JoomlaLock.com All4Share.net

RUH VE RUH SAĞLIĞIMIZ

İnsan, temelde beden ve rûh olarak tasnif edilir.  Hadis-i şeriflerde çocuğun anne karnındaki oluşumunu anlatan farklı rivayetler vardır. Bazı rivayetler çocuğun yüz yirmi günlük iken canlandığını anlatırken; bazı rivayetler ise kırk günlükken canlandığı açıklamasını yapar. Sonuçta kırk gün ya da yüz yirmi gün içinde birey anne karnında daha dünyaya gelmeden rûh ile bütünleştiği anda artık kürtaj da haramdır. Çünkü insan artık özüyle bütünleşmiştir. Bu da insanın oluşumunda “rûh” kısmının önemini ortaya koyar.

Rûh ile insan hisseder, sever, buğzeder, sevinir, üzülür. Bazen güler, bazen de ağlar. Rûh insan için manevi bir cevherdir. Öldükten sonra da yaşamaya devam eden kısımdır rûh. Tasavvuf ehline göre rûh; hisseden, canlı, nurânî, şekilsiz, renksiz, ağırlığı olmayan, her şeyi kavrayan, beden ile münasebeti olan bir varlıktır. Rûh, bedenin ne içinde ne de dışındadır ama bedeni idare eder ve bedenden etkilenir. Buna göre rûhun üç temel fonksiyonu: Duyum, düşünce ve sezgidir (kalp).

Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz rûh kavramını birkaç farklı yerde kullanmıştır. Allah Teâlâ, Hz. Âdem'in (as) cesedini topraktan şekillendirdikten sonra ona kendi rûhundan üflemiş ve böylece Âdem (as) hayat kazanmıştır. Yine, insanı ana rahminde yarattıktan sonra, ona kendi rûhundan üflemiş ve onu rûh sahibi canlı bir insan haline getirmiştir: "Her şeyi en güzel şekilde yaratan, insanı önce balçıktan var eden, sonra insan soyunu adi bir suyun özünden yaratan, sonra şekil verip düzelten, ona kendi rûhundan üfleyen O'dur." (es-Secde, 32/7-9)

İsa'nın (as) babasız olarak yaratılışı anlatılırken de rûh, aynı anlamda kullanılır: "Irzını koruyan Meryem'i de hatırla. Biz ona rûhumuzdan üfledik." (el-Enbiya, 21/91) İsa (as) bundan dolayı “Rûhullah” (Allah'ın rûhu) olarak da isimlendirilmiştir.

Yine rûh kelimesi Cebrail'in (as) karşılığı olarak kullanılmaktadır. Bu anlamda, "Rûhu’l-Kudüs" ve "Rûhu’l-Emin" terkipleri ile geçmektedir: "De ki; "Kur'ân’ı, Rûhu’l-Kudüs (Cebrail), Rabbimin katından hak olarak indirdi."

"Meryemoğlu İsa'ya da açık mucizeler verdik ve onu Rûhu'l-Kudüs ile te'yid ettik" (el-Bakara, 2/87, 253), "Uyarıcılardan olasın diye, bu Kur'ân’ı açık bir Arapça lisanıyla, senin kalbine, "Rûhu’l-Emin" (Cebrail) indirmiştir." (eş-Şuara, 26/193-195)

Bazı âyetlerde de rûh kelimesi ile Allah Teâlâ'nın vahyi, yani âyetleri kastedilir: "Allah meleklerini vahyi (rûh) ile kullarından dilediğine göndererek…" (en-Nahl, 16/2)          

Nasıl ki bedendeki en ufak, gözle bile göremediğimiz mikrop denilen virüsler insanı yatağa düşürebiliyor hatta ölümüne sebebiyet verebiliyorsa rûhumuzu da aynı şekilde ufacık ihmaller etkisi altına alarak hastalandırabilir. Beden sağlığımıza verdiğimiz önemin, gösterdiğimiz titizliğin çok daha fazlasını rûh sağlığımız için de göstermek insan için bir elzemdir. Özellikle insanın özünden uzaklaşıp hızla dünyevileşmeye başladığı günümüzde, madden her şeye sahip olabildiği halde adını koyamasa da istediği hep rûhunun huzur bulmasıdır. Hatta uzmanlara göre anlam verilemeyen pek çok intihar vak’asının altında kendince rûhu huzura kavuşturma çabası vardır. Rûh ait olduğu yerde huzur bulur. Bir ayette Rabbimiz: “Kalpler ancak Allah’ı zikir ile mutmain olur.” buyurmaktadır. Beden kafesine hapsolmuş rûhu ancak ehli terbiye edebilir. Kendi rûhunu, ait olduğu yere kavuşturmuş, o mutmainliğe vakıf olmuş insan-ı kâmillerin önüne diz çökmeden, onların hizmetinde bulunmadan, dostluğu onlarla yaşamadan rûh sağlığımıza gerçek anlamda kavuşamayız. Ashabı üstün kılan özellikte buradadır. Onlar sevgililerin Sevgilisi’nin hizmetinde bulunarak onun aşkının ateşinde pişerek her biri gökteki yıldızlardan farksız oldular. Hem kendilerini hem de etraflarını hep aydınlattılar, hep aydınlatacaklar. Onların karınları çoğu zaman yarı aç, yarı toktu. Fakat rûhları huzur doluydu. Bu rûha sahip kırk kişiden on binler, milyonlar doğdu ve hâlâ da doğmakta, tâ ki kıyamete kadar da doğacak. Onlar kadar rûhları sağlıklı kim olabilir ki. Ecdadın; “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.” sözü ne güzelde anlatıyor olan biteni. “Anam babam sana feda olsun yâ Resûlullah” diyerek bedenleri uzak olmak mecburiyetinde kaldığı zamanlarda da ondan gönülde bir an uzaklaşmadan her hal ve karda ölmeden önce ölmüşler, rûhlarını da ona teslim etmişlerdi.    

Kendi rûhundan üfleyerek eşref-i mahlûkat mertebesine yükselttiği insan, eğer rûhunu hakikatten gayrısına meylettirirse; esfele safilin konumuna düşer. Rûhunu hastalıktan kurtaramayanların bir diğer ismi de budur.

Bizzat kendisine dost olmaya layık gördüğü insan, büyüğümüzün takdir ettiği bir ifadeyle Allah’ın (cc) en büyük ayetidir.  “Bilinmekliğim için yarattım.” buyuran Allah (cc), kendisinden başka her şeyden kıskanmıştır insanı. Hasta rûhların ameli olan şirk, en büyük günah bildirilmiştir bize Rabbimizden.

Âlimlerin çoğunluğunun ittifakına göre, rûhlar beka (süreklilik) için yaratılmışlardır. Ezeli değildirler, ancak ebedidirler, ölen, insanın cesedidir. Rûhun bedenden ayrıldıktan sonra, kıyamet gününde tekrar bedenine dönünceye kadar, Allah'ın nimet ve azabına muhatap olacağı bir gerçektir  Bu sebeple Rabbimizin muhatap kabul ettiği rûhumuz ile eşref-i mahlûkatken yanlış tercihimizle rûhumuzu başka yerlerde oyalarsak bu ayrılığa dayanamayan rûh, hastalanıp esfele safilin durumuna düşer. Hem dünyada hem de ukbada ebedi saadet için rûhumuzun sağlığı hep muhafaza edilmelidir. Bu da ancak rûhu kirlenmemiş, Hak’tan başkasına yar olmayan, her anını Hak ile yaşayan ve bu güzelliği herkesle paylaşmayı hayat biçimi edinmiş, sevgililer Sevgilisi, son Nebi Efendimiz’in (sav) varisleri olan Allah’ın (cc) veli ve salih kullarına intibak etmekle mümkündür.

Selam ve dua ile Allah’a (cc) emanet olunuz.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 HAZİRAN SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort