JoomlaLock.com All4Share.net

MÜSLÜMANIN MÜSLÜMAN ÜZERİNDEKİ HAKLARI -1-

İnsan toplumsal bir varlıktır. Sağlıklı yaşam seyrini ancak sosyal bir hayatta sürdürebilir. Dinimiz, insanlığın muhtaç olduğu bu toplumsal hayatı huzur ve feraha erdirecek, yaşam kalitesini yükseltecek, neslinin sosyo-psikolojik olarak sağlıklı devamını sağlayacak temel yapı taşlarını, belirli kurallar manzûmesi olarak va’zetmiştir bizlere.

Yolda yürürken karşılaştığımız kimseye karşı kayıtsız kalmayarak selam vermemizi emretmesinden tutun da ayağına takılıp ona eza verecek taşın/engelin kenara çekilmesini tavsiye etmesine kadar ince nasihatlerde bulunan dinimiz “Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın ve Allah'ın sizin  üzerinizdeki nimetini hatırlayın.”(1) buyurarak Allah için birlikteliğin, manevî kardeşliğin “bünyesinde özel haklar barındıran bir nimet” olduğunu belirtmiştir.

Bünyesinde özel haklar barındıran bir nimettir din kardeşliği... Peki nedir bu özel haklar? Ecdadımız der ya: “Acı bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” Mademki bir acı kahvenin bile kırk yıl hatırı vadır, kırk yıllık bir mesuliyet getiriyor bize; öyleyse manevî kardeşliğin, manevî bir cemaat oluşturmanın çok farklı mesuliyetleri olsa  gerek...

Birbirimize karşı hakkı tavsiye eden, hakta örnek olan mümin bireyler olmalıyız. Gördüğümüz hataya karşı duyarsız kalmayıp en uygun şekliyle müdahale etmeliyiz. “Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin, gücü yetmezse diliyle, ona da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf noktasıdır.” (2) buyurmuş Peygamberimiz (sav).

Mümine yakışır bir rahmet duygusuyla bileyerek gönlümüzü, kardeşimizi yanlışından alıkoymalıyız. Önce nasihatle engel olmaya çalışmalıyız yanlışına. Eğer dönmezse o yanlıştan, o zaman fiilî tavır koymalıyız. Yoksa kalbimizle buğzetmeliyiz ve belki bir müddet uzak kalmalıyız. Çünkü Cenab-ı Hak, Müslümanın yapılan hataya karşı kayıtsız kalmamasını murad etmektedir.

Bizler sadece iyi gün dostu değiliz ki sadece çayda, pastada, börekte bir araya gelip pembe temennîlerde bulunalım. Yeri geldi mi de ‘dost acı söyler’ misâli çekinmeyip hakkı söylemeliyiz birbirimize karşı... Çünkü, “Haksızlığın yapıldığı yerde susan dilsiz şeytandır.” ve “Siz, din kardeşinizin aynasısınız. Onda gördüğünüz lekeyi siliniz!” (4) buyurmuş Kâinatın Efendisi (sav). Yalnız, amaç; toplum içinde rencide etmek olmamalıdır. Yerini, zamanını, kardeşimizin ruhsal halini de dikkate alarak muhabbet ve uhuvvetle ikaz etmeliyiz onu. İkaz edilen arkadaş da hatası dile getirildiğinden dolayı gönlüne vesvese getirmemeli, incinmemeli, gücenmemeli ve aksine şükretmeli...  Unutmamak gerek ki bu yolun esasıdır: “İncinmemek ve incitmemek.” Kişinin hatasının söylenilmesi, kâle alındığının bir göstergesidir. Yoksa sünnetullah gereği, değer verilmeyen kimseler başıboşluğa, ilgisizliğe  terkedilirler.

Şimdi Peygamber Efendimiz’in (sav) bir hadisinden yararlanarak Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarını özetlemeye çalışacağız:

Hz. Ali’den (ra) rivâyet edildiğine göre Rasûlullah Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

“Müslümanın Müslüman üzerinde altı hakkı vardır: Karşılaştığında selam verir, davetine icabet eder, aksırdığı zaman elhamdülillah derse yerhamükallah der, hastalandığında ziyaretine gider, vefat ettiğinde cenazesinin ardından yürür, kendisi için sevdiğini onun için de sever.” (5) (Başka bir rivayette ‘kardeşi ondan nasihat istediğinde nasihat eder’ (6) ibaresi de vardır.)

SELAMINA MUKABELE ETMEK

Selam, insanlar arasında sevgi ve samimiyeti artırır, güven duygusunu güçlendirir. Öyleyse kardeşinizin selamına karşı kayıtsız kalmayın. Kardeşinizin selamına ondan daha güzeliyle mukabele edin. O: “Selamün aleyküm” dediğinde, yani; “Nasılsın, iyi misin, rahat mısın, hoş musun?” diye sorduğunda, siz de: “Ve aleykümselâm ve rahmetullahi ve berekâtühü”  diyerek daha güzeliyle ona mukabele edin.

Aranıza bir direk girse ve sizi ayırsa buyuruyor Sultanü’l Enbiyâ, kavuştuğunuzda tekrar selam verin. Yolda yürürken aranıza bir direk girse yahut araba vs. girse birleştiğinizde tıpkı yeni görüşüyormuş gibi birbirinize selam verin.

Selam tanışmaya vesiledir... Konuşmaya, yardımlaşmaya, dayanışmaya vesiledir. Selamlaşma ile, besmele ile başlamazsa konuşma, gıybet, malayani ve dedikoduya kapı aralanır. Şeytan adeta bal sürer dilimize, öyle bir tatlılaşır ki o an arkadaşı çekiştirmek... Ya da televizyondaki  “indirgenmiş ve laçkalaşmış” ahlâktan yoksun yarışma-tanışma programlarından bahsetmek..

Selamı önce veren, alandan daha hayırlıdır. “Selam verip müsafaha eden iki Müslümanın arasına yüz rahmet iner. Bunun doksanı, önce selam verip elini uzatana, onu ise ötekine verilir.”(7) buyrularak hayırda adeta yarışa tâbi tutulmuştur ümmet.

HAPŞIRDIĞINDA “YERHAMÜKELLAH” DEMEK

Aksıran kimse hayata yeniden döndüğünden Allah’a hamd etmeli. Çünkü tıp, aksırma anında kalbin durup tekrar çalıştığını haber vermektedir.

Hadisimizde: “Hapşırdığı vakit elhamdülillah derse” buyruluyor... Usûl  öğretiliyor bize, yani “Elhamdülillah desin” buyuruyor Cenâb-ı Peygamber (sav). Rahatladı, içindeki ezâyı dışarıya attı. Allah’a hamdetsin onu rahatlattığı için. İnsan hapşırmasa, tıkanıp tazyik yapsa beyin kanaması olur. Müthiş bir sıhhattir bu hapşırmak. Hamdetsin... “Elhamdülillah” desin. Sen de ona “Yerhamükallah (Allah sana rahmet etsin)” de buyuruyor Peygamber Efendimiz (sav). Bu, elhamdülillah demeyene dua edilmeyecek anlamına da geliyor. Çünkü elhamdülillah demeyene rahmet  dilenmez.

O “Elhamdülillah” dedi, sen de “Yerhamükellah” de. Bunun üzerine hapşıran kişi “Yehdînâ ve yehdîkümullah” desin buyuruyor. Yani: “Allah sizi de bizi de hidayete erdirsin, sıhhate selamete kavuştursun, rahmette kılsın...”

Günümüzde İslamî kimlik taşıyan kimselerin ağızlarında bile klişeleşmiş olan “Çok yaşa! Sen de gör!” ifadeleriyle mukabele etmek sünnete uygunluk arzetmiyor.            

HATASINDAN DOLAYI ÖZÜR BEYAN ETTİĞİNDE ÖZRÜNÜ KABUL ETMEK

Oldu ki bir mazeret beyan etti sana, yanlış yaptı, bir kabahat, suç işledi. Tabi bu suçuna göre... Bazı suçlar vardır ki hukuka göre büyük ceza gerektirir, o ayrı. Basit bir hatada bulundu sana karşı, o zaman özür beyan etsin. Evet, özür dilemek büyük erdemdir... Ve dikkat edilirse Allah Rasûlü “özür dilesin” buyurmuyor, “özür dilediğinde” diyor. Yani dilenmesini istiyor, biz buradan bunu anlıyoruz.

Kardeşin sana özrünü, mazeretini  beyan ettiğinde, hatasından döndüğünde ona karşı müşfik ve bağışlayıcı ol. O özrünü kabul et. Büyüklük budur, kişiye yakışan budur. Affedici ol, bağışayıcı ol... O geçilebilecek bir suçsa ondan geç...  

“Sen yerdekilere merhamet et ki, göktekiler de (Allah ve melekler) sana merhamet etsin.”

Rasûlullah’ın (sav) bize nasihat buyurduğu arkadaşlığa bakın. Bugünkü dostluklar böyle mi ya, hiç unutabiliyor muyuz? Unutabiliyor muyuz?  Etrafımızda sıkça duyarız; arkadaşlardan biri hata işler, diğeri de onun için: “Artık gözümden düştü! Ağzıyla kuş tutsa umrumda değil, bir kere yaptı o hatayı.. Yapmayacaktı! Birisi bana bir hata yaptı mı, daha sittin sene dost olmam onla!” der. Halbuki  “Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.” buyuruyor Hz. Mevlana...

Hâce Hazretleri’nin (kuddise sirruh) de buyurduğu gibi: “Unutamayan bir şey öğrenemez.” Çünkü unutmak da büyük bir erdemdir.

(Hâce Hazretleri’nin (kuddise sirruh)   sohbetlerinden faydalanılmıştır.)
Yazımıza önümüzdeki ay devam edeceğiz.

Dipnotlar:
1- Al-i İmrân, 3/103
2- Müslim, İman, 78
3- Ebu Davud
4- Dârimî, İstizan: 5; İbn Mâce, Cenaiz: 43
5- Müslim, Selâm 5
6- Bezzar
7- Ebu Davut

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 AĞUSTOS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort