JoomlaLock.com All4Share.net

EV SEMASI -2-

Semboller Dünyasında Bir Ev: “Beyt-i Ma’mur”

Nesneler arasında somut ilişkileri ve bu    ilişkilerin iç düzenini, yasalarını araştıran ilimlerin, özellikle fizik ilimlerin kavram ve anlatımları somut söylemlerdir. Çünkü araştırma alan ve konuları doğrudan somut, nesnel varlıklar dünyasıdır. Her ne kadar bilinenden bilinmeyene ulaşmak, ilimlerin hiç ihmal edilmek istenmeyen hedefi ise de bugünkü modern ilmi, bilinmeyenden çok, gözlem ve deney dünyasının ilk hamlede bilinen olayları daha çok ilgilendirir görünüyor. Şu halde yeterli düzeyde bilinmeyenlere ilişkin entellektüel ve ilmi hazırlık, deney ve birikimlere sahip olmayışımız, doğrudan değil içinde yaşadığımız somut varlıklar dünyasını, kozmolojik alemi de aşan bir alan hakkında bazı şeyler söylemeye kalkışmamız kendiliğinden bazı zorluklar çıkarmaktadır.

İlki bu alana ilişkin somut, denenebilir ve   gözlenebilir bütün maddi veri ve bulgulardan yoksunuz; ikincisi, öne süreceklerimizin doğruluğunu veya gerçeklik değerini ölçme, kritik etme imkânlarına sahip değiliz ve son olarak bu konu esasında modern insanın entellektüel ve ilmi uğraş alanının çok çok dışında hatta kullanılan bilgi araçlarına ve kaynaklarına “ilmi bir değer” gözü ile bakamaz.

Ne var ki insanın evrenin öncesi ve nihai kaderi ile ilgili söylenen her sözün kadim bir geçmişe dayanması, bu kadim geçmişte söylenenleri, sembolik bir anlatım değerini kazanması oldukça düşündürücüdür. Geriye doğru gidildikçe Antik Yunan’dan Kadim Hind’e kadar Mısır, Babil, Mezopotamya, Keldani, İran, Çin ve bu arada İslam, fizik dünyayı aşan gerçekliklerin hemen hemen tamamını sembollerin yüksek ve zengin diliyle anlatmayı vazgeçilmez bir ilke olarak benimser. Anlaşılan şu ki, sembolik söylem bütün zamanlara karşı dayanıklı bir dil temeline dayanır. Ve semboller, her çağda insanoğlunun maddi ve sosyal bilgi düzeyinde gelişen ilmi te-rimlere “bir şekilde” tekâbul etme özelliklerini gösterirler. Öyleyse kadim zamanlarda, evrensel ve kozmolojik gerçeklikleri ile bunları da aşan gerçeklikleri bize ve bizden sonraki kuşaklara aktarmak isteyen kadimlerin söylemlerinde sembolik bir dil kullanmaları, onların bilgi eksikliğini değil, bütün zamanların bilgi ve kültür düzeyleri karşısında aşınmalara dayanıklı özel bir anlatım biçimi seçme niyetlerini gösterir.

Evet, yöntemle ilgili hatırlatma gereğini duyduğumuz bu noktalara da böylece işaret ettikten sonra gelelim Beyt-i Ma’mur’a yani Ma’mur Ev’e.

İslam kaynaklarının tümüne kaynaklık etmiş olan ve otantikliği konusunda kimsenin kuşku duymadığı Kur’an’a göre yeryüzünde insanlar için kurulan ilk ev Ka’be olmakla birlikte, varlığın varoluş süresince Ka’be’den de önce kurulmuş bir ev vardır ve bu da Ka’be gibi aynı fonksiyonları görmek için tesis edilmiştir. Kur’an’da bu ev, “Beyt-i Ma’mur, Ma’mur Ev” olarak zikrediliyor.1  Allah, önemli bir mesaja yeterince dikkatleri çekmek üzere Tur’a satırlar halinde yazılı Kitab’a ve sözü edilen Ma’mur Ev’e and içer.2

Kaynaklar, Beyt-i Ma’mur’un öncelikli bir ev olduğunu söyler. Ancak bu ev, insanların üzerinde yaşadığı yeryüzü gezegeninde değil, “göklerde” ve gökler kavramını da aşan “Arş’ın altında” varoluşun özel bir anında tesis edilmiştir. Tesis edici Allah veya meleklerdir. Temel fonksiyonu meleklerin etrafında “tavaf” etmesidir ki, insanlar da bilindiği gibi hac ibadetlerini yerine getirirken Ka’be’yi tavaf eder.

Ezraki’ye göre “Ma’mur Ev” yedinci semada bir evdir ve Hz. Ali’ye kadar dayandırılan bir rivayete göre hergün onu yetmiş bin melek tavaf eder.3  Hasan Basrî’ye göre Ka’be, tefsirci Kadı Beydavî’ye göre mü’minin kalbidir. Yakutî ve daha kalabalık bir bilginler topluluğu buna “Darrah” derler. Buna göre ev, Ka’be’nin tam hizasında bir Beyt’tir ki ona Beyt-i Ma’mur denir.4

Melekler İçin Semada Kurulan Bir Ev
İnsanların yaşadığı bir dünyada şehirlerin ve evlerin gördüğü bir fonksiyon var. Kaynakların aktardığı geleneğe göre Ma’mur Ev’in de bir kuruluş amacı ve fonksiyonu vardır. Ancak bu, insanın yaradılış hikâyesiyle doğrudan bağlantılı bir olaydır. Çünkü insan nasıl Ka’be’yi ziyaret edip onu tavaf ederek bağışlanma diliyor ve hakikatin dünyasına açılan pencereden sızan nur’a koşuyorsa, melekler de insanın yaradılışına itiraz ettikten sonra, kendilerini bağışlatmak ve tevhid’in nur kaynağı ile daha sık bir irtibata geçmek için yine Allah’ın yol göstermesi ile kendileri için tesis edilen bir evi her gün ziyaret ediyorlar, etrafında tavaf ederek Allah’ın yüce ve kutlu iradesine bağlılık gösterisinde bulunuyorlar. Melekleri, Ma’mur Ev’in etrafında tavaf ettiği evin modeli ve örneği meleklerin tavaf karargâhıdır.
Yani Beyt-i Ma’mur’a sebep olan insan, insanın tavaf ettiği Ka’be’nin semadaki modeli meleklerin tavaf ettiği Beyt-i Ma’mur’dur. Ma’mur Ev, Ka’be’yi, Ka’be Mekke’yi, Mekke de diğer şehirleri doğurdu. Buna göre tarihin bir döneminde ortaya çıkan şehirlerin ilk çekirdek şehri Mekke, Mekke’nin kalbi Ka’be, Ka’be’nin modeli Arş’ın altında kurulmuş olan Beyt-i Ma’mur’dur. Şehirler ve medeniyet bir merkezin etrafında dönen, tavaf eden iç içe dairelerdir. Merkezde bütün İslam sanatlarında ve mimarisinde sembolize edildiği gibi Allah ve tevhid inancı var; ve her şey bu merkezin etrafında döner. Allah Arş’ın üstündedir ve bütün varlık alemini irade, kudret ve hükmü altına almıştır. O, Arş’ı istiva etmiştir. Arş’ın altında meleklerin tavaf ettiği Beyt-i Ma’mur vardır. Sema’da ki Beyt-i Ma’mur’un tam altında ve iz düşümünde Ka’be vardır; Ka’be yeryüzünde Allah’ın evidir. Ka’be’nin çevresinde kurulmuş Mekke vardır ve bu özelliğinden dolayı şehirlerin anası olan Mekke’nin çevresinde başka yüzlerce şehir kurulmuş, kültürler ve medeniyetler gelişmiştir. Yeryüzündeki bütün İslam şehirleri Mekke’ye bakar ve her gün milyonlarca insan merkezin etrafında tavaf eder gibi meleklerle birlikte Allah’a ibadet eder, bu olayı sembolize eder.

Bu sembolik olay, insanın şehir hayatını, daha doğrusu fizik varlık dünyasını da aşan manevi, metahistorik ve metakozmik boyutları olan bir olaydır.  İslam geleneği, şehir ve medeniyetlerin kuruluş hikâyesini bu olaylarla irtibatlandırarak anlatır.

İnsanı, varlık dünyasına çıkaran yaratılış hikayesini bilirsiniz. Adem’in yaratılış hikayesidir bu. Kadim kültürlerin kopmayan sözlü geleneği ve Kitab-ı Mukaddes bu hikâyeyi bize anlatır. Ama biz Kur’an’daki anlatımı kısaca zikredeceğiz.

Kur’an’da anlatıldığı kadarıyla Allah yeryüzünde bir “halife” yani Âdem’i ve onun kişiliğinde insanı kendine sözcü ve temsilci yaratmak istediğinde melekler ona: “Biz seni övüp yüceltir ve sürekli takdis edip dururken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi yaratacaksın?” deyip bu yaratılışın “sebeb-i hikmeti”ni anlamada güçlük çektiklerini ifade etmek istemişlerdir. Buna karşılık Allah’ın verdiği cevap ise şu olmuştur: “Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim.”5

Anlatıma göre Allah, Âdem’i yaratır, ona “isimleri” öğretir. Kaynakların çoğuna göre Kur’an’da Âdem’e öğretildiği belirlenen isimler varlık dünyasının bilgisidir. Burada Yunan mitolojisinde sözü edilen Promete’nin bilgiyi temsil eden ateşi Zeus’tan çalmasının aksine, Kur’an’da bizzat Allah’ın yarattığı insana bilgiyi öğretmesi, her iki kültür arasındaki esaslı farkı anlatması bakımından anlamlıdır. Ancak Adem’e öğretilen bilginin aynısı bu sefer meleklerden istendiği zaman, onların böylesine derin ve kapsayıcı bir bilgiye sahip olmadıkları gerçeğini ortaya çıkarmış, bunun üzerine Allah onların başlangıçtaki sitemkâr sözlerine karşı şöyle demiştir: “Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını ben bilirim, gizli tuttuklarınızı da açığa vurduklarınızı da ben bilirim.”

Ezraki’nin verdiği bilgilere bakılırsa, melekler yeryüzünde halife olarak yaratılması öngörülen insanı kan dökücü, bozgunluk çıkarıcı, kıskanç, kindar, nankör ve düşmanlık duyguları çok kuvvetli, zararlı, kendisine yapılan iyilikleri hemen unutan bir yaratık olarak tanımlamışlar. Adem’e karşılık kendilerinin “halife” seçilmesini önermişlerdir6.  Bir ara cümlesi olarak Yunan ile İslam arasında bir parametre farkına daha dikkat çekmek istiyoruz. Yunan mitolojisine göre, insan yücelmek için tanrılara başkaldırmak zorundaydı ve başkaldırarak hem yabancılaşmayı aştı, hem de hümanizmi gerçekleştirdi. İslam’a göre ise Allah, meleklerden de üstün tuttuğu insanı kendine halife seçerek onu bizzat yüceltti. Bu nokta, İslam kültüründe felsefi anlamda hümanizmin niçin ortaya çıktığını açıklamada bir fikir verebilir. Nitekim insanın böylesine yüceltilmesi meleklerin kıskançlık duygularını tahrik ederek onları böyle bir itiraza sürüklemiş, hatta onların önderi ve en bilginleri olan İblis’i (şeytan) Adem’e secde etmeyi reddetmeye götürerek isyan ettirmiştir. Bundan sonra yeryüzünde insan, yücelmesini gerçekleştirmek için Allah’a karşı değil, şeytana karşı mücadele verecekti. Şeytan onun düşmanıydı çünkü Kur’an’da da açıkça vurgulandığı gibi sadece İblis kararında ayak diretip isyanını sonuna kadar sürdüreceğini belirtmiş, ancak melekler Allah’ın kendilerine karşı gazaplanmasından korkarak Arş’a koşuşmuş, af ve bağışlanma dilemişti. Anlatım şöyle:

“Melekler Arş’a sığınmaya başladılar. Başlarını yukarı doğru kaldırarak, parmaklarıyla işarette bulunarak Allah’a yalvarmaya, merhamet ve şefkatini isteyerek ağlamaya başladılar. Böylece durmaksızın Arş’ı tavaf ettiler. Bu yakarışları dolayısıyla Allah meleklere rahmet nazarıyla baktı ve Arş’ın altında dört sütunlu zebercedden bir Beyt (Ev) koydu. Bu Ev’in sütunlarını kırmızı yakutlarla süsledi. Ve ona “Beyt-i Darrah” adını verdi. Sonra Allah meleklere: “Arş’ı tavaf etmeyi bırakın, bu evi tavaf edin, dedi. Bunun  üzerine melekler Bu Ev’i yani Beyt-i Ma’mur’u ziyaret etmeye başladılar. Beyt-i Ma’mur’u tavaf etmek, Arş’ı tavaf etmekten daha kolay geldi onlara. İşte bu Ev, Allah’ın Kur’an’da zikrettiği beyt-i Ma’mur’du. Beyt-i Ma’mur’a her gün yetmiş bin  melek girip çıkar, bu meleklere buraya dönmek için bir daha sıra gelmez.”7

Bu anlatım Kur’an’da Sözü geçen Beyt-i Ma’mur’un ilk ortaya çıkışını böylesine metakozmik alemde cereyan etmiş bir olaya bağlar.Beyt,varlıkların Allah’a bağlılıklarını bağışlanma ve rahmet isteklerini sembolize eder.kozmik ötesi varlık aleminde cereyan etmiş bir olayın doğurduğu Ev’in bir benzeri,yine aynı sebeplerin doğuracağı Kozmik alemdeki bir Ev’in ortaya çıkışına da örnek teşkil edecektir. Bu Ev, yeryüzünde hala  milyonlarca insanın her sene ziyaretine gidip çevresinde tavaf ettikleri  Ka’be yani Beytullah’tır.

Dipnotlar:
1-Tur: 4
2-Tur: 1-4
3-Ezraki, Age, S. 30.
4-Elmalılı, Age, VII, 4551.
5-Bakara: 30-33
6-Ezraki, Age, s. 30
7-Erzaki,Age,s.30,Eyüp Sabri Paşa mirat-ı Harameyn (Mekke ve Medine  Rehberi) 1986, İstanbul, s.17, Maverdi, Age. s.178

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort