JoomlaLock.com All4Share.net

ASIL DARBECİ NEFSİMİZDİR

asıl darbeci nefsimizdir

Asıl Darbeci Nefsimizdir - Salih ŞAKAR

Sayı : 105 - Eylül 2016

 

Asıl Darbeci Nefsimizdir

 

Bir araya geldiğimizde ne olacak bu halimiz orada olaylar, burada olaylar, o suçlu, bu suçlu diyerek hem yakınıyor hem de suçu başkasında arıyoruz. Evet, maalesef istenmeyen durumlar oluyor memleket bu kadar karışıyor ama hiç düşündük mü suçlu kim?

Gündemimiz malum darbe. Hep buna yoğunlaştık. Meydanlara çıktık, hala çıkmaya devam ediyoruz. Böyle milletçe birleşmek çok güzel. Gitmeyelim manasında demiyorum ama hiç kendi içimize yönelip düşündük mü bu olaylar neden oldu?

Memleketimizin böyle olmasında senin benim payım yok mu? Biz Allah’ın çizdiği hudutlara göre yaşamayıp kendi heva ve arzumuza göre yaşadığımızdan bunlar başımıza gelmiş olamaz mı? 

Biz Allah’ı tercih etmediğimizden, Peygamber Efendimiz (sav) ve varislerini örnek almadığımızdan bu hengamenin içine girdik. Şimdi de çareyi meydanlara çıkmakta arıyoruz

Çıkmasına çıkalım da;

Nefsimiz ruhumuza darbe yapmış. Kariyerimiz bedenimize darbe yapmış. Kötü arkadaşımız aklımıza darbe yapmış…

Darbesiz anımız olmamış. Ama olsun biz bu darbelerle mutluyuz. Niye çıkalım ki manevi meydanlara. Bizleri orada kimseler görüp takdir etmez ki. Görsel meydanlardaki gibi şanımız namımız devam etmez ki. Gündüz işimizde gücümüzde akşam demokrasi nöbetinde.

Hani nerde iman nöbeti, hani nerde ihlas nöbeti, hani nerde kardeşlik nöbeti hani nerde…

Ne olur bana gücenmeyin, Vatanımız bu haldeyken haklı olarak böyle bir olup meydanları dolduruyoruz da bütün iliklerimize kadar darbe altındayken kılımız kımıldamıyor işte insan buna çok üzülüyor. Tabi ki vatan için bir olacağız ama unutmayalım ki biz değişmedikçe Allah bizi değiştirmez. Biz değişmeyince aile değişmez. Aileler değişmezse toplum değişmez. Toplum değişmeyince de darbenin biri biter biri başlar maalesef.

Toplum olarak öyle bir hale geldik ki kurtarıcı diye sebepleri görmeye başladık. işte x partisi olmazsa olmaz, x kişi olmazsa olmaz, bu olmazsa olmaz, şu olmazsa olmaz diyerek Allah’ı tabiri caizse diskalifiye etmeye başladık. Hal böyle olunca durum ortada her yer kan gölü, her yer karmaşa, hiç huzur yok.

Hani derler ya herkes kendi evinin önünü süpürürse mahalle temiz olur. Sen kendine, ailene sahip olma, Hakk’a göre yönlendirme, yaşama; gel memleketi kurtarmaya çalış. Düzeltecek olan Allah’tır. Bizim yanıldığımız nokta düzeltecek olanın bizim olduğumuzu düşünüp ona göre Allah’ı devreden çıkartarak kendi heva ve arzularımıza göre hareket etmemizdir.

Mademki düzeltecek olan Allah o zaman bize düşen Allah’ı; Hace Hazretleri’nin “Allah zorlanmaz zorda bırakılır.” buyurduğu gibi öyle bir şey yaparak tabiri caizse O’nun gönlünü hoş tutarak, O’nu razı ederek zorda bırakmaktır.

Peki ne yapalım o zaman?

Allah’ı önemseyip, her şeye karşı tercih edelim;

Hepimiz ama resmi, ama kurumsal, ama patronsal olan değişik işyerlerinde çalışıyoruz.En küçük çaplı dediğimiz işyerinde bile kurallar daha doğrusu çalışma hudutları var ve biz o işyerinin belirlediği hudutlara göre çalışmak zorundayız. Öyle kafamıza göre bugün işe gitmeyeyim ya da işyerinde kendi istediğime göre davranayım deme şansımız hiç yoktur.Yoksa birtakım uyarılar cezalar alırız. Evet dediğimiz gibi böyle bir curcuna, telaş içinde iş hayatımızı ikame ettirmeye gayret gösteriyoruz. Niye, karşılığında ücret alıp sorumlu olduğumuz kişilerin rızkına sebep olacağız.

Allah’ın da belirlediği, çizdiği hudutlar var. Nedense zahiri olayların çizdiği hudutlara dikkat ettiğimiz kadar Allah’ın hudutlarına dikkat etmeden yaşamaya devam ediyoruz.Yok patronun hakkı, yok onun hakkı, yok bunun hakkı…derken hani Nerede Allah’ın, Peygamber’in, Allah Dostları’nın hakkı?

Düşünün Allah rızkımıza kefil olduğu halde böyle modern köle olmaya devam edip de Allah’ı önemsememek doğru olur mu?

Bütün güzelliklerin Allah’tan, kötülüklerin kendimizden olduğunun farkına varalım.

Aslında gerek ülkemizde ve gerekse dünyanın her yerinde ne kadar müslümanlar eziyet görüp rahat değilse bunda senin, benim, onun müslüman olarak ayrı ayrı her birimizin payı vardır.

Benim Allah için yaptığım ya da yapmadığım her şey bütün Ümmeti Muhammed’ e günümüzde yaşadığımız olaylar olarak geri dönüyor.

Hace Hazretleri;

“Ayağınız taşa takılsa dönüp kendinize bakın.” buyurmuşlar.

Sen, ben, o kendimize bakıp Hakk’a göre çekidüzen vermeye gayret etmemiz gerekmiyor mu?

Peygamber Efendimiz (sav) ve varislerini kendimize rehber seçip onlara hicret edelim.

İnsan olarak çocukluktan başlayarak mutlaka birilerini kendimize rehber seçip örnek alırız. Çocukken babamızı, annemizi mahallede arkadaşlarımızı, okulda öğretmenlerimizi kısacası hayatımızın her merhalesinde birilerini örnek almışızdır ve ona göre kişiliğimiz şekillenmiştir.

Maalesef günümüzde örnek aldığımız kişiler sanatçılar, popçular, futbollcular ... hal böyle olunca kişiliğimiz de onlara göre şekillenip onlar ne yerse, ne giyerse, her ne yaparlarsa yapar duruma gelmişiz.

Sahabe Efendilerimiz, Peygamber Efendimiz’i örnek alarak her biri gökteki yıldızlar gibi olmuşlar. Hz. Ömer (ra), Peygamber Efendimiz’e tabi olup yaşama neticesinde Peygamber Efendimiz’in,

“Benden sonra peygamber gelseydi o Ömer olurdu.” medhine nail olmuşlar.

Hz. Ebu Bekir (ra), Peygamber Efendimiz (sav) ile arkadaşlığı dostluğu neticesinde Allah’ın bütün ahlaklarını kendisinde toplamıştır.Daha nice Sahabe efendilerimiz…

Nice eşkiyalar Peygamber Efendimiz’in varislerine tabi olmaları neticesinde İnsan-ı Kamil olmuşlardır. Hace Hazretleri “İyilerle beraber olan kötü de olsa netice de iyi olur. Kötülerle beraber olan iyi de olsa neticede kötü olur.” buyurmuşlar. 

Adamın bir tanesi doksan dokuz kişiyi oldürmüş. Zamanla bundan rahatsızlık duymuş ve o zamanın alim zatına giderek,

-Ben doksan dokuz kişiyi öldürdüm.bundan rahatsızlık duyuyorum Allah beni affeder mi? 

O zat,

-Bu kadar kişiyi öldürmüşsün senin işin zor Allah seni affetmez, deyince adam.

-Ha doksan dokuz ha yüz demiş ve onu da öldürmüş. Gel zaman git zaman adam yine rahatsız olmuş ve başka bir alim zata giderek,

-Başından geçenleri anlatmış, rahatsız olduğunu söyleyip Allah beni affeder mi ?diye sormuş.

O zat,

-Tevbe et, Allah’ın rahmeti büyük inşaallah seni affeder ama sen buralarda kalırsan yine adam öldürmeye devam edebilirsin o yüzden falanca yerde güzel insanlar var sen oraya git ve bundan sonraki yaşamını orda devam ettirmeye çalış, demiş.

Adam da o zatın söylediğini dinleyip oraya gitmeye karar vermiş.Yolda giderken vefat etmiş. Cennete ve cehenneme götürecek melekler kendi taraflarına almak için tabiri caizse tartışma içine girmişler. Tam bu sırada bir ses,

-Hangi tarafa yakınsa o tarafın melekleri alıp götürsünler, denilmiş.

Melekler ölçmüşler ve cennet yakın geldiği için cennete götürmüşler.

Bakın yüz kişiyi öldürmüş. Allah’ın kendisini affetmesi için niyetlenmiş ve güzel insanların yanına hicret etme yolunda vefat etmiş.Daha oraya varamadan, onlarla yaşamadan bile o halis niyeti adamı kurtarmış. Bir de onlarla yaşarsan, onlara arkadaş olursan ne olur var gerisini sen düşün.

Zahiri cihaddan ziyade Batını cihadlara talip olalım;

Benim gözüm zahiri olarak cihadda.Gönderin beni savaşayım her yerim delik deşik olsun, kahramanca çarpıştı şehid oldu desinler bu hoşuma gidiyor.

Peygamber Efendimiz (sav) Tebük Savaşı dönüşünde;

“Küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz.” diye buyurmuşlar.

Ashabı kiram efendilerimiz; 

“Daha yeni büyük bir savaştan dönüyoruz o kadar şehidlerimiz var bundan daha büyük cihad nedir?” diye sorduklarında

Peygamber Efendimiz (sav)

“Evet bu küçük cihad. Şimdi daha büyüğü olan nefsimizle cihaddır.” diye buyurmuşlar.

Bak gördün mü cihad neymiş. Erkeksen, o kadar kendine güveniyorsan hadi bakalım Allah’ın çizdiği hudutlara göre yaşamaya çalış.Oralarda görsünler cihadımızı.

Hace Hazretleri;

“Bugün ölmek isteyenler çok ama ölmek kolaydır Hakk’a göre yaşamak zordur ve biz sizlere ölmeyi değil yaşmayı tavsiye ediyoruz.’’ diye buyurmuşlar.

Bakın reçete ne kadar açık değil mi? Eğer Allah’ın bir şeyleri düzeltmesini, değiştirmesini, toplumda, dünyada huzur refah istiyorsak o zaman reçeteyi uygulamamız gerekmez mi?

Günümüzde ses duyurma kendini gösterme yeri olmuş ya Taksim Meydanı bir de biz toplayalım insanları ve soralım,

-Suriye’de, Mısır’da, Arakan’da, güzel ülkemizde dünyanın değişik yerlerinde Müslümanlar zulüm altında hadi toplanın Allah için cihada gidiyoruz,

Var mısınız?

İnanın toplanan insanlardan % 95’i mutlaka katılır. Niye çünkü Cihad var, gövde gösterisi var. Bak ne güzel savaştı ve şehid (o da olursa) oldu diyecekler. Namın senden sonra bile devam edecek.

Tekrar soralım,

“Sizi Allah için yaşamaya, Sünnet-i Seniyyeye uymaya, Allah’ın çizdiği hudutlara göre bir hayat devam ettirmeye davet ediyoruz!” 

Var mısınız?

İnanın toplanan insanlardan %5 veya 10’u geçmez. Niye çünkü işimize gelmeyecek canım şu ana kadar bir düzenimi kurmuşum nedir yani. Kendi heva ve arzularımı bırakıp Hak’ka göre nasıl yaşarım.

Allah için Sevip Allah için Buğz edelim;

Genelde bizler hep yapacağımız şeylere dikkat ederiz. Helallere dikkat ederken haramlara pek önem vermeyiz. Namaz kılarken çok rahatlıkla haram işle iştigal eden yerlerden alış veriş yaparız. Oruç tutarken sadece midemize tutturup diğer organlarımıza sahip çıkmayız.Ağzımızdan giren ve çıkan şeylere dikkat etmeyiz…

Oysaki yapmak kadar önemlidir yapmamak,sevmek kadar önemlidir sevmemek buğzetmek.

Birisine seni Allah için seviyorum der ama menfaatimiz varsa Allah’la, Peygamber Efendimiz ve varisleriyle ilişkisi olmayanlara, onlara savaş açanlara seni Allah için sevmiyorum diyemeyiz. Menfaatimiz her şeyin önüne geçmiştir çünkü. Bir yere gelelim diye, istikbal uğruna, rızık uğruna, dünyevi kariyer uğruna…

Ne Allah, ne Peygamber ve ne de varislerini tanırız. Ondan sonra da hiç utanmadan onları çok sevdiğimizi söyleriz.

Sevmek aynı zamanda sevmemeyi buğzetmeyi gerektirmez mi?

Seven sevdiğinin her şeyini sevmez mi?

Seven sevdiğinin dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmaz mı?

Seven sevdiğine hicret etmez mi?

Sevdiğinin sevmediklerine buğzetmek sevgini arttırmaz mı?

Biraz tuhaf gelecek ama anlaşılma noktasında bir an Allah’ın bütün sıfatlarının olmadığını düşünelim. Sadece Allah olarak kalsa yani bana bir dahli olmasa, bir ihtiyacımı giderme kudreti olmasa

Sor kendine,

Allah’ı yine de sever miydin?

Önemli olan Allah’ı Allah olduğu için sevebilmektir. Sevdiklerimizi ivazsız garazsız hiçbir menfaat beklemeden onların bizi sevdiklerinin farkına varıp sevmeye gayret etmeye çalışmalıyız. Öyle olursa Allah için sevip Allah için buğzetmeye önem gösterebiliriz.

Samimiyetsizlikten kurtulup samimi olalım; 

Toplumsal bunalımların temelinde ağırlıklı olarak samimiyetsizlikler yatmaktadır. Çünkü gayri samimilik; kendisiyle beraber ikiyüzlülüğü, yalanı, iftirayı, hayasızlığı, haksızlığı ... pek çok olumsuzlukları da getirir. Zira samimiyetsizlik, bütün bu ve benzeri ölçüsüzlüklere sonuna kadar kapıları aralamaktadır. Samimiyetsiz olanlar bu kapılardan dilediği gibi girer ve dilediği kadar ölçüsüzce ve fütursuzca hareket ederler.

Kulluk samimiyet ister. İman samimiyetle mümkündür. İbadette samimiyet mutlak şarttır. Ailenin mutluluğu samimiyet üzerine bina olunur. Toplumsal huzurun sağlanması ve idamesi o toplum fertlerinin samimiyeti ile orantılı olur. Arkadaşlık ilişkileri samimiyete bağlıdır. Birileriyle beraber herhangi bir iş tutmak isteyen insanların arasında samimiyetlik aranır. İnsanlar arasındaki her türlü itimat, güven o insanların karşılıklı olarak samimiyetine bağlıdır. 

Kısaca samimiyet güvendir, emandır, huzurdur, mutlluluk ve başarıdır.

Hasta olduğumuzu kabul edip doktora gitmeliyiz;

İnsanlara musallat olan pek çok hastalıktan bahsedebiliriz. Bedeni hastalıklardan ziyade manevi hastalıkları kastediyoruz. Çünkü bedeni hastalıkları çeşitli tedavilerle insan kolayca kurtulabilir. Ayrıca bedeni hastalıkların kahır çoğunluğu etkisi, zararı ferdidir. Ama manevi hastalıkların tedavisi oldukça zordur ve çoğunluğunun kişi ile beraber toplumsal bir yönü vardır. Ki bu yönü ile toplumu ifsada sürükler.

Eğer manevi hastalıklarımızın tedavi olmasını ve manevi darbelerden kurtulmak istiyorsak önce hasta olduğumuzu kabul edip meydanlar yerine da doktora yani insanı kamile gidip ona teslim olup verdiği reçeteleri tüm hayatımızda uygulamaya çalışmalıyız. 

Değişmeye bir şeyleri düzeltmeye bu darbelere dur demeye niyetimiz varsa öncelikle kendimizden başlamalı Hace Hazretleri’nin buyurduğu “Müminin Hayatı Talim,Tatbik Ve Tebliğden İbarettir.” kibarı kelamlarını hayatımıza olmazsa olmaz edinmeli ve ona göre yaşamaya gayret etmeliyiz.

Allah yâr ve yardımcımız olsun.

 

Yazar: Salih ŞAKAR

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort