JoomlaLock.com All4Share.net

BİR NEZAKET OKULU OLARAK TASAVVUF

tasavvuf okulu

Bir Nezaket Okulu Olarak Tasavvuf - Veysel ÖZSALMAN

Sayı : 110 - Şubat 2017

 

Bir Nezaket Okulu Olarak Tasavvuf

 

Günlük hayatın bütün keşmekeş ve hengâmesini biraz olsun katlanılabilir hale getiren ve fertler arasındaki münasebetlerin niteliğini doğrudan doğruya etkileyen unsurların başında şüphesiz nezaket gelir. Merkezinde bütün tarafların kendi hesabına daima daha fazlasını talep ettiği temasların bulunduğu cemiyetin bünyesi hala yıkılmayıp ayakta durabiliyorsa bunda yapmacık da olsa nezaketin payı göz ardı edilemez.

Asla bir makine gibi katı ve değişmez kurallarla işlediğini düşünemeyeceğimiz cemiyet hayatının öyle olduğunu varsaysak bile tıpkı makinadaki dişlilerin birbirlerini aşındırarak kırıp koparmasını engelleyecek malzemelere ihtiyaç duyduğu gibi fertler arasındaki temasta da yıpranmayı en aza indirecek saygı ve nezaketin ilavesine ihtiyaç vardır.

Nezaket bazen özür dilemek bazen de teşekkür etmektir. Bazen konuşmak nezakettir bazen de susmak. Aslında her hareketin kaba ve yıkıcı sergilenme her sözün kırıcı söylenme ihtimali olduğu gibi nazik ve yapıcı olmak da tercih meselesidir. Bu manada nezaket muhatabımızın kıymetli olduğunu hal ve hareketlerimizle ona hissettirmek, karşımızdakinin üslubumuzdan rahatsız olabileceğini hatırdan çıkarmamaktır. 

Hiç kimse kendisine kaba davranılmasını itilip kakılmayı istemez. İstisnasız herkes muhataplarından nazik bir muamele ve azami saygı bekler. Sahte bile olsa nezaketin meseleleri bir noktaya kadar halledebileceği de ortadadır. Daha fazlası için ise nezaket ve samimiyetin bir bütün haline gelmesi gerekmektedir. Nezaket talep ve arzı belirli bir dengeye oturduğunda da cemiyetteki gerilimin önemli ölçüde azalacağı ortadadır.

Hal böyleyken insanların birbirinden ısrarla esirgediği nezaket, seçkinlerin kendi aralarında kullandıkları bir imtiyaz olmadığı gibi sadece insanların değil bütün mevcudatın hakkıdır. Her insan hatta her varlık yumuşak ve kibar bir muameleyi hak eder. Bizi ve bütün varlıkları bundan mahrum eden ise hırs, öfke, şehvet yahut nefsani arzulardır. 

Hatta bu hırs, şehvet veya nefsani arzular çoğu zaman nezaket maskesiyle gizlenir. Nezaket esnafın, talebenin, delikanlının elinde avını yakalamak için kullandığı bir silaha dönüşür. Esnafın müşteriye karşı nezaketi alışveriş, talebenin hocasına karşı nezaketi okul, delikanlının muhatabına karşı nezaketi hevesin bittiği noktaya kadardır. Sonrası hep kavga dövüş… Bize nezaketin böyle samimiyetten yoksun hali değil de her türlü çıkar ilişkisi tamamlandıktan sonra da devam eden bir saygı ve edep lazımdır.

Nezaketin bu türlüsünün davranışlarımıza katacağı zarafet bizi diğer yaratılmışlardan farklı ve değerli kılacaktır. Bu manada insan olarak sadece birbirimize değil bütün mevcudata topyekûn nezaket boynumuzun borcudur.

Böyle bir nezaket anlayışı elbette ki gelişigüzel değil de esaslı bir eğitimin neticesinde mümkün olacaktır. Bu insan gözüyle en basit varlıktan başlayan daha sonra en Yüce’ye yönelen ve her safhada artış göstererek zirveye ulaşan bir nezaket eğitimidir. Bahsettiğimiz eğitim canlıya, cansıza, her zaman ve mekânda saygı duymanın ve nazik olmanın eğitimidir.

Müfredatı sevgi, mükâfatı sonsuz olan bu eğitimin rehberleri peygamber varisleri Allah dostlarıdır. Bu “Yaratan’dan ötürü sevme...”nin gelişi güzel söylenmiş bir laf olmadığını aksine onun bir yaşama şekli, hayat felsefesi olduğunu gözler önüne seren, sevgi ve nezaketi yalnız insanla sınırlandırmayıp bütün cihana yayan bir eğitimdir.

Aslında yaşadığımız coğrafyanın insanı, bu millet, mevzu bahis ahlakın yabancısı değildir. Yüzlerce senelik talim ve tecrübeden süzülüp gelen halis bir ahlakla yoğrulmuş bu toprakların insanı evvelki devirlerin ihtişamlı yaşantısına dönmek için ihtiyaç duyulan malzemenin tamamına sahiptir. Ancak bize “Bir taşa rastlarsan eğilerek al, kenara koy, ayağını vurarak kenara itme, onun da bir ruhu vardır, onu oraya bir koyan vardır!” anlayışına sahip mürşid-i kamillerin nezaketi lazımdır. 

Nakledilir ki Bayezid-i Bistamî (ks) Mekke’den dönüşü esnasında Hamedan’a ulaşınca bir miktar çörek otu aldı. Bundan birazını koyup Bistam’a getirdi. Bohçayı açınca çörek otunda birkaç karınca olduğunu gördü ve “Bunları yerlerinden ayırmışım!” deyip kalktı, onları tekrar Hamedan’a götürüp yuvalarının bulunduğu yere bıraktı. Bize Ariflerin Sultanı’nın karıncaya gösterdiği devasa nezaket lazımdır. 

Yine nakledilir ki Üftade Hazretleri (ks) müritleriyle birlikte kır sohbetine çıkmışken bütün dervişlerden çiçek toplamalarını ister. Bütün dervişler demet demet çiçekleri şeyh efendiye sunarken Aziz Mahmud Hüdayi (ks) sapı kırık solgun bir çiçeği takdim edince açıklamak mecburiyetinde kalmış: “Efendim size ne takdim etsem azdır. Lâkin hangi çiçeği koparmak için elimi uzattıysam onu ‘Allah, Allah!’ diyerek Rabbini zikreder bir halde buldum. Gönlüm onların zikirlerine mani olmaya razı gelmedi. Ben de çaresiz, elimdeki, zikrine devam edemeyen, şu solgun çiçeği getirmek zorunda kaldım…” Bize Allah dostlarının ottan, çiçekten esirgemediği nezaket lazımdır…

Gel gelelim bugün taşın, çiçeğin, böceğin de canı olduğunu, kendi lisanınca Hakk’ı zikrettiğini bilerek sırf bu sebepten ötürü nazik bir muameleyi hak ettiğini kavramak şöyle dursun; bütün mevcudatı halk eden Mevla Hazretlerine karşı nezaket endişesi taşıyan kaç kişi var? 

Cenab-ı Mevla Hazretlerinin: “Sımsıkı tutunun!” buyurduğu, her iki cihanda da sefil ve perişan olmayalım diye bir kurtuluş reçetesi olarak bize gönderdiği din-i mübin-i İslam hakkında aralıksız konuştuğu halde “Söylediklerim nereye gidiyor?” diye düşünmeyen adam kime güveniyor? 

Yüzü suyu hürmetine âlemler yaratılan, ona hitap ederken sakın ola ki: “Birbirinize bağırdığınız gibi…” yüksek sesle konuşmayın diye ikaz edilerek sesinin tonuna kadar ayar çekilen insan, iki cihan güneşi Efendimiz’den bahsederken sergilediği sorumsuzluğu ve kabalığı nasıl izah ediyor?

Başta Peygamber Efendimiz (sav) olmak üzere diğer peygamberlerden, ehli beytten yahut sahabeden bahsederken onlara sadece isimleriyle hitap eden, Kur’an-ı Kerim’de övülmüş olduğu halde onları sıradanlaştıran akademisyen neyi amaçlıyor?

Herkesten evvel okumuş-yazmış adlarının önünde kocaman titriler bulunan zevatın bu nezaketten yoksun kaba müsteşrik üslubundaki ısrarlı tutumu kafaları karıştırdığı ve asıl niyetlerinin merak edilmesine yol açtığı gibi; halkın ekseriyetinin, Bişr-i Hafi (ks) hassasiyetiyle, O’nun adının yazılı olduğu kâğıdın yere düşmesine dahi tahammül edemeyen nezaketi teselli edicidir.

Cenab-ı Mevla Hazretleri bizleri başta kendisine ve Rasulü’ne (sav) olmak üzere bütün mevcudata karşı hassas ve nazik muamele edebilmeyi nasip eylesin, kalplerimizi, dillerimizi, hareketlerimizi katılık ve kabalık illetinden muhafaza eylesin.

Amin...

 

Yazar: Veysel ÖZSALMAN

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort