JoomlaLock.com All4Share.net

TİFNİKLİ FARUK EFENDİ

TİFNİKLİ FARUK EFENDİ

(1881 – 1953 )



İlmiyle âmil ismi ile müsemmâ gönül dostu bir zat,

İnsanlığa hizmeti, irşâdı unutulmaz bir hakikat,

Delalete düşülmemesi içindi; bütün gayreti derdi,

Ömür boyunca bu vuslata yürüdü Faruk Efendi

 

İslam felsefesinde, tasavvufta, tarikat neşe’sinde, hususiyle irşad ve içtihad işlerinde pek şayan-ı dikkat bir sima olan Pirimlerden Şeyh Ali Rıza Efendi’nin ezel fermanına rıza göstererek Hakk’a göçüşünden sonra ufacık tefecik boyunda umulmaz kıymetler taşıyan “Sığırlı’lı Küçük Faik Efendi Hoca için de” – sizlere ömür” dediler.

Arkadan üç beş gün geçmedi, çok efendi, terbiyeli, emektar bir mektebci, tertemiz samimi bir dost olan Muallim Servet bey de sessiz habersiz bu kafileye karışı verdi. Üçer beşer gün ara ile aramızdan, ayrılarak baki âleme göç ettiler. Yine o günlere yakın bir zamanda Tivnikli Hacı Faruk Bey Hoca’nın kısa bir rahatsızlıktan sonra Huzur-u Kibriya’ya çıktığı haberi bölgeye diğer acıları unutturarak büyük üzüntülere gark etmiştir.

“İlmiye”den bulunduğu halde, kişizâde beyzâde olması itibariyle, memleketinde “Bey” diye bilinen Hacı Ömer Faruk Bey, sadece doğup büyüdüğü Tivnik köyünün değil, bütün bir Erzurum’un kendisi ile öğündüğü ve pek çok sevdiği, eşi azalmış kıymetlerden biri idi.

On dört yıl kadar önce vafat eden Kolağası Halifelerinden Merkez Vaizi Tazegüllü Şeyh Ahmet Fevzi Efendi ( Vefatı: 26 Mart 1944 ) den sonra Erzurum şehri içinde, Rabbani Maarifi (Din kültürünü) gerçek manasıyla, tam bir liyakatla temsil ve teşkil edenlerin başında son olarak bir de Faruk Bey geliyordu.
Hacı Faruk Bey hakikaten bir varlıkdı. Şer’i ve nakli ilimlerin çoğunda, hele hadiste, kelamda, fıkıhta, tarih, siyer ve kavaid de mütebahhir denilecek kudrette idi.

Derslerinde mana ve mahiyetini izaha çalıştığı bir hadisi şerifi, şerh ve tahlil ederken haddesena hadesena  ( Bize anlattı) diye bütün ravileri sırasıyla okur, sened ve mesnedlerini ezber olarak yerli yerinde birer birer söyler ve gösterirdi. Kafasının arşivinde bu şekilde, tertiplenmiş sıralanmış en aşağı yüzlerce hadisi şerif vardı. Bunun içindir ki “Benden kırk hadis belleyen şefaatime layık olur” mealindeki Peygamber sözünün verdiği büyük müjdeye fazlasıyla hak kazanmıştı. O’nu yakından tanıyanlar ve mevzuundaki iktidarını bilenler, “Kaadı tefsirini ezber okur …” derlerdi.


Memleketinin mahalli tarihini, yerli folklorunu ilmiye içinde O’nun kadar iyi bilen ve anlatan insana az rastlanır. Bu hususta çok esaslı olan bilgisinden, Erzurum için yazılmış bir takım eserleri haklı olarak beğenmeyecek, haklı olarak eksik ve kusurlu görecek dereceye gelmişti.

Mesela Hazreti Ömer (Ra) zamanında Erzurum’a gelen kumandanlardan İlyaz ibni Ganem’in icraatından, onun idari ve askeri şahsiyetinden, köyünün meşhur menkıbesi “Altın bulak” hikayesine kadar her şeyi iyi biliyor, iyi tanıyordu.

Şehrinin ve köyün kabristanı ve buradaki meşahir kitabeleri evinin odası gibi idi. Memleket büyüklerini tarihe mal olmuş şahsiyetleri, kapı komşusundan bahseder gibi birer birer sayar dökerdi.

Sorulan ilmi meseleyi doyuruncaya kadar cevaplandırmazsa içi rahat etmezdi. Bunların hal tercümeleri ve hususi vesikalara dair verdiği malumat çok defa kitap olacak zenginlikteydi. Bildikleri toplana bilseydi şehrin iç tarihi için bulunmaz bir vesika olurdu. Bunlar arasında kendi hocası bulunan; Feyziyye Kurşunlu müderrisi Şavşıtlı Hacı Süleyman efendi ( Vefatı: 22 Teşrinievvel 1330–1914) den dört tertibde icazetname alan belli başlı ulemayı – O’nun tasnifine benzer şekilde – mesleki kıymet ve hüviyetleri ile sıralayacak dolayısıyla tarihe tanıtacak bir kimseye rastlanmazdı.

Tabiiyetiyle medreseden yetişmiş, medresede büyümüş kuvvetli bir “Hoca” olduğu halde dinin ve akidenin ince tarafı olan tasavvufu da – irfanla anlayışı ile hoş görmüş, hazmedebilmişti. Bundan dolayı seher vakitleri Hoca Faruk Bey’i, çok defa  “ Tivnikli Derviş Faruk” mertebesine çıkaran tescillerle dolup taşmıştır…

İlk tahsilini köyünde yapmış, sarf’ü nahiv (gramer) , mantık, meâni ve “fenari” ye kadar ders görmüştü. 1315 (1899) da Erzurum’a geldi şehrin birinci sınıf tarihi medreselerinden Feyziyye Kurşunlu Darulerine girdi. Burada 15 sene okudu ve 1913 de son tertipten icazetname ( diploma) aldı . Tahsil esnasında talebe müzakereciliği yapmak suretiyle de hocası yanında “yardımcı”  olarak vazife görüyordu. Ayrıca Erzurum Muallim Mektebine devam edip, 1906 da “Aliyulâlâ” derecede mezun oldu  

Erzurum’un istirdadından sonra, kısa bir müddet ordunun, Belediye ve Vilayet işlerinde bulundu. İlk resmi ve ilmi vazifesi Erzurum Mektebi Sultanisi (Lise) ulum-i diniyye ( Din dersleri) ve Farisi muallimliğine tayin edildi. Sonra Dar-ul muallimin ( Muallim Mektebi) yine Din dersleri hocalığına getirildi. İlave olarak Kelam ve ruhiyyat dersleri de üzerinde idi.

Daha sonra Erzurum Kız Orta Mektebi’nin din dersleri ile beraber tarih- coğrafya ve İslam Tarihi okuttu. Aynı zamanda halka ve cemaate hitab edebilmek için “Ulu Camii” başta olarak Emir Şeyh, Gürcü Mehmed Paşa, Ayaz paşa, Bakırcı, Narmanlı gibi şehrin birinci sınıf Camilerine va’za çıktı. Yirmi beş sene nasihat etti.

1928 yılında biraz yorulduğundan bu hizmetleri bırakıp köyüne çekildi. Bununla beraber 1938 Ramazanından hastalığına kadar Erzurum Merkez vaizi olarak köyde ve şehirde halkı uyandırmağa devam etti. Ayrıca isteyenlere Arapça, Farsça okutuyor, içtimai ve İslamî bilgiler sunuyordu. Uzaktan ve civar köylerden gelen yol azığı, yiyeceği, yakacak da çok defa Faruk Bey Hoca’nın kerem hazinesinden çıkıyordu.

Faruk Bey hakikaten hanedan adamdı. Sofrasında garibden, misafirden veya talebesinden biri bulunmazsa gönlü rahat etmezdi. Ruhunun asaleti, O’nu yaşadığı toprağın üzerinde gönüllü olarak “fukara babası” yapmıştı. “İlim” “kerem” ve “Hilm” Faruk Beyin “Üçüzleri“, ölünceye kadar birbirlerinden ayrılmadılar. Kardeş gibi geçindiler, fakat nihayet aramızdan çekilip gittiler.

İstirdaddan sonra, Erzurum’da teşekkül eden “Türk ve İslam eserlerin tedrik Hey’eti’nde“ vazife aldı. Buradaki çalışmaları esnasında “Erzurum’da Âsâri Âtika tedkikleri” ismi ile kıymetli bir eser vücuda getirdi ise de, Dr. Duzinin “Tarihi İslamiyet“ine yazdığı mühim reddiye gibi, ne yazık ki bu da bastırılmadı, istifademize bırakılmadı.

Tabyalar’dan hala aşkının sesi duyulan Tivnikli Mâmi’ den askerliğe ve inkılâbımıza dair birkaç eseri elimizde bulunan Halil Kâmil Paşa’dan (Emekli Tüm General Koçer) sonra, Tivnik Köyünde doğmuş büyümüş, eser vermiş yahut bizzat eser olmuş, memleketin her manada üstün bir evladı Faruk Bey kalmıştı. Ne yazık ki O’nu da kaybetti. (Vefatı, akciğer kanserinden olmuştur. 6 Nisan 1953 Pazar, saat 10.45)

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2008 ARALIK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort