JoomlaLock.com All4Share.net

BAŞKALAŞMADAN, YABANCILAŞMADAN YÜRÜMEK: İSTİKÂMET

Habibi Huda, Seyyiduna ve Seneduna Hak Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ashabı kirama sohbet etmekteler… Hakk’ın Habibi, Allah’ın (cc) insanlığa en güzel hediyesi Efendimiz; mübarek, mukaddes, mücella sözleriyle ashabı eğitmekteler:

“İstikâmet üzere olun. (Bunun sevabını) Siz sayamazsınız. Şunu bilin ki en hayırlı ameliniz salâttır. Abdestli olmaya ancak Mü’min riayet eder.” (Muvatta, Taharet 36; İbnu Mace Taharet 4)


(İstekîmu) İstikâmet üzere olun, mustakim olun. (Ve len tuhsû) Siz hesap edemezsiniz, sayamaz, bilemezsiniz.(Vağlemû) İyi bilin, iyi anlayın ki (Enne hayra ağmalikumus salâh) en hayırlı, size en faydalı işiniz, ameliniz salâttır. (Velâ yuhafizu alel vudui) Kimse koruyamaz, muhafaza edemez, abdest üzere olmayı ki (illa mü’min) ancak mü’min koruyabilir.

Cenabı Mevlamız önce doğru anlamayı sonra güzel yaşamayı bizlere nasip etsin. Anlamaya çalışacağımız bu rivayette Ümmetin Sahibi Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ashaba ve oradan bütün ümmete ufku göstermektedir: İstikâmet.


Bu kavram adeta dini yaşantının, Hakk’ı hoşnut etmenin, rızanın, likânın anahtarı hükmünde. İstikâmet kavramını açmadan önce bu hedefe varmanın iki basamağı belirtilmekte: En hayırlı amel salât, ondan önceki adım abdesti muhafaza.
İstikâmet nedir? İstikâmet, günde en az kırk defa Allahu Teâlâ’dan istediğimiz bir haldir. (İhdinassırat el-mustakîm) İstikâmet üzere olmaya, istikâmet sahibi olanların yoluna bizleri hidayet et ya Rabbi, diyerek Mevlamızdan istekte bulunuyoruz. Yola gelmenin, yolda ilerlemenin, hedefini her gün kendine tekrar etmenin adıdır istikâmet. Bu dosdoğru yolun, Hakk’ın nimet verdiği kimselerin izini tâkip etmenin daha küçük ölçekte, hal dilinde ifadesi ise “İlâhi ente maksudî ve rıdâke matlubî”dir. “Ey İlâhım! Benim maksadım Sensin ve talebim Senin rızandır.” İnsan unutan varlıktır. Bu yüzden dünyada bulunuş sebebini Fatihayı şerifte olduğu gibi yaptığı bütün zikirlerde de kendine hatırlatmalıdır: Allah’ım maksadım Sensin…  Şükürler olsun ki ince anlayış sahibi büyüklerimiz,  bu dinin amacını ve vesilelerini bizlere ayrıntılı bir şekilde açıklamışlar.

Başlangıcı ve bitimi olan bir hayatı yaşayan kul, bu yolculuğunda sıratı mustakim üzere olmayı sürekli Mevlasından istemek zorunda. Çünkü, kul Allah’ın hidayeti/yardımı olmazsa asla menzili maksuduna varamayacağını bilen insandır.


(La havle vela kuvvete illa billah) Bütün gücün/kuvvetin Allah’ta olduğunu bilmek yola çıkmadan anlaşılması gereken şeydir. Çünkü “Mü’min Allah’ı olmazsa hiçbir işe yaramayan adamdır.” Gücünü, kuvvetini Rabbinden alamayan Mü’min boş  çuval gibidir, yığılır kalır.
Bu bağlamda servet, makam, güç sahibi olmak Müslümanı şahsiyetli yapmaz. Günümüzde, özellikle siyasi arenada geldiği makamın içini dolduramayan dindar şahsiyetlerden çokça bulunmakta. Ancak Allah için hubbu ve buğzu (Sevmeyi ve nefret etmeyi) içinizde gerçekleştirmekle “Elbise giydirilmiş kütükler gibidir (münafıklar).” hitabından kurtulmanız mümkündür. Bu da velayetin tasarrufuyla sizin şahsiyetinizin yoğrulmasıyla mümkündür. Aksi halde kimi kitaplardan, şurdan buradan edindiğiniz bilgilerle ya gereğinden çok yumuşak ya da gereğinden çok sert olursunuz.

Sıratı mustakîm, istikâmet üzere olmak, kavram olarak üzerinde çokça durulan bir ifade. Modern zamanlarda kişisel ve toplumsal azmaya karşı ulema-evliya özellikle bu kavramı öne çıkarmışlar. Mehmet Akif’in çıkardığı dergilere Sebil-ür Reşad (Olgunlaşma Yolu)  ve  Sırat el-Mustakîm isimlerinin verilmesi de bu gerçeğe işaret ediyor. Her oluş, bozuluşu da barındırdığından Osmanlı’nın Batılılaşma sürecine girmesi, Cumhuriyet sonrası zoraki değişimler, toplum mühendisliği çabaları ve yakın zamanda Özal’ın Transformasyon (Değişim) adını verdiği şey toplumda başkalaşım/yabancılaşma  şeklinde son biçimini almış bulunmakta. İnancına, kültürüne yabancı bir güruh haline dönüşmüş bulunmaktayız. Fakat Mevlamızın kadim sünneti, her bozuluşun içinde  iyinin, güzelin tohumları barınmakta, Cenabı Hak’la ve nübüvvetle irtibatını kesmeyen kamil  insanların gayretiyle de bu tohumlar gönüllere serpilmektedir.


Toplumsal anlamda istikâmet üzere oluş, kemâliyle asrı saadette gerçekleşmiş.    Çünkü Son Nebi’nin terbiyesinden süzülerek şekillenen insanlar  öz ile dışı, iman ile İslam’ı şahsiyetlerinde birleştirmişler. Büyüğümüz Hace Hazretleri’nin “Sünnet, deriniz oluncaya kadar…” ifadesi Hâcegân yolunda şahsiyetimizin işlenişine bir işarettir.


Asrı saadetten sonra da Ehli Beyt veya Ehli Beyt aşığı ulema-suleha etrafında oluşan cemaatler istikâmeti taşıyıcı olmuşlar. Hele atamız Fatih’in İstanbul’u fethiyle ulaşılan zirve “Ne güzel ordu, ne güzel komutan” taltifi  toplumsal istikametin  o günkü yansıması olarak anlaşılmalıdır.

Hadisi şerifte, bireysel olarak “Nimet verilenlerin yoluna hidayet edilme” isteği, abdesti muhafaza ve salât fiiline bağlanmıştır. Hace Hazretleri’nin buyurmuş oldukları “Abdestini bozduğun yerde al.” gibi bir çok ifadeleriyle abdestini muhafaza edenin muhafaza edileceği hakikati özümüze nakşedilmiştir. Kütüb-ü Sitte’nin abdestle ilgili bölümüne şöyle bir göz atanlar bile Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in  konuya  ne denli önem verdiğini fark edecektir: “…hataları silen, dereceleri yükselten... yüzü yıkayınca gözün günahları, elleri yıkayınca ellerin günahları… arınmış olarak tertemiz… bütün geçmiş günahları af… kim abdestli olduğu halde abdest tazelerse…”


Namazla birleştirilen şu rivayetle kifayet edelim:


Ukbe bin Amir (ra) anlatıyor: Üzerimizde develeri gütme işi vardı bunu sırayla yapıyorduk, bir gün gütme nöbeti bana gelmişti. Günün sonunda develeri kıra ben çıkarıyordum. (Nöbetimin dönüşünde) Resûlullah Aleyhisselatü vesselam’a geldim, ayakta halka hitap ediyordu. Söylediklerinden şu sözlere yetiştim:


“Güzelce abdest alıp sonra iki rekat namaz kılan, kalbi ve vechiyle yönelen hiç kimse yoktur ki kendisine cennet vacip olmasın.” Bunları işitince kendimi tutamayıp, “Bu ne güzel.” dedim. (Bu sözüm üzerine) önümde duran birisi:


“Az önce söylediği daha da güzeldi.” dedi. (Bu da kim, diye) baktım. Meğer Ömer İbnül Hattab imiş, o sözüne şöyle devam etti:


Seni gördüm, daha yeni geldin. Sen gelmezden önce şöyle buyurmuştu; “Sizden kim abdestini alır ve bunu en güzel şekilde yapar, sonra da ‘Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resûlühu’ derse kendisine cennetin sekiz kapısı da açılır, hangisinden isterse oradan cennete girer.” (Ebu Davut taharet 65, Tirmizi taharet 41)

Salât kavramı namaz olarak çevrilmekte ise de “Muhakkak ki Allah ve melekleri Nebi’ye salât ederler...” ayeti kerimesinin manası da iyi anlaşılmalıdır. Allah ile Nebi arasındaki ilişkiye, sevgi akışına bizim de katılma çağrımız olarak düşünmek gerekir. “Öyleyse ey Müminler! Siz de gönülden salât edin.” Bu rahmet deryasına katılın. Hak sevgilisine bakarken siz de bu rahmetten istifade edin. Nebiye nazar ederken seni de orada görsünler, buyrulmuştu sohbetlerde.


Amellerimizi çoğaltmak değil güzelleştirmekle mükellefiz. Kulun eğitiminde her gün yeni bir şey yapmak değil, her gün yaptığın şeyi yeniden ama daha güzel yapmaya çalışmak vardır. İbadetleri adetleştirmeden, abdestle, namazla daha derin bir ilişki gerçekleştirilmelidir. İstikâmet, edep sahibi olmaktır. “Kur’an’ın manalarına bakarsan bütün ayetlerin bir tek şeye işaret ettiğini görürsün: Edeb” buyurur Hz. Mevlana. “Edeb, nerede ne yapacağını bilmektir.” İstikâmet, edebten başka bir şey değildir.


Hâce Hazretleri “Sünneti Resûlullah, sünnetullahtır.” buyurdular. Efendimiz’in mübarek buyruklarına, fiillerine uymakla Mevlamızın kainata nakşettiği değişim kanunlarına nasıl dahil olacağımıza işaret etmişlerdir. Yabancılaşmadan, başkalaşmadan değişmek ancak insanı kâmil eğitimiyle, sünneti seniyye müfredatının uygulanmasıyla mümkündür.


Bizleri nefsin, şeytanın, tuğyanın tasallutundan kurtararak rızaya, likâya erdiren Nebi varisi insana şükür duygularımızla…

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 AĞUSTOS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort