JoomlaLock.com All4Share.net

SEVGİ EMEK İSTER

Sevgi Emek İster

Sevgi Emek İster - Yûsuf-i Kenân

Sayı : 112 - Nisan 2017

 

Sevgi Emek İster

 

Sevgi, insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygudur. Herhangi bir varlığa duyulan sevgi kişinin sevdiğine karşı içinden geçirdiği duygu ve düşüncelerinden etkilenir. Onun tesirini hisseder. Hayatta hiç kimse yoktur ki sevildiğini hissedemesin. Ya da sevilmediğini anlayamasın. Bunu söz ile ifadeye hacet yoktur. Yoksulluk, fakirlik, deyince hemen akla, para, yiyecek ve giyecek yoksulluğu gelir. Bunlara sahip olmayan kişilere fakir, yoksul deriz. Oysaki en önemli yoksulluk, sevgi yoksulluğudur. Sevgi yoksunluğuna maruz olmak garibanlıktan başka bir şey değildir. Nasıl ki insanın bedenini yiyecek ve içecek yaşatıyorsa, insan ruhunu da sevgi yaşatır. Ruh sağlıklı ve mutluysa, bu bedenimize de yansır ve bedenen kendimizi daha sağlıklı ve güçlü hissederiz.

Kainatın varlık sebebi olan sevgi yaratılmışların medarı iftiharı olan biz insanoğlu için de en geçerli ve kıymetli motivasyon sebebidir. Sevginin gücü ile en ölü umutsuz kalpler bile dirilebilir. Sevgi hayatın her türlü olumsuzluğu karşısında insana güç kuvvet verir. Sevgi sözden öte özde bir yaşanmışlıktır. Aksi takdirde seviyorum sözü sadece tasdik ifade eder. Sevgi somut davranışlarla belirir. Eğer sevgi hakikaten de var ise kendisini hayatın her alanında muhakkak gösterir ve maşuğuna hissettirir. Çünkü seviyorum sözü yalanı kaldırmaz. Sevgi insanı hep diri tutar. Kalbin gıdası sevgidir. Hakikatinde sevemeyen ne kadar isterse istesin sevgiyi taklit edemez. Belki de taklit edilemeyecek tek şey sevgidir. Eğer ki gerçekten seviyorsa insan, uzaklık sadece bahanedir. Yerine göre gönül kuş olur, bazense bir şiir, belki gönülden dudaklara dökülen name, ya da ilmek ilmek dokunmuş gönlün sevgi şifrelerini ifşa etmeye namzet bir kilim. Şiir olur, fedakarlık olur ya da ne olursa o olur. Ama mutlaka günün birinde gerçekten de sevgiyse şayet muhakkak sevdiğine ulaşır. 

Sevginin emeği ile ilgili okuduğum şu kısacık hikayeyi buraya taşımadan geçemeyeceğim: Uçan kuş yerde yiyecek ararken, kaplumbağayı görür. Yanına gider ve sorar: “ Bu telaş ne? Yolculuk nereye? ” Kaplumbağa; “Hiç sorma dostum. Şu karşı tepenin ardında sevdiğim bekliyor. Ömrüm yeterse kavuşacağız, iki yıldır yürüyorum ama hala varamadım. Sen ne şanslısın, bak kanatların var, tepeleri on dakikada aşarsın.” Kuş yanıt verir; Kolay kazanılan sevgi sağlam olmaz. Sevgi emek ister. Benim gibi istediğin yere çabuk ulaşırsan daldan dala konarsın…

Hemen hemen hepimizin hayatında bizi derinden etkileyen sevgiler olmuştur. Varlığıyla bize can veren, yokluğunda ise canımızdan eden sevgiler. Nedir bu sevgi? Nasıl bir şeydir ki insana hem bu kadar can veriyor, hem de bir o kadar canlar alıyor. Herkesin yaşadığı tecrübeler neticesinde kendine göre bir sevgi tanımı vardır. Fakat aslıyette sevgi; emek ister, yürek ister, zaman ister, fedakarlık ister, ilgi, alaka ister, hepsinden önemlisi, yeri ve zamanı geldiğinde bir can ister. Kendinden vazgeçmek ister. Kolay değildir, sevmek, seviyorum diyebilmek. Ağır sorumluluk ister, sevgine ve sevdiğine sahip çıkabilmek. İyi günde, kötü günde, hastalıkta, sağlıkta, varlıkta ve yoklukta, yanında olabilmek, “ her şeye rağmen seni seviyorum, her güçlüğü seninle aşarım” diyebilmektir gerçek sevgi… Karşılaştığı ilk zorlukta U dönüşü yapıp, arkasına bile bakmadan gitmek, sevdiklerini, en önemlisi de sevgisini terk etmek, pek de baba yiğitçe olmasa gerek. Gerçek sevgi, her şeye rağmen sevebilmektir. Sevgi nedensiz, çıkarsız, beklentisiz, koşulsuz olmalıdır.

Sevgi anlamak ve paylaşmak üzerine kuruludur. Dolayısıyla sevgi merhameti, paylaşmayı, sorumluluğu, diğer bir ifadeyle ahlak ve var olmayı temsil eder. Ahlak ve var olma bir araya geldiğinde özgürlük tezahür eder.  Bunun için sevgi, bir duygu olmanın ötesinde bir  özgürleşme ve özgürleştirme halidir. Ahlak ve özgürlük birbirinin varlık sebebidir. Biri olmadan diğeri olmaz. Olsa da varlığını devam ettiremez. Aşkta esas olan olmakken sevgide asas vermek üstüne bina edilir. Aşk, görünüşü ve gücü; sevgi, emek ve sorumluluğu önemser. Şöyle de denebilir; aşk, aşıktan sorgusuz sualsiz bir bağlanmayı, sevgi ise sevenden, sevdiğine kol kanat germesini ister veya bekler. Sevgi biz merkezcidir. Sevgi doğal olana yöneldiği için hayatı kolaylaştırır. sevgi karşılık beklemeksizin hak edene vermeyi amaçlar. Her zaman selam ve barış hudutları içerisinde kalır. Bu hudutların dışına çıkıldığında sevgi, sevgi olmaktan çıkar, başka bir şeye dönüşür. Sevgi, sürekli barıştır; onun lügatında “öteki” olmadığı gibi “galip” ve “mağlup” da yoktur. Bu nedenle Kur`an, sevgi her sözün başıdır; “Rahman rahim Allah adıyla” diye başlar. Sadece bu değil, bir konu olarak da sevgi onda önemli bir yer tutar. Sevgi Kur`an`ın nazarında soyut olmaktan çok somut bir olgudur. Başka bir deyişle Kur`an, sevgiyi  kalpten hayata indirmiş, böylece onu anlaşılır ve yaşanılır kılmıştır. Veya sevginin genellikle çift taraflı olduğunu, kalpten kalbe yol/yollar döşediğini hatırlatmaya çalışır. Unutmuş olanlara, sevginin böyle bir işlevi, böyle olduğunu, görecek gözleri olanlara örnekler vererek gösterir. İşitecek kulakları olanlara da, “Sevmek önemli bir erdemdir” ama “sevilmeyi de hak etmek gerekir” der. Bazı şeyler yaşandıkça/paylaşıldıkça büyür. Sevgi de böyledir.

Aynı şekilde Kur`an, “Allah, şunu, şunları sever” diyerek neyin ve kimlerin sevilebileceğini, bu sevmenin boyutları ve prensipleri konusunda her şeyi somut olarak netlikle ortaya koyar. Allah’ın (c.c.) bizden neleri sevip, neleri sevmemizi emrettikleri çok nettir. Sevginin platonik bir olgu değil, hayatı anlamlandıran ve onu yaşanılır kılan pratik ve sosyal bir olgu olduğunun altını çizer. Sevginin adalet ve makulat çizgisinin dışına çıkmasını sevginin istismarı olarak ifade eder. Bu nedenle aşırı mal veya dünyalık sevgisini hoş karşılamaz. Dolayısıyla sevginin, seveni tutsak almasından razı olmaz. Sevginin öldürücü değil yaşaltıcı bir olgu olduğunu buyurur. sevginin öldüren, yok eden, kirleten bir nesne haline gelmemesinin yollarını emir ve tavsiye buyurur.

Yazımı şu menkıbeyle noktalamak istiyorum:

Koskoca bir bahçede harikulada çiçekler içinde bir papatya..Ve papatya aşık olmuş, yanmış tutuşmuş Ak sakallı bahçıvana. Bir ümit bekliyormuş. Yüzlerce çiçeğin arasından onunla, sadece onunla saatlerce ilgilensin. Buz gibi suyunu sadece ona döksün istiyormuş. Sadece ona değsin makası, Sadece ona gülsün dudakları. Kıskanıyormuş bahçıvanı, Kırmızı güllerden, Sari lalelerden, Mor menekşelerden. Zambaklardan. Papatya, sadece bahçıvan için açıyormuş, Bembeyaz yapraklarını. Bir gün, Aşkı öyle büyümüş ki. Papatya yapraklarını taşıyamaz olmuş. Eğilivermiş boynu. Toprağa bakıyormuş artık. Bahçıvanın sadece sesini duyuyormuş Ayaklarını görüyormuş. Buna da şükür diyormuş. Yetiyormuş ona, bahçıvanın varlığını hissetmek. Zaman akıp gidiyormuş. Papatya bahçıvanın yüzünü görmeyeli çok olmuş. Ne var sanki boynumu kaldırsa Bir kerecik daha görsem yüzünü diyormuş. Ve iste bir gün, bahçıvan papatyaya doğru yaklaşmış. İncecik bedenini ellerinin arasına almış. Elindeki sopayı, köklerinin yanına, toprağa sokmuş bir iple papatyanın gövdesini bağlayıvermiş sopaya. Papatya o an daha çok sevmiş bahçıvanı. Hala göremiyormuş onu, Ama bedeni kurtulmuş. Uzun bir müddet sonra, Bahçıvan uğramaz olmuş bahçeye. Gelen giden yokmuş. Kahrından ölecekmiş papatya. Ama işte bir sabah. Hortumdan akan suyun sesiyle uyanmış. Derin bir oh çekmiş. Çılgıncasına sevdiği bahçıvan geri gelmiş. Birden, kendisine doğru gelen iki ayak görmüş. Bu onun delicesine sevdiği bahçıvan değilmiş. Başka birisiymiş. Adamın elinde bir de makas varmış. Papatyanın kafasını kaldırmış yukarıya doğru. Ne güzel açmışsın sen öyle demiş. Bu gencecik, yakışıklı bir delikanlıymış. Gözleri gök mavisi, saçları güneş sarısıymış. Ama gövden seni taşımıyor demiş. Elindeki makası papatyanın boynuna doğru uzatmış. Ve bir hamlede başını gövdesinden ayırmış Papatya yere düşerken hatırlamış sevdiğini. O ak saçlı, ak sakallı, yaşlımı yaşlı bahçıvanı hatırlamış Birde o gencecik, yakışıklı delikanlıyı düşünmüş.Ve o an anlamış, neden o yaşlı bahçıvanı sevdiğini. O her şeye rağmen, papatyaya emek vermiş. Ona hiç bir zaman güzel olduğunu söylememiş, Ama onu aslında hep sevmiş. Papatya anlamış artik. Sevgi, emek istermiş Yere düştüğünde son bir kez düşünmüş sevdiğini. Teşekkür etmiş ona içinden.. Son yaprağı da kuruduğunda, Biliyormuş artik. Gerçek sevginin, söylemeden, yaşamadan, ve asla kavuşmadan var olabileceğini.

 

Yazar: Yûsuf-i Kenân

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort