JoomlaLock.com All4Share.net

ÖLÜRKEN BİLE…

-Rahman olan, Rahim olan Rabbimize şükürler olsun ki bizlere imanı ve sevgiyi lütfetmiş. Hakk’ın Habibi, yaratılanların ekmeli Efendimiz’e (sav) sonsuz salât-u selamlar ki bize bu imanı ve sevgiyi öğretmiş. Efendimiz’in eğitiminden sonra da hamdolsun ki bu eğitim O’nun kâmil varisleriyle devam etmiş. Her şey aslına döner. Büyüğümüz Hâce Hazretleri (ksa): “Sahabe hayatı okumak imanı, evliya hayatı okumak sevgiyi arttırır.” buyurduklarından beri bizler de özellikle sahabe-i kiramı tanımaya, anlamaya çalışıyoruz. Efendimiz’e (sav) nasıl bir aşkla bağlanmışlar ki her biri muhteşem sadakatlerin, vefanın, fedanın örneği olmuşlar!

İşte birkaç örnek…

Talha b. Bera (ra) hastalanmıştı. Mevsim kıştı. Bulutlu ve soğuk bir günde Resûlullah (sav) onun ziyaretine geldi. Ziyaretini tamamladıktan sonra aile efradına, -Talha’yı iyi görmüyorum; ölümü yakın! Şayet vefat ederse hemen beni haberdar ediniz ki geleyim, cenazesinde bulunayım ve namazını kıldırayım. Bu hususta gevşek davranmayın, dedi ve oradan ayrıldı.

Ancak daha Salim b. Avfoğulları'nın yurduna (Burası Kuba ile Medine arasında, Medine'ye birkaç mil uzaklıktaki bir mahalledir) gelmeden Talha vefat etmişti. Bu sırada akşam olmuş ve karanlık da çökmüştü. Talha (ra) ölmeden önce, 'Öldüğümde beni hemen gömün, bir an evvel Rabbime kavuşturun. Resûlullah'ı da (sav) çağırmayın; zira benim yüzümden etraftaki Yahudilerin O’na bir kötülüklerinin dokunmasını istemem!' şeklinde bir vasiyette bulunmuştu ve vasiyeti gereği hemen defnedildi.

Sabah olduğunda durum Resûlullah’a (sav) arz edildi. Resûlullah gidip onun kabrinin yanı başında durdu. İnsanlar da O’nun arkasında saf bağladılar. Resûli Ekrem (sav) ellerini kaldırarak şöyle dua etti: “Allah'ım! Sen ona; o da Sana kavuştuğunda, mütebessim bir halde (Sen ondan razı, o da Sen’den razı iken) karşıla!” (Taberani, el-Mu'cemu'l-Kebir, nr. 3554; Ali el-Müttaki, Kenzu'l-Ummal, nr.37159; ibn Hacer el-Askalani, el-isabe, 2/227)

Ebu Said el-Hudrî (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) Medine'ye hicret edişinin ilk zamanlarında, bizden biri ölüm sancıları çekmeye başladığında hemen gider Resûlullah'a haber verirdik. O da gelir ve ölmek üzere olan kişinin başucunda durarak onun için istiğfar ederdi. Bu durum, kişi ruhunu teslim edene kadar devam ederdi. Daha sonra Hz. Peygamber (sav) beraberindekilerle birlikte geri dönerdi. Kimi zaman Resûlullah ölü defnedilene kadar o evden ayrılmazdı. Bazı zamanlar bu süreç çok uzun olur ve Resûlullah bu yüzden pek çok işinden geri kalırdı. Bizler böyle yaparak Resûlullah'a (sav) eziyet ve sıkıntı vereceğimizden korktuk ve içimizden bazıları: -Bizden biri vefat edeceği sıra bunu hemen Resûlullah’a (sav) haber vermeyelim. Hasta, ruhunu teslim ettikten sonra haber verirsek hem O’na meşakkat vermemiş hem de O’nu işlerinden alıkoymamış oluruz, dediler ve öyle yaptık. Artık Resûlullah’a (sav) hasta vefat ettikten sonra haber veriyorduk. Resûli Ekrem (sav) gelip onun namazını kıldırıyor ve istiğfar ediyordu. Hz. Peygamber kimi zaman böyle yapıp geri dönüyor, kimi zaman da ölü defnedilene dek başında bekliyordu. Bir müddet böylece devam ettik. Ancak daha sonra, -Keşke Resûlullah'ı evinden buralara kadar yormasak da cenazelerimizi O’nun evinin önüne götürsek! Resûlullah da orada cenaze namazını kıldırsa ve istiğfar etse... Bu, O’nun için daha zahmetsiz olur, dedik ve bundan sonra öyle yapmaya başladık. (İbn Sa’d, et-Tabakatü’l-Kübra,1/257)

Bir Müslüman için ölürken Efendimiz’in eliyle toprağa verilmekten güzeli var mı? Fakat ashap ölürken bile O’nun incinmemesini düşünmüş. Uhud Savaşı sonrasında yakınları ölen bazı müşrikler, Müslümanlardan intikam almak için plan yaptılar. Peygamber Efendimiz’e gelerek İslamiyet’i öğretmek üzere birkaç kişiyi yollamasını istediler…

Hüzeyl kabilesinden olan bu hainler, Hubeyb b. Adîy (ra) ile Zeyd b. Desine'yi (ra) esir ederek Mekke'ye götürüp müşriklere sattılar. Hubeyb'i, Huceyr b. Ebu İhab et Temîmî satın aldı. Zeyd b. Desine'yi de, öldürülen oğlunun intikamını almak üzere, Saffan b. Ümeyye aldı. Kölesi Nistas'a onu Mekke'nin dışına çıkarmasını emretti. Zeyd'in öldürülmesinde, Ebu Sufyan b. Harb'ın da bulunduğu bir müşrik topluluğu hazır bulundu. Zeyd öldürülmek için ortaya getirildiğinde Ebu Sufyan ona, -Ey Zeyd! Allah adına söyle; istemez miydin ki, senin yerinde şimdi Muhammed olaydı da, biz onun boynunu vuraydık. Sen de ailenle birlikte olsaydın, dedi. Zeyd ise, -Allah'a yemin ederim ki, ben Muhammed'in (sav) ayağına bir dikenin bile batmasını istemem, dedi. Bunun üzerine Ebu Sufyan, -Ben, Muhammed'in sahabelerinin O’nu sevdiği kadar hiçbir insanın bir başkasını öylece sevdiğini görmedim, dedi. Sonra Nistas, Zeyd'i (ra) öldürdü. (İbn Sa’d, et-Tabakatü’l-Kübra,4/154)

İdam anında söylenen bu sözler aşkın ifadesi değil mi? Cenâbı Mevlâ’mız bizlere de zerre bile olsa bu imandan, bu aşktan nasip etsin. Son olarak büyüğümüz Hâce Hazretleri’nin (ksa) Erzurum’da yaptıkları konferanstan bir bölüm:

“Muhteremler Uhud Savaşı bitmiş düşmanlar çekilmiş... Nice Resûlullah aşığı orada şehit düşmüş... Gülünden ayrılmış bülbüller misali… Bunlardan birisi de biraz önce bahse konu olan Sa’d İbn-i Rebi Radiyallâhu anh. Efendimiz Uhud Dağı'nın etrafında Sa'd'ı göremeyince aramaya koyulur. Vazifeliler tayin eder. -Sa’d’ı arayın bakın nerededir? Biraz önce onu şu köşede savaşırken görmüştüm, diye bir cephe işaret buyurur Kâinatın Efendisi. Bana biriniz Sa’d’dan haber getirsin! Zeyd bin Sabit, Sa’d’ı aramaya başlar. İşaret buyrulan yere doğru koşarak gider. Şehitler vadiye serilmiş. Sa’d bin Rebi görülmeyince Hz. Zeyd bağırmaya başlar: -Nerdesin ya Sa’d? Beni Resûlullah gönderdi! Seni soruyor nerdesin? Bir ses gelir: -Ölülerin arasındayım! Yaralanmış yatıyor Sa’d. Hz. Zeyd o tarafa doğru eğildiğinde Sa’d ölmek üzeredir. Vücudunda 70 tane yara, derin derin nefes almaktadır. Onu asıl perişan eden göğsünden girip sırtından çıkan bir oktur. Sa’d Zeyd’i Hazreti Peygamber’in kendisine gönderdiğini duyunca çok sevinir ve Resûlullah’a selam gönderir onunla. O'na bağlılığını yineleyerek, şöyle der: -Kavmime de ki, Allah’tan korkun! Akabe Bey’at’inde Resûlullah’a verdiğiniz O'nu koruma vaadini unutmayın! O vaadinizi hatırlayın, vallahi gözleriniz kımıldayıp dururken Resûli Kibriya’yı düşmanlarından korumaz da O'nun başına bir felaket gelmesine meydan verirseniz ileride Allah’ın huzurunda söyleyeceğiniz hiçbir mazeretiniz olmaz… Ve son nefesini verir Hz. Sa’d. Bizim Akabemiz şehadettir: ‘Eşhedu enlâilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve Resûluhu.’

Bizim akabemiz bu... Biz de bu sözü verdik. Aynen Akabe’dekiler gibi, Hudeybiye’dekiler gibi, Rıdvan Ağacı altında oturanlar gibi biz de birer bey’atliyiz. Biz de bu sözü vermişiz. Sürekli de tekrar ediyoruz. O’ndan ayrılırsanız değil... O’nu terk ederseniz değil... O’nu koruyamazsanız, bunda zaaf gösterirseniz, eksiklik gösterirseniz Allah’ın huzurunda hiçbir mazeretiniz olmayacaktır. O'nun kavmine husûsi olarak ilettiği mesaj bugün bize kadar ulaşmış, biz de bundan sorumluyuz.” De ki: “Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Muhakkak ki O Ğafurdur, Rahimdir.” (Âli imran 31) Cenâbı Mevlamız ashabın yaşadığı imana ve aşka talip olmayı, ashabın yaşadığını Peygamber varisi insanı kâmille yaşamayı bizlere de lütfeylesin. Amin...

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 ŞUBAT SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort