JoomlaLock.com All4Share.net

HATEMÜ'L ENBİYA EFENDİMİZ - 2

hatemül enbiya Efendimiz

Hatemü'l Enbiya Efendimiz - 2 - Mine Şimşek

Sayı : 114 - Haziran 2017

 

Hatemü'l Enbiya Efendimiz - 2

 

Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berakatuh. Cenabı Hakk’ın (cc) buyurmuş olduğu ayeti kerime ile başlayarak Peygamberimiz’in mübarek hayatlarını anlatmaya kaldığımız yerden devam edeceğiz inşaallah.

“Kim Allah’a ve Peygamberi’ne itaat ederse Allah onu içinde ırmaklar akan cennetlere ebedi kalmak üzere koyar ki işte büyük başarı budur.” (Nisa 13)

“Muttakilere vad edilen cennetin sıfatı şudur; içinde hiç özelliği bozulmayan sudan ırmaklar, tadı hiç değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere her an lezzet veren süzme baldan ırmaklar vardır. Hem de orada meyvelerin hepsi ve bir de Rablerinden mağfiret onlar içindir…” (Muhammed 15)

Peygamberimiz Hz Muhammed (sav) ve Kısaca Hayatı:

Kainatın Efendisi otuz beş yaşında... Bu sırada Kureyş kabilesi Kabe duvarlarını yıkıp yeniden tamir kararı vermiş idi. Yıllardan beri yağan yağmur ve neticede meydana gelen seller, yapı itibariyle pek sağlam olmayan bu mabedi oldukça yıpratmıştı. Çatısız bulunması sebebiyle de yağan yağmurlar temeline kadar tesir etmiş ve binayı adeta harap bir hale getirmişti. Kabe duvarının taşlarla örülmesi işi, kurayla kabileler arasında dörde taksim edilmiş herkes kendisine düşen taraf için taş taşıyor ve duvarlar örüyorlardı. Bina Hacerü’l-Esved’in konulacağı yere kadar yükselmişti, ancak bu mübarek taşı yerine koymada kabileler arasında anlaşmazlık çıkmış ve günlerce birbirleriyle konuşup tartışmışlardı. Bir gün Kureyş’in en yaşlılarından Huzeyfe b. Muğire Beni Şeybe kapısını eliyle işaret ederek ilk girecek zatı aranızda hakem yapın o kimse bu işi bir neticeye bağlasın, der. Bu teklif kabul görülür.

Artık bütün gözler Beni Şeybe kapısında idi, nihayet kapıdan bir zat belirir. Kendisine mahsus yürüyüşüyle vakar içinde gelen bu zatı derhal tanır ve sevinç içinde bağırırlar. “El-emin o! Muhammed o! “ Onun aramızdaki vereceği hükme razıyız diyerek böylece merak dolu gözler birden sevinç bakışlarına döner, çünkü adil karar vereceğine hepsi tereddütsüz emindir. Kalbi zihni tertemiz Efendimiz’e durumu anlatırlar ve: “Hemen bana bir örtü getiriniz!” diye buyurur. Anında getirirler, örtüyü yere serer. Peygamberimiz Hacerü’l-Esved’i bu örtünün ortasına koyar sonrada her kabileden bir kişi bunun birer köşesinden tutsun, diye buyurur ve aynen uygulanır. Hacerü’l-Esved’i örtüyle konulacak yere kadar kaldırılır, Peygamberimiz kendi mübarek eli ile yerine koyar. Bundan sonra duvarlar örülmeye başlanılır ve kısa zamanda tamamlanır.

İlk Vahiy Gelmesi:

Kainatın Efendisi kırk yaşlarında idi. Yıllardan beri devam edip gelen her senenin ramazan ayının Hira Dağı’nın tepesinde ibadet ve dua ile geçirir Hatice annemiz ise ona azık getirirdi. Sevgili Peygamberimiz (sav) Hira Dağı’na ibadete çekilmesi Hanif dini üzere ceddi İbrahim peygamberin de aynı şekilde ibadet ve taat de bulunmalarından kaynaklanıyordu. Ramazan ayının on yedinci gecesi pazartesi günü vahiy meleği Hz. Cebrail (as) en güzel bir insan suretinde görünmüş, ışıl ışıl nurlar saçarak göz kamaştıran bir aydınlık ile tatlı fakat gür bir seda ile hitap eder: “İkra! - Oku!” Efendimiz cevap verir: “Ben okuma bilmem!” Hz. Cebrail kendisini kucaklar ve sıkıp bıraktıktan sonra tekrar: “Oku!” diye seslenir. Üç kere bu hal devam eder. Daha sonra Cebrail (as) Cenabı Hak’tan (cc) aldığını Rasulü’ne teslim etmeğe geldiği Alak Suresi’ni okur. 

“Oku! Seni yaratanın adıyla oku ki o insanı pıhtılaşmış bir kandan yarattı. Oku ki senin Rabbin kalemle yazı yazmayı öğreten, insana bilmediğini talim eden bol kerem ve ihsan sahibidir.” (Alak 1-5)

Artık inen ayetler Peygamberimiz’in (sav) hem diline hem kalbine yerleşmişti. İlahi vahye muhatap olmanın verdiği heyecan ve haşyetle titreyen Peygamberimiz (sav) mağaradan çıkararak Mekke’ye doğru hareket eder. Yolda dağ taş ve ağaçlar “Esselamü aleyke ya Rasulallah!” diyerek onu selamlıyor ve yüksek vazifesinden dolayı adeta tebrik ediyorlardı. Evine varan Peygamber Efendimiz (sav) karşılaştığı hadisenin azameti ve haşyeti karşısında kendisini karşılayan fedakar zevcesi Hatice annemize: “Beni örtünüz! Beni örtünüz!” diyebilmişti. Kırk günlük bir aradan sonra Peygamberimiz’e vahiy tekrar gelmeye başlamıştı, hadiseyi bizzat kendisi şöyle anlatır: “Bir gün giderken aniden gökyüzünde bir ses işittim başımı kaldırıp baktığımda, bana gelen meleği Cebrail yerle gök arasında bir kürsü üzerinde oturmuş gördüm. Ürpererek yere çöktüm evime dönüp: Beni örtünüz, beni örtünüz, dedim. Bunun üzerine Yüce Allah: ‘Ey örtüye bürünen peygamber kalk da insanları uyar, Rabbinin büyüklüğünden bahset!’ ayetlerini indirdi.” (Müslim, 98) Artık vahiylerin ardı arkası kesilmemişti.

Sadık Dost Hz. Ebu Bekir (ra):

Peygamber Efendimiz’in en yakın arkadaşı, sadık dostu, Efendimiz’in tabiri ile “Eşsiz insan!” Hz. Ebubekir (ra). Cahiliye devrinde bile olsa asla putlara tapmamış, şarap içmemiştir. Peygamberimiz (sav) ile sık sık görüşür onun her buyruğuna: “O söylemiş ise doğrudur!” diyerek teslimiyetini, bağlılığını ve sevgisini belli ederdi. Ayeti kerime nazil olunca, kadınlar arasında Hz. Hatice, erkeklerde Hz. Ebu Bekir, kölelerde Zeyd, çocuklarda ilim kutbu Hz. Ali top yekün iman ederler: “Şahadet ederim ki Allahtan başka ilah yok ve Muhammed O’nun Rasulü’dür.” daha sonra sahabe efendilerimiz (r.anhum) birer birer müslüman olmuş, her türlü çilelere katlanmışlardır.

Hazreti Ebu Bekir (ra) nakleder: “Sevr mağarasında gördüm ki Allah Rasulü’nün mübarek ayakları kanamıştı ağlayarak: ‘Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasulü! Ben basit bir ferdim, ölmüşüm, kalmışım ne çıkar amma sana bir zarar erişecek olursa bütün ümmet helak olur.’ dedim. Allah Rasulü ise: ‘Mahzun olma ya Eba Bekir! Allah’ın yardımı bizimle beraberdir.’ diye buyurdu.” (İbni Kesir, 122-123-124)

Kureyş müşrikleri müslüman olanların sayılarının arttığını duyunca onlara eziyet ve işkenceler yapmaya başlamışlardı. Bir gün Ebu Talib müşrikler ile arasında konuşma geçer ve gelip yeğenine: “Evladım, Muhammedim, kendine ve ailene müthiş bir sıkıntı getirmemen için sana ricada bulunacağım bana kaldıramayacağım yükü yükleme. Kureyş büyükleri eğer davandan vazgeçmeyecek olursan aramızda kanlı bir boğuşma çıkacağını bildirdiler.” diye anlatır. Alemlerin Efendisi ise (sav): “Vallahi amca Kureyş kavmi bir elime ayı bir elime güneşi verseler dahi yine de davamdan vazgeçmem.” diye buyurmuştur. (İbni Hişam, Sıratü’l-Nebi, 278) 

Hüzün Yılı:

Ebu Talib’in vefatından üç gün sonra efendimizin pak zevcesi hazreti Hatice (r.anha) bisetin onuncu yılı ramazan ayında altmış beş yaşında iken fani dünyadan ebedi aleme göç eder. Namazını bizzat Rasulü Kibriya Efendimiz kıldırır ve Hacun kabristanına defnedilir. Hatice annemize zerreler adedince rahmet olsun. Peygamberimiz bisetin bu onuncu yılını “Senetü’l-hüzün” yani hüzün yılı olarak isimlendirir. Hazreti Hatice annemizin vefatından sonra Efendimiz’in hayatında bir boşluk meydana gelmiş ashabı güzin bu durumun farkına varınca bir gün Havle hatun Efendimiz’in huzuruna gelerek: “Ya Rasulallah! Yanınıza gelerek birden Hatice’nin boşluğunu hissettim!” der. Efendimiz ise (sav): “Evet o çoluk çocukların anası evininde görüp gözeticisi idi.” diye buyurarak aile hayatında Hz. Hatice’nin ebedi aleme irtihaliyle meydana gelen boşluğu ifade etmeye çalışmıştı. Daha sonra Efendimiz (sav), Hz. Sevde, Hz. Aişe, Hz. Hafsa, Hz. Zeyneb, Hz. Safiye, Hz. Ümmü Seleme vs. (ra) sırayla annelerimiz ile nikahlanmıştır. Mariye annemizden İbrahim isminde çocuğu olmuş. Diğer hanımlarından çocukları olmamıştır. Hz. İbrahim ise küçük yaşta vefat etmiştir. 

Veda Hutbesi:

Hicretin onuncu senesinde Peygamberimiz (sav) Hac niyeti ile Mekke’ye gideceğini halka ilan ettirir. Herkes bölük bölük Medine’de toplanmaya başlar. Zilhicceye beş gün kala Efendimiz öğle namazını kıldıktan sonra kırk bin hacı ile Mekke’ye girer… Cuma günü arefe olduğundan Peygamberimiz bu kadar müslümanla hac yaparak tesirli bir hutbe okur:

“Ey nas! Dinleyiniz, anlayınız, biliniz ki müslümanlar hep birbirinin kardeşidir. Sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Onlar sizin haklarınıza saygı göstermelidir, siz de onlara iyi muamele etmelisiniz. Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyin, bilmiyorum belki bu yıldan sonra bir daha burada sizinle bir arada olamayacağım. Ey insanlar! Hiç şüphe yok ki siz Rabbinize kavuşacaksınız o da size amellerinizden hesap soracak. Ben size tebliğ etmiş bulunuyorum sözlerimi hatırınızda tutunuz. Size sımsıkı sarıldığınız takdirde ebediyen şaşkınlığa düşmeyeceğiniz açık bir emir halinde Allah’ın kitabını ve Peygamberi’nin sünnetini bırakıyorum!” 

Güzel ashabı şaşkın ve üzüntü içerisinde hutbeyi gözü yaşlı dinler. Efendimiz (sav) sözlerine devam eder: “Ey nas! Kıyamet gününde Muhammed size risaletini tebliğ eti mi, diye sorulur o vakit siz ne cevap verirsiniz?” diye sorar. Onlar da: “Evet tebliğ etti, şahadet ederiz!” derler. Bunun üzerine baş parmağını havaya kaldırarak üç defa: “Şahid ol Allahım! Şahid ol Allahım! Şahid ol Allahım!” diye buyurur.

Ahirete İrtihal:

Hicreti seniyyelerinin on birinci senesi sefer ayının son günlerinde idi ki sevgili Peygamberimiz (sav) şiddetli bir baş ağrısıyla hummaya tutulur. Hastalığı ağırca idi. Nebiy-yi Zişan Efendimiz hasta olmakla beraber her ezan okundukça mescidi şerife çıkıyor, ashabı kirama imam olup namaz kıldırıyordu. Fakat irtihallerine üç gün kala hastalığı artmıştı, artık mescide çıkamaz olmuştu. “Ebu Bekir’e söyleyiniz imamet etsin!” diye buyurdu. Rebiü’l-evvelin on ikinci pazartesi günü Rasul-i Ekrem Efendimiz kendisinde bir kuvvet görür Hz. Ali ile amcası Hz. Abbas’ın oğlu Fadl’ın kollarına dayanarak tekrar mescidi şerife çıkar. Fahri Alem (sav) namazdan sonra hücre-i saadetine dönüp yatağına yatar. Hastalığı ağırlaşmış artık Kadim ve Kerim mabudunun manevi huzuruna kavuşacağı zaman gelmişti. O güllerden latif olan mübarek siması bazen kızarıyor, bazen sararıyordu. Alnından ter katreleri serpiliyordu. Bir zeval vakti idi bir hidayet yıldızı gibi parlayan o güzel mübarek gözlerini semaya dikti ve: “Allahım beni refik-i alaya kavuştur!” diyerek son cümleleri ağzından çıktı, artık mukades ruhu ala-yı iliyyine uçup gitmişti.

Fatıma annemiz: “Ey benim babam! Ey Allah’ın davetine koşan babam!” diye içi yanarak ve ağlayarak konuşuyor. Aişe sıddıka validemiz ise: “Eyvah! O peygamber ki dünyaya asla iltifat etmedi, ümmetinin günahlarını düşünerek bir gece olsun döşeğinde rahat uyumadı. Müşriklerin her türlü eziyetine katlanarak asla Allah’ın rahmetinden ümidini kesmedi, yoksulları, zayıfları lütfu ihsanından mahrum bırakmadı!” diye hazin hazin ağlıyordu. Hazreti Ebu Bekir (ra) gelip hücre-i saadete girer ve sevgili Peygamberimiz’in latif cismini örten sütreyi kaldırır ve, “Senin mematın da hayatın gibi güzel!” diyerek ağlar… Peygamberimize zerreler adedince salat ve selam olsun.

Rabbim Peygamberimiz’e (sav) hakkıyla ümmet olabilmeyi, kıyamette sancağı altında toplanıp, Kevser havzından mübarek ellerinden su içebilmeyi tüm ümmetine nasip etsin. Efendimiz’in bu güzel hayatını bir hadisi şerifte buyurmuş oldukları dua ile bitirelim inşaallah: “Allahım Muhammed’e pak zevcelerine, kutlu zürriyetine ve ehli beytine rahmet kıl! Tıpkı İbrahim’e İbrahim’in kutlu zürriyetine ve ehli beytine rahmet kıldığın gibi. Sen Hamid’sin, Mecid’sin.” (Buhari 33)

 

Kaynakça:

Salih Suruç, Kainatın Efendisi
Büyük İslam İlmihali, Ömer Nasuhi Bilmen

 

Yazar: Mine Şimşek

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort