JoomlaLock.com All4Share.net

SEYDA ŞEYH ABDURRAHMAN EL-FÂRUKÎ EL-ÇOKREŞÎ (KS)

Seyda Şeyh Abdurrahman Hazretleri 1929 yılında Erzurum ili Karayazı ilçesi Çokreş köyünde dünyaya geldi. Babası Seyda Şeyh İbrahim el-Çokreşî’dir. Annesi Muş ilinin Kot köyünün imamı olan Seyda Molla Ali Kebîr’in kızı Züleyha Hanım’dır. Babası Seyda Molla Ali Küfrevî Hazretleri’nin halifesidır. Züleyha Ana zamanın saliha ve âlime hanımlarındandır. Öyle bir saliha ki tasavvufî derslerinin hepsini tamamladığı için Pir-i Tâhî Hazretleri bir gün icazete liyakati olanların derecesine çıktığı için icazet verilmesi lazım demiş. Seyda Şeyh Fethullah-i Verkânisî Hazretleri, Pir-i Tâhî’ye ‘Kurban!’ demiş, ‘Saâdatı kiram zamanında böyle bir şey olmadığı için tarikatımızda bid’at sayılabilir.’ Seyda Hazretleri bunun üzerine vazgeçer. O zamanın Rabia-yı Adeviyye’si olan Züleyha Ana keramet sahibi saliha bir hanımdır. Böyle bir ana ve babadan olan Seyda Şeyh Abdurrahman, elbette ki Pir-i Tâhî Hazretleri’nin müjdeli kerametine mazhar olur şöyle ki: Pir-i Tâhî Hazretleri Seyda köprüsü adı ile meşhur köprü inşa ederken o yörede köprünün yanında her halifesine mahsus birer küçük kol yaptırmış herkesi çoluk çocuğuyla oraya yerleşmiştişir. Bir gün Seyda Şeyh Abdurrahman’ın kayıp olduğu söylentisi çıkar. Herkes onu bulmak için aramaya çıkar. Pir-i Tâhî Hazretleri onu yukarıdan akan bi su üzerinde oturup zikrettiğini görür, meğerki akarsuyun zikrine uyarak zikir ediyormuş. Pir-i Tâhî Hazretleri onun kolundan tutar kaldırıp getirir. Bulunduğuna dair herkese haber verir. Herkesin içinde; “Ey Molla İbrahim, diyor. Benim bu oğluma sahip çıkın. Onun büyük halleri var. İleride inşaallah büyük bir insan olur.” Babası Seyda Şeyh İbrahim vefat ettiği sırada küçük yaşta yetim kalır. Amcası Şeyh Halil Efendi’nin terbiyesinde Seyda Şeyh Es’ad Efendi’nin rahle-i tedrisinde büyür. İlmi zahirideki icazetini ondan alır. Seyda Şeyh Halil Efendi, bir gün Şeyh Es’ad Efendi’ye; “Zamanın geldi, sülûka başla.” diyor. “Eğer başlamazsan yeğenim Molla Abdurrahman, bu genç yaş tam müsaittir ve yağı konulmuş, fitili konulmuş ateş bekleyen çıra gibi bu işe hazırdır.” Kıyamıyorum Şeyh Halil Efendi’nin vefatından sonra amcası Şeyh Es’ad Efendi’nin elinden tutmak ister. Şeyh Es’ad Efendi; “Ben seni Norşin’e gönderiyorum, Pir-i Tâhî’nin oğlu Hazret sana sahip çıkar.” der ve bunun üzerine Norşin’e gider. Şeyh Ziyaeddin Hazretleri’nin elinden tutar. O arada Pir-i Tâhî’nin oğlu Hazret, Ziyaeddin’in kardeşi şehit Şeyh Muhammed Sait ile Seyda Şeyh Abdurrahman arasındaki kardeşlik bağı -Seyda Şeyh İbrahim olan muhabbetinden dolayı- kurar. Herkes gibi Hazret de bu bağı bilir ve takdir eder. Bir gece Seyda Hazretleri Norşin’de sülûkta iken şehit Şeyh Muhammed Sait bir rüya görür. Rüyadan ayıldıktan sonra Hazret’in odasının kapısını çalar. O zaman teheccüd vaktidir ve üstad ibadetle meşguldur. “Ey Medine! bak, kimdir?” “Kurban, Şeyh Muhammed Sait’tir.” “Hayırdır kurban?” “Ben Molla Abdurrahman’ın kardeşliğinden çıkıyorum haberin olsun.” Hazret; “Neden?” diye sorar. Diyor ki: “Rüyamda bir dere kenarında bütün sofilerin bir işle meşgul olduğunu, Molla Abdurrahman’ın derenin ağzında boş oturup ayağını salladığını gördüm. Ayıldıktan sonra zannediyorum ki bi işe yaramadığını, kardeşlik umudumun suya düştüğünü anlayınca divana gittip kendisine kardeşliğinden ayrıldığımı söyledim. Burada da sana haber vermeye geldim.” Hazret (ks) “Aslında şimdi tam kardeşi olman lazım. Çünkü sen bize büyük bir müjde verdin.” Ne müjdesi, der. Hazret de; “Molla Abdurrahman’ın vazifelerinin bittiğini, icazetinin verilmesi zamanının geldiğini.” Hanımı Medine anaya diyor ki; “Varsa bir kete getir, Şeyh Muhammed Sait’e ver. Götürüp Molla Abdurrahman’la beraber yesin.” Şeyh Muhammed Sait gider, divanın kapısını açar der ki: “Cemaat ben yine Molla Abdurrahman’la kardeşliğime dönüyorum.” Seyda Şeyh Abdurrahman: “Bir kete yedirmezsen olmaz.” demiş. “Hem işin bitmiş, müjdesini alıyorsun hem de kerametini gösteriyorsun. Zaten kete elimde. Elbetteki keteyle geldim, hem de Hazret’in emri ile getirdim.”

Seyda Molla Yahya Hazretleri anlatıyor: Seferberlikte Ruslar’ın memleketimizi istilası sırasında Seyda Şeyh Abdurrahman Hazretleri bir kısım köylüsü ve akrabasını yanına alarak Isparta ilinin Eğridir ilçesinin İslam köyünde yerleşiyorlar. Ara sıra kasabası olan Atabey’e (Ağraz) gidiyorlarmış. Bir gün Atabey’den İslam köyüne dönerlerken yol arkadaşı ve müridi olan Molla Mustafa ile beraber yol üzerinde bulunan bir suyun üzerinde hem abdest tazelemek için hem de istirahat etmek için iniyorlar. İstirahat ederlerken bir şahsın ilahiler söyleyerek onlara doğru geldiğini görüyorlar. Selam ve merhabadan sonra: “Sizin kıyafetinizden hoca olduğunuzu anlıyorum.” der. “Doğrudur.” derler. “Ben de şu kasabada oturan Abdurrahman hocayım. Sizi sevdim, buyrun bana misafir olun.” der.  Seyda Hazretleri biz epey mesafe aldık, dönmeyelim. Bir daha ki sefere inşaallah size misafir olacağız.” deyip ayrılıyorlar. Ondan sonraki hafta Molla Mustafa ve amcası Şeyh Es’ad Efendi’nin oğlu merhum Molla Bedrettin ile beraber Abdurrahman hocaya misafir oluyorlar. Abdurrahman hoca seydanın ilmi derecesini anlamak için Kadı Beyzavi tefsirinden bazı sorular yöneltmek istiyor. Molla Bedrettin:  “O soruları bana sorun çünkü ben onun talebesiyim. Ben cevap veremesem ona sorabilirsiniz.” der. Abdurrahman hoca  zeki ve alim bir kişi olan Molla Bedrettinin cevaplarına hayran kalır ve der ki: “Talebe buysa hoca nasıldır acaba!” Onlara karşı hürmet ve sevgisi daha da artıyor. İki gün kaldıktan sonra yolcu oldukları zaman oradaki medrese müddeisi olan Süleyman Efendi’nin medresesinin kapısından geçerlerken Süleyman Efendi eniştesi olan Abdurrahman hocaya: “Misafirlerin midir? Onları tanıyamadım.”der. “Doğudan gelen muhacir, âlim insanlardır.” “Peki madem öyle neden bana haber vermedin. Sofranı mı delecektim?” diye sitem ediyor. Doğu kelimesini duyunca Süleyman Efendi heyecanlanıyor ve “Lütfen benim bir kahvemi için öyle gidin.” diyor. Neden heyecanlı? Çünkü hep bir mürşid arıyordu. Bir gece rüyasında Pir-i Tâhî Hazretleri’ni görüyor. Pir-i Tâhî ile birlikte ulema cemaatinde görüyor. İntisap etmek istediğinde sağ tarafında duran iki zatı gösteriyor: “Bu Çokreşli Şeyh İbrahim, bu da oğlu Molla Abdurrahman. Şarktan kalkıp sana gelecek ve seni bulacak, senin mürşidin o olacak.” Sonbahar mevsimi olduğu için seydanın başında kabalığı varmış o anda Molla Mustafa’ya yanaşıp; “Soba yanıyor. Sıcaktır. Hocanın kabalığını çıkarın.” der. Kabalığını çıkarır çıkarmaz tanıyor, eve doğru koşuyor bir bakıyorlar ki omzunda yastık ve minderle geliyor. Minderleri sererken: “Nereye gidiyorsun?” diyor. “Yıllardır seni bekliyorum.” diyerek elinden tutup intisap ediyor.  Kabul ediliyor. Dersler ve talimatlar başlıyor. Tabiî bu arada irşad ve intisaplar devam ediyor. Orada kalmaları uzayınca hanımı ve hane halkı merak etmeye başlıyorlar. Damadı olan Seyda Molla Yahya’ya: “Hocan dönmedi merak etmeye başladık.” der.  Molla Yahya der ki Atabey’e gittiğimde “O dediğiniz zat Süleyman Efendi’nin evinde.” dediler. Oraya vardığımda baktım ki herkes seydanın yanında adabıyla oturmuş dinliyorlar. Hocam beni görünce tebessüm ederek: “Korktular mı?” diye sordu. “Evet kurban.” dedim. Süleyman Efendi’nin ders ve talimatları bitince irşad icazeti verilecek ama üstadımızın üstadı Hazreti Ziyaeddin hayatta olduğu için adab gereği ona danışılıp izin alınması gerekir. Kendilerine mektup yazdırıyor mektup Norşin’e vardığında Hazret (ks) cemaatte bulunuyor. Şeyh Alaaddin’e uzatıyor. “Molla Abdurrahman’ın mektubunu oku!” diyor. Mektup okununca orada bulunan Halid-i Bako itiraz ediyor: “Üstadı sağken nasıl izin vermek istiyor?” diyor. Hazret (ks): “Halit Ağa! Saâdatı kiramın büyüklerinden böyle durumlar vaki olmuştur.” der. Yine itiraz ederek “Onlar büyüklerdendir.” der. Hazret (ks) buyuruyor ki: “Çokreşili Molla İbrahim’in oğlunun büyüklerden  olduğundan şüpheniz mi var? Bu seferberlikte, bu kıtlıkta herkes can derdine düşmüşken Anadolu’da muhacirliğin ağır şartları altında Nakşibendi nispetinin intişarı için canla başla çalışması büyüklüğünün işareti değil midir? Bu gerçekten ermişliğin alameti değil midir? İnanın ki danışmadan da izin verebilirdi ama adabın gereğini düşünmüş ona göre hareket etmiş.” Gelen mektubun cevabından sonra Süleyman Efendi’ye irşadın icazeti verdi. O zaman ikinci Süleyman Efendi, birinci Süleyman Efendi’yle beraber seydadan ders alıyordu. Onun dersleri bitmediği için Seyda Hazretleri memlekete dönmek üzere cemaatiyle beraber ayrıldığı zaman ikinci Süleyman Efendi’yi birinci Süleyman Efendi’ye teslim etmiştir. Birinci Süleyman Efendi 1950 yılında vefat ederken ikinci Süleyman Efendi o hizmeti devam ettirmiştir. Hala o yörede bu hizmetin zayıf da olsa bir kısmı devam etmektedir.
Meşhur olmuş bazı kerametlerini zikretmekte fayda görüyoruz:
1-Memleketimizin tanınmış ağalarından kolağası oğlu Kerem ağanın İran’da öldürülmesinin ertesi sabahı divana geldiğinde “Bu gece galiba Kerem ağa ölmüştür. Fakir ve talebeleri toplayın, parası benden olmak üzere ıskat devrini yapın.” der ve gerçekten bir hafta sonra gelen havadisler olayı doğrulamıştır.
2-İsyandan sonra memleketimizde zorbalıkla terör estiren ve tuttuğu muhbirlerle milleti ihbar ettiren yüzbaşı deli Kemal kendi muhbiri olan İbo Komlu Ahmet’e: “Bu gün artık senin şeyhinin sonu geldi. Oraya gideceğiz. Haydi Çokreş’e” der. Askerleri ile beraber Çokreş’i bastığı zaman Seyda Hazretleri divanın kapısındaki yerinde oturuyormuş. Hışımla gelen deli Kemal seydayı görür görmez atından derhal atlıyor ve iniyor. Ahmet: “Ne oldu?” diyor.  O: “Bizim bu şeyhle işimiz yok. Şeyhin her iki omzunda iki aslan görüyorum.” diyerek askerlere çekilme emri veriyor. Kendisi de seydayı ziyaret eder etmez geri dönmek istiyor. Seyda Hazretleri ne kadar ısrar ediyor ise de “Biz gideceğiz, askerlere biraz ekmek verirlerse döneceğiz.” diyor. Korkudan seydanın yanında bile durmuyor. Bunlar denizden birer katre olarak zikir edildi, anlayana bir işaret bile yeter.
Mezun ettiği izin verdiği onlarca âlim ve müritten ikisi mübarek çokreşi ailesinden, iki amcaoğlu seyda Şeyh Halil Efendi’nin oğlu Kinikarlı seyda Şeyh Abdülkerim Efendi; diğeri amcası seyda Molla Muhammed Emin Efendi’nin oğlu seyda Molla Yahya Efendi’dir.
Seyda Şeyh Abdurrahman Efendi elli dört yaşında Çokreş de vefat etmiştir. Kabri babası seyda Şeyh İbrahim’in kabri yanında olup beraber ziyaret edilmektedir.

Bu yazı Şeyh Abdurrahman Efendi’nin torunlarından Selim Efendi’nin katkılarıyla hazırlanmıştır. Allah kendilerinden razı olsun.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 TEMMUZ SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort