JoomlaLock.com All4Share.net

BİR GAYEMİZ, BİR İDEALİMİZ OLMALI

Bir gayemiz olmalı

Bir Gayemiz, Bir İdealimiz Olmalı - Gönül Pınarından

Sayı : 110 - Şubat 2017

 

Bir Gayemiz, Bir İdealimiz Olmalı

 

Elhamdulillahi Rabbilalemin, vessalatu vesselamu ala Rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Bizleri dualarda ve gönüllerde buluşturan Cenabı Hakk’a sonsuz hamdu senalar olsun.

Kainatın Sultanı, Alemlerin Efendisi, İki Cihan Serveri Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun. O’nun ehli beytine, o güzide ashabına, bütün salihlere ve varisi ekmeli Hâce Hazretleri’ne selam olsun.

İnsanları, umutları-gayeleri-idealleri ayakta tutar. Bu hedefleri onları büyütür, yürütür. Vücudumuzu ayakta tutan şey, kemiklerden oluşan iskeletimizdir. Manevi vücudumuzu ayakta tutan ve hedefine ulaşmaya yönelten umudu, gayesi vardır. Onlar ufkumuzda olduğu müddetçe maddi ve manevi olarak dimdik ayakta durur ve hedefe doğru yol alırız. Bu yüzden ayakta durmamızın en önemli unsuru sağlam bir düşünce ve sağlam bir bünyeye sahip olmaktır, diyebiliriz.

Aslında sadece insanoğlunun değil yaratılmış bütün varlıkların gayesi, umudu vardır. Hayvanlar alemine baktığımızda onlar da ayakta dimdik durabilmek için her şeyi göze almıyorlar mı? İnsanoğlunun diğer varlıklardan farkı olmalı. İnsan eşrefi mahlukattır, yaratılmışların en şereflisi, değerlisidir. Seyrine baktığımız zaman insanın özel olarak donatılıp dünyaya gönderildiğini, dünya kapanına hazırlıksız yakalandığını ama zamanla yaradılış gayesini hatırlayarak ilimle Rabbine yöneldiğini, O’nu bilme sürecinde kendini geliştirdiğini, yaratılışındaki ilahi maksadı görerek hayvanlar gibi belirli bir çizgide yaşamak, bir noktaya gelip durmaktan başka bir hedefi fark ettiğini görürüz. Hedef ne? Allah’ın zatı… O’nun rızası, O’nun cemali bâkemâli…

Fâni olan insanın bâki olan hedefe doğru bir yönelişi olmalı. Evvelde olmadığı gibi, şimdi de bu alemi mecaz kabul ederek yürüyen bir bulut gibi güneşe doğru yürümeli... Kendi gölgemizi takip ederek kendine doğru, yani zamirinde, aslında olana yürümeli… Hak ile huzura ermeli. 

Mahbubunun peşinde koşmaktan duyulan lezzetin tarifi olmasa gerek. Cenabı Hak insanı durma kabiliyeti olmayan bir varlık olarak yaratmış. Dikkat edildiğinde Hakk’ın yarattığı hiçbir şeyin durma kabiliyetine sahip olmadığı görülür.

Hırs, gayret, azim, cehd, hayal, niyet… bütün bunlar insanı “Kemâlâta doğru yürü ya kulum!” emri rabbanisini gerçekleştirmek için ona verilen lütuflardır. 

Böyle bir insanın önünde gideceği iki yol, seçebileceği iki yön vardır. Kur’an’da bahsedildiği gibi: “yükseklerin en yükseği” veyahut “aşağıların en aşağısı”. İnsan bu yolların birinde yürümek zorundadır; çünkü insanın fıtratı durmaya müsait değildir.

Demek ki hayatımızda doğru hedeflere yürürsek gerçekten hayatımız o zaman hayat olur, anlamını bulur. Hayat her şeyi canlandıran, heyecanlandıran ve her şeyi manalı kılan anlamına gelmez mi? Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulüne uyun... (Enfal Sûresi 24)

Kurumuş bir çiçek bile bir yudum suyla hayat bulmuyor mu? İnsan bu dünyada adeta susayan bir çiçek gibidir. Kimi gayeler o bir yudum su gibi insana can veriyor, hayat veriyor, hayatı manalı kılıyor. İşte o zaman insan bir gayesi, bir umudu olmanın zevkini yaşıyor. Elbette insanı bir kurumuş çiçek gibi canlandıran umududur. Nasıl ki solmuş bir çiçek birkaç damla suyla canlanıyorsa insanın kurumuş olan kalbi de zikirle adeta canlanıyor. Zira zikirle, kalpler ancak Allah’ın zikri ile canlanır. Tatmin olur, huzura erer. 

O susuzluktan çatlamış çiçeğe dökülen her bir damla su ona hayat verdiği gibi etrafında başka filizler de çıkarabiliyor. Fakat dikkat edilsin, o çiçek kendi kendine açmıyor. Ona bir can suyu döken mutlaka bir sahibi olmalı. Sahibi olmazsa o çiçek solar, kurur, yok olur.

İşte bizler de bu dünya çorağında adeta o kuruyan çiçek gibiyiz. Bir sahibimiz yoksa, bizlere bir can suyu dökmezse bizler de kurur, yok oluruz. Allah’ın peygamberleri, dostları; her asırda o çorak iklimlerde solan, kuruyan çiçekleri sulamış, bir bahçıvan gibi korumuş, kollamış ve halen daha korumaya devam etmekteler. 

O can suyunu yudumlayan çiçekler açarak etraflarına filizler vermekteler. Bu nedenle insan gayesini unutmamalı ve karamsar olmamalı. Karamsarlığa kapıldığı zaman dua çiçeği gibi gönlünü, yapraklarını açmalı. O’na yönelmeli: “(Rasulüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkan 77) buyuran Cenabı Hak, bu yönüyle insanları kendine kulluk etmeye, duaya, zikre davet ediyor. 

Dua, hepimizin bildiği gibi kul için en büyük zikirdir. Bununla insan huzuru ve mutluluğu elde eder. Allah’tan ihtiyacını istemek, O’nun sonsuz kudretine sığınarak O’ndan yardım ümit etmek...

Kul en büyük ihtiyacı olan Allah’a, O’nun rızasına ulaşmak hususunda da Allah’tan yardım istemeli. Öyleyse “…iyyake nesta’in” ifadesini çok iyi tefekkür etmemiz lazım. “ancak senden isterim” derken O’ndan neler istiyoruz?

Ya Rabbi! Senden seni isterim. Neyi isterim? Rızanı, likânı, hoşnutluğunu, bana yakın olmanı isterim. Bana yakınsın yakınlığını anlamayı isterim. Elimden tutmanı, bana lütfetmeni, merhamet buyurmanı, beni bir an bana bırakmamanı…

Cenabı Mevla’nın bizim üzerimizdeki muradı neyse onu yapmaya gayret etmeliyiz. Büyüklerimiz bunun için hep dua etmişler: “Ya Rabbi, tercihini tevfik buyur. Neyi tercih ediyorsan bize o yolda tevfik buyur, yardım et.” Onun için “…iyyake nesta’in” ifadesini iyi anlamalıyız. 

Bizlere şu da buyrulmuş: “Ancak senden isterim”den bir cevap gelmiyorsa “İyyakena’budu” ya “Ancak sana ibadet ederim…”e geri dön. Yani kulluğuma, Hakk’ı sevmemize, O’na yönelişimize, O’ndan isteyişimize…

“İyyakena’budu ve iyyakenesta’in” diyen kişi şunu söylemiş oluyor: Ya Rabbi Sana kulluk ederim, ben ancak ve ancak Seni bilirim. Seni verici olarak, yaratıcı-yaşatıcı olarak bilirim. Bu perdenin arkasında nasıl bir cevher, nasıl bir devran var; onu bize bildir. Seninle bir sır ver, bir bağ ver. Aramızda bu sırra ulaşmak için, bu sınırı çizmek için gayret ver.

Efendi hazretlerinin ifadesi üzere hadisi kudside: “İnsan bizim bağımız, sırrımız, biz insanın sırrıyız, bağıyız.” buyruluyor. O sırra ihanet etmem, o sırrı bir başkası ile paylaşmam… Sana secdeye koyduğum yüzümün suyunu, başka kimseye dökmem. Ancak ve ancak seni isterim.

Hak ile huzura ermiş insanların, Hakk’ı gönülde bulanların, aradıklarını kendinde bulmuş insanların (çöldeki insanın bir yudum suya ihtiyacı gibi) sohbetine, muhabbetine, yakınlığına çok ihtiyacımız var. Mevla bizleri onlarla birlikte kılsın, onlara yakın kılsın inşaallah. Bunun için tek çaremiz doğru gayeyi bulup onun peşinde bir ömür yaşayabilmek. O’nun rıza dairesinden çıkmamak. O’nun bize sunduğu, vesile olarak gönderdiği; peygamberleri, kitabını, dostlarını bir doktor gibi görebilmek, kapısında el açıp O’ndan onu istemek…

Allah’a emanet olunuz. Allah yar ve yardımcımız olsun.

 

Yazar: Gönül Pınarından

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort