JoomlaLock.com All4Share.net

YAHUDİLERİ KIZDIRDIK DEMEK Kİ DOĞRU YOLDAYIZ!

doğru yol

Yahudileri Kızdırdık Demek ki Doğru Yoldayız! - Sâlik-i İrfan

Sayı : 110 - Şubat 2017

 

Yahudileri Kızdırdık Demek ki Doğru Yoldayız!

 

Hamd olsun alemlerin Rabbi olan Allahımıza. Yaratan, yaşatan, rızık verici ve bunca gafletimize rağmen nimetlerini üzerimizden esirgemeyen güzel Allahımıza sonsuz hamd ve senalar olsun.

Sahibimiz, Efendimiz, Peygamberimiz… Mevlamızın en güzel hediyesi… Cenabı Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa Efendimiz hazretlerine binler salat ve selam olsun.

Evet, mücadele devam ediyor. Millet olarak kimi acılarla muhatap oluyoruz. Bölücü-ırkçı PKK bir taraftan, bir taraftan hala FETÖ mücadelesi, bir de DEAŞ teröristleri… 

Büyüğümüz Hâce Hazretleri (ksa), Cenabı Hakk’ın bir topluma nusret etmesinin o toplumda hak ve batılın ayrışmasına bağlı olduğuna işaret etmişlerdi bir sohbetlerinde. Bugün bu süreçteyiz. Bu terörün adı, görünümü ne olursa olsun; bunların maşa olduğu ve arkalarında ABD-İngiliz-İsrail (Bermuda Şeytan Üçgeni) olduğunu diğer Batı ülkelerinin yine bunların etrafındaki ölü yiyiciler oldukları görülüyor.

I.Dünya Savaşı’nda yaklaşık 17 milyon, II. Dünya Savaşı’nda 60 milyon kadar insanın ölümüne yol açan Batı, Suriye topraklarını paylaşmak için 63 ülke olarak Suriye’de. Kimi zaman ABD-Rus, kimi zaman ABD-Almanya kapışması gibi görülse de arka plandaki İngiliz-Yahudi işbirliğinin Ortadoğu ve İslam toprakları üzerindeki emelleri artık açıkça görülmekte. Teröristbaşı Öcalan bile “Senaryoyu İngilizler yazar, Amerikalılar oynar.” diyerek görebildiği kadar oyunu tahlil etmektedir.

Arabistanlı Lawrenc’lerin Osmanlı’dan kopardığı Arap toprakları kan ağlıyor. Irak’ta, Suriye’de devlet yok. Suud güneyden Şia kuşatması altında. DEAŞ denilen müslüman kılıklı teröristler İsrail’e bir kez bile laf etmezken Suud’u tehdit ederek Kabe’yi yıkmaktan söz edebilmekte. DEAŞ militanlarının İsrail hastanelerinde tedavi edildiği gerçeği, insanlığını tamamen kaybetmemiş birçok Batılı tarafından açıkca dile getiriliyor. İsrail açıkça Suriye’deki kaosun kendilerine yaradığını söyleyebiliyor. (Ordo ab chaos.) Önce kaos sonra düzen. Sömürü düzenleri için ne gerekiyorsa terör, darbe, siyasi suikastler, doların yükseltilmesi… kısaca kaos; sonra yola getirilmiş(!) siyasilerle yeni düzen.

Sonuçta İslam dünyası da Batılılar da Kıyamet Savaşı’nın Suriye-Irak topraklarında yaşanacağını biliyor. Her şey bu yüzyılda olacak. Allah’ın izni, lütfu keremiyle İslam’ın yükselişine şahitlik ediyoruz. Bâtılı temsil eden Batı yenilecek; ikinci asr-ı saadet dönemi yaşanacak. Ve sonra tekrar küfür dönemi ve Hz. Mehdi’nin gelişi… Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) müjdesi, evliyaların işaretleri hep bu yönde. Cenabı Mevlamız o günleri bize göstersin. Ümmetin birlik beraberlik içerisinde, izzet ve azamet günlerine bizleri eriştirsin. O günleri görmeden ruhumuzu almasın. (Amin)

Biz bu satırları yazarken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından şu cümleler haberlere yansıyordu: 

“Türkiye yeni bir İstiklal Mücadelesi içindedir! 2013 yılından bu yana ardı ardına yaşadığımız hadiseler göstermektedir ki Türkiye yeni bir istiklal mücadelesi içindedir. Bu defa muhatabımız, kendi isimleri ve askeriyle karşımıza çıkan düşmanlar değil, onlar veya onların kullandıkları maşalar olan terör örgütleridir. İsimlerinin, söylemlerinin farklı olduğuna bakmayın. PKK, DEAŞ, FETÖ, YPG, DHKP-C ve diğerlerinin hepsi de aynı senaryonun oyuncularıdır. 

Biz Hakkari’ye havalimanı yapıyoruz, adam gidiyor havalimanını vuruyor. Ben şimdi buradan bütün terör örgütlerine açıkça meydan okuyorum: Elinizden geleni ardınıza koymayın. 

Bize göre “Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır / Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır…”

Bunları söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisine ve dolayısıyla bu millete Hakk’ın yardımını, evliyalar himmetini hangi oranda görüyor bilmiyoruz ama Sezai Karakoç’tan yaptığı alıntı bu gerçeğe işaret ediyor. “… Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır.”

Son günlerde özellikle ekonomik terörle muhatabız. 15 Temmuz’da yapamadıklarını Kayseri, Beşiktaş, Reina’da devam ettirmeye çalışanlar ekonomiyi darboğaza sokmaya çalışıyorlar. Bu durum aslında Mevlamızın bir terbiye yöntemi. Bir toplumun Hakk’a dönmesi, aslını bulması ve gavurla mücadeleye başlaması için yaşanan bir süreç. 

Hz. Osman (ra) efendimizin hicret sonrası hayatından paylaşımlarda bulunurken Medine’de ticareti elinde bulunduran Yahudilerin (aynen bugün olduğu gibi) müslümanların ticaretini nasıl boğmaya çalıştıkları bölümüne gelmiştik. Efendimiz (sav) ve sahabe hayatı konusunda güzel çalışmaları olan Muhammed Emin Yıldırım’ın Osman efendimiz ve Medine ticareti ile ilgili yazısından alıntıyı ibretle okuyoruz:

“(Hicretten sonra) Hz. Osman’ın aktif olarak işin içinde bulunduğu bir mesele de Medine Çarşısı’nın tesisi idi. Hicretin ilk günlerinde Medine’de üç büyük Yahudi kabilesi vardı. Bunlar; Benû Kaynuka, Benû Nadir ve Benû Kurayza idi. Bu üç kabile adeta şehrin ticaretini ellerinde paylaştırmış bir halde idiler. Benû Kaynuka isminden de anlaşılacağı üzere kuyumculuk ile uğraşırlardı. Bunlar genellikle altın ticareti yapar ama bunun da ötesinde tefecilikle uğraşırlardı. Çok yüksek faizlerle özellikle Araplara borç para verir ve onları bir ömür sömürürlerdi. Benû Kaynuka’nın yaptıkları iş, bugünün lisanı ile konuşursak bir yönü ile para borsasını ellerinde tutmak ve bu borsayı lehlerinde kullanmaktı.

İkinci büyük kabile olan Benû Nadir’e gelince, onlar ise tarım ile uğraşırdı. Özellikle Medine’nin en önemli geçim kaynağı olan hurma üreticiliği yaparlardı. Büyük hurma bahçelerinin sahipleri olarak o gün bile dışarıya ihracat edecek düzeyde bir pazar oluşturmuşlardı.

Benû Kurayza’ya gelince bunlar ise debbağdılar; yani deri üretimi ve işletimi yaparlardı. Onlar bu alanda o kadar kendilerini geliştirmişlerdi ki, başta çizme olmak üzere birçok mamulün üretimi ile uğraşırlardı. Bunlar da ürettikleri bu deri ürünlerini hem Medine pazarına, hem de başka yerlere satarlardı.

Yahudiler bu üç farklı alanda ticareti ellerinde tutukları için, ticari sahada da söz onlarındı. Onlar pazarın kurallarını koyar, fiyatları belirler; tabi ki şartları hep kendi çıkarları doğrultusunda oluştururlardı. O gün için Medine’de insanların ticaret yaptıkları dört büyük çarşı vardı. Bu çarşıların ya da pazarların tüm ipleri de Yahudilerin ellerinde idi. Mesela; oradaki dükkanların en işlek olanlarını ellerinde tutar, işe yaramaz kıyıda köşede olanları ise Araplara yüksek paralarla kiraya verirlerdi. Pazardaki malların satış bedellerini kendi istedikleri şekilde belirler, satarken de alırken de onlar kazançlı çıkarlardı.

Efendimiz (sav), Medine pazarının bu halini çok iyi gözlemledi. Tabi sadece işin mahiyetini anlamakla kalmadı, kesinlikle bazı alternatiflerin geliştirilmesi için başta Hz. Osman, Abdurrahman b. Avf, Ebû Talha ve Ensar içerisindeki tüccarlarla bu işin istişaresini yaptı. Efendimiz (sav), çok iyi fark etmişti ki; eğer ticaret Medine’nin var olan, o dört büyük çarşısında devam ettirilse asla ipler Yahudilerin ellerinden alınamayacaktı. Çünkü işin başında pazarın şartlarını onlar oluşturmuşlardı. Onların ellerinden bu şartları alıp, müslümanların lehlerine dönüştürmek çok da kolay değildi. 

Bu gerçeği çok iyi gözlemleyen Efendimiz, ticari sahadaki mücadeleye yeni bir pazar oluşturarak başlanması gerektiğinin kararına vardı. Bunun üzerine sahabenin içerisindeki tüccarlarla istişare ederek müslümanlara has bir çarşı oluşturmak için seferber olundu.

Tabi bu ilk çarşı öyle çok büyük ve kapsamlı değildi; Yahudilerin çarşılarına yakın Bakîyü’z-Zübeyr diye bilinen bir bölgede idi. Efendimiz, buraya büyük bir çadır kurdurarak, orasını müslümanların pazarı olarak ilan etti. Artık Müslümanlar ticaretlerini bu yeni çarşıda yapacaklardı. Çok kısa bir zaman zarfında bu çadırda kurulan çarşı, kendinden söz ettirmeye başlamıştı. Medine’de yıllardır Arapları sömürmeye alışmış Yahudiler, böyle bir gelişme karşısında büyük bir şaşkınlık geçirdiler. Bir müddet bu yeni olayı sessizce ama sinsice izledikten sonra kendilerine alternatif olan bu pazarın bir an önce ortadan kaldırılması gerektiği kararına vardılar. Çünkü onlar çok iyi biliyorlardı ki müslümanlar, ticari sahada kendi ayakları üzerinde durmaya başladıkları gün, sosyal ve siyasi hayatta da bunu başaracaklar ve artık kimselere ipleri vermeden izzet ve şeref üzere yaşayacaklardı. Böyle bir durum ise elbette Yahudileri oldukça endişelendiriyordu.

Bu endişe ilerleyen günlerde büyük bir öfkeye dönüşmüştü. Yahudilerin en meşhur şair ve savaşçılarından biri olan ve ilerde müslümanlar tarafından yaptığı ihanetlerin bir karşılığı olarak öldürülecek olan Ka’b b. Eşref bir gece adamlarını da yanına alarak müslümanların pazar olarak kullandıkları bu çadırı yıkmak için harekete geçti. Onlar gecenin karanlığından istifade ederek önce çadırın iplerini keserek sonra orayı ateşe vererek bu çarşıyı yerle bir ettiler. 

Efendimiz sabahın erken saatlerinde bu durumdan haberdar olunca, herkesin öfke ile ellerini sıktıkları bir zamanda tebessüm etti. Sahabe merakla bu tebessümün sebebini sorduklarında Efendimiz: “Yaptığımız bu iş Yahudileri kızdırdı. Demek ki biz doğru bir iş yapmışız. Bundan sonra kendi çarşımızı öyle bir yere taşıyacağız ki onlar bu sefer daha fazla kızacaklar.” buyurdu.

Efendimiz bu olay üzerine ileride Hz. Ebu Bekir’in halife seçileceği yer olan Benû Saide Sakifesi’nin hemen yanı başında büyükçe bir arsa satın aldı. Bu arsayı kıyamete kadar müslümanlara bu iş için vakfetti. Burada kalıcı bir çarşı inşa ederek tüm müslüman tüccarları buraya davet etti ve bu çarşının kurallarını bizzat kendisi koydu. Sahabe böylece kendilerine ait oluşturulan bu çarşıda ticaretlerini devam ettirdiler. Ticaretini devam ettiren tüccarlardan bir tanesi de Hz. Osman olmuştu. O yine zekâ ve kabiliyeti ile Medine’nin en zengin tüccarlarından biri olarak adından söz ettirmişti.

Hz. Osman, helalinden kazanan ve kazancını Allah yolunda harcayan birisiydi. Onu tarih Tebûk Gazvesi günlerinde yaptığı infak ile kaydetmişti. Hz. Ebu Bekir döneminde Medine’de olan kıtlık günlerinde büyük infakı ile yazmıştı.

Hz. Osman, uzun ve bereketli hayatı ile bizlere çok şey öğreterek gitti; ama özellikle de Müslüman tüccar nasıl olunur, bunu öğretti. Onun bizim dünyamıza söylediklerini şöyle özetleyebiliriz:

1-Cennet karşılığında infak, sözünü duyduğunda az ya da çok elini cebine at ki müslüman bir tüccar olabilesin.

2-Yaptığın iş İslami bir hizmet, hayırlı bir eylem, takdir gören bir amel olsa bile israf etme ki müslüman bir tüccar olabilesin.

3-(Hududullaha) Allah’ın sınırlarına ve (Hukukullaha) Allah’ın hukukuna riayet et ki müslüman bir tüccar olabilesin.

4-Iskatını, hayırlarını ve infakını varislerine bırakmayıp kendi ellerinle ver ki müslüman bir tüccar olabilesin.

5-Küçük hesapların, biter korkusunun, korkak adımların sahibi olma ki müslüman bir tüccar olabilesin.

Allah böyle tüccarlarımızın sayısını çoğaltsın. Allah adına ve Allah namına vermenin mutluluğunu bizlere de yaşatsın. İnfak hasleti ile yüreklerimizde var olan ve her an olması imkân dâhilinde olan nifak hastalıklarımızı gidersin.”

Bu duaya biz de gönülden amin diyoruz; çünkü gavurla mücadelenin her alanda yaşandığı bu diriliş günlerinde, ümmetin Allah için canını verecek yiğitler kadar helal kazancı gözeten, zekatı-infakı önemseyen dürüst iş adamlarına da çok ihtiyacı var. Bunun için olsa gerek Efendimiz (sav): 

“Dürüst ve güvenilir tüccar; (Cennet’te) peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.” (Tirmizi, Bûyû, 4) buyurmaktadır. 

Cenabı Mevlamız bizleri; cihadıyla, şehadetiyle ve ticaretiyle örnek olan Osman efendimize bağışlasın. Onun ahlakında olan kimseleri çoğaltsın.

Amin velhamdulillahi Rabbil alemîn...

 

Yazar: Sâlik-i İrfan

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort