JoomlaLock.com All4Share.net

ÇOCUK SEVMEYİ AİLEDE ÖĞRENİR

Sevgi çok geniş bir konu olmakla birlikte bu yazımızda ölçülü sevginin çocuğun gelişimindeki önemini işlemeye çalışacağız.

Sevgi; elle tutulamaz, gözle görülemez, soyut diye ifade edilen kavramlardandır, duygudur.  Bir insanın bir kişi, durum ya da nesneye ilgi ve bağlılık hissidir. Kendinden vazgeçebilmesidir. O’nu kendine tercih etmesidir. O’na vakit ayırıp onunla bütünleşmesidir.  Sevgide acılar tatlanır. Bakırlar altın olur. Sevgiden kirli ve bulanık sular duru bir hâle gelir. Hâce Hazretleri’nin (ks) buyurduğu gibi: “Sevgi insanı putlarından temizler.”

Sevgi, “Seni seviyorum.” sözleri ile hissedilmez veya hissettirilemez. Ancak sevgi hayatın içerisinde, davranışlara yansıyan çeşitli şekillerle somutlaşır. Bu şekiller genellikle; sevgi dolu gözlerle bakmak, dokunmak, öpmek, güzel sözler söylemek, zamanı paylaşmak, öncelik vermek, onu düşünmektir. Tabi bir de “Seni seviyorum.” sözünü duyurarak karşımızdakine değer verdiğimizi tasdik etmektir. Her şeye rağmen herkes sevildiğini duymak ister. Bu ilgi ve bağlılık koşullara rağmen gerçekleştiğinde gerçek sevgiden söz edebiliriz. Güzeli, iyiyi, becerikliyi, akıllıyı, yetenekliyi sevmek kolaylıkla gerçekleşir. Sevginin verilmediği, verilemediği durumlarda kişinin kendisiyle ya da çevresindeki koşullarla ilgili acilen giderilmesi gereken sorunlar vardır.

Yeri gelmişken burada önemli bir kavram kargaşasına değinmek faydalı olacaktır. “Çocuklarımızı sevelim.” kavramından anlaşılacak olan çocuklarımıza onları sevdiğimizi hissettirmektir. Yoksa normal olan hangi anne baba çocuğunu sevmez ki? Şüphesiz her anne baba çocuğunu sevmektedir. Ancak her çocuk anne babası tarafından sevildiğini hissedememektedir. Bu iki farklı sonucun ortaya çıkmasına sebep olan şey iletişimdir. Sevgisini ifade eden, çocuğun sevildiğini hissedeceği faaliyetlerde bulunan, takdir ve onay gören anne babanın çocukları sevildiğini hissetmektedir. Sevgi sözcüklerini kullanmayı ihmal eden ya da çocuğuyla beraber zaman geçirmeyen, onlara vakit ayırmayan anne babaların çocukları ise çok ihtiyaçları olduğu halde sevildiklerini hissedemezler.

İnsanoğlu dünyada varoluşunu sevgiye borçludur. İnsanlar arasındaki sevgi bağı insanları birbirine ve hayata bağlayan en önemli bağdır. Açlığımızı gidermek, susuzluğumu gidermek, uyumak gibi fiziksel ihtiyaçlar insan vücudu için ne kadar gerekliyse sevilmek de ruhumuzun en önemli gıdasıdır. Çocuklarımızda ise zihinsel, duygusal ve sosyal açıdan sağlıklı gelişimleri için fiziksel ihtiyaçlarının yanında duygusal ihtiyaçlarının da karşılanması oldukça önemlidir. Var olan bilgi eksiklikleri zamanla giderilebilir ancak, kişiliğin temellerinin atılmasından sonra, ruhsal ihtiyaçların doyurulması güç olacaktır. Unutmayalım ki, her şey yerinde ve zamanında bir anlam taşır. Ruhsal ihtiyaçların telafisi olamayacağından; çocuklarımızın duygusal ihtiyaçlarını zamanında fark etmek ve doyurmak zorunludur. Bunun ilk adımı ise temel ruhsal ihtiyaçların neler olduğunu fark etmek ve öğrenmektir. Çocuklarımızın temel ruhsal ihtiyaçlarının başında sevgi ihtiyacı gelir.

İnsan hayatında çok anlamlı bir yeri ve değeri olan bu duygular insanda doğuştan mevcut değildir. İnsanoğlu bu duyguları doğduktan sonra yaşayarak, görerek öğrenir ve o da bu duyguları başkasına göstermeye, uygulamaya başlar. Herhangi bir ihtiyacını karşılamak amacıyla yavrusunu kucağına alan, bağrına basan bir anne, bu davranışlarıyla sevilmenin, sevmenin ilk derslerini vermektedir. Sevilmeyi böylece öğrenmeye ve yavaş yavaş alışmaya başlayan çocuk kısa bir süre sonra da bir besin maddesi gibi sevmeyi sevilmeyi bekler. Sevgi ve şefkat insan ruhunun üretebildiği en gönül okşayıcı duygulardır.         
Çocuk psikologlarının ortaya koydukları şu gerçek çok önemlidir: “İnsan, sevme yeteneğini sevilerek kazanır. Sevmeden önce sevilmeyi öğrenir.” Bu nedenle çocukluğunda sevgiye doymamış fertler, hem başkalarını sevemez hem de dengeli bir kişilik geliştiremezler. Çocuğun sevmeyi öğrenmesi için öncelikle isteyerek dünyaya getirilen bir çocuk olduğunu hissetmesi ve bilmesi şarttır. Hayatı sevgi ile algılayıp, sevgiyi alıp vermesi bu temel üzerine atılır.

Yine araştırma sonuçlarına göre; yeterli sevgi gören çocuklar görmeyenlere göre zihinsel, sosyal ve duygusal olarak daha sağlıklı gelişim göstermektedir. Sevgi yoksunu olan çocuklar kendini dışlanmış, değersiz ve güvensiz olarak görür. Bebeklikten itibaren fiziksel temas ve dokunma ile çocuğa gösterilen sevgi biçim değiştirerek onunla zamanı paylaşmak olarak devam eder. Sevgi ve şefkat gören çocuk çevresiyle uyum sağlayarak, rahat iletişim kurar. Sevgi ve şefkat gören çocuk da özgüven duygusu gelişir.

Aileyi bireyin en yakın olduğu ve toplumsallaşma süreci içinde birey üzerinde en etkili olan toplumsal grup olarak tanımlayabiliriz. Bir çocuğun eğitime ilk adım attığı yer aile ortamıdır. Çocuk, ilk ve en yakın çevresi olan aileden oldukça yoğun bir şekilde etkilenir. Kendisine ve çevresine değer veren, yaptıklarının sorumluluğunu alabilen, olumlu benlik algısına sahip bireylerin yetişmesinde ailenin rolü küçümsenemez. Kişiliğinin gelişmesi ailede başlar ve toplumsal kurallar burada öğrenilir. Fiziksel, psikolojik gereksinimlerinin yanında, aile ortamı çocuk için vazgeçilmez olan güvenlik ve sevgi gereksinimlerini karşılar. Sevgi gören çocuklar sıcak ve uyumlu bir arkadaşlık geliştirirken, sevgisiz büyüyenler, ilişkilerinde düşmanlık yolunu seçer. Çocukların ebeveynlerle olan ilişkileri, sergiledikleri davranışlar ve dolayısıyla suça eğilimli olma üzerinde etkilidir.

Sevgi, bilinçli ve ölçülü ise etkinlik kazanır. Aşırı koruyucu ve abartılmış sevgi ile büyütülen çocuklar hayata ve sosyal yaşama gereğince hazırlanamazlar. Hayattan edinmeleri gereken deneyimleri edinmeden hayatla karşı karşıya kaldıklarında hayata uyum sağlamakta güçlük çekmektedirler. Ailenin sıcak kucağından ayrılmak istemezler. Beceriksiz, çekingen ve sakar görünürler. Atılım ve başarma gücünden, kendilerini kabul ettirme istek ve yeteneğinden yoksundurlar. İçlerindeki cevher kolay kolay su yüzüne çıkmaz. Çoğunlukla başarısız ve mutsuz olurlar. Toplumsal yaşam bir kavga ve bir güç yarışıdır. Çocuk bu yarışta baştan yenilgiyi kabul eder. Çocukta yarışma isteği dahi görülmez. Aileden uzak yaşamak çocuk için çok acı gelir.

Ailenin aşırı hoşgörüsü ve çocuğa olan düşkünlüğü çocuğu bencil yapar. Çocuk dünyanın merkezi olarak kendisini görür. Daima dikkat çekmeye ve etrafındaki kişileri kendi emri altında tutup, hizmet ettirmeye çalışır. Çok zayıf bir sosyal uyumu vardır. Arkadaş çevrelerinde lider olmadığı zaman da dışlanırlar. Çocuk kendini topluma kabul ettirmek için zaman zaman isyankar davranışlar sergileyebilir.

Sevginin aşırısı ise eğitimin gevşekliğine sebep olur. Yani; “Çocuğu hoş gör, yaptıklarını boş ver; çocuktur her şeyi yapar; onun her dediğini yapın; ona sevgi verin yeterlidir.” şeklinde yüzeysel ve asılsız öğretilerden oluşan bir anlayış çocuğun, aileye bağımlı, kendi başına kararlar alamayan, sorumluluk duygusundan yoksun bireyler olarak yetişmesine neden olur. Bunun tam aksi durumda ise yani, sıkı eğitimin ve yetersiz sevginin olduğu ortamda yetişen çocuklar ileride ya pasif, içine kapanık ya da agresif ve saldırgan davranışlar gösterir.

En olumlu tutum, temel gereksinimleri en uygun biçimde karşılayan, kişide kendi kendisini doyurabilme yetisi geliştiren, özdenetimi ve özgüveni artıran sevgi ve eğitim gibi iki temel öğeyi en sağlıklı biçimde ve oranda içinde bulundurandır. Anne babaların çocuklarına yönelik tutumlarının sağlıklı olması, büyük ölçüde onların kendi içlerinde barışık, dengeli, huzurlu ve birbirlerine karşı sevgi dolu ve saygılı olmalarına bağlıdır.

Tek çocuk, ilk çocuk, tek erkek veya kız çocuk, en küçük çocuk, sonradan kavuşulan geniş bir sülalenin tek erkek çocuğu olan çocuklar genellikle abartılmış sevginin odak noktası olurlar. El bebek, gül bebek büyütülürler. Aile tarafından çocuğun her çağrısına cevap verilir. Bir kral gibi her dediği anında yerine getirilmeye çalışılır. Bu tür çocukların üzerlerine titrenir. Ağlamasın, üşümesin, terlemesin, hasta olmasın, yorulup incinmesin, mikrop kapmasın diye aile üyeleri ellerinden gelen tüm gayreti gösterir. Abartılmış sevgi ve aşırı koruyuculuk daha çok anne çocuk ilişkisinde ortaya çıkmaktadır. Aşırı koruyucu anne baba çocuğuyla öyle bütünleşir ki onun büyüdüğünü ve olgunlaşabileceğini asla kabul etmek istemez.

Anne baba olarak çocuğa doğal yaşam fırsatını vermeliyiz. Psiko-sosyal gelişimi için yardımcı olmalıyız. Gelecekte girişimci, sosyal ve olgun bir kişi olması için imkan sağlamalıyız. Çocuklar hayatları boyunca kendi ayakları üzerinde kendileri durabilmelidirler. Anne baba olarak bizim görevimiz çocuklarımıza iyi örnek olarak rehberlik etmek ve kendi başlarına sağlıklı, mutlu bir hayat sürmeleri için gerekli imkanı sağlamak ve gerekli eğitimi en güzel şekilde verebilmektir.

Evde sevgi ve ilgi görmeyen çocuk, ilgi çekmekten hoşlanır ve ilgi çekmek için akla gelmeyen yollara başvurur. Aile çevresinin değeri, sevgi ve güvenliğin doğal kaynağı oluşundan ileri gelmektedir. Sevgi duymak, şefkat görmek, çocuğun ihtiyaçları arasındadır. Bu durum çocuğun suça yönelmesini engelleyici niteliktedir.

Çocuğun anne babadan alacağı iki şey vardır: Sevgi/ilgi ve eğitim. Her çocuk kendisine verilen sevgiyi ve eğitimi, gösterilen ilgiyi eşit oranda alma hakkına sahiptir ve bunu somut olarak görmek ister. Dolayısı ile anne babalar çocuğun kişisel özelliklerine, başarısına ve motivasyonuna bağlı olarak çocuğu değerlendirmemeli, edinimleri koşulsuz çocuklarına vermelidirler.

İnsanları bir arada tutan en önemli etken karşılıklı yararlanma ve dayanışma gereksinimidir. Sevginin karışmadığı insan ilişkileri, çıkar ilişkileri olmaktan öteye gidemez. Sevgi, insan topluluğunun bulunduğu her yerde vardır. Ailenin olduğu gibi toplumsal yaşamın da kaynaştırıcı gücü ve mayası sevgidir.

Sevgi önemli bir değerdir. Bu değere sahip olan insanlar, değerli işler yapmak için istekli olmakta ve değerli işler yapabilme cesaretine sahip olmaktadırlar. Sevgiden mahrum olan bireyler, hayatlarını sevgi arayışı içinde sürdürmektedirler. Bir anne babanın çocuğuna vereceği en değerli şey, sevgidir. Anne babanın çocuğuna karşı en temel görevi; sevgiyi hissettirmek ve sevmeyi öğretmektir. Sevgi tüm hastalıkların şifa kaynağıdır.

Sonuç  olarak şunu hiç hatırdan çıkarmamalıyız. Hâce Hazretleri’nin (ksa) buyurduğu gibi:

“Sevgi ibadettir.”

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2013 NİSAN SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort