JoomlaLock.com All4Share.net

TERBİYE; ANNE BABANIN ÇOCUKLARINA BIRAKACAĞI EN BÜYÜK MİRASTIR -2-

Geçen ayki yazımızda “terbiye” kavramının hem kelime manasını hem de hayatımızdaki yeri ve önemine dair giriş yapmıştık. Konunun çok geniş olması sebebiyle bu yazımızda da terbiye kavramını, gerek ayet ve hadisler gerekse onların yeryüzündeki ayaklı numunesi olan büyüklerimizin söz ve nasihatleri ışığında incelemeye çalışacağız.

Özetle Müslüman anne babalar olarak terbiyeden anlamamız gereken şu olmalıdır: Çocuğu, Kur’an ve sünnet ışığında dünya ve ahiret hayatına kâmil bir şekilde hazırlayan, insanın sıhhî, aklî, içtimaî yönlerini bir bütün halinde geliştirebilen, bu cihetiyle de kulu Rabbine, Rabbini de kula yaklaştırabilecek kültürü kazandıran niyet ve gayretdir. Bu yönde bir terbiye kazandırmak anne babaların en büyük mesuliyetleri olduğu gibi hayatlarından sonra da açık kalan defterlerine hasenat yazılmasına da vesiledir. Emekle yetiştirilen, hakkı ile terbiye edilen salih ve saliha evlatlar, ahirette anne baba ile cehennem arasında perde olacaktır.

Bir annenin yüreği, çocuğun eğitim ve terbiye aldığı ilk mekteptir. Merhamet, şefkat, fedakârlık, sevgi, muhabbet ilk olarak anneden öğrenilir. Bir anne için en güzel meşgale çocuğunu yetiştirmek, terbiye etmek ve topluma armağan etmektir. Çocuğu güzel huy ve meziyetlerle bezeyen, kötü huy ve alışkanlıklardan uzaklaştırmakla neticelenen terbiye, ailenin evladına bırakabileceği en güzel servettir.

Ahlâkî yönden bozuk olan çocuklar ne kadar kabiliyetli ve çalışkan olurlarsa olsunlar, bu kabiliyetlerini hayırda değil, şerde kullanırlar. Ahlâksız insana imkân ve servet vermek, kediye ciğer emanet etmekten farksızdır. Hayatın içerisinde şahit olduğumuz o kadar çok örnek var ki, terbiye edilmemiş nefsin eline geçmiş, dünyalık denilebilecek her türlü nimet, külfete dönmüştür. “Keşke bu para, bu mevki, bu ilim onda değil de ahlâkı düzgün, terbiyesi yerinde olan birisinde olsa!” dediğimiz çok olmuştur.

İnsanın doğuştan gelen bir takım manevî hastalıkları vardır. Kin, haset, öfke, bencillik, cimrilik, hırs, kibir vs. gibi hastalıkları giderip; ona sevgi, hoşgörü, sabır, cömertlik, fedakârlık, kanaatkârlık, tevazu gibi güzel hasletler kazandırmak ahlâki terbiyenin esasıdır. Yalan ve riyadan uzak, ihlâs ve samimiyet üzere yaşamak, başkalarının ırz ve malına göz dikmemek, eliyle ve diliyle kimseyi rahatsız etmemek, başkalarına zarar vermediği gibi, başkalarına faydalı olmak, helallere yapışıp haramlardan kaçınmak, olgun insan olmanın gereklerindendir. Küçük yaşta çocuğa bu hasletleri kazandırmak ona her şeyi kazandırmak demektir.

Terbiye Arapça bir kelimedir ve "rabba" fiilinin masdarıdır. Terbiyeye benzeyen çeşitli kelimeler de aynı şekilde "rabba" fiilinden türemişlerdir. Terbiye ile aynı kökten gelen ve Kur'an'da yüze yakın yerde geçen "Rabb" kelimesi, Allah'ın sıfatıdır. Sahip, malik ve idareci gibi manalar için kullanılır. Aynı zamanda terbiye manasına da gelir.

Terbiye, herhangi bir şeyi kademe kademe, tedric ile kemâline eriştirmektir. Kâinâttaki bütün varlıkların terbiye görme ve kemâle erme kanunları vardır. Bu kanunların sahibi, hâkimi, idâreci ve yöneticisi de hiç şüphesiz her şeyin tek yapıcısı, yaratıcısı, oluşturucusu Rabbimiz Allah’dır (cc).

İlk peygamber Hz. Âdem’den (as), son peygamber Hz. Muhammed'e (sav) kadar, bütün peygamberlerin ana gayesi, insanları tevhid inancı ile terbiye etmektir. Peygamberler insanları eğitirken, en güzel metotları takip etmişlerdir İnsan eğitiminde en güzel metot, peygamberlerin metodudur. Onlar bu yolda sabır, doğruluk, dürüstlük, adalet ve benzeri bütün hususlarda örnek insanlar olarak hareket etmişlerdir.

Günümüzde, Peygamber Efendimiz’in (sav) kendi cismanî vücudu aramızda olmasa da O ümmetini, varisleri olan evliyaullah hazeratına (ks) emanet etmiştir. Büyüklerimizin gönlüyle Efendimiz (sav) bir an bile aramızdan ayrılmamıştır. Bu anlayış ve idrak müminlerin kalplerini ve amellerini sürekli diri tutar. İnsanın değeri ait olduğu yerden kaynaklanır. İnsanı yeryüzüne halife olarak göndermiş olan Rabbimiz Allah (cc) bütün kâinâtı onun hizmetine vermiştir. İnsanın değeri ancak bu iltifatın anlamına yakışır bir ömür sürmesi ile bâkî kalır. Çoğumuz dedemizin dedesinin ismini dahi bilmezken, Yunuslar (ks), Mevlânâlar (ks), Abdulkadir Geylanîler (ks), Şah-ı Nakşibendîler (ks)... kıyamete kadar hep tanınacaklardır.

Ne olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini bilmek “irfan” ile olur. İrfan ise insanı kemâle erdirir. İnsana yakışan ya kemâlattır ya da insanı kâmille beraber olmaktır. Büyüğümüz Hâce Hazretleri’nin (ks) pek çok defa buyurdukları gibi: “Kötünün yanında iyi olmaz, iyinin yanında da kötü bulunmaz.” Anlaşılacağı üzere kim olduğumuzdan daha önemlisi kimlerle beraber olduğumuzdur.

Büyüğümüz Hâce Hazretleri’nin (ks) buyurdukları gibi: “Esansçı dükkânına giren hiçbir alışveriş yapmasa bile oranın güzel kokuları üzerine sinmiş olarak ayrılır. Demirci dükkânına giren ise bir şey almasa bile oranın isinden, pasından, yağından, cürufundan üstü başı etkilenmiş halde ayrılır.” Bizlerin terbiyesini vazife bilmiş büyüklerimiz, işlediğimiz cürümleri yüzümüze vurmadan düzeltmeye çalışmakta, sonsuz bir sabırla, çoğu zaman bir annenin bile evladına tahammül edemeyeceği kadar azim ve kararlılıkla, dostça bizlere yaklaşmaktadır. Belki de gönül kapılarını sonuna kadar açtıran şey, ne anlama geldiğinden gafil yaşadığımız insan olarak yaratılmamızın hatırıdır. Büyüklerimizin gönlü o kadar geniştir ki herkese mutlaka bir yer açılır. Yeter ki insan, nefsini terbiye etme niyeti ve kararlılığı içerisinde olsun. Onların gönlünde olana zor, kolay olur. Uzak, yakın; yavaş, hızlı olur.     

Çocuklarımızın, güzel davranışlar sergileyen, ahlâkî ilkeleri hayatlarına aktarıp çirkinliklerden kaçan, Allah’ın (cc) ve kulların razı olacağı insanlar olmalarını arzu ediyorsak önce kendi hayatımızı düzgün bir hâle getirme uğraşında olmalıyız. Bir çocuk için en önemli şey örnekliktir. Örnek olmak ise söz ile değil davranışlarla olmaktadır. Yalan söyleyen bir ana baba çocuğundan doğru sözlü olmasını istese bile bunun gerçekleşme imkânı zordur. Yine zararlı alışkanlıklara bulaşmış, sigara içen, kötü alışkanlıkları bulunan ana babaların çocuğuna sözle yapacağı uyarılar da etkili olamayacaktır. İbadet hayatımız da aynen böyledir. Aile içerisinde kendisine faydası olmayan anne babanın evlatlarına da faydası olamaz.

Namazımızı önce biz kılacağız, orucumuzu önce biz tutacağız, ibadetlerimizi önce biz yapacağız, güzel ahlâklı olacağız, çirkin ahlâktan uzak duracağız sonra da çocuğumuza tavsiyelerde bulunacağız. İşte hem sözle hem de davranışla uygulayacağımız bu eğitim metodu çocuğumuz üzerinde hayat boyu silinmez bir etki bırakacaktır. Resûli Ekrem (sav) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.” (Ebu Davut, Zekât, 45)

Terbiyeye bu derece önem veren İslam dini, insanların ruh, akıl ve cisminin eğitim ve terbiyesi için, birçok emir ve yasaklar koymuş ve bunlara uyulması için de çeşitli cezai müeyyideler ortaya koymuştur. Bu müeyyideler bizlerin selameti içindir. Sevmek ve sevdiğini incitme korkusu en büyük korkudur. Büyüğümüz Hâce Hazretleri’nin (ks) buyurduğu gibi; “Gönülleri fethetmek asıl meseledir.” Sevmeden, sevdirmeden yapılacak her şey zoraki olur. Zorla olan her şey en küçük fırsatta terk edilir. Terbiye ise en kolay severek olur. Seven sevdiğinin haliyle hâllenir. Anne babanın çocuklarını terbiye etmelerinde en temel yol; büyüklerimizi/evliyaullah hazeratını aile içerinde de sevmek ve sevdirebilmektir. İslam’ın koyduğu terbiye kurallarına uygun hareket eden insanlar, dünya ve ahirette huzur ve saadete ererler.

Bir sonraki sayıda -eğer Allah (cc) nasip ederse- “Aile İçerisinde Uymamız ve Uygulamamız Gereken Terbiye Prensiplerini” işlemeye çalışacağız.

Selam ve dua ile sizleri Allah’a (cc) emanet ediyoruz.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 OCAK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort