JoomlaLock.com All4Share.net

EHLİ SÜNNET KAVRAMI

ehli sünnet

Ehli Sünnet Kavramı - Yusuf Fuad

Sayı : 106 - Ekim 2016

 

Ehli Sünnet Kavramı

 

Modern çağın getirdiği ve götürdüğü şeyler nasıl ki madde planında köklü bir değişime sebep olduysa beşerin yaşayışında da aynı etkiyi gösterdi. Bu değişimin önü alınamaz bir neticesi olarak da anlayışta, bakışta, duyguda ve pek çok hissi unsurda; eskisiyle neredeyse taban tabana farklı ve hatta zıt yeni bir psikolojik dünya inşa etti. Yaşantı değişti, fikirler değişti, duygular farklılaştı. Günlük hayatta karşılaşılan olaylara verilen tepkiler bile değişti.

Kudemâ nazarında en üstün ahlaki mertebe isâr iken; eğer sana fayda sağlamayacaksa hemen yanı başında can çekişen insanları görmezden gelmen, kendi işine bakman “Pragmatizim - Faydacılık” diye anıldı ve “modern insan davranışı” olarak nitelendirildi; bu felsefe üzerine yazıldı, çizildi. Namus, ar sahibi olmak, eline diline beline mukayyet olmak ahlakın yüceliğinden sayılırken; alabildiğine fuhşa batmak, ırz, namus bilmeden yaşamak övüldü, övünç kaynağı oldu.

Elbette manevi umdeler de bütün bunlardan nasibini aldı. Din adına ne varsa tahkir edildi, basitleştirildi, hep öteki plana atıldı. Fakat ezelden ebede, miskal tanesi kadar bir zerre bile kendisinden gizli olmayan Alemlerin Rabbi (Yunus 61) elbette bu değişimi, tahrifatı da biliyordu.

Allah (cc) bunun için:

اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ 

“Şüphesiz o zikri (Kur’an’ı) biz indirdik! Onun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr 9)buyurdu ve dinini korudu. Ama ta Rasulullah (sav) döneminden başlayan tahrif saldırıları hiç durmadı ve günümüze kadar da devam etti. Küfür cephesi ne kadar hücum etse de İslam hep galipti. Alemlere rahmet olarak gönderilen Nebi ahirete irtihal etti ama O’nun sahabesi geldi. Canıyla malıyla cihad etti, dünyanın dört bir tarafına ulaştı, yaşadığı saadet asrını anlattı, irşad etti.

Cenabı Hak Rıdvan Biatı dolayısıyla onlar için:

لَقَدْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ 

“Şüphesiz Allah, ağaç altında sana biat ederlerken inananlardan hoşnut olmuştur.” (Fetih 18) buyurur.

Sonra sahabe yoluyla yine Allah Rasulü’ne tabi olanlar geldi, devraldıkları vazifeyi canla başla idame ettirdi. Bu iki nesil vazifesini hakkıyla yaptı, rızaya ulaştı. Yine hidayet kitabında onlar için:

وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ

“İslam’ı ilk önce kabul eden muhacirler ve ensar ile iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır.” (Tevbe 100) buyruldu.

Ardından Nebevi yolun üçüncü kafilesi geldi. Hayırda yarıştı ve öyle bir mertebeye yükseldi ki ta seneler öncesinden onlar da müjdelenmişti bizzat Fahri Kainat (sav) tarafından:

“İnsanların en hayırlısı benim asrım(daki ashabım)dır. Sonra onları takip edenler (tabiun), sonra onları takip edenler (etbâu’t-tâbiin)dir.” (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe) 

Bu insanlar eliyle korundu din. Bu insanlar mücadele etti cihad meydanlarında. Bu insanlar can verdi, ömür verdi bu yola. Her insanın olduğu gibi onların da bir eceli vardı, vaktini dolduran ayrıldı dünyadan. Fakat meydan boş kalmadı.

Yine bu kutlu yolun Peygamberi buyurmuştu:

“إن العلماء ورثة الأنبياء - Alimler nebilerin varisleridir.” (Tirmizî)

Bu kelâm-ı Peygamberi’nin işaret ettiği gibi alimler geldi her dönemde. İmamı Azamlar, İmamı Şafiîler, İmam Maturidîler, İmam Ahmedler geldi. Hak Teala bu insanlar ile son din olan İslam’ı korudu, intişar ettirdi. Böyle kutlu bir vazifeye bu insanlar hizmet etti. Günümüze kadar da böyle geldi bu din. Kıyamete kadar da böyle devam edecek.

Fakat günümüzdeki fesadın tarihte hiç olmadığı kadar çoğaldığı, müslümanların ise rehavet içinde günübirlik mevzular ile meşgul olmaktan dine taalluk eden hususlarda gayet fevri hareket ettiği bir gerçektir. Bu denli umursamazlığın neticesinde, zaten her an pusuda bekleyen küfür cephesi atağa geçmek için büyük bir fırsat bulmuştur. Karşılaşılan elim manzaranın gayet doğal bir sonucu olarak yoğun taarruzlar İslamî umdeleri aslı itibari ile olmasa da manası, yorumlanması itibariyle tahrif etme imkanı elde etti. Kur’an’a, sünnete, ulemaya bakış değiştirildi, İslam şeairi hakir bir duruma düşürüldü. Bütün bunların neticesinde mülevves zihinlerde İslamî kavramların mefhumu da bozuldu. Biz de işte bu kavramların en mühim olanlarından bir kaçını ele almaya çalışacağız.

Müslüman - Ehli Sünnet - Şia

Müslümanlığın mahiyeti maruftur. Asıl üstünde durmayı düşündüğümüz diğer iki kavram.

“Sunnî” ehli sünnete mensub kişilere denir. Peki, müslüman ismi varken “ehli sünnet mensubu” ifadesine ne gerek var?

Efendimizin ahireti şereflendirmesinin ardından ortaya çıkan fitneler ümmet içerisinde köklü ayrışmalara sebep oldu. Özellikle “el-fütnetü’l-kübra” diye isimlendirilen Hz. Osman’ın (ra) şehit edilmesi hadisesinden sonra başlayan kargaşa ortamı neticesinde itikadî sapmalar oldu. Zaman içerisinde aynı görüşü benimseyen insanlar bir araya gelip Cebriyye, Kaderiyye gibi mezhepleri oluşturdu. Fakat bütün bu dâl mezhepler kendilerine müslüman diyordu. Bu yüzden saf İslam akidesine sahip olan müslümanların ehli bidatten ayrılması ve tanınması için ayrı bir isme sahibi olması gerekti. Bu sebeple;

قُلْ هٰذِه۪ سَب۪يل۪ٓي اَدْعُٓوا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَص۪يرَةٍ اَنَا۬ وَمَنِ اتَّبَعَن۪يۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ 

“De ki: İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah’a çağırırız. Allah’ın şanı yücedir. Ben Allah’a ortak koşanlardan değilim.” (Yusuf 108)

Ayetindeki “…bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar Allaha çağırırız.” ifadesinden ve yine:

 

فَاِنْ اٰمَنُوا بِمِثْلِ مَٓا اٰمَنْتُمْ بِه۪ فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ 

“Eğer onlar böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse gerçekten doğru yolu bulmuş olurlar.” (Bakara 137)

Ayetindeki “…sizin gibi iman ederlerse…” ifadesindeki hitabın Allah Rasulü’ne ve ashaba olduğu göz önüne alınarak; saf İslam akidesini benimseyen müminler kendilerini isimlendirmek için; Allah Rasulü’nün yolunda manasına gelen “ehli sünnet” ve ashabın yolunda olan manasına gelen “(ehli) cemaat” kavramlarını kullandı.

Ayetlerden ve bizim burada zikretmediğimiz pek çok hadis-i şeriften ihticac ile ortaya konan bu tanım efradını cam ağyarını manidir. “Ehli sünnet” demek, bidat ehlinden de bidatlerden de beri olanlar demektir. “Cemaat” ifadesi ise ümmeti parçalayanlardan ve tefrikadan beri olanlar demektir. Hülasa “ehli sünnet ve’l-cemaat” ifadesi Allah Rasulü’ne indirilen İslam’ın bizzat kendisine mensub olanlar demektir. Kimilerinin iddia ettiği gibi sonradan ortaya çıkarılmış dinde yeri olmayan, bölücü bir ifade değildir.

Şia

Şîa kelimesi sözlükte “fırka, taraftar, bir kimseye uyan ve yardımcı olan” manalarına gelir.

Genel olarak üçüncü halife Hz. Osman b. Affan’ın (ra) öldürülmesinden sonra meydana gelen olaylarda Ali b. Ebi Talib tarafını tutan, onunla birlikte düşmanlarına karşı savaşan ve mücadele edenlere; Ali b. Ebi Talib’in taraftarları anlamında “Şiat-u Ali” denilmiştir. İlerleyen dönemlerde, özellikle de Kerbela hadisesinden sonra terimleşerek, Hz. Ali ve soyunun haklarını arayan, onun nesline yardım etmek için mücadele edenler ve bu mücadele fikrini benimseyenler için kullanılır olmuştur.

Bu fikirdeki insanlar hak üzere olan İslam cemaatinden gitgide kökleşen bir kin ve düşmanlıkla ayrılmaya başlamıştır. Zamanla siyasi bir hüviyet kazanan bu tefrika akide esaslarına taalluk eden meselelere kadar varmış ve günümüzdeki halini almıştır.

“Ne Şiiyiz Ne Sunni!”

Oryantalistlerin ve Batı kültürünün istilasının sonuçlarından olan ve sanki bir asla dönüş hareketi olarak görülen mezhepsizlik; müslümanların Şia’ya ve ehli sünnete bakışını da değiştirmiş, daha doğrusu bozmuştur. Ehli sünneti tefrika ve bidat olarak gören anlayış Şii düşünceyi sahiplenmiş, sanki “Ne Şiiyiz Ne Sunni!” gibi sloganik ifadelerle Şia fitnesini söndürebileceğini, asırlardır süre gelen ve yine Şia kaynaklı kini bitirebileceğini zanneder olmuştur. Hakikate tamamen muhalif olan bu zanla beraber tek suçlu ehli sünnet camiası olmuş, tezahür eden her problemin kaynağı olarak da hep o gösterilmiştir. Peki, gerçekten de kişi “Ne sunniyim ne de Şii!” diyebilir mi?

İslam tarihine, akaide, fıkha vesair diğer ulum-u şeri’yyeye dair birkaç soruya vereceğimiz cevap bu hususu izah etmek için yeterli olacaktır. Mesela Rasulullah’ın vefatından sonra sahabenin ekseriyeti (hâşâ) yanlış, fasit, bidat bir yola düşmüş ve hatta küfre düşmüş müdür? Hilafet meselesinde Hz. Ali’nin hakkı yenmiş midir? Hz. Aişe annemiz kendisine atılan iftiralardan beri midir? Hz. Ali ve onun soyundan gelenler tıpkı nebiler gibi her türlü hatadan korunmuş mudur? 

Bu ve benzeri birçok soru adeta bir turnusol kağıdı görevi görüp bizim nasıl bir itikada sahip olduğumuzu ortaya çıkaracaktır. Sadece zahiri planda bir “Ali taraftarlığı” ile ashabın geri kalanını tahkir etmek ve hatta küfürle itham etmek Şii itikadının medarıdır. Yıkılan Pers imparatorluğunun öcünü almak için İslam devletine ve milletine saldırmak da ta baştan beri Şia’nın asıl misyonu olmuştur.

Dolayısıyla ümmetin vahdeti Şia ile değil, ehli sünnet camianın kendi içerisinde olmalıdır. Ümmet düşmanları muhatap alınarak yapılacak içi boş vahdet söylemleri bir kenara bırakılmalı, tarafsızlığın neticede bî taraf olmaya götürdüğü unutulmamalıdır.

فَاِنْ اٰمَنُوا بِمِثْلِ مَٓا اٰمَنْتُمْ بِه۪ فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا هُمْ ف۪ي شِقَاقٍۚ فَسَيَكْف۪يكَهُمُ اللّٰهُۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۜ 

“Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa kesinlikle doğru yolu bulmuş olurlar; fakat eğer yüz çevirirlerse bilesin ki bir ayrılıkçılığın içindedirler. O takdirde artık onlara karşı Allah sana yeter; O, işitendir, bilendir.” (Bakara 137)

 

Yazar: Yusuf Fuad

 

Bu kategoriden diğerleri: « ÎSAR PEYGAMBERLERİN SIFATLARI - 2 »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort