JoomlaLock.com All4Share.net

TÜRKİYE’DE MÜSLÜMANLARIN DEMOKRASİ İLE İMTİHANI -2

2- İslâmî düşünceye sahip münevverlerin, Müslüman ilim adamlarının siyasi parti kurarak mücadele etmeleri ve bunlardan dolayı Müslümanların kazanımları ve kayıpları…

Bu konuda öncelikle şunu belirtelim ki, laik devlet düzeninin kurmuş olduğu veya kurulmasına müsade ettiği siyasi partiler, kimler tarafından, hangi anlayış ile kurulursa kurulsun asla İslâmî addedilemez. Ancak Müslüman siyaset adamları ve cevazına fetva veren ulema tarafından, Müslümanların önünün açılması ve rahat tebliğ edebilme açısından kabul edilebilir.

Büyüklerimiz “İslâmî duyarlılığı olan siyasetçilerin kurmuş oldukları partileri çölde susuz kalmış bir Müslümanın ölmeyecek kadar şarap içmesinin caiz olmasına teşbih etmişlerdir. Yoksa ölmeyecek kadar içmeyi caiz görüp, ölçüyü kaçırarak sarhoş olmak doğru değildir.” buyurmuşlardır.

Türkiye’de 1970’li yılların başında kurulmaya başlanan ve gerek darbeler, gerekse hukuk sistemi tarafından kapatılan İslâmcı partilere cevaz verilmesi başlangıçta yukarıdaki düşünceyle olmuştur. Yoksa laik düzenin en önemli müesseselerinden olan siyasi partiler ile İslâmî bir yönetim şekli oluşturmanın mümkün olmadığı gayet aşikardı ve bugün de bu ayniyle böyledir. Hiç bir beşeri sistem kendi koyduğu kurallarla kendini ortadan kaldıracak bir müesseseye müsaade etmez.

Nitekim olaylar ayniyle belirttiğimiz gibi zuhur etmiştir. Her kurulan parti bir darbe veya muhtıra ile kapatılmış, ardından kurulan yeni parti daha yumuşak ve tavizkar kurallarla hayat bulmuştur. 12 Eylül’de kapatılan İslâmî düşüncedeki partinin yerine kurulan parti ve partiler daha fazla İslâmî söylemlerden uzak, yuvarlatılmış kelimelerle siyasi arenada boy göstermeye başlamışlardır. 90’lı yıllardan sonra kitle partisi olmaya heves ederek yaşantıları ve söylemleriyle İslâm şeriatının düşmanı olan partilerle ittifaklar yapılmış ve bu gayri İslâmî fikre sahip değişik çevrelerden insanlar milletvekili, bakan ve parti yöneticisi yapılmıştır.

28 Şubat’ta yine İslâmî çevrelere büyük bir darbe indirilmiş, Müslümanların yirmi yılda oluşturdukları müesseseler bir hamleyle yerle bir edilmiştir. Akabinde yine, yeni partiler kurarak aynı şekilde mücadele etmeye çalışılmıştır. 2000’den sonra ise bölünmeler yaşanmış ve aynı çizgideki insanlar birbirlerini münafıklıkla, Bizans çocuğu olmakla ve diğer cepheden bağnazlıkla ve katılıkla yaftalamaya başlamıştır. Sonuçta bir taraf iktidarı ele geçirmiş, belki elle tutulan kazanımlar da sağlamıştır. Fakat İslâmî yaşantı protestanlaştırılmış, maddeci ve modernist Müslüman anlayış revaç bulmaya başlamıştır.   
Dikkatlerinizi bir noktaya yoğunlaştırmak ve siyasi partiler kurarak yapılan İslâmî çalışmaların seyrini irdelemek için kısa bir kronoloji oluşturmaya çalıştık. Görünen o ki tamamen samimi ve ihlaslı bir şekilde başlayan bu hareketler, her geçen gün İslâm’ın    özünden tavizler vererek gerçek gayesinden sapmıştır.

Evet, asıl gaye Kur’ân ahlakını ülkemizin her köşesinde cari bir yaşantı şekline dönüştürmek ve bu sayede İslâm’la kazanılan bin yıllık izzet ve şerefin Cenâbı Hakk’ın lutfu keremiyle yeniden kazanılması idi. Başlangıçta bu anlayış genciyle-yaşlısıyla, kentlisiyle-köylüsüyle, akademisyeni ve avamıyla İslâmî duyarlılığı olan halkımız tarafından ciddi bir kabul gördü. Siyonistlerin ve emperyalistlerin maşası olan fitne ocakları bazı saf Müslümanları belli menfaatler karşılığında aleyhte çalıştırsa da yine de bu siyasi hareket hem güçlü bir hüsnü kabul gördü hem de bahsedilen şer çevrelere korku salmaya yetti.

Biz şuna inanıyoruz ki bu hareketlerin, başlangıçta samimi ve ihlaslı olabilmesinin en önemli sebebi, dönemin büyük evliyasının ve ulemasının zâhir ve bâtın desteğini almaları, o devletli zatların tavsiyelerine uymalarındandır. Bu sayede kemmiyet olarak az görünseler de keyfiyet olarak küfür odaklarını kökünden sarsacak ve onlara “Osmanlı ruhu yeniden diriliyor!” korkusunu saracak kadar güçlü bir tesir yapmıştı.

O dönemde siyasi hayata dahil olan münevverler ve devlet adamlarının tamamına yakını ya bir insan-ı kamilin tasarrufu altında ya da bir İslâmî cemaatin hizmeti içinde bulunan şahsiyetlerdi. Yani kendi başına hareket edebilecek, meselelere nefsini karıştırdığında mürşidi, hocası ya da kanaat önderi tarafından ikaz edilebilecek durumları vardı. Ahlaken yetişmiş insanlar olduğu için, diğer Müslüman kesimlerin de nasihatlerini dinleme erdemini kendilerinde bulunduruyorlardı.

Fakat daha sonra on yıl gibi kısa bir zamanda bazı başarılar elde etmeleri vesilesiyle içlerine sızan dalkavukların ve münafıkların tesiriyle, zamanla elde edilen muvaffakiyetlerin öncelikle Cenâbı Hakk’ın lutfu, büyüklerinin himmeti ve sevenlerinin duasıyla olduğunu unutmaya başladılar. İşte başta da büyüklerimizin buyurduğu gibi şaraptan lezzet almaya ve sarhoş olmaya başladılar. Artık her şeyi yapan, kazanan, başaran kendileriydi. Özellikle hareketin çekirdeğini oluşturan, İskender Paşa Cemaati’nin mürşidi ve zamanın büyük velilerinden Mehmet Zahid Kotku Hazretleri (ks) tarafından ikaz edilmeye başladılar.* Meselenin artık Hakk’ın rızası dışına doğru çıkmaya başladığını ve siyasi hareketten çekilmenin gerektiği noktasında Mehmet Efendi’nin malum zevatı uyardığı biliniyor.

Fakat lider konumundaki şahsiyetler, bunu dikkate almayarak yollarına devam ettiler. Ardından 12 Eylül darbesi milliyetçi ve solcu kesimin üzerine yapıldığı gibi bir zan hakim olsa da aslında İslâmî harekete büyük bir darbe vurulmasına sebep olmuştur.

12 Eylül’den sonra siyasi hareketten ümidini kesen İslâmî gençliğin bir kısmı, İran devriminden, bir kısmı selefî-vahabî ekollerden, bir kısmı da tamamen ümitsizlik içerisinde dış güçlerin oyunlarına bilmeden maşa olarak Türkiye’deki İslâmî hareketin bin bir parçaya ayrılmasına sebep olmuştur.

Fakat! Meseleyi illa da siyasi parti kurarak, iktidarı ele geçirmek suretiyle başarılı olunacağı fikrinde kalıplaştıran lider kesim yeni partiler kurmaya ve iktidar olabilme hırsıyla yanlış üstüne yanlış yapmaya devam ettiler.

1990’dan sonra birinci parti olmalarına kesin gözüyle bakılırken, ırkçı/milliyetçi cepheyle ittifak yaparak hem Güneydoğu’lu seçmenlerine sırt çevirmişler hem de ellerindeki iktidar fırsatını kaçırmışlardır.

Bundan sonraki hedef ise bir çok İslâmî davranışlardan taviz vererek kitle partisi olma eylemine girip, İslâm’la hiçbir alakası olmayan, laik kesim tarafından itilmiş, siyasileri, gazetecileri -demokratlık adına- hareketlerine dahil ederek Müslümanların yıllarını vererek elde ettikleri kazanımlarını heba etmişlerdir. Sonuçta iktidar da olunmuştur, fakat rıza dairesinden çıkıldığı için muktedir olamamışlardır. Bunun sonucunda on binlerce çocuk ve genç, İmam-Hatip Liseleri’nin ve Kur’ân kurslarının kapatılması sonucu dini değerlerinden yoksun olarak yetişmişdir.

Fakat bu kadar zarara rağmen onlar bıkmadan usanmadan yeni partiler kurmaya ve her kurdukları parti için yazdıkları tüzükleriyle biraz daha yumuşamaya ve taviz vermeye devam etmişlerdir.

Bugün geldiğimiz nokta da yine aynı zihniyetin ürünü olan fakat, İslâmî duyarlılıkla kurulmayan, sadece Türkiye’de demokratik özgürlüğün ortaya çıkması için çalışan iktidar partisi ise bizim düşünce yapımıza uygun olmasa da laik düzenin anayasasının izniyle kurulabilen bir partinin yapabileceği hizmetleri halkına sunmaya çalışmaktadır. Belki son zamanlarda Müslümanların 28 Şubat’ta kaybettiği haklarını iade etme gayreti içinde olarak,  bizleri nisbeten sevindirse de yine de yapılan ahlaki ve akidevi tahribat bu yapılanların fevkindedir.

Çünkü belki bize bir verirken öte tarafa on vermek zorundalar. Belki darbecileri yargılıyorlar, fakat darbecileri yargılayabilecek safhaya gelinceye kadar, Türkiye’de gençliğin önünde yaşanacak bir din bırakmadılar. Biz özgür olup dinimizi yaşama kolaylığına kavuşana kadar, diğer taraftan açılan gediklerle her tarafı kırpılmış, kılık kıyafetinden ve ibadetlerinden soyutlanmış bir dini anlayış ortaya çıkarılmıştır. Özgürlüğün sınırı kaldırıldığı için gençliğimiz beşeri ideolojilerin ve şehvetin önüne itilmiştir.

Biz bunların kasıtlı yapıldığı fikrinde değiliz fakat bir şeye yanlış tarafından başlanıldığında devamı da yanlış gidecektir. Bir atasözü bu manada ibretliktir. “Gömleğin düğmesini baştan yanlış iliklemeye başlarsan devamı da yanlış olur.”

Şurasını unutmayalım ki hiç bir fikir tepeden inmeci olarak halka maledilemez. Yerleşmiş bütün düzenler halkı eğiterek, yani tabandan başlayarak tavana kadar ulaşır. Bunun en mükemmel örneği asrısadettir. Efendimiz (sav) Mekke’de yetiştirdiği aklı ve kalbi selim, vefakâr, fedakâr, cefakeş ashabı ile birlikte Medine’de İslâm toplumunu oluşturdu. Bunları yaparken akıl almaz işkenceler karşısında “Bir elime ayı, diğer elime güneşi verseniz yine davamdan vazgeçmem!” buyurdu. İşin kolayına kaçıp hemen “Mekke’den çıkalım bu işkenceden kurtulalım, ya da Mekke devletine tavizler verip önce kendimizi saklayalım, sonra çoğunluğu sağlarsak iktidarı ele geçirelim.” kolaycılığına girmedi. Direndi, dayandı, taviz vermedi ve O’nun davası için direnişini gören halk peyderpey İslâm’a katıldı.

Sonuç olarak başlangıçta samimi duygularla, halkın saygı duyduğu İslâmî kanaat önderlerinin desteği, fikri ve himmetiyle kurulan siyasi partiler, zamanla meselenin özünü kaybedince Cenâbı Hak her hareketlerinin sonunda düşmanlarını önlerine çıkardı. Yoksa sadece Allah (cc) için yapılan bir ameli Cenâbı Hak akamete uğratmaz. Kafirlerin hileleri zayıftır. Yasin Sûresi 9. ayeti kerimede; “Hem önlerinden bir sed hem arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. Baksalar da görmezler.” buyuruyor, Rabbimiz (cc) Hazretleri. Biz yeni başladık sanıyorduk, fakat aslında yeniden başlamaktan korktuğumuzdan hep kaldığımız yerden devam ettik. Acaba yaptığımız hareketlerde nerelerde yanlış yaptık? Yoksa başlangıç çizgisinin gerisinden veya çok ilerisinden mi hareket ettik? “Bir saat tefekkür, bin sene nafile ibadetten evlâdır.” buyuruyor Kâinâtın Efendisi (sav).

Buna çarpıcı bir misal verecek olursak, son günlerde 28 Şubat ile ilgili hukuksal süreç başlatıldı. Üzerinde birçok yorumlar yapılıyor. O dönemin kimi aktörleri, samimi veya değil beyanlarda bulunup bazı konularda hata yaptıklarını itiraf ediyorlar. Bahsedilen darbeye maruz kalan İslâmî duyarlılığa sahip partinin yöneticilerinin hiç birinden “Ya evet, bize karşı bir darbe yapıldı. bu büyük bir haksızlıktı. Ancak bizim de bu manada şu hatalarımız olmuştu.” gibi ifadeler duyanınız oldu mu? Meseleye Müslümanca bakacaksak, “Acaba biz Hakk’ın hangi hududnu çiğnedik de bize bu reva görüldü?” diye düşünmemiz gerekmez mi?

Mesela yıllarca kadın elinin sıkılmasının haram olduğunu söylüyor ve namahrem bir kadının elini sıkmıyorduk. Şimdi buna kendimizden fetva bularak önümüze gelen kadının elini sıkar olduk. Hatta daha ileri gittik, kadınlarımız resepsiyonlarda başka erkeklerin elini sıkar oldu. Bu Rabbimiz’i incitmiş olmasın, diye hiç düşünülüyor mu?

Bazen Hakk’ın rızası detaylarda gizli olabilir. Biz bunu bilemeyiz. Ashabın hayatı bu ince anlayışın ibretlik vesikaları ile doludur. Hazreti Ömer efendimiz zamanında kazanılacak bir savaş misvak sünneti terk edildiğinden kaybedilmeye yüz tutmuş, durumu fark eden Ömer efendimiz develerle misvak getirip İslâm askerlerine dağıtarak savaş kazanılmasına sebep oluyor.

Müslümanların meselelerini kendi meselemiz gibi gördüğümüzden ve bugünkü İslâmî yaşantının nasıl yozlaştığını gözlemlediğimizden ötürü bir öz eleştiri yaparak çözüm üretmek zorundayız.

Biz bu manada tâ en başa dönülmesi taraftarıyız. Nasıl ki ilk harekette Mehmet Zahid Kotku (ks) Hazretleri gibi Hakk’ın ilhamatına gönülleri açık olan ve bizlere Hak’tan taze bilgiler sunan evliyaullah hazeratını işlerimize karıştırmış ve bu şekilde kısa zamanda başarı sağlanmıştı; bugün de onların ferasetleri, basiretleri sayesinde, nasıl onlar Allah’ın nuruyla bakıyorlarsa bizler de onların nurlarının ışıklarından istifade etmeliyiz. İstişarelerimizi parti köşelerinde, fikri dumura uğramış üç beş insanla değil, peygamber varisi insanı kamillerin sohbet ve zikir meclislerinde yapmalıyız.

İşte biz buna ancak yeniden başlama diyebiliriz. Yoksa her kapatılan parti yerine inatla yenisini koyarak değil...

Selam ve dua ile Allah’a emanet olunuz.  


*Mehmet Zahid Kotku, Cennet Yolları

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 MAYIS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort