JoomlaLock.com All4Share.net

KADINLARIN EFENDİSİ HZ. FATIMATÜ’Z-ZEHRA BİNTİ MUHAMMED ALEYHİSSELAM (3)

Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav) bir gün kızının hastalandığını duydu ve ziyaretine gitti. İmran İbni Husayn’da (ra) yanında idi. Kapıya varınca tıklattı ve selâm verdi. Hz. Fatıma (ra) annemiz derhal kapıyı açtı ve: “Buyurun babacığım” diyerek içeriye aldı. Sevincinden hastalığını unutmuş gibiydi. Efendimiz: “Kızım yanımda İmrân b. Husayn var başını ört!” buyurdu. Hz. Fatıma (ra): “Babacığım bundan başka örtüm yok. Onunla başımı örtsem vücudum açıkta kalıyor.” dedi. Fahr-i Kâinat Efendimiz (sav): “Örtüyü düz olarak değil, köşeli olarak ört ki her tarafını kapasın” buyurdu. Bu konuşmayı evin dışından duyan İmran’nın gözlerinden yaşlar boşaldı. Sonra İmran b. Husayn da içeri alındı. O da “geçmiş olsun” dileğinde bulundu dua ederek izin istedi. Hz. Fatıma (ra) böylesine yoksul ve fakirlik içerisinde bir hayat sürdü.

Hz. Ali, bir gün Hz. Fatıma’ya “Vallahi, değirmen taşı dişemek, bilemekten göğsüm rahatsızlaştı, ağrır oldu. Hz. Fatıma da “Vallahi benim de arpa öğütmek için el değirmenini çevirmekten avuçlarımın içi kabardı” dedi. Ellerini Hz. Ali'ye göstererek bir çare aramasını arzu etti. Hz. Ali’de (ra) dilersen babacığına durumu açabilirsin dedi. Medine'ye esirlerin getirildiğini duyan Hz. Fatıma, babacığından bir hizmetçi istemek için yanına gitti ama isteğini dile getirmekten utandı. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz’in (sav) yanına ikisi birlikte gittiler ve kendileri için bir esir talep ettiler. Peygamber Efendimiz (sav): “Vallahi, onu size veremem! Ben daha Ehl-i Suffa’yı çağırıp da karınlarına sokacak kendilerini giydirecek bir şey bulamadım. Ben onu satıp Ehl-i Suffa’yı geçindireceğim” buyurdu. Hz Fatıma (ra) ve Hz. Ali (ra) evlerine döndüler. Peygamberimiz Aleyhisselam (sav) onların yanlarına vardı ve: “Ben size istediğiniz şeyden daha hayırlısını haber vereyim mi?” diye sordu. “Olur, ver” dediler. Peygamberimiz (sav): “Döşeğinize gireceğiniz zaman 33 defa “Sübhanallah” diyerek tesbih ediniz. 33 defa “Elhamdülillah” diyerek Allah’a (cc) hamd ediniz. 34 defa da “Allahuekber” diyerek Allah’ı tekbir ediniz. Ey Fatıma! Allah’tan (cc) kork! Rabbinin emrini yerine getir! Kocanın hizmetini de gör!” buyurdu. Bunun   üzerine, Hz. Fatıma (ra): “Ben Allah’tan ve Allah’ın Resulü’nden razıyım!” dedi ve bunu iki defa tekrarladı.

Bu evlilik ümmete ibretlerle dolu örnek bir yuva oldu. Karı ile koca arasındaki sevgi saygı, samimiyet, hizmet ve güzel geçime, en iyi örnek bir yuva. Bu yuvanın fertlerinden birisi üzgün olsa diğeri onun üzüntüsünü gidermek için gayret eder ve evdeki eksikleri görmezden gelerek müsamaha ile karşılardı. Müşterek hizmet ve sohbet zeminleri oluşturularak birbirlerini dinler ve dertleşirlerdi. Fakat beşer olarak küçük kırgınlıklar da olmaz değildi. O, eşyanın kölesi, hizmetçisi olmadı. Allah (cc) ve Resûlü’nün sevdiği yolda samimi kul olabilmek için gayret etti. Hayatını bu hedef ve gaye içerisinde geçirdi.

Bir gün Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav) kızını ziyarete gitmişti. Damadını evde göremeyince kızına: “Amcamın oğlu nerede?” diye sordu Hz. Fatıma (ra) da: “Aramızda ufak bir şey geçti. O sebeple çıkıp gitti.” cevabını verdi. Bunun üzerine İki Cihan Güneşi Efendimiz (sav) dışarı çıktı ve Sehl İbni Sa'd’a (ra): “Ya Sehl git Ali'ye bak. Nerede ise bana haber ver.” buyurdu. Sehl (ra) doğruca mescide koştu. Hz. Ali'nin (ra) orada uyumakta olduğunu gördü. Dönüp geldi ve mescidde yattığı haberini verince, Efendimiz (sav) kalktı mescide gitti. Hz. Ali (ra) toprak üzerine uzanıp uyuyakalmıştı. Rahmet Peygamberi Efendimiz (sav) damadını bu vaziyette görünce mübarek elleriyle yüzündeki tozları sildi. Üstü başı toprak olduğu için “Ey Ebû Tûrâb kalk!” diye seslendi. İki Cihan Güneşi Efendimizin (sav) sesini duyan Hz. Ali (ra) derhal ayağa kalktı. Üstü başı toz toprak içinde olmuştu. Fahr-i Kâinat Efendimiz (sav) damadının elbisesini temizlemeğe yardım etti ve elinden tutarak evine götürdü. Ne engin merhamet!.. Ne derin şefkat!.. Ne yüce muhabbet!.. Allah'ım (cc) bizlere de bu üstün ahlâktan hisseler nasip et!..

Peygamber Efendimiz (sav) kızını ziyaret için evine gitti. Kapıya vardı fakat içeri girmeden geri döndü. Hz. Fatıma (ra) annemiz buna çok üzüldü. Hz. Ali (ra) eve geldiğinde hanımını üzüntülü görünce, sebebini sordu. O da: “Ya Ali: Resûlullah (sav) geldi, kapıdan içeri girmeden geri döndü, gitti” dedi. Buna Hz. Ali (ra) da çok üzüldü. Derhal sebebini öğrenmek üzere Resûlullah'a (sav) koştu, Hz. Fatıma'nın üzüntüsünü arz etti. Eve niçin girmediğini sordu. İki Cihan Güneşi Efendimiz (sav) birazcık sitemle: “Kapıda  üzerinde resim nakşedilmiş bir perde gördüm. Benim dünya süsü ile ne işim var? Benim işlemeli perde ile ne işim var?” buyurdu. (Bazı kaynaklarda da işlemeli, süslü bir perde olduğu da bildiriliyor.) Hz. Ali (ra) meseleyi anladı, hemen ailesine döndü ve Efendimiz’in (sav) hoşnutsuzluğunu haber verdi. Bunun üzerine Hz. Fatıma (ra): “O perdeyi ne yapmamı emrediyor” dedi. Yine Resûlullah'ın (sav) huzuruna varan Hz. Ali'ye: “Fatıma'ya söyle; O perdeyi ihtiyacı olan filan oğullarına göndersin” buyurdu. Bunun üzerine o perde hemen yerinden indirilip gönderildi. Resûlullah'ın (sav) istemediği bir şeyi onlar hiç istemezlerdi. Allah Resûlü babacığını memnun etmek onların en büyük arzusuydu. Bunun için sevgide, saygıda, itaatte kusur etmemeğe son derece dikkat ederlerdi. Efendimiz de (sav) damadı ve kızını çok severdi, fırsat buldukça onları ziyaret ederdi.

Bir defasında Hz. Ali (ra) ile Hz. Fatıma (ra) annemiz karşılıklı sohbet ediyorlardı. Birbirlerine iltifatlarda bulunuyor ve: “Hangimiz Allah'ın Resûlü'ne daha sevgilidir? Kızı mı? Damadı mı?” diye konuşuyorlar ve gülüşüyorlardı. Bu sırada Resûl-i Ekrem (sav) yanlarına çıkageldi. Hemen toparlandılar ve sustular. Onları neşeli görünce pek sevindi. Efendimiz (sav): “Gülmenizin sebebi neydi, beni görünce neden sustunuz?” buyurdu. Babacığına çok düşkün olan Hz. Fatıma (ra) gülümseyerek: “Babacığım. Ali ile sizin yanınızda hangimizin daha sevimli olduğumuz üzerinde konuşuyorduk.” dedi. Bunun üzerine Rahmet Peygamberi Efendimiz (sav) hem kızına hem de damadına beslediği derin sevgiyi şöyle ifade etti: “Kızım sen, babanın evlâdına olan tabii sevgisinden dolayı bana Ali'den daha sevgilisin. Fakat Ali de benim gözümde senden daha kıymetli ve daha çok izzet sahibidir.” buyurdu. Her ikisini de değişik yönlerden sevdiğini duyurdu. Her fırsatta onların aralarındaki muhabbetin artmasına gayret etti.

Hz. Ali (r.a.) ilim şehrinin kapısı, harp meydanlarının korkusuz arslanı, âlim, mücâhid bir yiğit!.. Hz. Fatıma da (ra) Resûlullah'ın (sav) ciğerpâresi, pırlantası, nur parçası hanımefendi bir bahtiyar!.. Hz. Âişe (ra) validemiz’in bildirdiğine göre “İnsanlardan Resûlullah’a (sav) en sevgili olan Hz. Fatıma idi” ve yine Hz. Aişe (ra) validemiz           “Resulullah’tan başka Fatıma’dan daha doğru sözlü birini görmedim” buyurmuştur. Hz. Fatıma (ra) annemiz içeri girdiğinde Efendimiz (sav) ayağa kalkar ve yerine oturturdu. Bir sefere çıkarken veya seferden döndüklerinde önce mescide girer, iki rekât namaz kılar ve sonra sevgili kızına uğrardı. Onunla bir müddet sohbet ederdi.

Hz. Fatıma (ra) ilmi sahada da dirayet sahibi idi. Fıkıh ve tefsir mevzularında âlim, Kur’ân-ı Kerim’i anlayıp anlatmada, içtimai meselelere hal çareleri bulmakta eşsizdi. İslam’da kadının muallime/mürebbiye olmasının en güzel örnekleri ondadır. Hâsılı Hz Fatıma validemiz, engin-zengin, ince ve derin bir ruha sahipti. Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle; “Masmavi gök kadar ve en ince fikir kadar derin”di ve zengindi O’nun gönlü.

Hz. Fatıma da (ra) babacığını çok seviyordu. O’nu gölge gibi takip etmek istiyordu. Uhud savaşında babacığının yaralandığını duyunca bütün tehlikeleri göze alarak yanına vardı. Yanağına doğru akan kanı temizledi ve kül bastırarak durdurdu. Yarasını tedavi etmeye çalıştı.

Hz. Ali (ra) ile Hz. Fatıma’nın (ra) dünya evleri üstün ahlâkî meziyetlerle donatılmıştı. Nurlu Neslin devamını sağlayan, bu evlilikte iltifat, saygı, edeb, iffet ve kıymet bilme önde gelen meziyetlerdendi. Birbirlerinin fikir ve düşüncesine çok değer verirlerdi. Görüş ayrılığı olsa dahi müşterek bir noktada birleşirlerdi. Dava şuuruna sahip, samimi, sıcak bir aile kurmuşlardı. Bir muhabbet ocağı olmuştu onların birlikteliği. Ebedî hayatı kazanmak ve Allah'ın (cc) rızasına erebilmek onlar için her şeyden önce gelirdi. Kendileri yemez, ihtiyaç sahiplerine yedirirlerdi. Kapısına gelen fakiri reddetmezlerdi. Kendileri muhtaç oldukları halde başkalarına verirlerdi. Onların bu güzelliklerini, cömertliklerini ve îsâr halindeki davranışlarını Allah Teâlâ (cc) Kitab-ı Kerîm’inde övmüştür. Şöyle ki:

Hz. Ali (ra) ile Hz. Fatıma'nın (ra) annemizin nafile oruç tuttukları bir akşam vakti kapılarına bir fakir gelir. “Allah için” diyerek bir şeyler ister. Onlar da kendileri için hazırladıkları iftarlıkları olduğu gibi fakire verirler. Peş peşe üç gün aynı vakitte akşam ezanı okunacağı zaman değişik kılık ve kıyafette yoksul, garip birileri kapılarına gelir; “Allah için” diyerek dilekte bulunur. Hz. Ali (ra) ile Hz. Fatıma (ra) annemiz birlikte hazırladıkları iftarlıkları olduğu gibi bu yabancı garip kimseye verirler. Kendileri üç gün bir şey yemeden peş peşe su ile oruç tutarlar. Onların bu güzel hali, gönüllerindeki engin infak şuuru Allah Teâlâ'nın (cc) hoşuna gider ve şu ayet-i celile ile methü sena edilirler. Meâlen: “İyiler şüphesiz (güzel kokulu ve serin) kâfur katılmış bir kadehten içerler. Bu Allah'ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır. O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler. Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne bir teşekkür bekliyoruz. Biz çetin ve belalı bir günde Rabbimizden (O'nun azabına uğramaktan) korkarız.” (derler)” (İnsan Suresi; 5-10)

Vahiy tamamlandığında İki Cihan Güneşi Efendimiz (sav) bu müjdeyi kızına ve damadına bildirdi. Her ikisi de sevinçlerinden üç günlük açlığın verdiği sıkıntıyı bir anda unutuverdiler. Kıyamete kadar okunacak bir kitapta övülmek ne büyük bir mükâfattı. Hz. Fatıma (ra) annemiz vahyin beşiği sevgili babacığının sohbetlerinden çok güzel istifade etmişti. Resûlullah’ın (sav) terbiyesinde yetiştiği için O’nun feyziyle gönlünü doldurmuş, ilim, edeb, hayâ gibi üstün ahlâkî meziyetlerle kendini yetiştirmişti.

Hz. Fatıma (ra) kadının cihadının, kocasına iyi eş olması olduğunu ve evin, erkeğin dinlenme ve huzur yeri olduğunu çok iyi biliyordu. Bundan dolayı Hz. Ali (ra), savaş alanından yorgun argın eve döndüğünde onu karşılayıp yaralarını pansuman ediyor ve savaşla ilgili haberleri ‘ndan öğreniyordu. Kocasını daima teşvik ve tahsin ediyordu, O’nun cesaret ve fedakârlığını övüyordu. Bu vesileyle kalbini hoşnut ediyor, yorgun ve yaralı olan bedenini rahatlatıyordu. Hz. Ali (ra) Efendimiz bu hususta şöyle buyurmuştur: “Eve gelip Fatıma’ya baktığımda bütün gam ve üzüntülerim yok oluyordu.” Hz. Fatıma (ra) annemiz kesinlikle Hz. Ali Efendimizin (ra) müsaadesi olmaksızın evden dışarı çıkmıyor ve hiçbir zaman O’nu öfkelendirmiyordu. Çünkü İslam’ın şöyle buyurduğunu biliyordu: “Allah Teâlâ, kocasını öfkelendiren her kadının oruç ve namazını, kocasını kendisinden razı etmedikçe kabul etmez.” Hz. Fatıma hayatı boyunca, kesinlikle yalan söylemez, hıyanet etmez ve hiçbir zaman Hz. Ali’nin (ra) emrinden çıkmazdı. Yine Hz. Ali Efendimiz (ra) şöyle buyurmuştur: “And olsun Allah’a ki ben, kesinlikle Fatıma’yı öfkelendirecek bir iş yapmadım, Fatıma da hiçbir zaman beni öfkelendirmedi.” İşte Hz. Ali Efendimiz (ra) evin dâhili durumundan tamamıyla rahat ve huzurlu olduğundan dolayı onca muvaffakiyet ve fetihler elde etmiştir.

Hz. Fatıma (ra) annemizin çok önemli ve ağır vazifelerinden biri de çocuğa bakma ve onları eğitme meselesi idi. Hz. Fatıma beş çocuk sahibi olmuştur, onların isimleri şöyledir: Hasan, Hüseyin, Zeynep, Ümmü Gülsüm ve Muhsin. Beşinci evladı olan Muhsin, küçük yaşta iken vefat etmiştir. Hz. Fatıma (ra) annemizin kendisi vahiy evinde eğitildiği için, İslamî terbiye ve çocuk eğitimini çok iyi biliyordu. Anne sütü ve annenin çocuğunu öpmesinden tutun, bütün hareket, amel ve sözlerine kadar hepsinin çocuğun hassas ruhunda eser bıraktığının bilincinde idi. Hz. Fatıma (ra) annemiz çocuklarıyla oynarken de onlara şecaat, Hakk’ı savunmak ve Allah’ı (cc) sevme Allah’a (cc) ibadet etme dersi veriyordu. Örneğin İmam Hasan’la oynarken şöyle buyuruyordu: “Babama benze ya Hasan, İhsan sahibi      Allah’a ibadet et. Kinli ve öfkeli kimseyi sevme.” İşte bu eğitimler neticesinde, dini savunmak, zalimlere karşı mücadele verme yolunda can ve mallarından geçerek zulüm saraylarını sarsan evlatlar yetiştirdi.

Sevgili Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurur: “Allah-u Teâlâ buyurdu ki: İnsanoğlunun her ameli kendisi içindir. Ancak oruç müstesna, çünkü o benim içindir ve onun mükâfatını ben veririm…” (Buhari, Müslim)

Ramazan-ı Şerifimiz Mübarek olsun.

Gelecek sayımızda devam edeceğiz inşaallah. Allah’a (cc) emanet olunuz.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 AĞUSTOS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort