekâbillâhdan
Behre-yâb olmak dilersen sen de feyzullahdan
Gel talep kıl kutb-i âlem Şeyh Feyzullah’dan

Gavs-i âzam Hazret-i Şeyh Hâlid’in âzâdıdır.
Ol sebebden teşne dillerin katı sayyâdıdır.
Tâlib-i Hakk’a götürmek tâ ezel mu’tâdıdır
Çün hakîkat şehrine yol açmanın Ferhâd’ıdır
Behre-yâb olmak dilersen sen de feyzullahdan
Gel talep kıl kutb-i âlem Şeyh Feyzullah’dan

Gezme sahrâ-yı hevâda gel duhûl et râhına
İstifâda kıl edîbâne gelip dergâhına
Gâfil olma rabt-ı kalb eyle dil-i âgâhına
İhtiyâc ehli niyâz etmek gerekdir şâhına
Behre-yâb olmak dilersen sen de feyzullahdan
Gel talep kıl kutb-i âlem Şeyh Feyzullah’dan

Nâr-ı aşkın ile şâhın kalbine urdunsa dağ
Mutlaka lutf u keremlerle olur dağ üstü bağ
Bî-nihâye mürde dil ihyâ kılıp ol yüzü ağ
Nicesin bezm-i visâle irdürüp itdi çerâğ
Behre-yâb olmak dilersen sen de feyzullahdan
Gel talep kıl kutb-i âlem Şeyh Feyzullah’dan

Ağ olur yevm-i kıyâm vechin bu hâke süresin
Hem huzûr-ı kalb birle ayak üzre durasın
Okuyup İhlâs ile Seb’ü’l-mesânî sûresin
Rûh-i pâkine hediyye kıl ki feyzin göresin
Behre-yâb olmak dilersen sen de feyzullahdan
Gel talep kıl kutb-i âlem Şeyh Feyzullah’dan

Rüşdî-veş ben tâ ezelden bu şehin hayrânıyam
Miskinim bî-çâreyim ammâ kulu kurbânıyam
Kapısında kelbiyim hem bende-i fermânıyam
Rûyuma bassın gelenler hâk ile yeksânıyam
Behre-yâb olmak dilersen sen de feyzullahdan
Gel talep kıl kutb-i âlem Şeyh Feyzullah’dan

Ketencizâde hıfzını ikmâl ettikten sonra, bir taraftan Alipaşa Medresesi’nde tahsiline devam etmekte, diğer taraftan da Kavak Câmii müezzinliğini sürdürmektedir. Genç hâfız bir arayış içerisindedir. Ne olduğunu bilmediği bir ateş yüreğini dağlamaktadır. Kabına sığmaz ve devamlı sûrette şu beyti tekrarlayıp durur:

Işk odu evvel düşer ma’şuka andan âşıka
Şem’i gör kim yanmadıkça yakmadı pervâneyi

Günlerden birgün yine bu beyti kendi kendine söylenip Erzurum sokaklarında dolaşırken, sokağın diğer başından nûrânî mübârek bir zâtın kendine doğru geldiğini farkeder. Sokakta ikisinden başka kimse yoktur. Hâfız Rüşdî Efendi toparlanır. İyice yakınlaşınca daha önce hiç görmediği bu mübârek zâta selâm vermeye hazırlanır. Ne hikmetse gözünü ondan bir türlü ayıramamakta ve içinde o güne kadar hiç tatmadığı bir takım duyguların kıpırdadığını hissetmektedir. Aralarında üç dört adımlık bir mesâfe kalmıştır. Ketencizâde selâm vereceği sırada hiç beklemediği bir şeyle karşılaşır. O zât derin ve keskin bakışlarını kendisine çevirerek:

Hâfız!
“Işk odu evvel düşer ma’şuka andan âşıka/Şem’i gör kim yanmadıkça yakmadı pervâneyi” demez mi? Hâfız Rüşdî birdenbire alt-üst olur. Koşarak bu zâtın ellerine sarılır, tekrar tekrar öper o mübârek elleri. Kendinden geçercesine ağlamaktadır. Belli ki ışk odu evvel ma’şuka, ondan da âşıka düşmüştür. Bu od Hâfız’ın vârını ve varlığını çoktan yakmaya başlamıştır bile. “N’olur efendim bırakmayın beni. Kulunuz, köleniz olayım beni evlâtlığa kabul buyurun!” niyazları gözyaşlarına karışır.

O nûr yüzlü mübârek zât, iki eliyle Hâfız’ın şakaklarından tutarak doğrultur; baş parmaklarıyla göz yaşlarını siler. O’nu bir müddet şefkat nazarlarıyla süzdükten sonra: “Evladım bana Hacı Feyzullah derler. Kara-köse Mahallesi’ndeki medresedeyim. İstihâre yaptıktan sonra bize gelirsin.” buyurur ve yoluna devam eder. Mehmed Rüşdî boynu bükük, nemli gözlerle arkasından bakakalır. Gözden kayboluncaya kadar onu seyreder. “Demek Hacı Feyzullah Efendi bu zâtmış!” der kendi kendine. Arkasından koşarak O’na yetişmek ister. “İstihâre yaptıktan sonra bize gelirsin.” sözünü hatırlayınca duraklar birden. İstihâreden sonra gitmeye karar verir. Ancak, henüz kaba kuşluk vakti olduğuna göre ertesi güne kadar nasıl sabredeceğini düşünür. Öyle ya, gece olunca istihâreye niyet edip uyuyacak, sabah olunca da rüyâsını Hacı Feyzullah Efendi’ye anlatacak. Bu yirmi dört saat ona yirmi dört sene gibi uzun gelir. Kendisini meşgul etmek için câmi-i şerîfe gidip iki rekat namaz kılar, sonra oturup tesbih ile meşgul olur. Derken gözlerini uyku bürür. Rüyâsında birbirinin izinden yürüyerek kendisine doğru gelmekte olan pek güzel insanlar görür. Mübârek çehreleri güneş kadar parlak, ay kadar güzeldir. Her biri Hâfız Rüşdî’nin önünden geçerken “Fetelakkâ âdemü min Rabbihî kelimâtin fetâbe aleyhi innehû hüve’t-tev-vâbü’r-rahîm” (Âdem Aleyhisselâm Rabbin’den yol gösterici sözler aldı onlarla yalvardı. Rabbi de bunun üzerine tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri dâimâ kabul edendir.)(Bakara Sûresi 37. ayet) Âyeti celîlesini okuyup göğe yükselmektedir. O, kalbine gelen ilhamla bu zâtların kimler olduğunu tanır. İlk önce geçen Peygamber-i Zîşân Efendimiz’dir. O’ndan sonra sırayla Silsiletü’z-Zeheb’in nûr halkaları, her biri kandil-i nûr-i hüdâ, kadri şânı muâlla muhterem zâtlar. Bu güzeller kervanının en sonunda Hacı Feyzullah Efendi bulunmaktadır. Hacı Feyzullah Efendi aynı âyeti okurken Hâfız Rüşdî Efendi uyanır. Gönlüne dolan İlâhî feyzin sıcaklığı bütün vücûdunu kaplamıştır. Rüyâsını anlatmak için Karaköse Mahallesi’ne Şeyh Efendi’nin oturduğu medreseye koşar. Hacı Feyzullah Efendi seccâdesi üzerinde yüzü kıbleye doğru oturmaktadır. Hâfız Efendi diz çöker, el öper, rüyâsını anlatmaya hazırlanırken o mübârek zat tıpkı rüyâsındaki gibi aynı ses tonuyla “Fetelakkâ âdemü min Rabbihî kelimâtin fetâbe aleyhi innehû hüve’t-tevvâbü’r-rahîm” âyetini okuyuverir.

Hâfız rüyâsını anlatacak halde değildir. Buna da lüzum kalmamıştır artık. Sevdâlı başını Şeyh Efendi’nin dizine koymuş ve kendinden geçmiştir. Şeyhine tam bir sadâkat, duru bir ihlâs ve derin bir aşk ile öylesine bağlanmıştır ki; Hacı Feyzullah Efendi Tortum’un Kisha Köyü’ne yerleştikten sonra, Ketencizâde Hâfız Rüşdî Efendi O’nun hasretiyle yanan yüreğini birazcık olsun teselli etmek için sabah erkenden Tortum yoluna çıkar, Erzurum’a sebze, meyve getiren köylüleri karşılarmış. Kisha Köyü’nden gelenleri kucaklar hatta eşeklerinin gözlerini öper ve “Siz benim şeyhimin köyünden geliyorsunuz bu gözler onu görmüştür.” der ağlarmış.

Kaynakça:
(1) Halid Divan- Semerkant Yayınları
(2) Erzurum’un Mânevi Mimarları. S.17 Prof.M. Sıtkı Aras

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 ŞUBAT SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort