JoomlaLock.com All4Share.net

EFENDİMİZ VE BAYRAM

Ulvî mânâsıyla bayram, ruhlara lütfedilen mânevî kanat. Çilelerden huzura uzanan semavî bir sırat. Ölümün, sonsuz diriliğe çevrildiği ân-ı vuslat.

Şimdiki tecellîsi itibarıyla Hüsn-i Mutlak’ın cemâl ufkunda geçen ve fânîlik perdelerinin ötesinde yaşanan bir müjde-i hayat... (M. A. Eşmeli, Şebnem Dergisi, s.32)
İslamî Bayramların Ortaya Çıkışı

Efendimiz’in (asv) şehirlerine teşrif ettikleri dönemde Medineliler cahiliyye devrinden kalma iki bayram kutlarlardı. Bu günlerde oyunlar oynanır ve şenlikler yapılırdı. Hz. Peygamber Efendimiz (sav) bu bayramları görünce: “Bu iki gün nedir?” diye sual buyurmuş, onlar da “Biz cahiliyye devrindeyken bu iki günde şenlik yapardık.” diye cevap vermişlerdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber Efendimiz de (sav); “Allahu Teâlâ, sizin bu iki bayramınızı onlardan daha hayırlı iki bayram ile değiştirdi: ‘Iyd-i Fıtr’ (Ramazan Bayramı) ve ‘Iyd-i Edhâ’ (Kurban Bayramı).” buyurmuştu. (Ebu Davud, Sünen, I, 675)

Toplum ve ferd düzeyinde meşrû ölçüler çerçevesinde eğlenmenin bir ihtiyaç olduğuna inanan dinimiz mensuplarının bu ihtiyaçlarını göz ardı etmemiş bilakis nasıl olması gerektiğini en ince detaylarına kadar Hz. Peygamber ve O’nun güzide ashabının hayatıyla bizlere haber vermiştir.  

Bayram geleneği insanın fıtratında var olan eğlenme, yaptığının/amelinin karşılığını görme ve isteme, günümüz tabiriyle ‘deşarj’ olma duygusunun ve ihtiyacının tazyikiyle Cenâbı Bâri Teâlâ tarafından kullara bahşedilmiş neşe ve sürur günleridir.

Yaş Kuru Her Şey Kur’ân’da Bildirilmiştir
Cenâbı Hakk’ın “İslâm” ismi altında inzal buyurduğu ve bizim de kul olarak itaat etme zorunluluğumuz olan hakikatte ölçüsüz, hudutsuz hiçbir konu yoktur. En basitinden içinde bulunduğumuz oruçtan örnek verebiliriz. Ayeti kerimelerde orucun sayılı günlerde olduğu beyan buyrulmuş. Bu meyanda, hakikatin izahı olarak Cenâbı Hakk’ın en geniş kapsamda ifade buyurduğu: “…Yaş ve kuru (hiçbir şey) müstesna olmamak üzere hepsi apaçık bir kitaptadır.” (el-En’am: 6/59) ayeti kerimesini de görebiliyoruz. Bu ayeti kerimeyi biz Allah’ın (cc) kullarına her meselede çizdiği bir hudut olduğu ve kulların bu hudutlara riayet ederek ancak Hakk’a sevimli bir kul olabileceği şeklinde de anlayabiliriz. Cenâbı Hak hiçbir mevzuyu müphem, muğlak, kulun nefsi/indî yorumlamasına bırakmamıştır. Her mesele ile ilgili ya ayeti kerimeler, ya Efendimiz’in kavl-i şerifleri veyahut da geçmişten günümüze gelen rasih, salih ulema tarafından en ince ayrıntısına kadar bildirilen hükümler mevcuttur. Müslümanın her hareketinin ölçüsü bellidir ve buna göre hareket etmek zorundadır.

Konumuzla ilgili olarak meseleye baktığımızda insanın, nefsinin oyunlarına çabuk kanabileceği bayramlarda nasıl eğleneceği de yine Cenâbı Hakk’ın Zâtı tarafından belirlenmiştir. Müslüman hiçbir hâl ve kârda Allah’ın halifesi olduğunu ve bu dünyaya Rabbi’ne ibadet, O’nu tanımak için gönderildiğini unutmamalı ve vasat yolu seçerek sırat-ı müstakim üzere, teenni ile hareket etmelidir. İslam, Müslümanın bayramının nasıl olacağını, nasıl eğlenebileceğini belirlemiştir. Bu ölçüyü usve-i hasene olan Efendimiz’in hayatından öğrenebiliriz.
Efendimiz’in Bayramları Nasıldı?

Efendimiz (asv) bayram günlerini ihyâ etmeye geceden başlar ve: “Kim bayram geceleri kalkıp karşılığını Allah’tan bekleyerek namaz kılar, geceyi ihyâ ederse, kalplerin öldüğü o günde kalbi ölmez.” (İbn Mâce, Sıyâm, 68) buyururdu.

Efendimiz’in (sav) bayram günü ise namaz ile başlardı. Namaza giderken de önce yıkanır, güzel koku sürünür, en güzel elbiselerini giyer, birkaç hurma yerdi. Rivayetlerde Efendimiz’in ashabdan bazı sahabi efendilerimiz ile birlikte namaza gittiği ve namaz yerine gidinceye kadar yüksek sesle “Allahu Ekber, Allahu Ekber!” buyurarak tekbir getirdiklerinden bahsedilir.

“Bu günümüzde yapacağımız ilk şey namaz kılmaktır.” buyuran Resûlullah Efendimiz, mü’minin eğlencesinin ölçülerini belirlemeye başlamıştır. Mü’min mutluluk anında kendisine bu sevinci bahşeden Rabbi’ne şükretmelidir. Hüzün halinde ise yine Rabbi’ne iltica ederek bu hâl üzere iken kendisinden Rabbi’ni üzecek, O’nunla irtibatına halel getirecek en küçük bir düşünceden bile kendisini koruması için yalvarmalıdır…

Efendimiz bayram sohbetlerinde Kur’ân’dan ayetler okur, zekâtı, takvayı ve Allah’a itaati emreden, Allah’ın emir ve yasaklarına uymayı teşvik ederlerdi. Bayram namazına gidiş ve geri dönüş yollarının farklı olmasına özen gösteren Efendimiz, bu hareketiyle birçok kişiyle bayramlaşmış olurlardı…
Efendimiz’in Eğlencesi

Yukarıda Efendimiz’in bir bayram gününü nasıl geçirdiğine dair birkaç rivayeti naklettik. Görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz’in en mutlu günlerinde bile kulu gaflete düşürecek, masivaya daldıracak, şehevî arzular uyandıracak hiçbir fiilene rastlamıyoruz. Efendimiz’in bayram eğlenceleriyle bugün bizlere dayatılan bayram eğlencelerinin mukayesesini yapmaya çalışalım. Filan artist şu kanlada, filan şarkıcı bu kanalda diye televizyonlarda çokça gördüğümüz bayram eğlenceleri bizlerin sahih İslam’dan ne kadar uzaklaştığımızın, İslam’ın hayatımızdan ne kadar uzak kaldığının bir göstergesi olsa gerek.

Hâce Hazretleri’ne (ksa) “Efendimiz’in eğlence anlayışı nasıldı?” diye sorduğumuzda şöyle buyurdular:

“Peygamberin eğlencesi de dünyayı kullanışı gibi yerli yerinde, hikmetine binaen… Efendimiz’in eğlencesi bizim anladığımız mânâda bir eğlence türü, değişik oyunlar, insanı gaflete düşüren şekiller, aslı olmayan, mânâ boşluğu içeren hâl, hareketler değil. Peygamberin eğlencesi gönül ferahlığı, yine rızaya uygun, insanları eğiten, öğreten hâl hareketler… Eğlence bunlar…

Mesela bir bayramlaşma, tebrikleşme… Bu kardeşliği artıran bir hadise… Bu da bir çeşit eğlence, Peygamberî bir eğlencedir.

Hediyeleşme, bir dünya metaını insanların birbirlerine alıp vermesi, aralarında alıp vermesi bir eğlencedir. Önemli olan şey bunu yaptıran gaye. Bundaki gaye muhabbetin gelişmesi, insanların birbirine yaklaşması, birbirini sevmesi bir eğlencedir.

“Dünyanızdan namaz sevdirildi.” buyurmuş, toplu halde, kalabalıkla bayram namazı kılmak… Bu da bir çeşit eğlencedir. Burada Hakk’a kulluğun itaatin, paylaşılması var. Allahu Teâlâ’nın âlemlerin Rabbi olduğunun neşredilmesi, ilan edilmesi var. İnsanlara bir sorumluluk bilinci öğretmek var. Bir büyüğün huzurunda bir araya gelmek. O büyüğe karşı itaati, saygıyı, tazimi talim etmek var… Bu bir eğlencedir.

Çocukların seviyesine inip onları sevindirmek bayram eğlencesidir. Bundaki gaye insanın değerini, kıymetini, eşref olduğunu ortaya koymak. Ve sınıf farklılıklarını bertaraf edip büyük-küçük ayrımı yapmaksızın herkese konumuna, durumuna göre ilgi, alâka göstermek. Dolayısıyla büyüklerin yüklendiği, temsile çalıştığı hakikate küçükleri de ortak etmek…
Bakın bunların hepsinde bir eğiticilik, terbiye var. Ama dıştan baktığında bunlar bir çeşit eğlencedir. Mesela bu anlamda çocuklarınla bayram gezilerine giderek büyüklere saygıyı ve kimlerle ilişki içinde olacağını; hayatı boyunca ona yardımcı, destek olabilecek varlıkları ona göstermek. Çocuklarla kabristana gitmek, ölümü çocuklara öğütlemek. Çocuklarla camiye gitmek, ibadeti onlara sevdirmek, Allah’ı onlara tanıtmak…

Eğlence ama hedefledikleri amaçlar ve üretilmek istenen gayeler çok farklı. Bu mânâda Peygamber de bir insan ama mürşid, rehber, önder insan. İnsan olarak eğleniyor. Rehber, mürşid, önder, imam olarak eğlencesi ile de insanlığı eğitiyor. İnsanlığa şartlar ne olursa olsun, bayram olsun, seyran olsun hedeflerinden sapmamalarını, gayelerinden taviz vermemelerini, adım adım mutlak hedefe doğru, rızaya, likaya doğru ilerlemeleri gerektiğini anlatıyor. Bunu yaparken de dolayısıyla eğleniyor.  

İnsanı gaflete düşürecek, Allah’tan uzaklaştıracak, masiyet sayılacak hallere eğlence demek doğru değil. Bunlar Allah’a karşı isyandır.”

EFENDİMİZ’İN BAYRAM ALIŞKANLIKLARI

Tatlı Yeme Alışkanlığı
Enes b. Mâlik (ra): “Allah Resûlü (asv) Ramazan’dan sonra bayram namazına gitmeden önce mutlaka birkaç hurma yerdi.” buyurur. (İbn-i Mâce, Sıyâm, 49)

Kaynaklarımızda bayramlarda örf haline gelen tatlı yapma geleneğinin Efendimiz’in yukarıda geçen hadisi şerifinden yola çıkılarak oluşturulduğundan bahsedilir. Fakat ahir zaman Müslümanları olarak ifrat veya tefrit hastalığına müptela olduğumuz için bunda da aşırıya kaçmışız. Efendimiz tek sayıya riayet ederek birkaç hurma yediği halde bizler tepsi tepsi baklavalar, kutu kutu çikolatalar yiyoruz ve buna kendimizce sünnet kılıfını giydiriyoruz.

Bir başka aşırı, haddi aşan düşüncemiz de “Dünyada Müslüman kardeşlerimizin yaşadıkları, maruz bırakıldıkları sıkıntılar sebebiyle şimdi eğlenmenin zamanı mı?” düşüncesi.  

Hâce Hazretleri (ksa): “İslam cenazelerden sonra bile üç günden ziyade taziyeye izin vermemiştir. İnsandan hayatını yaşamasını istemiştir. Elbette ki bir Müslümanın dünyanın neresinde olursa olsun sair Müslüman kardeşlerinin çektiği çileleri unutması, bu çilelere duyarsız olması, onların hallerinden gafil olması hoş bir şey değil. Onların acısını bağrında hissetmeli ama bir taraftan da hayat devam ettiği için tüm insanlığı mateme sokamamalıdır. Asrısaadette de bu tip şeyler oluyordu. Efendimiz (asv) Medine’ye geldikten sonra Müslümanlar birçok çileler ve işkenceler görmeye devam ettiler. Şehid edilenler oldu. Peygamber kendi bayramlarından taviz vermedi. İnsanlara demedi ki “Kardeşleriniz bu halde, siz eğlenemezsiniz.” Yine düğünlerde def çalınmasını, değişik oyun yapılmasını teşvik etti.

Müslümanların acısı, çilesi üstünden prim elde etmeye çalışmak, bunu politika malzemesi olarak kullanmak yanlış. İslam bir bütündür. Bu bütünü kim nerede nasıl yaşamaya çalışıyorsa yaşamalı. Diyelim Afrika’da, Somali’de ve sair yerlerde aç bî-ilaç insanlar var diye biz burada su içmeyecek miyiz? İftarda, sahurda yemek yemeyecek miyiz? Bu intihar olur.

İslam’da aşırı bir matemcilik anlayışı yok. İyiliklerin de sıkıntıların da paylaşılması, bunun için yapılabilecek çarelerin araştırılması var ama bununla birlikte hayat yine devam edecek. Eğlence vakti geldiğinde eğlenilecek, cihad vakti geldiğinde cihad edilecek, taziye olduğunda taziye verilecek ama hayat tüm şubeleriyle devam edecek. Bir şey oldu diye hayatın geri kalan kısmını, İslam’ın bize sunduğu hakları tatil edemeyiz. Eğer İslam’ın bu tip güzelliklerine devam edilmezse bunlar unutulur.” buyurdular.

Alvarlı Muhammed Lütfi Efe’nin buyurduğu gibi:

Can bula cananını,
Bayram o bayram olur.
Kul bula sultanını,
Bayram o bayram olur…

Cenâbı Hak cümlemize gerçek bayramlar yaşatması dileğiyle…

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 AĞUSTOS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort