JoomlaLock.com All4Share.net

SAMİMİYET VE EDEBİN İNCE AYARI

I/ Ahlak ve Kişisel Gelişim

Günümüzde hemen her insanın yakındığı benzer sıkıntı ve problemler vardır. İşlerin peşinde koşuşturup durmaktan, kendine, ailesine ve dostlarına zaman ayıramama, iş ve aile ortamında monotonluk veya geçimsizlik, yapmak istediklerinde başarısızlık ve verimsizlik insanların ortak problemlerinden bazılarıdır. Diğer yandan insanların çeşitli korkuları vardır. Bazı insanlar ölümden, bazıları patron veya amirinden, bazıları yüksekten, bazıları sudan, bazıları bir hayvandan, bazıları asansöre binmekten, bazıları toplum önünde konuşmaktan vs. pek çok şeyden korkar. Bazı insanlarda ise; bıkkınlık, ümitsizlik ve bitkinlik hâkimdir.

Gününü gün etmek isteyen insanlar dahi gönüllerinin derinliklerinde bir huzursuzluk ve tedirginlik hissetmektedir. Hayatı yaşanmaz bir yük gibi gören, geleceğe dair hiçbir güveni olmayan insan sayısı da ihmal edilemeyecek kadar çoktur. İnsanlar, böylesine problemli bir dünyada ister iş adamı, ister ev hanımı, ister öğrenci, ister öğretmen, ister doktor, ister işçi vb. her ne olursa olsun; sağlık, başarı ve mutluluklarında olumlu yönde değişiklikler olmasını istemektedirler. Bu insanların çoğu, başarılarının artmasına, sağlıklarının korunmasına, korkularının giderilmesine ve hayata bağlılıklarının artmasına katkı sağlayacak düşünce, tutum ve davranış değişikliklerine bedel ödemeye çoktan razıdır. Onlara göre bu ihtiyaç o kadar acildir ki, reçete olarak sunulan düşüncelerin olumsuz tesirlerinin olup olmayacağını, bünyeye uygun düşüp düşmeyeceğini birazcık araştırmaya bile vakitleri yoktur. Dahası, bunları yapabilecek ne bilgi birikimleri, ne fikrî altyapıları, ne de iradeleri vardır. Bundan dolayı; “Bana ne yapacağımı söyle, izleyeceğim adımları göster." demekten öte yapabilecekleri bir şey yoktur.

Aslında bu, yadırganacak bir durum değildir. İnsanlar, tarih boyunca iyiliğe, güzele, huzura ve tatmine ulaşmak için rehberlere ihtiyaç duymuştur. Bu arzusuna ise; ancak insanın aklını, duygularını, meyillerini, hayallerini ve diğer lâtifelerini doğruya yönlendirebilen rehberleri bulduğunda ulaşabilmiştir. Bunun temelinde ise; sağlam bir hayat felsefesi, ahlâk sistemi, fazilet anlayışı ve insanî değerler sistemi yer almaktadır. Maalesef önce Batı'da, sonra coğrafyamızda bu yüksek ahlâk sistemi ve insanî değerler yenilik adına yıkıldı, atıldı ve unutuldu.1

II/ Samimiyet ve Edebe Bağlılık

Allah’ın rahmetini çeken en güzel sebep, kalbin samimiyetidir. Allahu Tealâ, isteğinde samimi olmayan gafil kalbin duasını işitir, fakat kabul etmez. Arzu ve istediğinde samimi, sabırlı ve azimli olan kimsenin ise eli boş dönmez. Büyük veli Abdulkerim el-Cilî (K.S.), “İnsan-ı Kamil” kitabında, bütün başarının himmetteki samimiyete bağlı olduğunu belirtiyor ve ekliyor:  Kâmil mürşid, müridin isteğine değil, Allahu Tealâ’nın onun hakkındaki takdirine bakar. Kaderi mutlak; vardır ki onun gerçekleşmesi Allah tarafından kesin hükme bağlanmıştır.

Bu hükmü verilen şeyin gerçekleşmesi kaçınılmazdır ve onu dua ve himmet değiştiremez. Kaderi muallâk; onun gerçekleşmesi bazı sebeplerden dolayı değişebilir. İşte kulun tövbesi ve sadakası, velinin ise himmeti bu kısımda fayda verir.

Arifler Allahu Tealâ’nın hikmetine âşıktır. İşlerin yapana değil, yaptırana bakarlar. Onlar kendileri ve talebeleri için hep Allah’a yaklaştıracak sebepleri ararlar. Kulun Allahu Tealâ’ya yaklaşması, nefsinin terbiyesine bağlıdır. Bu terbiye bazen çile ve meşakkatle, bazen de dua ve himmet ile gerçekleşir. Bazı kalb marazlarından kurtulmak ancak fakirlik, yalnızlık ve çaresizlik neticesinde ola bir. Peygamberimiz bu konuyla alakalı “Bazı nefs hastalıkları vardır ki ancak fakirlikle temizlenir.” buyurmaktadır.

Nefsle mücadelede ki en önemli unsurlardan birisi insanın başında bir mürşidin bulunmasıdır. Çünkü nefsin ve şeytanın bin bir türlü hileleri vardır. İnsana gelen duyguların nefsden mi yaksa ruhtan mı olduğunu çıkarmak zor bir iştir. İnsan her daim mürşidinin yanında olması mümkün değildir. Peygamberimizin buyurdukları gibi kişi sevdiği ile beraberdir. Onun için tasavvuf ehli her zaman gönlünü Allaha yakın dostlarına bağlayarak, uzakta ve yakıda başına gelen bela musibet ve sıkıntı hallerinde, Mürşid feraset ve keşfi ile görür ve müdahale eder. Böylece mürid mürşidinin himmet ve dualarıyla sıkıntılarından ve vesveselerinden kurtulur. Tabi bazı vesveseliler vardır ki onların psikoterapi ile çözüme ulaşılabilir... ( Bu apayrı bir konudur.)     

Yakın zamanda öğrendiğim konuyla alakalı bir hadise beni derinden etkilemiştir. Bir kardeşimiz ciğerlerinden rahatsızdır. Istırap içinde günleri geçmektedir. O kadar acı çekmektedir ki iniltilerini komşuları bile üzmeye başlamıştır. Doktorlara gider uzun tedavilerden sonra iyileşmez. Artık son çare olarak ameliyat olması gerekmektedir. Gün alınır, ama ne var ki bu ameliyat risklidir. O günlerde çokça dua edip yaradana yalvarmaktadır. Hatta bazı akrabaları acaba ameliyattan önce nasıl helalleşiriz diye düşünmekten kendilerini alamazlar. Doktora gidilir aylar sonraya gün alınır.

İşte çileli bekleyişin bir gecesinde rüyasında yanına hayatta olmayan mürşidi gelir. Onu bir güzel ameliyat eder. Hasta kan revan içinde uyanır, sanki ameliyatın yorgunluğu hala üzerindedir Ameliyat günü doktoruna gider. Röntgenler çekilir. Muayeneler yapılır. Doktor adama sende hiç utanma yok mu hem ameliyat olmuşsun hem de bana kontrole geliyorsun, git nerede ameliyat oldunsa oraya muayene ol der. Hasta itiraz eder efendim sandığınız gibi değil ben ameliyat olmadım dediyse de doktor, bak ameliyat izin bile var diyerek hastanın bile fark edemediği ameliyat izini gösterir. Hastaya da ameliyat olmuştur, raporu verir.

Zorda kalan hasta durumu doktora anlatmak zorunda kalır. Bütün ısrarlarımıza rağmen raporu vermekten ve isminin açıklanmasına müsaade etmemiştir. İşte bu yol böyle güzelliklerle doludur. Mürşit mürşitliğini yapar velev ki vefat etmiş olsun mürit de hayâsından ve yolunun düsturu gereği şöhretten kaçar. Kim demiş himmet mimmet yok diye. Bu olay bile başlı başına himmetin göstergesi değildir de ya nedir? 2    

Rasulullah (as) Efendimiz : “Asıl veren Allah’tır, ben ise verileni taksim edip yerine ulaştırmakla görevliyim.” (Buhari, Müslim) diye buyurmuşlardır.

Allah cc  himmetinizi daim etsin inşallah.

1- Prof.Dr. Harun AVCI, Öncelik İyi Ahlak Mı? Kişisel Gelişim Mi? S.D. Nisan 2003, s. 291
2- Yakup SEZGİN; Feyz D. 2009

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 MAYIS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

Bu kategoriden diğerleri: « VEFA ATLASI EV SEMASI -3- »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort