JoomlaLock.com All4Share.net

AZ YEMEK BEDENE HUZUR RUHA SÜRÛR VERİR

Bir dostu Hz. Aişe annemizi ziyarete gelir. Aişe annemiz ona sofra hazırlar. Sofradaki nimetlere bakınca kendisini tutamayarak ağlamaya başlar…  

-Sofrayı görünce içimden ağlamak geliyor, buyurur Aişe annemiz.

-Niçin? diye sorulduğunda:

-Rasulullah’ın (sav) son günlerini hatırlıyorum da vallahi O (sav), bir günde iki öğün ekmek ve et yiyerek doymamıştır1 cevabını verir. “Rasulullah’ın (sav) karnı hiç doymamıştır. Bu durumunu da hiç kimseye şikâyet etmemiştir. Fakirliği zenginlikten daha fazla severdi. Sabaha kadar açlıktan karnı bükülse dahi bu durum O’nun ertesi gün oruç tutmasını engellemezdi.” 2 buyurmuştur.

Bir Peygamberle karşılaşmanın verdiği heyecana dayanamayarak titremeye başlayan sahabeye: “Titreme, ben kral değilim, Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum.” buyuran Peygamberimiz (sav) Cenâbı Hakk’ın (cc) kendilerine takdir buyurduğu mütevazı hayatlarında hiç bir zaman peş peşe üç gün doyuncaya kadar yemek yiyememiş, gün gelmiş açlığı hissetmemek için karınlarına taş bağlamış, bazen de açlıktan takatsiz düşen dizleri O’nu (sav) oturarak namaz kılmaya mecbur bırakmıştır.

Peygamberi Zîşan’ın (sav) karnına taş bağlayarak gezdikleri, kuru bir hurmayı bile “Hesabını vereceğim” diyerek doyunca yiyemedikleri şu dünyada bizler, yediklerimizin bedenimize verdiği zararı telafi etmek adına kapısını aşındırmadık doktor, uygulamadığımız egzersiz programı, yapmadığımız perhiz kalmadı…

Bedenimiz bize Allah’ın (cc) emanetidir. Onun da üzerimizde hakkı vardır. Zira makbul bir kulluk hayatı yaşayabilmek için maddi ve manevi bakımdan sıhhatli bir bünyeye ihtiyacımız vardır. Bunun için birçok tedbir yolu gösteren dinimiz, yeme-içmede de aşırıya kaçmayıp ölçülü davranmamızı emir buyurmuştur.

“Hiçbir insan midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır” 3 buyurur Allah Rasûlü (sav). Hâlbuki kişiye, kendisini ayakta tutacak birkaç lokma yeter! Oturduğunda sofraya gönlüne hamdi ve şükrü getirmeksizin doyumsuzca yiyip, sonra da “Biraz fazla kaçırdım galiba” diyerek, uzanıp dinlenecek rahat yer arayan insana; “Şeriatte, doyduktan sonra yeme içmenin israf olduğunu, tarikatte ise doyuncaya kadar yemenin, hakikat ve marifette de Cenabı Hak’tan (cc) gafil ve nimetlerini tefekkür etmeksizin yemenin haram sayıldığını” hatırlatmak gerekir.

Varlıklarından bîhaber olduğumuz, açlık ve yokluk içerisinde bîtap düşmüş, ailesini doyuracak aş bulamayan ve belki bu halini ifşa etmekten hayâ duyan Müslümanları hatırlatmak gerekir…

Hendek Harbi’nde, açlıktan karınlarına taş bağlayan ve günlerce tek lokma ekmek yemeden düşmana karşı koyan mücahidlerin halini hatırlatmak gerekir…

Mekke devrinde yıllarca müşriklerin muhasarası altında kalıp açlıktan ölmemek için bulabildikleri ağaç yapraklarını, deri parçalarını yiyerek hayata tutunmaya çalışan sahabelerin halini hatırlatmak gerekir...

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Marifetname’sinde şöyle buyurur: “Ehlullah demişlerdir ki: ‘Seni taşıyacak miktarda ye, sakın sen onu taşıyacak miktarda yeme. Yemeği o derecede ye ki sen onu yemiş olasın. Sakın onun seni yiyeceği şekilde çok yeme. Eğer sen onu yersen hepsi nur ve can olur. Eğer o seni yerse hepsi dert olur.”

Çok yiyen insan, çok su içme ihtiyacı hisseder. Çok su içen insanın ise bedeni ağırlaşır ve onu uykuya sevk eder. Uyku ise insanı gaflet ve tembelliğe iter. Kalbini kasvetle bürür.

Midesini sürekli tıka basa dolduran insanın gönlünden şefkat ve merhamet duyguları alınır. Yüreği sızlamaz, gözü yaşarmaz hale gelir. Dünya lezzetleriyle azan nefsi onu infâka yanaştırmaz.

Hz. Ömer (ra) elinde bir parça et yemekte olan Câbir (ra) ile karşılaştıklarında:

-Elindeki nedir? diye sorar. Câbir (ra):

-Canım çektiği için satın aldığım bir parça ettir, yanıtını verir. Bunun üzerine Hz. Ömer Câbir’e şöyle bir ikazda bulunur:

-Her canının çektiği şeyi satın alır mısın? Yoksa sen,   4 ayetinde bahsedilen kimselerden olmaktan korkmuyor musun?5

Şimdi evlerimizde: “Neden bu yemeğin tuzu az? Neden dünkü yemeği ısıtıp önümüze koyuyorsun, bugün farklı bir şey pişirseydin ya… Sadece bu çorbayı mı yaptın, başka yemek yok mu?” diye şikayetlenenlere Hz. Ömer efendimizin zühd ve ahlakını örnek göstermek gerekir…

“Canının çektiği ve arzu ettiğin her şeyi yemen, şüphesiz israftır!” 6 buyuran Peygamberimiz (sav) şimdilerde ümmetinin sofralarını süsleyen türlü nimetleri gördüklerinde “Sizin sünnetinize tabiyiz” iddiasında bulunan bizlerden bu nimetlere karşılık mükemmel bir kulluk ve ümmet bilinci beklemez mi?

“Kâfir yedi bağırsağını dolduruncaya kadar (karnını şişirinceye kadar) yer. Mümin ise sadece bir bağırsağını dolduruncaya kadar yer.” 7 hadisini okuyunca, midemizden: “Artık boş yer kalmadı” sinyalleri almadan sofrayı terk edemeyen halimizi düşünüp üzülmemek elde değil.

Müslüman az yemek yer ve bilir ki yediği her lokmadan hesaba çekilecektir. Helal olarak yediği yemeğin de ayrı bir hesabı vardır.

Az ve kararınca yemek bedene huzur, ruha sürur verir. Vücudun sıhhatli olmasına ve hastalıkların ortadan kalkmasına bir vesiledir. Çünkü bütün hastalıkların başı çok yemektir.

Yemeği azaltarak sürekli kötülüğü emreden nefsin çirkin arzularının önüne geçer, onu zayıflatır, bizi esir almasına mani oluruz. Tâat ve ibadete devamımız kolaylaşır, onları sevgiyle ve arzulayarak yapar hale geliriz.

Yemeği azaltmak gönlü hassaslaştırır ve letâifleri harekete geçirir. Kalbin incelip yumuşamasına, basiretin açılmasına, münacaattan ve zikirden zevk almaya kapı açar.

Ve unutmayalım ki “Üç şey kalbe kasvet verir: Yemeği, uykuyu ve rahatı sevmek.” 8

Cenâbı Hak, cümlemizi ifrat ve tefritten muhafaza buyurup razı olduğu bir kulluk hayatı yaşamaya muvaffak eylesin. Verdiği nimetleri hakkına riayet ederek kullanıp onların şükrünü eda edebilmeyi nasib eylesin.

1-Terğîb, 5/149
2-Tirmizi
3-Tirmizî, Zühd, 47
4-Ahkâf, 20
5-İbn-i Hanbel, Zühd, s. 124
6-İbn-i Mâce, Et’ime, 51
7-Taberâni
8-Deylemî

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 MAYIS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort