JoomlaLock.com All4Share.net

NEFSE MUHALEFET VE HAKK’A UYMAK

Evliyaullah’dan bir zat rüyasında kıyametin koptuğunu görür. Mizan’dan sonra Ehl-i Cennet Cennet’e, Ehl-i Cehennem’de Cehennem’e gider. Bu zat Ehl-i Cennet’e ne suretle, hangi özelliklerinden dolayı Cennet’e dahil olduklarını sorar. Onlarda cevaben; ‘’Nefse muhalefet ve Hakk’a muvaffakatla,, Cennet’e girdiklerini bildirirler. Hakeza Ehl-i Cehennem’e de Cehennem’e girmelerine sebeb olan özelliklerini sorar. Onlar da; ‘’Nefse uymak ve Hakk’a muhalefet,, yüzünden, ateşe layık olduklarını bildirirler.

Hal böyle iken bizi böyle rahat ve azabdan emin kılan nedir? Ne Allah’ın (cc) azab tehdidi, ne gelmiş-geçmiş yüz yirmi dört bin, bir başka rivayette iki yüz yirmi dört bin peygamberin (Allah’ın (cc) selamı ve rahmeti üzerlerine olsun) ikaz ve korkutmaları, ne de evliyaullahın haber verdiği ve bizleri sakındırmak için sayü gayret sarf ettikleri su-i hatimeden korkmuyoruz.

İnsana gerektir ki, kar ve zararının farkında olsun, zararda olduğu halde kendini ticaret ediyorum zannetmesin. Bu yüzden insana bir ayna lazımdır ki, ona bakarak kendi ayıp ve kusurlarından haberdar olsun. Kalbin derinliklerinde gizli olan marazlarımızı hem bize gösterecek hem de tedavi için uygun reçete sunacak bir aynaya ihtiyaç vardır. Kalbimizde, zulmet, küfür, inkar, şirk nifak, cehalet, gaflet, hased, riya… mı var?  Bizleri Hakk’tan perdeleyen ne gibi marazlarımız var, bunların bulunup tedavi edilmesi üzerinde çok düşünmeliyiz. Mümin’in aynası; islamiyettir, Kur’an’ı Kerim’dir, Sünenatı Seniyye’dir ve Evliyaullahın akval, ahval ve efalidir.
İnsana bir Mürşid-i Kamil lazımdır ki, onun akval, ahval ve efali ile kendi akval ve ahvalini muvazene etsin. Hakk’a muvaffakkattemi, yoksa muhalefettemi olduğunu tahkik etsin.

Yok böyle şeyler düşünmez, akval ve ahvalimizi ıslah etmeye çalışmaz isek, Hakk’a muhalefet edip, nefsimize uymuş oluruz ki, lisanı kaalimizle demezsek bile, lisanı halimizle ‘’Yarabbi, ben ne seni isterim ne de cemalini… Burada iken ben nefsimin her türlü hazlarını yerine getireyim. Sen Kerim ve Rahim’sin, nasıl olsa orada bana mağfiret eder Cennet’ine koyarsın. Orada da bu suretle rahat ederim,, demiş oluruz.

Amenna, Cenab-ı Hakk; Kerim ve Rahim’dir. Fakat aynı zamanda Cebbar ve Kahhar’dır.

Cenab-ı Hakk’ın Esma-i İlahiyesinin hepsinin mazharı elbette olacaktır. Fakat biz Cebbar ve Kahhar ismi şeriflerinin mazharı olmaya çalışmayalım. Rahim, Kerim ismi şeriflerinin mazharı olmaya sayü gayret edelim ki saadet bundadır. Yani Allah’ın (cc) celal değil de cemal tecellisine mazhar olmaya talip olalalım.

Talebimizle, meyil ve irademizle, efal ve ahvalimizle, O’nun (azze ve celle) Kerim ve Rahim ismi şeriflerinden haya ederek O’nun (cc) rıza ve marifetini yolunu tutalım. Cemal sıfatının talibi olalım. Kendimize karşı rahim olalım da bu kalbe, bu ruha, bu sırra yani ilahi emanetlere sahip çıkalım. Emaneti bozup mahv etmeyelim.  

‘’Allah (yeryüzünde) fesadı sevmez,, (Bakara/205) Cenab-ı Hakk yeryüzündeki fesadı nasıl sevmez ise, vücud arzındaki fesadı da aynı şekilde sevmez. Vücud arzındaki fesadın en büyüğü ise kötü ahlak ve gaflettir. Şüphesiz nefs de bu vücud arzında bize verilmiş bir emanettir. Nefsimize karşı da sorumluluğumuz var. Öncelikle nefsimizi ahlakı zemmime üzerine bırakmayıp onu ahlakı hamide ile tezyin etmemiz lazımdır. Ayrıca nefse, muhalefeti terk ettirerek ilahi emirlere itikad ve inkıyad ettirmemiz gerekir.

Büyüklerimiz ‘’Zeyd’e hizmet edip Amr’dan ücret istemek olmaz,, buyurmuşlar. Hakikaten öyle… İnsanın kendi nefsine hizmetçi olması, buna karşı Cenab-ı Hakk’dan ücret istemesi, yani cennet’i arzu etmesi ve Zat’a talip olması nasıl olur? Bu türlü bir isteyişten fayda elde edilemeyeceği aşikardır.

En büyük cezayı gerektiren hal, gerek nimet, gerek bela ve musibet sebebiyle kalbin perdelenmesi ve masiva ile meşgul olarak gaflete düşmektir. En büyük nimet ise; ister nimet, ister musibet ve bela hali olsun, kişinin duruşunu bozmadan Hace Hazretleri (ks) gibi Hakk ile meşgul olmasıdır.

Nimet zamanında nimetle meşgul, bela zamanında musibet ile talan olan bir kalb Cenab-ı Hakk’a kulluk edecek zaman bulamaz. Ve Cenab-ı Hakk’ın o ademle beraberliği, o adem bu beraberliği idrak etmedikçe bir hayır husule getirmez.

Elhasıl bize emanet olarak verilen bu aziz ömrün sayılı nefeslerinin kadrü kıymetini bilip Hakk’a sarf etmek, nefsin murad ve arzularına sarf etmemek icap eder.

Bu yüzden zorlukta veya kolaylıkta, Mevla ile olanın hiç kazanmadığı zaman yoktur. Zorlukta sabr ederek, kolaylıkta şükr ederek kazanır.

Büyüklerimiz, ‘’yüz şeytanın yapamayacağını yalnız bir nefs, yüz nefsin yapamayacağını da bu zamanda yalnız bir kötü arkadaş yapar,, buyurmuşlar. En çok dikkat etmemiz gereken durum kötü arkadaşlardan uzak durmaktır.

Anlaşılacağı üzere talibi nefs değil talibi Hakk olacağız. Bunun da iki büyük alameti vardır. Birincisi ilahi emirlerin zahiri ile severek amel edeceğiz ve Sünenattı Seniyye’ye tam bir muhabbet ve aşkla ittiba edeceğiz. İkincisi bunları yapmak için kafi derecede ve daimi olan bir sayü gayretimiz olacak.

Biz talib-i nefs oldukça, hane-i ilahi olan gönlümüze, kalbimize ağyarı, hubb-ı dünyayı doldurdukça, o kalb hane-i ilahi olmaktan çıkar. Şeytan yatağı, nefs malikanesi olur. Cenab-ı Hakk’da hem bu dünyada evlerimizi, memleketimizi yıkarak harab eder, hem de ahirette bizleri Cehennem’ine koyarak intikamını alır.

Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak
Gelmez saraya padişah hane mamur olmadan

Yahya Bin Muaz (ra) buyuruyor; Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve hikmeti şu dört şeyden hali olan kalbe ilka buyrulur. 1) Dünyaya meyilden, 2)Rızık endişesinden, 3) Hasedden, 4) Dünya ehlinin şeref ve saltanatına meyilden. Evet! Bize düşen kalbi boşaltmak ve sahibine teslim ederek doldurmasını beklemektir.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 EKİM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

Bu kategoriden diğerleri: « KÂBE-İ MUAZZAMA VE İNSAN KUL OLMAK »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort