JoomlaLock.com All4Share.net

SEVDİKLERİNİN DEĞİL, SEVDİKLERİNİN SEVGİSİNİN HASRETİNİ ÇEKTİRMEDEN SEVEBİLMEK

Sevginin ne olduğunu “ Aşkın peygamberi olsaydı ben olurdum.” diyerek gönlündekini bizlerle paylaşmakta en cömertimiz olan büyüğümüz Hâce Hazretleri (ks) en özet şekliyle anlatmıştır. Pek çok kavram vardır ki, kelimeler anlatmaya yetmez, sözler kifayetsiz kalır. Literatürde bu kavramlara soyut deriz. Yani elle tutulamayan, gözle görülemeyen, ancak hissedilebilen. Lezzet, acı, aşk, nefret gibi... İşte bunların en önemlisi olan “sevgi” de ancak sevenden öğrenilir. Ancak seven sevdirir.

Rabbimiz’in sıfatlarından birisidir sevgi. “el-Vedud” Diğer tüm sıfatları Rabbimiz’ce ihsan edilirken Rabbimiz hem sever hem de kullarından kendisini sevmelerini ister. En çok sevilmeye değer olan Rabbimiz’i de O’nun istediği gibi sevebilmektir asıl olan. Bu da şüphesiz sevmeyi O’ndan öğrenmiş İnsan-ı kâmilden öğrenmek ile mümkündür.    

Bir sohbetlerinde de büyüğümüz Hâce Hazreleri (ks): “Seven gözde, kusur aranmaz.” buyurdular. Sevgi tahammül getirir. Gelen imtihana, musibete şükürden başka bir şey dedirtmez. Aşık maşuğunun her hareketinden güzel olan bir şeyi mutlaka arar, bulur, görür.

İnsan sevdiği ile beraberdir. Aşık ile maşuk cismen ne kadar uzak olsalar da, gönülden hep bir yerdedirler. Ayrılmadan bir gönülde vahdeti sağlayanlar bereket kapısını aralamıştır. Zaten rabıta sevgi ve inancın meyvesi değil de nedir? Herkes ektiğini biçer. Tohum, tutmamışsa yeşermesini beklemek boşa kürek çekmektir. Ama bir de tutmuşsa, rahmet suyuyla rabıta meyvesi verecektir. Rabıta ise insanın gönlüne geleni işitebilmesidir. Eğer bizde büyüğümüzün sevgisi ve ona olan inanç mevcutsa, herhangi bir gedik yoksa rabıta meyvesi doğal olarak kendiliğinden oluşacaktır.

Büyüğümüz Hâce Hazreleri bir şiirlerinde şöyle buyurmuşlardır:

Şu fani aleme geldim geleli
Gülmedi gül yüzüm gülmedi gitti
Dostum diye nicesine yöneldim
Sevdiklerim beni bilmedi gitti

Hayatımızı gözümüzün önünden geçirdiğimizde belki de en acı duyduğumuz anlar sevdiklerimizin bizi anlayamadıklarını hissettiğimizde yaşadıklarımızdır. Yakın olduğumuzu iddia edip de gönülde çok uzaklarda olduğumuz insanlarla dostluğumuz ancak iddiadan ibarettir. Halbuki sevgi, yalanı kaldırmayan belki de tek şeydir. Büyüğümüz Hâce Hazreleri (ks) “Her şeyin yalanı olur da seni seviyorum demenin yalanı olamaz.” buyurmuşlardır. Evet yalan bile sevginin karşısında mahçup olur.

Hayatının her anında bizlere örnek olan Peygamber Efendimiz (sav)  bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Nefsimi kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” (Tirmizi)

Hz. Muhammed’in (sav) sahabeleriyle olan sohbetleri, onlara hitapları, şakaları, çocuklara olan sevgi ve ilgisi, hanımlarına karşı adaletli, sevecen ve ilgili tavrı, hem ailesi hem de tüm Müslümanlar için örnek bir koruyucu olması, güler yüzü, neşesi, canlılığı, müminlere olan düşkünlüğü ve şefkati, güzel ahlakın ve ideal insan modelinin önemli bir örneğidir. Peygamber Efendimiz’in (sav) özellikle üzerinde durduğu en önemli konulardan biri, müminlerin birbirlerini hiçbir çıkar gözetmeden, içten bir sevgi ile sevmeleri ve birbirlerine karşı kin, öfke ve kıskançlık gibi kötü hisler beslememeleriydi. Peygamberimiz (sav) hem bu konuda müminlere en güzel örnek olmuş hem de onlara sık sık bu konularda tavsiyelerde bulunmuştur.

Allah (cc) bu konu hakkında Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“İşte Allah, iman edip salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki: ‘Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum.’ Kim bir iyilik kazanırsa, biz ondaki iyiliği arttırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir.” (Şura Sûresi, 23)

Peygamber Efendimiz’in (sav) sevgi, dostluk ve kardeşlik hakkındaki hadisi şeriflerinden bazıları ise şöyledir:

“Mümin kendisi için sevdiğini kardeşi için de arzular.” (Buhari ve Müslim)

“Hediyeleşin, birbirinizi sevin. Birbirinize yiyecek hediye edin. Bu, rızkınızda genişlik hasıl eder." (Kütüb-i Sitte)

Müslümanları birbirine bağlayan bağ, sevgi ve kardeşlik bağlarıdır. Günümüzde Müslümanları güçsüz ve zillet içinde bırakan esas unsur, birbirlerini Allah için sevmekteki zaaflarıdır. Ya da sevdiğimizi zannederek sevgi adına yaptığımız anlamsız davranışlardır. Şunu akıldan çıkarmamalıyız ki: Eğer derdimiz hak davasıysa, Peygamber Efendimiz’in (sav) derdiyle dertlenmekse, O ve O’nu gerçekten sevenlerin izini sürmekse, İslamî hizmetlerde en büyük zarar, mü’minlerin birbirlerine karşı, kin ve düşmanlık beslemelerinde görülmektedir Mü’minleri, ancak mü’min olanlar sever. Mü’min olan kimseye buğzetmek, münafıklık alâmetidir.

Sevdiklerinin hasretini çekmek mi daha zor, yoksa sevdiklerinin sevgisinin hasretini çekmek mi? Allah için bu soruyu önce kendimize soralım. İnanıyorum ki bir çoğumuz duygu seline kapılıp derin bir “Ah” çekeceğiz. Aslında bunu çektireceğiz şeklinde yorumlasak çok daha anlamlı olur. Paranın, malın, dünyalığın cimriliğini anladık da ya sevginin cimriliği (!)... Sevgimizi; din kardeşimizden, ihvanımızdan hatta ve hatta melek hükmünden günahsız bedenleri minicik ama yürekleri dünyalar kadar olan can ciğer yavrularımızdan, evlatlarımızdan esirgemek, onlara sevginin hasretini yaşatmak ne büyük zulümdür.

Herkes anlaşılmak ister. Anlaşılmadığını ve anlaşılamayacağı hissine kapılan her kim olursa olsun anlaşılmayı ümit ettiği yerlere doğru hicret eder. Bunun sorumluları da bu hissi uyandıranlardır. Unutmayalım ki anlayan biz olmazsak, anlamak için gönüllerini açan birileri muhakkak ki olacaktır. Bu Sünnetullahtır. Ne mutlu gafletten uzak uyanık, Allah içen kıpırdayan tertemiz gönüllere.

Ebeveynler olarak çocuklarımızdan çoğumuz şikayet ederiz. Dinlemiyor, asi davranıyor, söylediklerimin tersini yapıyor, bunlarla bir yere çıkasım gelmiyor, beni her yerde mahçup ediyor…vb. Aslına inip sebebini gerçek manasıyla anlamaya yönelik pek bir çabamız olmaz. En iyi yaptığımız yakınmak, kendimiz gibi birilerini bulduğumuzda da “Oh! Bir ben değilmişim.” deyip rahatlamak olur. Çoğumuzun yaptığı budur. Halbuki, çocuklarımızı bizden uzaklaştıran bizim yanlışlıklarımızdır. Onlar gönüllerini ilk önce bize açtı. Karşılık bulamayınca da gönlüne hitap edecek ilk duyduğu sese kendini kaptırdı. Bu ses belki bir kötü arkadaştan çıktı, belki bir bilgisayar oyunundan, belki de sevgiyi onda bulduğunu sandığı televizyon dizilerinden. İlle sorumlu arayacaksak ki aramalıyız da, bunu herkes açık yüreklilikle vicdanına sormalı.

Yemeyip yedirdik, içmedik içirdik, onlar için çalıştık. Bunlar elbette fedakarlıktır. Fakat istenen ile bizim verdiklerimiz karşılanabiliyor mu? Buna bakmak gerek. Zaten bütün mahlukatın yavrusu için yaptığı temel davranışlar değil mi bunlar? İnsanoğlu eşrefi mahlukat olarak ne yapmalı ki farkı ortaya çıksın. Her şey insandan öğrenilir. Vefa, sevgi, arkadaşlık, terbiye en değerli paha biçilmez kazanımlardır. Her işi ehlinden öğrenirsek, başarı ve kalıcılığı sağlarız. Sevginin de öğrenileceği tek yer Allah dostu, gönül ehli, insan-ı kâmil ile yaşayacağımız gönül dergahımızdır.

Dünyaları sığdırdığımız, çer çöple doldurduğumuz gönlümüzde, “Yere göğe sığmadım mü’min kulumun gönlüne sığdım.” buyuran hâşâ ki mekandan münezzeh olan Rabbimiz Allah (cc) gönlümüzün neresinde, sormak lazım kendimize.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 ŞUBAT SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort