JoomlaLock.com All4Share.net

HAK-BATIL MÜCADELESİNDE SÜNNETULLAH (MÜCADELE KANUNU)-5

5) Sabır, Mukavemet ve Düşmanın Gözetlenmesi:
Allâh Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar, sabredin, direnip (düşmanlarınıza) üstün gelin, nöbet bekleyin ki, başarıya eresiniz.” (Âl-i İmrân/200)

Yani, düşmanla çatışmanız durumunda başınıza gelen eziyete sabırla direnerek üstünlük gösterin. Üstünlük sağlamak, hak dâvayı sonuçsuz bırakmak için size karşı koyan düşmana mukavemet edip dirençli olun, ama onlardan daha az sabırlı olmayın. “Müsâbere”, sabır meydanında düşmana veya hasma mukavemet göstermek, karşı koymaktır.

“Rabidû: Nöbet bekleyin”, yani sınırlarda savaşa hazır ve soğukkanlılıkla düşmanı gözetleyen atlı birlikler bulundurun ki memleketinize sızmasınlar. Zamanımızda, memleketi ve hudutlarını düşmandan korumak için atlı birlikler ve nöbetçilerle beraber gerekli son model silahlar bulundurulması gerekir.

“Allâh’tan korkunuz”, yani siz, takvâ olmaksızın cihadla emrolunmadınız. Sabır düşmana mukavemet, İslâm ülkelerinin hudutlarında nöbet tutmak, günahlardan sakınmak suretiyle Allâh korkusu ve O’nun razı olduğu şeyleri  işlemek, bütün bunlar dünyada düşmana karşı yardım âmillerindendir ki, bunlar da güzel niyyet, hakkı, adâleti ve mü’minin savaş ve cihadında ahirette kurtuluş sebeplerinden olan Allâh’ın dinini (İslâm) ikame etmeyi amaçlamakla olacak şeylerdir.

Sabır, mukavemet ve sınırlarda nöbet emrini, müfessirler, düşman ve düşmanla savaş yönünde tefsîr etmiş olsalar da, âyetin zâhirinin gerek savaş sahasında gerekse diğer alanlarda olsun, düşmanla olan her türlü ilişkiye şümûlu vardır. Bu ise, düşmanla mücadele, bâtıl yanlılarının ehl-i hakka eziyetleri ve İslâm yurdunda, boykot ve ambargoya tâbi tutmak gibi, düşman tarafından hak davetçilerinin başlarına gelecek hallere karşı sabrı ve onlara karşı direnişi beraberinde getirir.

Sabrın Yardımcı Faktörleri ve Düşmana Karşı Tahammül:
Sabır ve düşmana mukavemete yardımcı olan faktörlerden birini şu âyet hatırlatmaktadır:

“Eğer size (Uhud’da) bir yara dokundu ise, o topluluğa da (Bedir’de) benzeri bir yara dokunmuştu.” (Âl-i İm-rân/140)
Allâh (cc) bu âyette, mü’minlere isabet eden yaranın veya yara acısının düşmanla olan cihad ve mukavemetlerinde onların cehdü gayretlerini yok etmemesi gerektiğini belirtmektedir. Çünkü onlara isabet eden şeyin aynısı daha önce düşmanlarına da dokunmuştu. Onlar bâtıl inançları ve kötü âkıbetleriyle beraber savaşta aldıkları yaradan ötürü gevşeklik ve zaaf götermiyorlarsa, sizler inananlar olarak, mutlu son ve nihaî üstünlüğünüz ve Hakk’a olan bağlılığınızla birlikte, savunmada ve aldığınız yaradan ötürü mukavemette gevşeklik ve zaaf göstermemeye daha layıksınız.1

Sabır ve düşmana mukavemete yardımcı olan unsurlardan birini de şu âyet hatırlatmaktadır:

“O topluluğu takib etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız, onlar da sizin çektiğiniz acıyı çekmektedirler. Üstelik siz Allâh’tan, onların ummadıkları şeyleri ummaktasınız. Allâh bilendir, hikmet sahibidir.” (Nisa/104)

“Gevşeklik göstermeyin”, zaaf ve gevşeklik göstermeyin, ağırayak olmayın, “O topluluğu takip etmekte...”, savaşta kâfirlerle karşılaşma durumunda, “Eğer siz acı çekiyorsanız..” , yani savaşta acı ve elemin varlığı her iki tarafın da başına gelebilecek müşterek bir durumdur. Savaşta, acı çekme korkusu, onların sizinle çarpışmasına engel olmuyorsa, ey mü’minler, sizin da çektiğiniz acı ve ızdırapların onlarla savaşmanıza engel olmaması gerekir.

“Onların ummadıkları şeyleri ummaktasınız”, sizin inandığınıza onların inancı olmadığı için, ummadıkları sevabı cihadınıza karşılık umup duruyorsunuz. Ey mü’minler, sabır ve gayret göstermeye, onlarla çarpışmada soğukkanlı olmaya siz daha layıksınız.2

6) Allâh’ı Hatırlamak:
Mü’minler için yardım faktörlerinden birisi de Allâh’ı çokça anmaktır. Allâh (cc) buyruyor ki: “Ey inananlar, bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allâh’ı çok anın ki başarıya erişesiniz.” (Enfal/45)

Yani: Ey îman edenler! Kâfir düşmanlarınızdan bir bölükle karşı karşıya kaldığınızda, savaş âsileriyle de öyle, onlara karşı sebat edin ve önlerinden kaçmayın. Çünkü sebat, mânevî bir güç (kuvve-i mâneviye) dür. Ki bu, çoğu zaman yardım ve üstünlüğün diğer bir sebebidir.

“Allâh’ı çokça anın”, savaştan önce de, savaş esnasında da Allâh’ı çokça zikredin. Kudretini, peygamberlerine ve mü’minlere yardım, sabreden mü’minlere özel nimet va’dini, belâ her ne kadar çetin ve şiddetli olsa da, size olan ümitsizlik yasağını ve yardımın yalnız Allâh’ın elinde olduğunu, dilediğine yardım eden Kavî (güçlü) ve Azîz (Üstün) olduğunu hatırlayarak kalbinizde O’nu zikredin. Bütün bunları hatırlamak suretiyle O’nu zikredeni, Allâh’ın, düşmanından daha güçlü olduğuna îmanından ötürü, düşmanın kuvvet ve hazırlığı korkutamaz.

Allâh’ı çokça anmanın emredilmesinde, Müslümanların Rablerini kalben ve fikren zikretmek konusunda gevşeklik göstermemeleri gereğine işaret eden âyetin sonunda. “Ki başarıya erişesiniz” denilmektedir. Bu sâyede kurtuluşunuz mukadder olabilir. Kurtuluşunuz iki şeye dayanır: Sebat ve zikrullâh. İkisi de kurtuluşun ve dünyada yardımla başarıya erişin, sonra âhirette sevaba nâil oluşun sebebidirler.3 Allâh’ı zikir emri, ehl-i Hakk’ın, yani Müslümanların ve Müslüman cemâatin bâtıl ehliyle yaptığı savaş esnasında, onları bertaraf ederken Allâh’ı çokça anmalarını gerektirir.

7) Korunma Tedbirleri Almak:
Korunma tedbiri, yardıma ulaşmada istenilen etkendir. Allâh (cc) buyuruyor ki: “Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın vakit, onlardan bir bölük seninle namaza dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar. (Namazda olanlar), secdeye vardıklarında arkanıza geçsinler, bu kez namaz kılmayan öteki bölük gelsin, seninle beraber namaz kılsınlar, korunma tedbirlerini ve silahlarını da alsınlar. İnkâr edenler istediler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gaflet etseniz de birden size baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur. Koruma tedbirlerinizi alın (uyanık bulunun). Şüphesiz Allâh, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” (Nisa/102)

Bu âyette hitap, Resûlullâha’dır (as). Bu âyet, Müslümanların savaş esnasında kılacakları namazın keyfiyetini belirtiyor. Mâna şöyledir: Ey Peygamber (as), Müslümanları iki kısım yap. Onların bir kısmı seninle birlikte bulunsun, onlara namazı kıldır. Onlar secdeye varınca, diğer namaz kılmayan bölük geride nöbet beklesinler.

“Korunma tedbirlerini ve silahlarını da alsınlar”. “El-hizr”, Müslümanların savaşta kullandığı tedbirli ve müteyakkız olmada işe yarayan harp aletidir. Bu sebepledir ki, silahların alınmasıyla “tedbirli olmak” ifadesi birleştirildi, ve şöyle buyruldu: “Korunma tedbirlerinizi alın”, yani, Allâh (cc) mü’minlere, yağmurun yağması ve hastalık durumunda silah bırakmaya ruhsat verince, bu defa, düşmanın bir hîle ile saldırısına meydan vermemek için uyanık olmayı, aşırı korunmayla tedbirli davranmayı emrediyor. Ve âyet harpte düşmana karşı tedbirli olmanın vacip olduğuna işaret etmektedir. Bu da, zarar verme ihtimali bulunan şeyler karşısında tedbirli ve uyanık olmanın vucubiyetine  delalet etmektedir.4

“Allâh, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır”: Görülüyor ki kâfirlere isabet edecek ihanet edici azap, Müslümanların, Allâh’ın düşman karşısında yardım sebeplerini hazırlamalarına dair emrini yerine getirdiklerinde onlara karşı zafer ve gâlibiyetleridir.5

Müslüman Komutan, Tedbir ve Diğer Yardım Unsurlarının Kuşanılmasını Emreder:
Müslümanların, Allâh’ın (cc), yardım sebeplerine tutunmaya ve düşmana üstünlük sağlamada etkin olan âmillere yönelik emirlerini iyice kavradığı ân, Müslüman komutanın, askerlerine bütün bunları emretmesi gerekir. Şam’ın fethi sırasında Rumlarla yapılan Yermük Harbi’ni anlatırken, İbn Kesîr’in (774/1373) bahsettiği şey buna bir örnektir.

İbn Kesîr diyor ki: “İki topluluk karşılaşıp birbirleriyle savaşa tutuşunca İslâm ordu komutanı Ebû Ubeyde askerine şu öğütlerde bulunuyordu: “Ey Allâh’ın kulları! Siz Allâh’a (dînine) yardım edin ki, O da  size yardım etsin, ayaklarınızı pekiştirsin. Ey Müslüman topluluğu, sabırlı olun; çünkü sabır küfürden korur, Rabbı râzı eder, Hak yolunda utanmayı kaldırır.” dedi, sonra devamla “Mızraklarınızı doğrultunuz, kalkanlarınızı siper ediniz.  İnşâallâh, ikinci bir emre kadar -içinizden Allâh’ı zikretmeniz hariç- susunuz.”6

Ebû Ubeyde’nin (ra) “Kalkanlarınızı siper ediniz.” sözü, meşru korunma tedbirini almayı emreden bir ifadedir. Savaş meydanında alınması gerekli her meşru tedbir buna kıyas edilir. Zaten Ebû Ubeyde’nin nasihatında da yardım unsurların ve sabır, zikrullâh, Allâh’ın yardımına azmetmek gibi alınması lüzumlu tedbirleri hatırlatma bahis konusudur.

15- Yardımı Önleyen Unsurlar:
Yardım hususundaki ilâhî kural, mü’minlerin yardıma mâni unsurlardan kaçınmalarını, söz konusu unsurları nefislerinden ve davranışlarından uzak tutmalarını gerekli kılar. Çekişme ve ihtilaf, komutana karşı gelme, gurur ve riyâ bunlardandır.

A- Çekişme ve İhtilâf: Allâh (cc) buyuruyor ki: “Ey insanlar, bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allâh’ı çok anın ki, başarıya erişesiniz.” (Enfal/46)

“Korkuya kapılırsınız” ifadesinin “düşmanınızdan korkar, onlarla savaşta za’fiyet gösterirsiniz” şeklinde, “devletiniz gider”  ifadesinin de “kuvvet ve devletiniz gider” şeklinde tefsîr edilmesi, söylediğimizi izah eder mâhiyettedir. Âyette “devlet” işlerinin yerine getirilmesinde, rüzgâra ve rüzgâr esintisine benzetilmiştir.7

B- Gurûr ve Riyâ: Gurûr, gösteriş ve çalımla, şımarık bir eda içinde savaşa çıkmak da yardımı önleyen unsurlardandır. Allâh (cc), ancak kendi rızâsını ve dîne yardım etmeyi arzulayarak savaşa çıkana yardımını bahşeder. Bu sebepledir ki, Allâh (cc) bu tavırla savaşa çıkmayı yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: “Yurtlarından çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Allâh yolundan meneden (şu kâfirler) gibi olmayın.” (Enfâl/47)

Riyâ, böbürlenmek ve taşkınlık demektir.                İnsanların şecaat ve mertlikle övgülerine layık olmak için savaşa çıkarlar, demektir. Âyet, gösteriş ve şımarıklıkta kâfirler gibi olmaktan mü’minleri men etmiş, onların takvâ ve ihlâs sahibi olmaların emretmiştir.8

16- Yardım Ancak Allâh’tandır:
Allâh’ın mü’minlere yardım hususundaki kanununun sürekli olup asla değişmeyeceğini; yardım unsurlarının oluşması, engellerinin bulunmaması durumunda gerçekleşeceğini; Müslümanların, bu yardım unsurlarına sarılıp engellerinden, Allâh’ın emrettği gibi, kaçınmaları gerektiğini; ama bununla birlikte onların, Allâh’ın emrettiği gibi hazırladıkları ve tutundukları yardım sebeplerine değil, Allâh’a bağlanıp, yalnız O’na tevekkül etmeleri gerektiğini söylemiştik. Söylediklerimize şu âyet delil olmaktadır: “Siz Rabbiniz’den yardım istiyordunuz, O da: ‘Ben size birbiri ardınca bir melek ile yardım edeceğim.’ diye duanızı kabul buyurmuştu. Allâh bunu ancak müjde olsun (sevinesiniz) ve kalbiniz bununla yatışsın (güvene ve huzura kavuşsun) diye yapmıştı. Yardım, yalnız Allâh katındadır. Allâh daima üstün ve hikmet sahibidir.” (Enfal/9-107)

“Ve kalbiniz bununlar yatışsın diye...”, “Allâh bunu ancak müjde olsun diye...”: Allâh’ın melekler vasıtasıyla size yaptığı yardım, ancak va’dettiği gibi yardım edeceğinin müjdesidir. “Ve kalbiniz bununla yatışsın diye...” Yani, kalbin, tutulduğu sarsıntıdan sonra sükûn bulması için. “Yardım yalnız Allâh katındadır...”  Ne meleklerden ne de sebeplerden. Maddî ve mânevî sebepleri bulundukça, yardımın gerçek fâili Allâh’tır (cc). Çünkü O, sebepleri boyun eğdirendir.9

1-  Tefsîr-i Râzî, c.9, s.14.
2- Tefsîr-i Râzî, c.11, s. 31.
3- Tefsîr-i Zemahşerî, c. 2, s. 226; Âlûsî, age., c.10, s.14; Tefsîr-i Menâr, c.10, s. 21.
4- Tefsîr-i Râzî, c.11, s. 25-26.
5- Tefsîr-i Menâr, c. 9, s. 375.
6- İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 7, s. 7.
7-  Âlûsî, age., c.10, s.14.
8-  age., c.10, s.14; Tefsîr-i Menâr, c.10, s. 25. Ihtilâfta Sünnetullâhtan bahsederken Yönetici ve Kumandana Muhalefetten söz etmekle beraber,  ihtilafın etraflıca a- çıklamasını “İhtilâf ve İhtilâf Edenler Hakkında Sünnetullâh” bölümünde yapacağız.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 EKİM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort