JoomlaLock.com All4Share.net

HZ. DIHYE’NİN DOSTLUK ANLAYIŞI

Hz. Dıhye bin Halife bin Ferve el-Kelbi (ra) … Her birinin ahlakı ve anlayışı bize örnek olan ashabın yıldızlarından biri.

Cenabı Hak, “Allah onlardan razı, onlar Allah’dan razı!” buyurarak bütün ashabı rahmetine dahil etmiş. Her biri Efendimizi (sav) yansıtan  yıldız olmuşlar. Ashabı sevmek imanın ta kendisidir. Zaten Efendimiz (sav) “Ashabımı seven Beni sevmiştir, ashabıma buğzeden Bana buğzetmiştir.” buyurarak ashabı kendinden saymamış mıdır?

Şu var ki her ashap, Efendimizin (sav) bir yönünü açıcı olmuştur. Her ne kadar “Gönlümde ne varsa onun gönlüne aktardım.” ifadesiyle Efendimizi (sav) bütün yönleriyle açan-yansıtan kişi olarak Hz. Sıddık (ra)  belirtilse de  Hz. Dıhye örneğinde de çok ilginç ve dikkat çekici bir dostluk ilişkisi görmekteyiz.

Hz. Dıhye’nin Hicret’ten önceki hayatı hakkında bilgi bulunmamaktadır. Bedir Savaşı’ndan önce İslamiyeti kabul ettiği fakat savaşa katılamadığı, Uhud Savaşı’ndan sonra önemli savaşlara katıldığı, Hudeybiye Antlaşması’nda sonra Efendimizin davet mektuplarında görev aldığı kaynaklarda belirtilmektedir. Hicretin 7. yılı Muharrem ayında Bizans imparatoru Heraklius’a davet mektubu götürdüğünü, mektubu Bizans’ın Busra (Filistin) valisine vermek üzere iken imparatorun Filistin’de olması nedeni ile onun huzuruna davet edildiğini, Bizans imparatorunun Efendimizin İslama davet mektubunu okuyarak kabul ettiğini fakat ülkesinin karışıklık içerisinde olduğunu beyan etmesi ve imanını açıklarsa daha büyük sorunlar yaşayabileceğini söyleyerek özür mektubu yazdığını öğreniyoruz. Sonra Hz. Dıhye’yi kendinin yakın dostu ve ileri gelen Hristiyan alimi Dugatır El-Üskül’e göndererek ona İslamiyet hakkında bilgi vermesini ister. Hz. Dıhye zaten Efendimizin ona da bir mektup yazdığını belirtir. Rûmiye şehrine giderek bu rahiple görüşür. Bu Hristiyan alim Müslüman olur, Rumları İslama davet eder ama dövülerek şehit edilir. Bunun üzerine Hz. Dıhye Heraklius’un verdiği hediyelerle geri dönerken yolda Hisma mevkiinde soyulduğu, ancak çevredeki Müslümanların yardımı ile hediyeleri geri aldığı Medine’ye varınca Hz. Peygamberin (sav) soyguncuların üzerine Zeyd bin Harise (ra) komutasında bir birlik gönderdiği de nakledilir.

Ayrıca Hayber Savaşı’nda Hz. Dıhye’nin hissesine düşen Yahudi reisinin kızı Safiye’yi “Bu güzellikteki bir kadın Resûlullaha layıktır.” düşüncesi ile Efendimize getirdiği, Efendimizin de Hz. Safiye’yi nikahladığı bilinmektedir.

Abdurrahman bin Avf (ra) “Ey Müminlerin annesi! Servetim çoğaldı, perişan olmaktan korkuyorum.” deyince Mü’minlerin annesi Hz. Ümmü Seleme “Oğul, onları harca. Peygamber (sav) ‘Ölümümden sonra Bana asla kavuşamayacak sahabeler var.’ dedi diye söyler. İşte bu söz de Hz. Dıhye’yi iman içerisindeki dostluğa yönelten, gayretini arttırmasına yol açan bir söz olacaktır. Yine Ümmü Seleme annemiz Efendimizle (sav) Hz. Dıhye’nin konuşmasını görür fakat Efendimiz açıklayıncaya kadar onun Dıhye suretindeki Cebrail (as) olduğunu anlayamaz.Meleklerin peygamberi Cebrail (as) Hz.Dıhye kılığında insanlara görünmektedir.

Hz. Dıhye’nin Efendimizden sonraki hayatı hakkında da çok bilgi yoktur. Yermük Savaşı’nda komutan olduğu, Şam’a yerleştiği ve Hz. Muaviye zamanında Şam’da vefat ettiği rivayet edilir.

Enes bin Malik’in (ra) ifadesine göre “Ashabın en güzeli olup iri cüsseli ve beyaz tenli” dir.

Hz. Dıhye kabilesinin yöneticisi olarak zeki, kabiliyetli, anlayışlı, dostluğun kadrini bilen bir insandır. Efendimizin (sav) onu elçi göndermesinde bu özelliklerinin etkisi olduğu açıktır. Fakat ilginçtir Hz. Dıhye Müslüman olmadan önce Efendimiz (sav) ile dostluk kuran, O’nu seven ve O’nun tarafından sevilen bir insandır. Hz. Dıhye ticaret yapmakta gerek kendi işleri gerek kendi kabilesi ile ilgili gelip Efendimizle istişare yapmaktadır. Ayrıca ticaret için gittiği her yerden Efendimize (sav) hediyeler getirmektedir. Bu ilişki 5 yıl kadar devam eder. Efendimiz İslama davet çabasındayken bile Hz. Dıhye İslama girmeden Efendimizle dostluğunu devam ettirmektedir. Efendimiz (sav) de ona ne açıktan ne işareten herhangi bir telkinde bulunmamaktadır. Yaklaşık 5 yıl kadar devam eden bu sürede bir ticaret dönüşü dostu, arkadaşı resûlullaha hediyeler getirdiğinde Efendimiz ona:

-Sen bu hediyeleri gerçekten Beni memnun etmek için mi getiriyorsun? buyurur.O da:
-Evet, ya Muhammed der, (sav). O zaman Efendimiz:
-Ya Dıhye, Beni gerçekten seviyorsan, memnun etmek  ve bu dostluğun ahirette de devam etmesini istiyorsan Müslüman ol, buyurur.

Hz. Dıhye çıkar, düşünür ve zaten dostluğuna hayran olduğu insana iman bağıyla da bağlanmak üzere geri döner. Cebrail (as) o yoldayken müjdeli haberi verir:

-Dostun iman etmeye geliyor!

Hz. Peygamber (sav) o kadar memnun olur ki hırkasını çıkarıp dostunun oturması için yere serer. Hz. Dıhye (ra) hırkayı yerden toplar; alır, öper, koklar ve bağrına basar. Dostluk imanla taçlanmıştır. Muhammeden abduhû ve resûlühü sıralamasındaki O’nun (sav) Muhammed oluşuyla yani zatıyla kurulan bağ, kul ve resûl oluşuyla tamamlanmıştır. Hz. Sıddık’ı sıddık yapan ilişkinin bir biçimi de Hz. Dıhye tarafında yaşanmaktadır. Çünkü Hz. Sıddık (ra), Efendimiz nübüvvetini açıkladığında yaşadığı dostluk ile “Şaşıracak bir şey yok!” diyendir. Sıddık, sadîyk (arkadaş) kelimesinden arkadaşlık, dostluk zatî ilişkinin ta kendisidir. Bu dostluk, bu anlayıştır ki Hz. Sıddık üzerini örtecek bir elbise bulamayıp bir çula sarıldığında gökteki bütün melekler onun gibi bir çula sarılı olarak Efendimize görünecek ve Sıddık’a  mutabaat ettiklerini söyleyeceklerdir. Yine bu sevgi, bu dostluk anlayışıdır ki peygamberler hariç bütün insanların ve meleklerin en üstünü Hz. Cebrail (as) Dıhye’nin sûretinde ümmete görünecektir. Hz. Ümmü Seleme gibi ashap Dıhye’yi gördüğü zaman dikkat edecektir, acaba Hz. Dıhye mi, Cebrail (as) mı diye?

Efendimizi (sav) öncelikle sade bir insan olarak tanımak zatî ilişkidir. Kendini tanıtırken “Ben Abdullah’ın yetimiyim, Ben Mekke’nin arka sokaklarında kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum!” demesi hep bundandır. O; saf, samimi, ivazsız-garazsız bir arkadaşlık istemektedir. Peygamber diye baktığında senin hesapların, beklentilerin devreye girer. O (sav) beni kurtarır. Doğru, kurtarır. Çünkü O  vefanın kaynağıdır. Vefanın tâ kendisidir. Çünkü vefa, dostluğun şanındandır. Fakat yalnızca kurtuluş amaçlı bakış düşüklüktür.O zaman ümmeti olursun da dostu olamazsın. Ümmü Seleme annemizin buyurduğuna dönersek:

-Ölümümden sonra bana asla kavuşamayacak insanlar var!

Bugün biz de bu ikaza muhatap değil miyiz? Zaten O’nun döneminde yaşamamışsın, O’nu görmemişsin.Bir de düşük himmetle O’nun dostluğundan mahrum kalırsak… Ebedi bir hayatta  O’ndan mahrum olursak…

“Nübüvvetten sonra Allah ile ilişki velayettir!” ifadesiyle İnsan-ı Kâmil resûlün bugünkü Sıddık’ı olmak demektir. Allah’a (cc) dost olmak, Efendimize (sav) dost olmak…

Bu ilişkiyi, bu sevgiyi, bu dostluğu yaşayan ve öğretendir İnsan-ı Kâmil. Hz. Peygamberin (sav) Hz. Dıhye ile yaşadığı dostluğu bizlerden esirgemeyen Mevla’mıza hamd-ü senalar olsun. Dostlarının sahibi Efendimize (sav) sonsuz selat-ü selam olsun. Yaşayan ve yaşatan İnsan-ı Kâmile ihtirâm olsun.


GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2008 ARALIK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort