JoomlaLock.com All4Share.net

GÜL’ÜN GONCASI HZ. FATIMATÜ’Z-ZEHRA BİNTİ MUHAMMED

Hz. Fatıma’ya (ra) ilk önce Hz. Ebu Bekir (ra) talip oldu. Peygamber Efendimiz (sav) Ona: “Ey Ebu Bekir! Ben onun hakkında ilahi hükmü bekliyorum.” buyurdu. Hz. Ömer (ra) Hz. Ebu Bekir’in (ra) yanına gelince, Hz. Ebu Bekir (ra) bunu ona haber verdi. Hz. Ömer: “Ey Ebu Bekir! Resûlullah (sav) seni reddetmiş!” dedi. Hz. Ebu Bekir, Hz Ömer’e: “Fatıma’yı Peygamber Aleyhisselam’dan, sen de iste.” dedi. Hz. Ömer gidip isteyince Efendimiz (sav) ona da aynı cevabı verdi. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer’e “Ey Ömer! Resûlullah Aleyhisselam seni reddetmiş!” dedi. Kureyş eşrafından başka zatlarda da Hz. Fatıma’yı istediler. Peygamberimiz Aleyhisselam, hepsine de Hz. Ebû Bekir’e (ra) verdiği gibi cevaplar verdi. Evliliği ile ilgili olarak Hz. Ali (ra) şöyle anlatıyor:

Halk arasında konuşulanları duyan azadlı kölem bir gün bana: “Ey Ali! Fâtıma’nın Rasûlullah’dan (sav) istendiğini biliyor musun?” dedi. Ben de: “Bilmiyorum!” dedim. Tekrar bana: “Ey Ali! Rasûlullah’a (sav) gidip Fâtıma’yı sana nikâhlamasını istemekten seni alıkoyan nedir?” dedi. Ben de: “Yanımda onunla evlenebileceğim bir şeyim yok!” dedim. O da: “Rasûlullah’a (sav) gidersen, muhakkak sana Fâtıma’yı nikâhlar!” diyerek bana gitmemde ısrar etti. Vallahi bu hususta bana yalvarmaktan geri durmadı. Ben ise bu konu için Rasûlullah’ın (sav) huzuruna çıkmaktan çekiniyordum. Fakat akrabalarımın (Haşimoğulları) hepsi bana: "Fâtıma’yı Rasûlullah’tan (sav) bir de sen iste." diye teşvik ediyorlardı. Sa’d İbni Mu’az (ra), bu hususta beni ikna eyledi. Nihayet Resûlullah Aleyhisselam’ın huzuruna girdim. Kendisinin bütün manevi vakar ve heybeti üzerinde idi. Önüne oturdum, susup durdum, konuşmaya kadir olamadım. Bana: “Sen neye geldin, senin bir hacetin mi var? Her halde Fatımayı istemeye geldin!” buyurdu. “Evet!” diyebildim. Bunun üzerine: "Fâtıma’ya mehir olarak verebileceğin yanında bir şey var mı? diye sordu. Ben de: “Atım ve küçük zırh gömleğim var.” dedim. Efendimiz (sav) : “Atın sana lazımdır, zırh gömleğini sat Ya Ali!” buyurdu ve sözüne devamla: “Hak Teâlâ kendi katında Fâtıma’yı sana nikâhladı. Senden önce melek gelip, bana bu hâli haber verdi.” dedi. Hz. Ali (ra), Rasûlullah’ın (sav) huzurundan gayet neşeli bir şekilde çıkıp mescide vardı. Peşinden Efendimiz (sav) teşrif etti ve Bilâl’e (ra) yönelerek; Muhâcir ve Ensar’ı toplamasını söyledi. Ashâbı kiram mescidde toplanınca Fahri Kâinat Efedimiz (sav) minbere çıktı ve:

“Hamd olsun Allah’a ki, verdiği nimetlerle övülen O’dur! Kuvvet ve kudretinden dolayı kendisine ibadet edilen O’dur! Mülk ve saltanatından dolayı kendisine boyun eğilen O’dur! Azabından korkulan, yanındaki nimetleri umulan O’dur! Yerde ve göklerde hükmünü yürüten O’dur! Kudretiyle halkı yaratan, hikmetiyle mümtaz kılan ve izzetiyle sağlamlaştıran O’dur! Gönderdiği dini ve Peygamberi Muhammed’le halkı şereflendiren O’dur! Yüce Allah, karşılıklı hısımlıklarla nesepleri birbirine katmayı emir buyurmuş ve bununla günahları ortadan kaldırmıştır. Yüce Allah (cc) kazanın kadere göre, kaderin de kazaya göre cereyanını emir buyurmuştur. Her kaderin eceli, her ecelin de kitapta yeri vardır. Ey Müslümanlar! Yüce Allah Fâtıma’yı Ali’ye nikâhlamamı bana emir buyurdu. Sizler şahit olunuz; Fatıma’yı dört yüz miskal gümüş mehirle Ali’ye nikâhladım.” buyurdu. Peygamber Efendimiz (sav), Hz. Fatıma ile Hz. Ali (ra) hakkında: ‘Allah (cc) sizin dağınık işlerinizi toplasın! Nikâhınızı mübarek kılsın! İkinizden güzel ve pek çok nesil çıkarsın! Allah’ım bu evliliği ikisi hakkında da mübarek kıl!’ diyerek dua etti.”

Hz. Ali (ra) zırhını alıp çarşıya çıktı. Yolda Hz. Osman (ra) ile karşılaştı. Zırhını satacağını söyleyince Hz. Osman (ra) istediği bedeli, dört yüz seksen dirhemi verdi ve satın aldı. Sonra ona: “Ya Ali! Bu zırha sen benden daha lâyıksın. Lütfen hediyem olarak kabul eyle.” diyerek geri verdi. Hz. Ali (ra), bu muhabbet ve hediyeye çok sevindi. Zırh gömleğini ve parayı alarak İki Cihan Güneşi Efendimiz’e (sav) getirdi. İki seçkin ashâbının karşılıklı muhabbetinden ve yardımlaşmasından pek memnun kalan Efendimiz (sav). Hz. Osman’a dua etti. Onun nazik davranışını takdir etti. Resûli Ekrem Efendimiz (sav), o paradan bir miktarını alıp Bilâl’e (ra) verdi. Bununla çarşıdan koku almasını tembih etti. Düğün için gerekli zaruri ihtiyaçları, çeyizleri almak üzere bir miktar daha aldı ve Hz. Ebû Bekir’e (ra) uzattı. Paranın kalan kısmını da müminlerin annesi Ümmü Seleme’ye (ra) emanet olarak gönderdi. Resûlullah Efendimiz (sav) Hz. Ebu Bekir’e alınacak eşyaları taşımakta kendisine yardımcı olmaları için Bilal (ra) ile Selmanı Farisi’yi (ra) yanına gönderdi. Hz. Ebu Bekir (ra) yardımcılarıyla birlikte çarşıya çıkıp çeyizlik eşyaları ve diğer ihtiyaçları temin ettiler. Çeyiz olarak alınan eşyalar şunlardı:
Bir adet kadife yorgan (Bunu uzunluğuna örtündükleri zaman sırtları açılır, enine örtündükleri zaman başları açılırdı.), bir adet yüzü deri, içi lif dolu yüz yastık. İkisinin içi lif, ikisinin içi yün dolu dört adet yastık. Birinin yüzü keten bezi içi lif, diğerinin yüzü keten bezi içi ot dolu iki adet döşek. Üç adet minder. Tabaklanmamış bir adet koç postu. Bir adet topraktan yapılmış su testisi, bir su tulumu, bir elek, bir kilim. Ensar kadınlarından birisi tarafından Hz. Fatıma ve Hz. Ali’ye hediye edilen eski Yemen işi, sanatlı, üzerleri gümüşle işlenmiş iki adet elbise, iki adet el değirmeni, bir meşin su bardağı, iki adet çanak çömlek, bir adet hurma yaprağından örülmüş sedir.

Ne güzel çeyiz!... Ne mütevazı eşyalar!... Ne sade hayat!... Ne mutluluk!.. Ne kolay evlilik!.. Günümüz insanına ne ibretli ders!.. Gençlerimize ne eşsiz örnek!... Allah’ım (cc) cümlemize hisse almayı nasib et!...

Zaman su gibi akıp gidiyor, günler bir bir geçiyordu. Hz. Fâtıma’nın (ra) çeyizleri alınmıştı. Düğün hazırlıkları tamamlanmış, fakat günü belirlenmemişti. Hz. Ali (ra) ile kardeşi Âkil düğün mevzuunda görüşmek üzere birlikte Resûli Ekrem Efendimiz’in (sav) hanesine geldiler. Kapıda Ümmü Eymen’e rastladılar ve durumu ona açtılar. Resûlullah’ın (sav) hizmetinde bulunan dadısı Ümmü Eymen bu meseleyi Ümmü Seleme annemize söyledi. O da Hz. Âişe’nin (ra) evinde toplandıkları bir sıra da Efendimiz’e (sav) durumu arz etti ve: “Yâ Resûlullah! Haticetü’l-Kübrâ hayatta olsaydı bize söz düşmezdi. O bu işi tamamlardı.” diyerek söze başladı. Vefakâr Efendimiz (sav), Hz. Hatice annemizin ismini duyunca; “Onun gibi hatun nerde bulunur? Herkes beni yalanlarken o tasdik etti. Bütün malını İslâm yoluna sarf etti.” buyurdu. Onun hizmetini ve büyüklüğünü bu vesileyle tekrar duyurdu. Ümmü Seleme annemiz söze devamla: "Ya Resûlullah! Hakikaten Hatice dediğiniz gibiydi. Cenâbı Hak onu ve bizleri cennette cemeylesin. Amcaoğlun Ali düğünlerinin yapılmasını istiyor. Siz ne buyurursunuz?” dedi. Efendimiz (sav): “Ali bana böyle bir şey söylemedi.” buyurdu. Ümmü Seleme annemiz de: "Ya Resûlullah! Ali mahcubiyetinden, edebinden size söyleyemez.” dedi. Fahri Kâinat Efendimiz (sav): “Öyleyse Ali’yi çağırın.” buyurdular. Ümmü Eymen koşup Hz. Ali’yi çağırdı. Mahcubiyetinden sıkılarak huzura giren Hz. Ali (ra) bir kenara oturdu. Fahri Kâinat Efendimiz (sav): “Yâ Ali düğününüzün olmasını arzu ediyor musun?” buyurdu Hz. Ali efendimiz de: “Evet!” dedi. Bunun üzerine Resûli Ekrem Efendimiz (sav): “Fâtıma’nın çeyizi tamamdır. İnşaallah bu vazifede yerine gelecektir.” buyurdu. Ümmü Seleme annemize haber gönderip on dirhem istedi. Gelen parayı Hz. Ali’ye uzattı ve: “Ya Ali! Bir miktar hurma, biraz tereyağı biraz da yoğurt al, gel.” buyurdu. Hz. Ali siparişleri alıp huzura getirdi. İki Cihan Güneşi Efendimiz hurmaları bir kaba boşaltıp mübarek elleriyle ezdi. Biraz un, yoğurt ve tereyağı ile karıştırarak tatlı bir düğün yemeği yaptı. Arapların meşhur "Hays" adını verdikleri bu yemeği tabaklara koydu. Bu velime yemeği hazırlığından haberdar olan ensardan Sa’d b. Muaz (r.a.) derhal bir koç kesti getirdi. Kimileri bende şu var, kimileri bende bu var diyerek ziyafete katkıda bulundu. Bir başka sahabe de yağ, un vs. getirdi.

Hazırlıklar tamam olunca Resûl-i Ekrem (sav) : “Yâ Ali! ashabı kiramı davet et! Dostlarını davet et!” buyurdu. O da dışarı çıkıp ashabı davet etti. Gelenler onar onar içeri alınıp sıra ile sofraya oturtuldu. Bu şekilde sofralar dolup taştı. Gönülleri bereket, rahmet kuşattı. Hz. Ali (ra) o gün velime yemeğinden yedi yüz kişinin yediğini nakletmiştir.
İki Cihan Güneşi Efendimiz, Ümmü Seleme annemizle Ümmü Eymen’den, Hz. Fâtıma’yı giydirip kuşatmalarını istedi. Bir deve getirilip süslendi. Hz. Fâtıma bindirildi. Yuları Selmanı Fârisî’nin (ra) eline verildi. Huzur ve neşe içerisinde Hz. Ali’nin evine getirildi. Böylece kadınlık âleminin hanımefendisi Hz. Fâtıma (ra) şanına yakışan bir sadelik içinde gelin oldu. Bu mesut düğün hicretin ikinci yılının Zilhicce ayında yapıldı.

Ümmü Eymen’in (ra) anlattığına göre Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav) kendisi gelinceye kadar Hz. Ali’nin, Hz. Fâtıma’nın yanına gerdeğe girmemesini emir buyurmuştu. Efendimiz (sav) gelip kapıyı çaldı. Dadısı Ümmü Eymen karşıladı. Selam verdi, içeri girmek için izin istedi. İzin verilince girdi ve: “Kardeşim burada mı?” diye sordu. Ümmü Eymen: "Ya Resûlullah! Kardeşin kim?” dedi. Efendimiz (sav) de: “Ali İbni Ebî Tâlib” buyurdu. Dadısı: “Sen kızını onunla nikâhladığına göre o nasıl kardeşin olur?” dedi. Efendimiz (sav): "Evet! O öyledir.” buyurdu. Yani o benim dinde kardeşim olur. Fâtıma ile evlenmesinde bir sakınca yoktur, dedi. Sonra bir kapla su getirtti, abdest aldı ve Hz. Ali’yi çağırdı. Abdest suyundan göğsüne iki omzunun arasına serpti. Sonra Hz. Fâtıma’ya da aynı şekilde yaptıktan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam (sav) Hz. Fatıma için, önünden ve ardından: “Ey Allahım! Fatıma ve zürriyeti hakkında, kovulmuş şeytandan sana sığınırım!” diyerek dua etti. Hz. Ali içinde aynı şekilde dua ettikten sonra, ona: “Allahın ismi ve bereketiyle gir zevcenin yanına!” buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselam (sav), evlenen bir kimseyi tebrik edeceği zaman “Allah bunu senin için mübarek kılsın! Allah’ın bereketi senin üzerine olsun! Allah ikinizi hayırda birleştirsin!” diyerek dua ederdi. Yeni gelin ve damada da bu duaları yaptıktan sonra onların arasındaki muhabbeti kuvvetlendirmek için kızına: “Vallahi Ey Fâtıma! Ben seni, ailemin en hayırlısına nikâhladım! Allah (cc) hakkı için kocan iyi bir insandır. Sahabenin evvelidir, ilim de en derinidir. İmamların kadısı, İslâm’ın kahramanıdır. Zinhar ona isyan eyleme ve emrine muhalefet etme!” diye nasihatte bulundu. Damadına da: “Ey Ali, Fâtıma’nın hakkına riayet eyle! Onu hoş tut. O Ben’den bir parçadır. Eğer onu üzersen, Beni üzmüş olursun.” buyurdu. Her ikisini de Allah’a emanet ederek oradan ayrıldı.

Yeni bir hayat başladı. Seyyidler neslinin kaynağı olan bu aile, muhabbet dolu sıcacık bir yuva oldu. Orada sevgi, saygı şefkat, merhamet, hizmet, feraset, nezaket ve nezahet gibi üstün ahlâkî meziyetler yeşerdi. Acısıyla tatlısıyla hayatı olduğu gibi kabul eden aile fertleri, dünyanın sıkıntılarını da birlikte sabır ve rıza ile göğüslediler. Evin içindeki hizmetler Hz. Fâtıma’ya dışarıdaki işler de Hz. Ali’ye bırakıldı. İç ve dış hizmetleri paylaşma yönüyle onlar bir bütünün iki parçası haline gelmişlerdi. Hz. Fâtıma (ra) yerine göre el değirmeninde arpa öğütüp ekmek yaptı. Yemeğini pişirip, temizliğini yaptı. Ev işleriyle uğraştı. Değirmeni çevirmekten avuçlarının içi kabardı. Ama yokluktan, yoksulluktan hiç şikâyet etmedi. Zâhidâne bir hayat yaşayıp kimseye dert yanmadı.

Fahri Kâinat Efendimiz (sav) damadını ve kızını evliliklerinin ilk altı ayında devamlı sabah namazına çıkarken kapılarının önünde durup: “Ey Muhammed’in ev halkı! Haydi, Namaza!” diye çağırmış ve peşinden; “Ey Ehli Beyt! Allah sizden günah kirini gidermek, sizi tertemiz yapmak ister.” meâlindeki Ahzâb Sûresi 33. âyetini okumuştur.

Bir defasında Hz. Fatıma, oğlu Hz. Hüseyin’in (ra) rahatsızlığı sebebiyle geceyi uykusuz geçirmişti. Sabaha karşı çocuğun ağrıları hafifleyince namazını kılıp yastığa başını koymuş ve uykuya dalmıştı. Resûli Ekrem, sabah namazı dönüşünde damadının evine uğramış ve kızını uykuda bulunca, namazını kılmadı zannederek şöyle seslenmiştir: “Kızım Fâtıma! Muhammed Mustafa’nın kızıyım diye sakın namazı terk edeyim deme. Beni Hak Peygamber olarak gönderen Allah’a andolsun ki, beş vakit namazı vakti içinde kılmadıkça cennete giremezsin.” buyurdu.

Gelecek sayımızda devam edeceğiz inşaallah. Allah’a (cc) emanet olunuz.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 TEMMUZ SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort