JoomlaLock.com All4Share.net

SEVİNDİRİR SEVMEYİ ÖĞRENİRİZ, İMTİHAN EDER SEVGİMİZİ SUNMAYA YOL BULURUZ

Büyüklerimiz Allah’ın insanı sevip yarattığını buyurmuşlar. Hayatımızı fıtratımıza uygun yaşamalıyız. O zaman; hayatımızı severek yaşamalıyız. Sevdiğimiz kişilerle hayatımızı geçirmeliyiz. Sevdiğimiz işleri yapmalıyız. Sevdiğimiz kişiyle evlenmeliyiz. Sevdiğimiz çocuklarımızla ilgilenmeliyiz.
Ama heyhat hayat, bunların hepsine izin vermiyor. Zor koşullar altında yaşıyoruz. Sevmeyi bırakın daha önce hiç tanışmadığımız kişilerle çalışmak zorunda kalıyoruz. Belli zamanlarda sadece bir küçük iş için görüşüp bir daha hiç göremediğimiz ne kadar çok insan var. Çalışma hayatımızın yoğunluğundan çoluk, çocuğumuzla ilgilenemiyoruz…

Peki, o zaman yaradılış sürecimize uygun nasıl bir program, nizam oluşturacağız? Sevginin sebep olduğu bir yaşama nasıl geçeceğiz?

Büyükler “Sana iyilik yapanı sevmen sevmenin aslı değildir. Sevmenin aslı iyilik ya da kötülük yapsın yaratılanı yaratandan ötürü sevmektir. Ve sana gelen kötülüğü, çirkinliği iyilikle, güzellikle uzaklaştırmalısın. Zulüme zulümle karşılık verilmez. Zulüme adaletle karşılık verilmelidir. ” buyurmuşlar.
Peki, sevmeye nereden, kimden başlamalıyız. Kendimizi sevmekle işe başlayabiliriz. Ama kendimize Allah’ın sanatı gözüyle bakmak şartıyla. Sahibimizin gözü ile kendimize bakmayı başarabilirsek.
Kendimizi ta’zim ederek işe başlayabiliriz. Çünkü bizler Allah’ın gayesine göre var edildik. İnsan var edildiğinde azim idi. Bundan dolayı âlem kendisine hizmete sunuldu.
İnsan ahsen-i takvim yani yaratanın yaratış gayesine en güzel en uygun şekilde, en güzel kıvamda, oranda var edildi. Bundan dolayı da âlemdeki her cüz kendisinde mevcut. Örneğin hepimizin nefsi, şeytanı, melekleri var.
Nefsin tabiatı için Hâce Hazretleri “küfür üzerinedir.” buyurmuşlardır. Eğitildiği takdirde sıfatları değişir fakat asliyeti değişmez. Şeytan ise insanın apaçık düşmanı. İnsanı daima vesveseye düşürmeye çalışır. Ateşten var edildi. İnsana vesvesesiyle ateşi tattırır. Dünya hayatı insanı masivaya davet eder durur. Kötü arkadaş, kötü çevre insanı içine çekip yutmak ister.

O zaman kendimizi nasıl sevmeliyiz, kendimizi nasıl ta’zim etmeliyiz?

İnsan mükemmel Allah hazineleriyle doludur. Hazinelerini açığa çıkarabilir sonra da işleyebilirse kendisiyle beraber olan zararlı gözüken yönlerini de kontrol altına alabilir. Onları kontrol altına aldıktan sonra yararlı işlerde kullanabilir. Hazreti Süleyman şeytanları denizlerden inci, mercan çıkartmak için kullanmamış mı? Nefsi köpeğe benzetmişler. Köpek necistir. Fakat eğitildiği zaman av köpeğinin getirdiği av yenir. Nefis sabun gibidir kendisi fıkhen kirlidir fakat temizleme işine yarar. Kendisi temiz değil fakat temizlemeye yarar. Ateş yakar fakat ateşe dayanıklı malzemeler içinde hep yaparız yemeklerimizi.

İşte insan şer gözüken her şeyi böyle yararlı, faydalı hale getirebilir. Bu ameliyeye insanın kendisini tenzih etmesi denir. Allah tesbih edilir tenzih edilmez. Allah’ın düzelteceği sıfatı yoktur. Allah mükemmeldir. Kemâle gelmeye muhtaç insandır. Onun için insan kendini tenzih etmeli yani kusurlarını gidermeli, dezavantajlarını avantaja çevirmeli, amelini salaha erdirmeli…
İnsanın kendisini tenzih etmesi ahlak-ı zemimesini  (yerilen kötü ahlak) ahlak-ı hamideyle (övülen yüce ahlak) değiştirmesiyle mümkündür.
İnsan cimridir. Paylaşmak çok ağırına gider. Cimriliğini nefsine, dünyaya çevirirse kanaata varır. Hasedi vardır. Başkalarının elindeki nimetlerin onlarda değil kendisinde olmasını arzular. Kendisine her şeyi toplamaya çalışırken kendisini dağıtmaya başlar. Haset infaka dönüşür. İnsanların elindekilerini çekemiyorken artık kötülük üzere yaşamalarına, arzu ve isteklerine köle olmalarına tahammül edemez duruma gelir. Hırslıdır. Arzuladığına sahip olmak ister, hak hukuk tanımazken sevdiklerini korumada hırslı olur, amel-i salih işlemede gayretli olur. Hırs gayrete dönüşür…
İşte böyle insan kendisini bu şekilde tenzih eder ve bu tenzih bizleri yaratılış gayemize uygun hale getirir.
Bizlere verilen şer gibi gördüğümüz her şey ile (nefs, şeytan,kötü arkadaş,dünya hayatı) nasıl severek yaşayacağız.Yani fıtratımız her şeye severek bakmamızı , her şeye severek başlamamızı gerektiriyorsa bu bizlere kötü gözüken varlıkları nasıl severek yaşayacağız ya da nelerini seveceğiz?

İnsan düşmanıyla, nasıl sevdiğinden savaşacak ve severek onunla nasıl beraber yaşayacak? Soru bu.

İnsan düşmanını sevmeyecek. İmtihanını sevecek. Düşmanla bizi imtihan edeni sevecek. İnsan sadece Allah’ın kendisine  meccanen (karşılıksız, lutfen, fadlen) verdiği nimetlere teşekkürüyle, şükrüyle, minnetiyle hizmet etmeyecek düşmanlarıyla mücahede ve mücadele ederek Allah’a olan sevgisini açığa çıkarmış olacak. İlk önce O’nunla sonra O’nun uğruna sevgisini izhar edecek.
Allah kendi yolunda birbirine tutkun bir şekilde, omuz omuza,  birbirine adeta yapışmış savaşanları sevdiğini, buyuruyor. Allah savaşı sevmiyor kendi yolundaki büyük fedakârlıkları göze alarak birbirimize bağlanmamızı, engel tanımamamızı seviyor.

Demek ki düşmanımı değil imtihanı vermeyi seveceğim. Çünkü insanın düşmanı Allah’ın da düşmanı demektir.

Savaşmak her şeye sevdiğinin uğrunda neler yapabileceğini haykırmak demektir. Savaşmayı Allah’ın sevgisine sebep kılabilenler kardeşlerine tutkunluğu, bağlılığı başarabilenlerdir. Savaşmak salt olarak övülmedi, sevgiliyi sevmeyen, ona düşmanlık edenlere karşı hep beraber harekete geçmek sevildi.
“Ölmeden önce ölünüz “ buyruldu. Ölemeyen sevgilisi için yaşayamayandır.
Yaradılış gayeme ve sürecime göre yaşamak sevgimi açığa çıkarıp artıran lütuflar, nimetlerle şükrümü artıracak, sevgiliyi anlamayanlarla onun uğruna mücahedeye girmem ise ona olan tutkunluğumu açığa çıkaracak.

İlk önce sevildiğini anlayarak sev. Sevgiyle O’nu tanırsın çünkü. Sonra tanıdığın uğruna neler yapabileceğini göster.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 MAYIS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort