JoomlaLock.com All4Share.net

HZ. İNSAN'IN KORUMASI VE GÖNÜL MUHAFIZI

Islamic Wallpapers 1261

Hz. İnsan'ın Koruması ve Gönül Muhafızı - Kübra ARDAHANLI

Sayı : 79 - Temmuz 2014

 

Hz. İnsan'ın Koruması ve Gönül Muhafızı

 

Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn. Âlemlerin sahibi, malîki, terbiye edicisi, Rabbi olan Mevlâmız’a hamd ve senalar olsun ki, bizi insan olarak var etmiş ve Habibi Hüda, Hak Nebi Nur Muhammed’e (sav) ümmet eylemiş ve günümüzün gerçek varisi ekmeli Hâce Hazretleri’ne mürid eylemiş elhamdülillah. İnsan olmak tüm mahlukun en şereflisi olmak, Ümmeti Muhammed olmak ise bütün insanlık tarihi içerisinde bir kula yetecek en büyük şereftir. Bunu anlamayı, kadrini bilmeyi, bu seçilmiş ve sevilmiş olma şerefiyle kendisine kavuşabilmeyi Cenâbı Hak hepimize lütfetsin. Âmin.

Muhterem okuyucular, Hz. İnsan’ı kaleme almak kolay olmasa gerek. Çünkü Hz. İnsan en hayırlı mahluktur ama bu değeri nasıl koruyabilir, nasıl muhafaza edebilir? Bunu kaleme almak istedim. Büyüğümüz Hâce Hazretleri’nin mânevî yardım ve bereketiyle gönlüme gelenleri sizinle paylaşmak istedim. 

Cenâbı Hak, maddî veyahut mânevî, yarattığı her şeyi bir koruma ve muhafaza altında yaratmıştır. Bunu incelediğimizde görüyoruz ki her yaratılan varlık bir korunma altındadır. Baktığımızda dünya ve dünyanın içindekileri, güneşin zararlı ışınlarından koruyan, dünyanın etrafındaki atmosfer tabakasıdır. O tabaka olmasa dünya ve içindekiler yanar kül olur. O tabaka güneşin zararlı ışınlarını bir ayna gibi yansıtıp uzaklaştırarak bizi korumakta; dünya ve içindekileri muhafaza etmektedir. 

Toprağı besleyen, muhafaza eden yağmur ve kar taneleridir. Yağmuru ve kar tanelerini koruyan ise bulutlardır. Ve sayamadığımız nice varlığın dışında Hz. İnsan... Onu bütün kötü şeylerden koruyan/muhafaza eden kim? Bu sıraladığımız varlıkları bir sebep korusa da asıl, perdenin arkasındaki, Hz. Allah’tır. Şimdi anlıyoruz ki her şey bir sebebe dayansa da asıl mevzu insanın korunmasıdır. Cenâbı Hak her şeyi insan için var ediyor ama insanı, hiç değer vermediği dünya, nefs ve şeytan ile bir alana yerleştiriyor. 

Cenâbı Hakk’ın değer vermediği, her şeyden daha da eşed olan bu varlıklardan insanı koruyan kim olabilir? Cenâbı Hak o çok sevdiği insanı yine başı boş bırakmıyor. Küçüçük bir çocuğa bile vesile veriyor. Çocuk dünyaya gelmeden Rabbi’ne; “Ya Rabbi, ben orada ne yapacağım.” Cenâbı Hak; “Orada seni koruyan muhafaza eden bir melek var; o meleğin adı annedir.” buyuruyor. Bizler ezelde bir sahibimiz ve koruyucumuz olarak bu dünyaya geldik ama asıl bize sahip çıkan ve bizi üstesinden gelemeyeceğimiz kötülüklerden koruyan kim? Bunu bir düşünmek gerek. Bizi yarattığı andan, mükellef oluncaya kadar, güzelce muhafaza ediyor ve bir sebebe teslim ediyor. Dünyaya geliyoruz sağ kulağımıza ezan, sol kulağımıza kâmet okunuyor. O boş olan beyin Cenâbı Hakk’ın bir ve tek oluşunu, Habibi’nin Peygamber oluşunu hatırlayarak dünyaya gözlerini açıyor. Hâce Hazretleri bu konuda şöyle buyurmuşlardır; “Çoçuk dünyaya gelince üç şeyi boş olarak gelir. Aklı, kalbi ve midesi. Burada anne, baba olan vesilelere çok iş düşüyor. Peki annesi babası olmayan yetim doğan, annesiz babasız büyüyen çocukları kim terbiye edip koruyor? 

Hemen Cenâbı Hakk’ın Sevgili Habibi Edibi Peygamber Efendimiz (sav) geliyor insanın gönlüne. Cenâbı Hak O’nu zalim insanların elinden korumuş, muhafaza ve terbiye etmiştir. O’nun (sav) o güzel kalbini birkaç kere mânevî bir ameliyatla pak ve temiz etmiştir.

Hatta Duha Sûresi’nin 6,7,8. ayetlerinde; “Ey Habibim! Biz Seni yetim bulup barındırdık. Fakirken zengin kıldık. Şaşırmışken yol gösterdik.” buyuruyor. Annesinin karnında 6 aylıkken babadan, 6 yaşında anneden, 8 yaşında dedesini, amcasını, bütün iyi koruyan ve muhafaza edenleri kaybetmesi...

Cenâbı Hak, O’nu belki bütün sevdiklerini kaybetmiş, anadan babadan ayrılmış bir haldeyken O’nu muhafaza etmiştir.

Allah’ın dostları, Allah’ın yeryüzündeki reyhanlarıdır. Aklı selim olanlar bu kokuyu koklar; bu koku kalplerine vasıl olur bu sayede onların kalpleri Cenâbı Hakk’a öyle iştiyak duyar ki ibadetleri ziyadeleşir, Cenâbı Hak ile her an mutluluğa erişirler. Hem dünyada hem de ahirette mutlu olurlar. Ana babaları, hiçbir şeyleri; olmasa da onların mutluluğuna diyecek yoktur. Yeter ki o demi yakalasınlar. 

Hâce Hazretleri buyurmuşlardır ki; “İnsan, kalp ve beyin merkezli yaratılmış bir varlıktır. İnsan kale gibidir. O kalenin askeri muhafızı, veziri ve komutanı vardır. O kaleyi, düşmana geçmemesi için korurlar. Burada asker olan insandır. Mü’min dünyaya asker olarak gelmiştir. Koruması gereken çok değerler vardır. İmanı, İslâmı, Kur’ân’ı, iffeti vardır. Bunları koruma adına beşikten mezara kadar askerdir. O zaman, askere (insana) çok iş düşüyor. Kalesini koruması gerekiyor. 

Ama askerin, komutanından çok iyi talimat alması gerekir. Şimdi konuyu değerlendirdiğimizde; bir erkek çocuğu askerlik çağına geldi mi vatan savunmasını öğrenmek için bir askeri mektebe gider. Orada eğitim almaya başlar. Bir şeyleri koruyacağına, muhafaza edeceğine ant içer, yemin eder, söz verir ve başlar verdiği sözlerde durmaya. Komutanın sözünden dışarı çıkmaz.

Bazen vatanını korumak için, düşmanın vatanına girmemesi için gece gündüz demez nöbet tutar. Kendini de korumak için silah kullanır. Bazen komutan onu eğitim için içtimaya toplar. Bu şekilde askerliğini tamamlar; asıl vatanına döner. 

Madalyayı kendimize cevirdiğimizde bu anlamda Mevlâ bizleri de mükellef çağına gelince sebepler dairesinde mânevî bir mektebe yerleştiriyor. Bir komutana teslim ediyor. O’nun (cc), meleklerin, Saadatı Kiram’ın huzurunda bir şeyleri koruyup muhafaza edeceğimize söz veriyoruz. Nefse karşı savunmayı, gönül âleminde ruhun nasıl dik duracağını, nefsin kibrine karşı son vereceğini, ruhumuzu ve bedenimizi bazı hallerden korumayı yalandan, gıybetten, boş şeylerden kendimizi nasıl koruyacağımızı öğretiyor. Zikirle nefse karşı nöbet tutmayı öğretiyor. İçtimaya toplar gibi muhabbetle gönlü ve kalbi korumayı öğretiyor ama o asker gibi samimi olmak gerek ki komutanın talimatından dışarı çıkmaz; kendini ve kalesini korur. Zikri kalkan, sevgisi ve muhabbeti zırh, duası silah olur.

Bazen de düşmanla savaşır. Asker olan insan çok dikkatli olmalı; düşmana göz açtırmamalı. Dünya, seytan ve nefs olan düşman öyle sinsice yaklaşır ki, haberi bile olmaz; onu kandırmaya ve boş şeylerle oyalamaya başlar. Bir de bakar ki farkında olmadan kalenin duvarından bir ip salmış ve kaleyi istila etmişler. 

Konuyla alakalı Hâce Hazretleri şöyle buyurmuşlardır; Cenâbı Peygamber hadisi şerifte buyuruyorlar ki; “Şeytan ağzınızdan kalbinize bir hortum indirir. Ağzınınzdan kalbinize indirilen hortum iki yollu olur; ya boş konuşmalarla ya da dikkat etmeden yiyip içtiğiniz şeylelerle o kalbi ele geçirir. Kalbinize bakar kalbinizde anahtar deliği kadar boş bir yer buldu mu oraya girer, yerleşir ve bütün kalbi istila eder. Oruçla ve zikirle bu yolları daraltın ki kalbinize nüfus etmesin.” Bunları ciddi anlamda değerlendirmeliyiz. Mütalaa edip; silkinmeliyiz. İşte bu mektep, bu güzellikleri bize öğretiyor. Bu mektep bize Allah (cc) ile tanışmayı Resûlullah ile kucaklaşmayı öğretiyor.

Cenâbı Mevlâ buyuruyorlar ki; “Ey Habibim, Bizi Sana sorarlarsa, O size şah damarınızdan daha yakındır. Her türlü kötülükten sizi korur.” Bunu Cenâbı Hak bildirmiştir. Ya bizlerin böyle bir takdire verecek cevabı var mı? Rabbim bunları anlamayı, bizlere ve bütün Ümmeti Muhammed’e nasip etsin.

Âmin. Ve’l hamduli’l-lahi Rabbi’l-âlemin.

 

Yazar: Kübra ARDAHANLI

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort