JoomlaLock.com All4Share.net

ORUÇ VE KULLUK

bakara 183

Oruç ve Kulluk - Veysel ÖZSALMAN

Sayı : 102 - Haziran 2016

 

Oruç ve Kulluk

 

Muhakkak her amel Allah katında misliyle karşılık bulur. Hatta çoğu kere bu katlanmış mükâfat on mislinden başlayıp yedi yüz misline kadar varan sayılarla ifade edilir. Bazen de Mevla Hazretleri kerem ve lütfu ile bizleri sayılarla bile ifade edilemeyen ecir ve sevaplarla muştular. 

Hesaba gelmeyen bu mükâfatlara erdirecek amellerden birisi de oruçtur. Bir hadisi kudsîde: “Her iyiliğin karşılığı on sevap olduğu halde, orucun mükâfatını ben vereceğim.” diyen Cenabı Mevla oruç ibadetinin kendi katında ne kadar kıymetli olduğunu belirtmektedir.

Cenabı Hakk’ın oruç ibadetini farklı bir ölçüyle mükâfatlandırması onu dolaysız olarak kendisi için kabul etmesindendir. Bunu yine aynı hadisi şerifin: “…oruç doğrudan doğruya benim rızam için yapılan bir ibadettir.” kısmında görebiliyoruz. Şüphesiz müminler diğer ibadetlerini de Allah (cc) için yaparlar. Ancak oruç ibadetindeki gizlilik ve oruçlunun gün boyu nefsiyle olan mücadelesi onu kat kat kıymetli hale getirmektedir.

Nasıl ki her ibadet bünyesinde içtimai, beşeri, fiziki, ruhi ve daha birçok yönden faydayı barındırıyorsa, Mevla nazarında ayrı bir yeri olan orucun da sayısız faydaları mevcuttur. İnsana nimetlerin kıymetini, sabretmeyi, şükretmeyi, merhameti ve yardımlaşmayı öğreten oruç aynı zamanda onun sağlık ve ahlak yönünden de gelişmesine katkıda bulunur. “Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz.” buyuran Peygamber Efendimiz (sav) muhakkak hem bedenin hem de ruhun sıhhatinden bahsetmektedir.

İnsan oruç tutmakla meleklerin vasfına bürünür. Yemez, içmez, kalbine ve sözlerine hâkim olmaya çalışır. Açlığın ne olduğunu görür ve imkânları kısıtlı olanları anlamak için çaba sarf eder. Hali vakti yerindeyse kendisini ileride bulabilecek keder ve sıkıntılara karşı bir nevi antrenman yapmış olur, şu an o durumda olanlara karşı merhamet duygusu geliştirir.

Oruçlunun dünyasında bir yandan saydığımız ve sayamadığımız bütün bu hadiseler gerçekleşirken, bir yandan da o, fikir planında Rabbiyle başbaşadır. Önce kendisini müşahede eder. Sabah olunca daha sahur üzerinden birkaç saat geçmesine rağmen açlık susuzluk yakasına yapışıverir. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen yorgunluk, halsizlik bir tükenmişlik kendisinde hâsıl olur.

Saatler birbirini izlerken baş ağrısı, bel ağrısı, mide ve eklem ağrıları peyda olur. Neşesizlik ve somurtkanlık alır başını yürür. Yapılması gerekenler angarya, basit, rutin işler zulme dönüşmüştür. Komşular, iş ve okul arkadaşları ev halkı bile oruçlunun gözüne batmaya başlar.

Sıcak yaz aylarının uzun gündüzlerinde iftar vakti yaklaştıkça iyice sinirleri gerilen oruçlu, artık patlamaya hazır bir “bomba” haline gelmiştir. Anlayışsızlık ve asabiyet had safhaya ulaşmıştır. Bu noktadan sonra etraftaki birilerinin kalbinin kırılması kaçınılmaz olmuştur. 

Her şey bittikten sonra “Bütün bunlar bir kap yemek, bir tas su için miydi?” diye düşünür. Kendi acizliğini, noksanlığını, biçareliğini gören insan, nefsinin bütün kibrinden, üstünlük taslamalarından ve kendisinin de buna ses çıkarmayıp ona uymasından dolayı pişmanlık hisseder. Her şey yolunda giderken birkaç saatlik açlık neticesinde ibadet şuurunun çökmesiyle hüsrana uğrar.

Sonra Rabbini tefekkür eder. El-Evvel (cc) ve El-Ahir (cc) olan Rabbinin bütün bunlardan münezzeh olduğunu, bütün yiyecek ve içecekleri olduğu gibi yeme ve içmeyi de onun yarattığını düşündükçe mahcubiyeti artar. Hal böyleyken “Oruçlunun ağız kokusu katımda misk kokusundan değerlidir.” diyerek kendisini öven, kıymetlendiren Rabbine utançla karışık bir hayranlık duymaya mecbur hale gelir.

O halde oruç, fakir fukaranın halini, derdini, sıkıntısını anlamakla birlikte ondan daha önce kişinin kendi varoluşunu kavramasına, Rabbinin karşısında yerini, haddini bilmesine ve kulluk şuurunu ihdâs etmeye yönelik bir ibadettir. Bu manada oruç yerine getirildikçe benliği eriten, kulun Mevlasına olan muhtaçlığını galeyana getiren ve en önemlisi nefsin ilahlık davası gütmesinin önüne geçen bir ibadettir.

Her ibadettin hissettirdiği Cenabı Mevla’nın büyüklüğü ve yüceliği hissini oruç ibadetinde daha derinden kavrarız. Çünkü oruç ibadetiyle bir yandan Rahmanın yüceliğini hissederken bir yandan da kendi acizliğimizin farkına varmış oluruz. Bu sayede O’na olan hayranlığımız ve bağlılığımız daha da ziyadeleşir.

Belki bu sayede ramazanın ruhu “direkler arası” eğlencelerinde değil de oruç ibadetinin kendisinde aranır. Çünkü ramazanın heyecanla geçmesi için bu tarz etkinliklere hiç ihtiyaç yoktur. Zaten “başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem ateşinden kurtuluş” olan ramazan müminlerin neşesinin yerine gelmesi için yeterlidir. Oruçlu kimse zaten iki sevinçle müjdelenmiştir. Bunlardan biri iftarda diğeri de Rabbine kavuştuğu andaki sevincidir.

Mevlanın insanlar için seçip gönderdikleriyle amel etmeyen her cemiyet, uydurdukları dindeki manevi boşluğu doldurmak için çeşitli fiiller icat etmek zorundadır. İlkel kabile fertlerinin “çalıp, çığırıp, tepinmesi” yahut Hristiyanların koro kurup kilisede müzik eşliğinde şarkı söylemesi gibi hareketler müntesiplerin bir heyecan hissetmesine yönelik hareketler olup bu gruba dâhildirler. İbadetin içi boşaltılınca yahut ibadet tamamen ortadan kalkınca bu davranışlar kaçınılmaz olmaktadır.

Bu tarz takviyeler ancak uydurma dinlerin takipçilerini eğlendirme ve coşturma amaçlı girişimlerdir. Bizde ise oruçla işi olmayanların, ramazanın ruhunu anlamayanların yahut durumu bir fırsata dönüştürmeye çalışan çıkarcıların uydurduğu, maksadını aşan ramazan eğlenceleri düşündürücüdür.

Hülasası bedenlerin ve ruhların arındırılması olan bir zaman diliminde eğlence tertip etmenin ve bunu da Allah’ın (cc) kanununa muhalefet ederek yapmanın hiçbir izahı olamaz. Çünkü; “Oruç, sadece yemekten, içmekten vesaireden kesilmek değildir. Kamil ve sevaplı oruç ancak, faydasız laftan, boş vakit geçirmekten, kötü söylemekten, nefs-i emmarenin bütün temayüllerinden de vaz geçmek.” şeklinde tarif edilmiştir. İftarla birlikte midenin tuttuğu oruç bitiyor ancak gözün, kulağın, dilin ve kalbin tuttuğu orucu nihayete erdirecek bir vakit mi var? Böyle bir vakit olmadığına göre akşama kadar midesine oruç tutturanlar, ramazan eğlencelerine katılarak, sokaklara saçılarak sanki iftardan sonra diğer uzuvlarının orucunu açıktan yemek gayretindedirler.

Kulluğu, kulluğun gereği olan ibadetlerin içerisinde bulmaya çalışmak, ibadetlerde Cenabı Hakk’ın yüceliğini anlamaya gayret etmek, bizi sahte neşe ve heyecanlara meyletmekten alıkoyabilir. Allah (cc) bütün inananların gönlünü ramazanın gerçek neşe ve heyecanıyla doldursun. Amin.

 

Yazar:Veysel ÖZSALMAN

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort