JoomlaLock.com All4Share.net

El-MUVÂFAKÂT’IN YOL GÖSTERMESİYLE; MAKASID-UL ŞERİA * -1-

“Güneşin altında söylenmedik söz kalmadı.” Atasözü
“Yeni şeyler söylemek lazım cancağızım.” Hazreti Mevlana

Şeriat anlaşılmak (ifham)  için konulmuştur.

Hâce Hazretleri “ Sizler Kuran ayetlerine inanç manzumesi diye bakıyorsunuz, biz ise tefekkür malzemesi diye bakıyoruz .” buyurmuşlardır. Bugün Müslüman olmak, ekseni kaydırılmış bir dine-şeraite bağlanma tehlikesini içinde barındırmaktadır. Şeriat Allah’ın anlaşılması için vaaz olunmuşken bugün hâkimiyeti için Müslümanların yardımına muhtaç hale getirilmiş bir hükümler manzumesi durumuna düşürülmüştür. “…Hüküm Allah’ındır.”  vahyi ilahisi yürürlükteki kanunlar olarak tefsir edilmektedir. Yasaların şeraite dönüştürülmesi, hükmün Allah’ın olduğunun kanıtı olarak görülmektedir. Yasaları değiştirme gücünü kendilerinde göremeyen ya da bu tarakta bezi olmayanlar bu vahyi ilahi ehli kitaba inmiştir deyip işin içinden sıyrılmaya çalışmaktadırlar. Bu ne büyük bir edepsizliktir ki Allah’ın hükmü Müslüman’ın hâkimiyeti neticesi gerçekleşiyor. Bu ne umursamazlıktır ki Allah’ın hükümlerini tarihleştirme ya da özelleştirme yetkisini zayıflar eline alma cüretini gösteriyor. Hüküm Allah’ındır o kadar. Allah bugün her zaman ki gibi Hâkim fakat Müslümanlar mahkûmdur. Allah sadece Müslümanların Rabbi değil, âlemlerin Rabbi’dir. Hükmü, adaleti herkese caridir. Son söz, her işin neticesi, akıbeti Allah’a aittir. Allah’ın dediği olur. Müslüman bunu ne kadar anlarsa Allah’ın kastına katılma imkânını o kadar elde eder.

Fakat bugün anlayış değil şeriatın eksenine hâkim olmak, başa güreşmek anlayışsızlığı getirilmiştir. Zayıf olduğu için de hâkim olmak için mücadeleyi temel yapan bir anlayışsızlıkla karşı karşıyayız. Zayıf olduğu için de ölmek kutsanmış. Ölmeye cihad, ölene şehit denmiştir. Bu bir fakir avuntusudur. Oysa cihattaki kasıt galip gelmektir. Ölmek, yenmek için öldürmeye
gidildiğinden değerlidir. Cihad kazanmak için yapılmalıdır. Bugün cihad ölmek için ya da öldürmek için yapılıyor. Hâce Hazretleri’nin ifadesiyle; “Müslüman ayağa kalktı mı oturmamalıdır.” Strateji Allah dostlarının işidir. Müslüman bireyi aşar. Müslümanlar bugünlere gelene kadar ne kadar çok ayağa kalkıp da oturdular. Her şeyi kör düğüm haline getirdik. Bu düğüm ancak kesilerek çözülür diyoruz şimdi de. Müslüman, Allah’ın yanında değerli olan ne varsa kendini onlara elini uzatma imkânı varmış gibi görüp bir de o kutsiyetleri cahilliğinden eğip bükmeye çalışırsa ne olur. Müslüman Allah’tan korkmazsa münafık nerede, kâfir nerede kalır.

Bireyler ve gruplar arasında gerçekleşen anlaşmazlıkların çözümünde anlaşmazlığın Allah ve Resûlü’ne getirilmesi bir emri ilahidir. Burada insanlar arasındaki husumeti gidermek hedeflerden biriyse de asıl hedef değildir. Asıl hedef çözüm için ortaya konulan kurallar, hükümler çerçevesinde hükmü koyanın hüküm koyma usulüyle kendisini kullarına tanıtmasıdır. Kullarının arasını her zaman sulh etmeye çalışması, kullarının kendisine gönül rahatlığı ile yönelip kulluklarını icra etmesi içindir. Toplum ve birey Allah ve Resûlü’nün tedavi ve çözüm tarzlarıyla selamete ererse Allah ve Resûlü daha iyi tanınmış olacaktır. Çünkü insanın en zor hali çıkmaza girdiği hallerdir. Kimse insanın en zor halinde bana gel demez. Hukuka başvur der. İşte işlerin çıkmaza girdiği, husumetlerin açığa çıktığı, tarafların birbirlerini hedef aldığı böylesine zor bir durumda Allah ve Resûl’ünün bize gelin biz bu zorluğu çözeriz buyurmaları, Allah’ın kullarıyla irtibatını, kullarına yakınlığını, kulları için neleri göze alabildiği gibi birçok sıfatlarını, özelliklerini açığa çıkaracaktır. Şeriat Allah’ın kulları arasındaki muamelelere ilahi müdahalesidir. Bu müdahale ile kendini izhar etmiş olur.

Şeriat istikra yoluyla elde edilen bilgilerden oluşur.

İstikra, tümevarım demektir. Birbirini destekleyen çok sayıda delil bulunduğu zaman kesin bir delalet yani katilik açığa çıkar. Verilerin tümünden o konu ile ilgili sayısız denilebilecek delillerin toplanmasıyla ulaşılan neticeye istikra denilir. Deliller tek tek ele alınırsa hepsi de zan ifade etmekte eşittirler.

İşte bugünkü hastalıklarımızdan biri de budur. Efendim, bu konuda hadis var, şu konuda ayet var denilip birçok hükümler çıkarılmaktadır. Oysa ahkâmı ilahinin kastına, hedefine ulaşabilmek insan emeğinin, çaba ve gayretinin neredeyse tükendiği bir çalışmaya ihtiyaç duyar. Bu gayrete bütün İslam âlimleri içtihat demişlerdir. Bugün içtihat edilmeden hüküm çıkarılmaktadır. İnsanlar kaynaklardan o an ne akıllarına geliyorsa ona hüküm demektedirler. Vicdanı olanlara seslenmek her zaman bir ışık doğmasına vesile olabilir. Bütün vicdanı ölmemiş Müslümanlara sesleniyoruz: Dikkat edin! Kendi beğeni ve zevklerinizin ilahi hükümleri teslim alma çabasına karşı cihad başlatın. Cihadın özü de zaten budur. “Kendi heva ve hevesini ilah edinmeye çalışanı görmüyor musun?” hitabı ilahisi bugün Müslüman gözükenleri ele veren en önemli ölçüdür.

Şatibi’de din-şeriat ayrımını net bir biçimde göremedik. Kanımızca din gibi şeriatın da ilahi olduğu fikrinde gözüküyor. Oysa Hâce Hazretleri dinin ilahi şeriatın beşeri özelliklerde olduğunu buyurmuşlardır. Bizler bu ifadeyi şu şekilde formüle ediyoruz: Dinin kaynakları Kur’an ve sünnet iken şeriat icma ve kıyastan ibarettir. İcma ve kıyasın taban aldığı kaynak tabii ki vahyi ilahidir. Fakat neticede icma toplu görüş, içtihatta bireysel görüştür. Hazreti Âdem’den itibaren değişmezlik gösteren din iken yoruma açık değişim gösteren kısım hep şeriat olmuştur.

Şeriat hem dünyada hem de ahirette kulların maslahatlarının temini amacına yöneliktir. Maslahatlar ve mefsedetler sadece ahiret hayatına yönelik bir dünya hayatının gereklerini temin için dikkate alınmakta; nefislerin arzu ve istekleri doğrultusunda celp ve defi istenilmemektedir.

Bugünkü cari, beşeri hukuktan şeriatı ayıran en önemli yönlerden birisi, dünya hayatını değil, ahiret maslahatlarını baz alarak hüküm çıkarılması olgusudur. İnsan bu âlemde yalnız başına değildir. İnsan bir sürecin içindedir. Sürecin, dünya hayatı kısmındadır. Dünya hayatı, sürecin imtihan yönünü gösterir. Atılacak adımlar ise sürecin tümü hesaba alınarak atılmalıdır. Dünya hayatımızdaki karşılaşacağımız her hadiseye takınacağımız tavır, yaradılış gayemiz çerçevesinde şekillenmelidir. Yaradılışın inkârı için gerçekleştirilen çabalar, bu ekseni ortadan kaldırma neticesini açığa çıkarmaktadır. İnsanın nasıl ki kendi iç âlemindeki bütünlüğü (tevhidi) bugün parçalanmışsa sürecinin bütünlüğü de öyle parçalanmıştır. Batı zihniyeti, her şeyi olabildiğince en küçük parçalarına bölerek tanımaya çalışır. Kesretçidir. Allah’ı da bunun için üçe bölmeye kalkmıştır. Yoksa anlayamaz. Kendisi gibi olan İsa, Allah olmak zorundadır.

Parça içerisindeki hadiseler bütün hesap edilmeden soyutlanarak tek, yalnız ele alınırsa çözüm için yapılan tespitlerin kendisi, hastalıkların kaynağı durumuna gelir. İslam şeraiti buna izin vermez. Kesrette vahdeti savunur. Bir hüküm çıkarılacaksa bu Allah’tan aşağıya doğru bir okumayla gerçekleştirilir.

Hikmet olmadan hüküm olmaz. Hikmet bir düşünce değil, bir sıfattır. Sahibinin kastını gösterir. İnsanlığı yaradılışından koparmak, yaşamını yaratılış gayesine göre şekillendirmesini engellemek, zalimlerin kendi istek ve arzularını gerçekleştireceği en verimli durumun meydana gelmesini sağlar. Zalimlerin istemediği tek şey Allah’tır. Allah kuluna kendi istek ve arzularından sıyrılıp kulu için takdir ettiği nimetlerine kendi gayretiyle katılabilmesi için şeriat imkânını vermiştir. Kul kendinden ne kadar vazgeçerse Allah’tan o nispette kazanmış demektir ki şeriatın maslahat dediği de işte budur.

*İmam Şatibi’nin eseri


GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 ARALIK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort