JoomlaLock.com All4Share.net

GÜNÜMÜZ MESELELERİNE BİR BAKIŞ

 gunumuz meselelerine bir bakis

Günümüz Meselelerine Bir Bakış - Hasan YAĞIZ

Sayı : 81 - Eylül 2014

 

Günümüz Meselelerine Bir Bakış

 

Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm.Bismillâhi’r-rahmani’r-rahim.

Elhamdulillahi Rabbi’l-Âlemin e’s-salâtü ve’s-selâmu alâ Resûlina Muhammedin ve alâ alihi ve sahbihi ecmain.

Âlemlerin Rabbi olan Allahımız’a (cc) tüm zerreler adenince hamd olsun. Bütün kelimeler adedince şükürler olsun. Bizleri bu dünyada kendi hâlimize ve yalnız bırakmadı. Doğruyu ve yanlışı ayırt edebilmemiz için peygamberlerini, kitaplarını gönderdi. Peygamber Efendimiz’den (sav) sonra da varis-i ekmel olan dostlarını, mürşidi kâmilleri gönderdi. Bizlere yaşam rehberimiz olan dinimizi öğretti.

Yaşadığımız zaman dilimi, anlayışların, düşüncelerin, fikirlerin birbirine karıştığı, birçok kişinin “Ben doğru yapıyorum, bana tabi olun dediği.” ve “Allahu Ekber” diyerek Müslümanların hayatına son verdiği bir dönem. Bununla birlikte İslâm’ın birçok kaidesini görmezden gelerek hizmet ettiğini düşünen insanların, belli makamlarda olduğu ve bu makamları, maalesef Müslümanlara karşı kullandığı bir zamandayız. Simdi bu insanlara sorsanız, “Benim yaptığım haktır.” diyorlar. Allah yardımcımız olsun. Bir de bu insanların etkilediği kişiler var.

Cadde ve sokaklarda insanların bu konuları konuştuklarına denk geliyoruz. Bakıyoruz ki akıllar karışmış, kim haklı, kim haksız anlaşılamamış. Zâlim olan insanları neredeyse iyi bir konuma koyacaklar.

İnsanların meseleleri anlayamamasının sebeplerine gelecek olursak, birçok şey söyleyebiliriz aslında. Ama biz inşaallah gücümüz yettiği ölçüde bazı konulara değinmek istiyoruz. Bunların başında Cenâb-ı Hak ile olan irtibatsızlık, diyebiliriz. Çünkü birçok insan, inandım diyor, ibadet yapıyor fakat Rabbi’yle arasında bir bağ, irtibat kuramamış. İmanı kalbine tam olarak yerleştirememiş. “Ben kuluma şah damarından daha yakınım.” buyurmuş Rabbimiz. Bize çok yakın, fakat bunu tam olarak hissedememişiz. Veyahut Cenâb-ı Hak’la yakınlık kuran insanlarla bir bağ kuramamışız.

Rabbimiz (cc) bir ayeti kerimede “Allah’a inabe edin.” buyuruyor. Yani O’na dönün, teslim olun. Başka bir ayeti kerimede ise “Allah’a firar edin.” buyuruyor. Firar nedir? Hapisten, bir esaret altından kaçmak, diyebiliriz. Bu dünya adeta bir sürgün, esaret yeri. Düşmanlar bizi çepeçevre kuşatmış. Nefis, şeytan, arzular, hırslar mal, mülk sevgisi. Bunun dışında çeşitli fikirler, düşünce akımları. Bunlardan kurtulmak çok zor. Kaçıp, firar etsek Rabbimiz’e keşke! Şimdi biz firar edememişiz, dönememişiz, teslim olamamışız. Olabilseydik eğer meseleleri anlardık, Rabbimiz’in izniyle. Kim doğru, kim yanlış fehmedemiyoruz, demek ki irtibatımız eksik. 

Biz Rabbimiz’e inabe edemedik, dönemedik, bunda muvaffak olamadık tam manasıyla. O zaman başka bir ayette “Kim inabe etmişse ona tabi ol!” emri üzere, Rabbimiz’e inabe etmede başarılı olanlara, yani Cenâbı Hakk’a dönmüş, teslim olmuş, O’na dost olmuş olanlara tabi olmalıyız. Tâbi olmalıyız ki bilgi kirliliğinin çokça olduğu zamanda, gerçek bilgiyi, bize lazım olanı öğrenelim.

İkinci bir sebep ise Rabbimiz’in kelamı, Kur’ân’ın tam manasıyla anlaşılması, hayatımıza tam olarak yansıtılması ve onu yaşama noktasındaki eksikliklerimiz. Rabbimiz Bakara Sûresi’nde; “İşte bu Kitap ki, onda hiçbir şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir.” Yani muttakiler için yol göstericidir buyuruyor. Şimdi kendimize bakalım ne kadar muttakiyiz, ne kadar takva sahibiyiz. Allah’ın (cc) emir ve yasaklarına karşı gelmekten ne kadar sakınıyoruz. Tevbe Sûresi 123. ayette ise; “Muhakkak Allah muttakilerle beraberdir.” buyruluyor. Yani takva sahipleriyle, hakkıyla O’ndan korkanlarla beraberdir. Biz Rabbimiz’le ne kadar beraberiz? Malesef buralarda eksikliklerimiz var, bu sebepten Kur’ân-ı da tam manasıyla anlayamıyoruz. Ayetlerden farklı anlamlar çıkarıyoruz. Mesela cihad konusu. Konumuzun başında da bahsetmiştik. Cihad diyerek Müslümanlara ciddi zarar veriyorlar. Bunun yanında cihad nedir, ne zaman ve nasıl yapılır? Sadece savaşmak mıdır? Bunların bilinmesi gerekir. İşte bunlar Cenâb-ı Hak ile olan irtibatsızlık ve Kur’ân’ın tam olarak anlaşılamaması. Mesela bir insanın bir yeri ağrısa ve bu rahatsızlığı için doktora gitse. Doktor onu hemen ameliyat mı eder, yoksa ona bir ilaç, bir ağrı kesici mi verir. Tabi ki bir ağrı kesici verir ve kişinin ağrısını giderir. Ne zaman ameliyat edilir? Artık ilaç tedavisi ve başka bir tedavi seçeneği kalmamışsa, yani o rahatsızlık adeta kangren olmuşsa, ameliyattan başka çare kalmamışsa. Şimdi bugün insanlar belki bir ağrı kesiciyle tedavi edilecek meselede hemen ameliyat teşhisi koymaya çalışıyorlar.Cihada tek yönden bakılmamalıdır. Hâce Hazretleri (ksa); “İnsanin kendi dışında yaptığı eylemlerin tamamı, bunu Allah adına yapıyorsa, cihad hükmündedir.” buyururlar.

Yukarda bahsettiğimiz gibi insan eğer Allah’a dost olmuş mürşidi kâmillere tabi olursa anlayışı, idraki gelişir. Ne yapacağını öğrenir. Günümüzün en büyük sıkıntılarından birisi bu. İnsanlar ne yapacaklarını, nasıl yapacaklarını tam bilemeden, meseleye dahil olunca sıkıntılar baş gösteriyor.

Bir diğer sebep ise nefsimiz. Islah olmamış nefsimiz. Nefsimizi yok edemeyiz, Hâce Hazretleri (ksa): “Nefsi yok etmeye çalışmak karada kürek çekmektir.” buyururlar. O yüzden nefsimizi eğitmeliyiz. Eğer insan kendi nefsini düzeltmeden, terbiye etmeden bir işe giriştiğinde, o işe nefsini karıştırabiliyor. Farkında olmadan nefsinin arzularına göre hareket edebiliyor. Hizmette asıl gaye neydi? Allah rızası idi. Eğer insan nefsini ıslah edememişse zamanla bu gaye istikâmetinde sapmalar olabiliyor, makam, mansıp, dünya sevdasına, baş olma sevdasına dönüşebiliyor. Yaptığı işe riya katabiliyor.

Bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz: “Kim âlim geçinmek, sefihlerle münazara yapmak ve halkın dikkatlerini kendine çekmek gibi maksatlarla ilim öğrenirse Allah o kimseyi cehenneme atar.” buyuruyor. Diğer bir hadisi şerifte ise:

“Sizin için en çok korktuğum şey küçük/gizli şirktir.”

“Ya Rasûlallah! Küçük şirk nedir?” dediler, buyurdu ki:

“Riyadır. Aziz ve celil olan Allah kıyamet günü ihlâs ile amel eden kullarına mükâfatlarını verdiği zaman, gösteriş için amel edenlere diyecek ki; Dünyada gösteriş yaptığınız kimselere gidin de, mükâfatınızı onlardan alın.” buyurdular. Evet, görüldüğü üzere Allah rızası için yaptığımız bir işi, halisane, saf, temiz bir niyetle yapmalıyız. Bunu yapabilmek için her an kendimizi ve yaptığımız işte niyetimizi, kontrol etmeliyiz.

“Nefsini bilen Rabbi’ni bilir.” buyurmuş Peygamber Efendimiz (sav). Şimdi kendimize soralım, biz nefsimizi biliyor muyuz? Eğer bilseydik, Rabbimiz’i bilirdik. Rabbimiz’i bilebilsek, tanıyabilsek hadiseleri, karşılaştığımız sorunları rahatlıkla çözerdik. Eksikliklerimiz var. Çözemiyoruz kafamız karışıyor. Kim haklı, kim doğru anlayamıyoruz. O zaman samimi olalım. Kendimizi kandırmayalım. Nefsini bilen, nefsimizi bilmeye bize yardımcı olabilecek ehlullahın yanına gidelim. Nefsimizin hatalarından dolayı tevbe edelim. Bu bizim için bir başlangıç olsun. 

Sonuç olarak hadiselere bakışımızda Kur’ân-ı Kerim ve sünneti rehber edinmeliyiz. Anlayıp yaşamaya çalışmalıyız. Hayatında Kur’ân’ı ve sünneti düstur edinmiş, hayatını bu emirlere göre şekillendirmiş insanların yanında olmalıyız. O zaman Allah’ın izniyle sorunların üstesinden kolayca geleceğiz.

Cenâbı Hak (cc) yardımcımız olsun, yolumuzdaki engelleri kaldırsın. Âmin.

 

Yazar: Hasan YAĞIZ

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort