JoomlaLock.com All4Share.net

ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ VEYA AŞIRI GÜVEN

özgüven eksikliği veya aşırı güven

Özgüven Eksikliği veya Aşırı Güven - Yûsuf-i Kenân

Sayı : 111 - Mart 2017

 

Özgüven Eksikliği veya Aşırı Güven

 

“Özgüven” psikoloji ve kişisel gelişim kitaplarında sıkça karşılaştığımız bir terimdir: Birçoğunda da adeta sihirli bir değnek gibi gösterilir: “Kendinize güvenirseniz başarırsınız,” “Özgüveni yüksek olan kişiler hayatta başarılı olur.” Ya da başarılı bir hayat yaşamak için “özgüveniniz yüksek olmalı” gibi. 

Elbette bu cümleler ilk duyulduğunda İslam kültürü içinde yetişen insanımıza biraz ters gelebilmektedir. Bu kavramın biraz irdelenerek yerli yerine oturtulması gerekir. Çünkü bizim yetiştiğimiz İslam kültürü tevazuu ve nefsinin kusurlarını görmeyi yüksek bir fazilet olarak kabul etmektedir. İnsan haddini bilmelidir ki Rabbini de bilebilsin. Halbuki özgüven kavramı “kişinin kendini iyi ve yeterli görmesi, kendisi hakkında olumlu duygu ve düşüncelere sahip olması gibi cümlelerle tarif edilmektedir.

Aslında özgüven konusundaki tek çelişki, İslam ahlakı ile batı psikoloji arasında da değildir. Aksine batılı eğitimciler ilk zamanlar başarının ilk şartı gibi gördükleri için öğrencilere bol bol özgüven aşılarken zaman içinde hak edilmeden elde edilmiş üstünlük duygusunun, kof, kırılgan hatta bazen saldırgan insanlar ortaya çıkarabildiğini görmüşlerdir. Günümüz global kültüründe benliği ayyuka çıkmış, ben merkezli hareket etmekten başka bir şey düşünemeyen bencil bir nesil yetişmiştir. Artık “yüksek özgüven” yerine “sağlıklı, dengeli ve dayanıklı özgüven” kavramları dünya literatüründe daha sık kullanılmaktadır. 

Öte yandan İslam ahlakı, “aşırı hiçlik ve kendini kınama” anlayışından da ibaret değildir. Çünkü Rabbimiz Kur’an’da: “…Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Maide suresi 54) buyurur. Rabbimiz İslam ile şereflenmiş her kulundan tüm müslümanlara karşı tevazu içinde olmasını isterken, kafirlere karşı da izzet ve şerefi emretmiştir. Çünkü İslam ahlakı, haya, izzet, vakar, şeref ve haysiyet gibi birçok kavramı da tevazu gibi güzel bir özellik olarak tarif eder. Bir farkla, İslam ahlakına göre kişinin izzet ve haysiyet duygusu, nefse güvenden değil, Rabbine güvenden kaynağını alır. Aksi takdirde nefis nedir ki, ona güvenelim? Nefsin asliyeti izzet değil zillettir.

Biz müminler, imandan daha yüce bir şeref olmadığına inanır ve biliriz. Allah’ın bizlere nasip ettiği iman nimetine bir şükür olarak, mümin olmanın izzetini taşırız. İzzet ve vakar, kişinin kendisini haksız yere ezdirmemesi, hiçbir menfaat için dalkavukluk etmemesi ve haksızlığa boyun eğmemesidir. Kısaca zilleti yani aşağılanmayı reddetmesi, mertçe bir duruş sergilemesi demektir. Şimdi kendimizi sınayalım, biz mümince bir izzetle izzetli miyiz, yoksa mümine yakışmayan bir zillet veya kibir duygusuyla mı hareket ediyoruz?

Özgüven, insanın iradesini güçlü tutarak hadiselere karşı sağlam ve kararlı durmak, yani ümitsizliğe düşmemektir. Başarılı olmanın neticesinde de bu başarıyı kendinden değil Allah’tan bilmektir. Zaten hakiki özgüven de budur. Yoksa başardığı işleri kendi nefsinden bilip gurura kapılırsa tehlikeli olur. 

Özgüven ile ilgili çok önemli bir denge akıldan çıkartılmamalıdır. Çünkü ne kendimizi yok sayabiliriz, ne de kendimizi olduğumuzdan fazla büyütebiliriz. Ne Allah’ın verdiği gücü inkar edebiliriz (çünkü bu nankörlük sayılır) ne de Allah’ın verdiği gücü kendimizden bilebiliriz. Ne mütevazı oluyorum diye, bir miskin rolünü takınmaya ve Allah’ın bize hiçbir şey vermediğini iddia etmeye hakkımız vardır; ne de tahdis-i nimet ediyorum diye, varlıklı olmakla büyüklük taslamaya, güçlü olmakla kibirlenmeye, Allah’ın verdiği hediyeleri sahiplenmeye yetkimiz vardır. Aslolan Allah’ın verdiklerini ve O’ndan geldiğini hiç bir zaman unutmamaktır.

Kur’an da buyurur ki: “Bir işe karar verip azmettiğin zaman Allah’a dayanıp güven, Allah’a tevekkül et. Şüphesiz Allah Kendisi’ne tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmran 159) Kendimize güveniriz. Çünkü Allah’a güveniriz. Çünkü bizi yaratanın Allah olduğunu biliriz. Allah’ın bizi tek ve müstesna yarattığını bilir, kabul eder ve bu farklı yanımızla insanlığa hizmet ederiz, Allah’a kulluk yaparız. Bu fahr ve gurur olmaz, kibirlenmek ve şımarmak olmaz; şükür olur. Fakat Allah’ın verdiği imkanları, ikramları ve meziyetleri kendimize değil; Allah’a mal ederiz. İşte o zaman özgüven biz müslümanlar için olmazsa olmaz bir nimettir. Aksi takdirde insan için başa bela bir varlık sebebidir.

Bizler müminler olarak; el-Mümin (Güven veren, emin kılan, koruyan, iman nuru veren) ve el-Müheymin (Bütün varlıkları koruyan, onları gözeten, muhafaza eden) Rabbimize sınırsız güvenmeye, teslimiyete ve kulluk bilincine ermeye çalışırsak, şahsımızda “itidalli” bir özgüven oluşturabiliriz. Özgüvenimiz, kendimize biçtiğimiz özdeğerle orantılıdır. Allah’a hakkıyla kul olmanın, Müslümanın şahsına, özüne değer katacağını bilirsek, O’nun karşısındaki acziyetimizi, dualarımızın kabulüne muhtaçlığımızı, O’na sonsuz güvenimiz olması gerektiğini ve bunlarla birlikte O’nun dinine davet etmek, birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmek, zalime karşı mazlumdan yana olmak gibi gücümüz ve bilgimiz oranında sorumlu olduğumuz vazifelerimizi de bilirsek işte o zaman özgüvenimiz ideal bir ölçüde olacaktır.

“Sınırsız özgüven” gelişmenin, yeniliğin, ilerlemenin önünde bir engeldir. Sınırsız özgüven sınırsız özgürlüğü de beraberinde getireceği için ve şuurlu insana has olan utanma, düşünme, kıyaslama, ölçme, hatadan dönme gibi güzellikleri yok edeceği için sahibine ve başkalarına zarar verir. Dünyada ve ahirette insanı helake götürebilir. Sınırsız özgüven medeni müslümanlara değil bedevî insanlara mahsus bir olumsuzluktur. Yani aslında büyük bir eksikliktir. Sınırsız özgüven sahibi kişiler eleştirilere olumlu yaklaşıp istifade edemezler. İnsan insana muhtaç iken, özgüvenine sınır getirmeyi bilmeyenler, Allah korusun farkında olmadan Allah’a karşı bile kendilerini müstağni hissederler. Bu yüzden kendilerini dünyada ve ahirette sahipsiz, koruyucusuz, yalnız kalmaya mahkum ederler.

Özgüvende dengeyi tutturamayanlar, özgürlüğün İslami tanımını kavrayamayanlar, “kardeşini koruma niyetini” de anlamayanlar: “kimse beni yönlendiremez, bana karışamaz, istediğimi yaparım, herkes beni olduğum gibi kabul etmek zorunda” gibi (sezdirmeden bilinçaltımıza yerleştirilmiş) bayağı ve nefsani cümlelerle gaflete düşerek; tecrübeli belki de alim, fadıl, kamil insanlardan istifade edebilme fırsatını kaçırırlar ve her yaptıklarını doğru zannederek, kişilik gelişiminde çok önemli olan tecrübe denilen “farklı deneyimlerle en doğruyu yakalamak” haklarından istifade edemezler.

Dozajında bir özgüven, insanı tevazu ile güzelleştirir, asilleştirir, yüceltir. Haddini aşmış bir özgüven ise, sahibini kibir ile çirkinleştirir, sıradanlaştırır, alçaltır. Özgüvenleri ile zirveye çıktığını sananlar, itidalde dibe vururlar. Özgüven patlaması yaşayanlar, patlama sonrası oluşan boşluğu dolduramazlar. Genellikle de soluğu psikologta alırlar yahut içki, sigara gibi zihni uyutan zehirli maddelerde şifa ararlar. Müslümanlar ise ‘kimse bana akıl veremez, kendime olan özgüvenim sonsuzdur’ deme ahmaklığına kadar giden zararlı bir özgüvene değil; “Bilsen de bir bilene danış, akıllı adam başkalarının aklını da kullanır, en doğrusunu Allah bilir.” deme erdemliğini kazandıracak liyakatte faydalı bir özgüvene sahip olmalıdır.

Makul ve makbul bir özgüvene sahip olanlar canının her istediğini değil; hayatın asıl sahibi ve hükmedicisi olan Allah (cc) neleri emretmişse onları yaparlar ve neleri nehy etmişse onlardan sakınırlar. Olması gereken değerde bir özgüvene sahip olanlar sürekli kendi arzularını değil, sık sık mümin kardeşlerinin helal arzularını ve ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Eğer özgüven canının her istediğini yapmaksa, aşırı özgüven sahipleri en önemli insani haslet olan fedakarlıktan ve onun vereceği huzuru tatmaktan mahrum kalırlar.

Özgüven canının her istediğini her ortamda yapmak ya da söylemek, kimseden utanmamak, kendisine hiçbir şekilde müdahale edilmesini istememekse; ‘nefis terbiyesi, sabır, adalet, haya, dengeli hareket etmek gibi hiçbir ahlaki güzelliği içinde barındırmayan boş bir bedenden ibarettir. 

Yetişkin tüm bireylerde ve çocuklarda faydalı bir özgüven geliştirmek, müslüman insana yakışır kaliteli bir şahsiyet oluşturmak için sık sık alıştırma, hatırlatma yapmamız gereken faydalı yöntemlerden bazıları şunlardır: 

1.Karşımızdaki kişi kim olursa olsun gerektiğinde güzel bir dille tenkid etmek.

2.Haksızlık karşısında susmamak.

3.Yapılan tenkide açık olmak, tenkide güzel bir dille itiraz edip fikri ve ilmi bir savunma yapmak.

4.Savunma yapamadığında bilmiyorum diyebilmek ve araştırmaya yönelmek.

5.Tenkidi haklı bulduğunda ise samimiyetle teşekkür etmektir. 

Rabbimiz hepimize, Kur’an’a vakıf bir hayat yaşayabilmeyi, İslam ahlakı ile ahlaklanabilmeyi, her konuda vasat olmayı, aklımızı güzel kullanmayı, nefs-i mutmainneye ermeyi, kompleksten uzak faydalı bir özgüven sahibi olmayı nasip etsin. 

Amin.

 

Yazar: Yûsuf-i Kenân

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort