JoomlaLock.com All4Share.net

İLİM, AMEL VE İHLAS

Halık-ı Zülcelal Hazretleri Kitâb-ı Kerim’inde buyuruyorlar ki:

“Ve Adem’e bütün isimleri öğretti. Sonra o isimlerin delalet ettiği şeyleri meleklere gösterip: ‘Haydi davanızda doğru iseniz, Bana şunları isimleriyle haber verin!’ dedi. Dediler ki: ‘Yücesin Sen (ya Rab!). Bizim, Senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen bilensin, Hakîmsin.”(Bakara 31-32)

İlim Cenâbı Zü’l-Celâl Hazretleri’nin sıfatlarındandır ve O (celle celâluhu) ilmi dilediğine lutfeder. Cenâbı Hakk’ın ilim gibi, bir çok yüce sıfatları vardır. Bu sıfatların kâinat üzerinde ve hususen insan üzerinde tecellilerinin var olduğunu büyüklerimizden işitiyoruz. Cenâbı Hakk’ın (celle celâluhu) ilim sıfatını da yukarıdaki ayeti kerimelerde dedemiz Hazreti Âdem’e isim isim öğrettiğini ve yine büyüklerimizin buyurmasıyla “Her ismin muhtevasını da ilim olarak kendilerine lutfettiklerini.” anlıyoruz.

Cenâbı Hakk’ın Hazreti Âdem’e eşyanın isimlerini ve hikmetlerini öğretmesindeki mana “Sen çok bilgili ol, senin neslin çoğaldığında sen onların arasında en bilgili ol, onlara bir üstünlüğün olsun” diye değildir. Çünkü Cenâbı Hak (celle celâluhu) hadisi kudside “Kendi bilinmekliğini murad ettiği için insanı yarattığını.” buyuruyor. Yani Allahu Teâlâ Hazreti Adem’e eşyanın hakikatini öğretirken eşya ve hadise ile açığa çıkan Hakk’ın tecellilerine bakarak zatını tanımasını ve zatının azameti karşısında her şeyi bırakıp O’na (celle celâluhu) yönelmesini murad buyurdular.

İnsanoğlu ise Hazreti Adem’in yaratılmasından bugüne kadar bilgiye ulaşmak için çalıştı, çabaladı. İlahi emirlerden nasibini alamayanlar, kendi akılları ile keşfettikleri bilgileri insanlığa bazen iyilik, bazen de kötülük olarak kullandılar. Fakat peygamberlerinden öğrenerek bilgi sahibi olanlar hep Hakk’ın bilinmeklik sırrına hizmet etmeye çalıştılar.

Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) dünyayı teşrifiyle ilahi emirler vahiy yoluyla tamamlanınca, ilim onun varisleri aracılığıyla tevarüs etmeye başladı. O’nun gerçek manada varisi olan arifler Hakk’ın ilim sıfatının tecellisi ile Marifetullah’a eriştiler. İlim Efendimiz’e kadar peygamberler silsilesi ile devam ederken, Efendimiz’in gelmesiyle kıyamete kadar önce Zat-ı âli’leri ve ashabı, daha sonra da varis-i ekmelleri tarafından sadırdan sadıra aktarılarak devam etti ve el’an da bu minval üzere devam etmekte...

İlim kâinatın ayakta durması için büyük bir gerçektir. Ancak Hakk’ın muradı doğrultusunda kullanılırsa insanlığa fayda vericidir. Bunun için ilim, eğer onu hakkıyla muhafaza edebilecek âlim-i billah olan zatlarda ve onların himayesindeki insanlarda olursa dünyanın ayakta durmasına vesile olur. Çünkü o zatlar ilmin gerçek sahibini tanıdıkları için onu en kıymetli bir hazine gibi korurlar. Nâehil insanların eline geçmesine müsaade etmezler. Onlar bildikleri ile amel ettiklerinden dolayı Cenâbı Hak (celle celâluhu) onları bilmediklerine varis kılar.

Onların Allah’ın razı olduğu ahlâk-ı Muhammediyye ile tahalluk ettiklerinden Cenâbı Hak onların ilimlerini de baki kılmıştır. Üzerlerinden asırlar da geçse insanlık onların irfanlarından faydalanmıştır ve faydalanıyorlar.

İslam tarihine baktığımızda ilmî kabiliyeti yüksek olan ne kadar âlim şahsiyet varsa son dönemlerinde zahir ilimleri yeterli görmeyerek, batıni ilimleri de tahsil etme gereği duymuşlardır. Bunların örneği sayılamayacak kadar çoktur. Çünkü kitaplardan öğrenilen zahiri bilgilerin insanı Hakk’a yaklaştırmak yerine kibirlilik getirdiğini bizzat yaşayarak görmüşlerdir. Az bir bilgisi bile olsa bildiği ile amil olan kimselerin amellerini daha ihlaslı yapabildiğini; ibadetlerini yalnız Allah için yapmaya gayret eden mü’minlerin Hakk’a daha yakınlaştıklarını müşahade ederken kendi çok bilgilerinin ise Allah’tan uzaklaşmaya sebep olduğunu fark ederek her biri kendi dönemlerinin yektası olan evliyaullah-ı izam hazeratının kapısına gitmiş gerçek ilmin Marifetullah olduğuna kanaat getirerek zülcenaheyn olmuşlardır.

İmam-ı Âzam Hazretleri’nin Caferi Sadık Hazretleri’ne giderek son iki yılında ona hizmet edip kendi deyimleriyle helâkten kurtulmaları; İmam-ı Gazali Hazretleri’nin ilimde mislinin olmamasına rağmen Ebu Ali Farmedi Hazretleri’ne kapılanmaları; Ebu’l-Hasen Şazîli Hazretleri’nin İbnü’l-Meşiş Hazretleri’ne gelmesi ve her türlü varlıktan sıyrılarak Hakk’a vasıl olması; Mevlânâ Halidi Bağdadi Hazretleri’nin zahiri ilimde meşhur bir âlim olmasına rağmen Abdullah-ı Dehlevi Hazretleri’ne giderek Delhi’den “Mevlânâ Halid-i Zülcenaheyn” olarak dönmesi ve burada zikretmekten aciz kalacağımız kadar çok ulemanın gerçek ilmin Marifetullah ilmi olduğuna kâni olup nasıl çilelere katlanarak bu ilmi elde etmeye çalıştıklarını biliyoruz.

Hâce Hazretleri’nden (ksa) dinlediğimiz bir büyüğümüzün halini buraya alıntılayarak yukarıda belirtmeye çalıştığımız hakikati örnekleyelim. Buyurdular ki: Necmüddin Kübra hadis sahasında yektadır. Kübra ismini de ilimdeki büyüklüğünden dolayı almıştır. Hadis’te olduğu kadar Tefsir’de de büyük bir âlimdir. Mecmuatü’l-Kübra isimli tefsir kitabı vardır. Bu zat ilimde böyle mütehassıs birisi ama sûfilere, dervişlere sıcak olan biri değil. Yani “İlim varsa tamam, ilimden başka bir şeye ne hacet.” düşüncesindeler.

Bir gün bir mecliste bir muhaddisten hadisi şerif dinlerken, orada bir gaybet hali oluyor, kendinden geçiyor. Bakıyor ki Efendimiz’in (sav) huzurunda, Hazreti Ebubekir Efendimiz de orada... Efendimiz’in huzuruna varıyor. Efendimiz buna buyuruyor ki:

-Bu senin yaptığın gibi olmaz, gündüzlerini ilimle değerlendir. Hadis oku, okut, mütalaa et. Gecelerini zikirle değerlendir. Yoksa bana ulaşamazsın.

-Nasıl zikredeyim ya Resûlallah, diye sual edince Efendimiz de Kur’ân-ı Kerim’de Kendilerinden bahsedilen ayeti kerimeleri vird olarak Hazret’e veriyor ve,

-Bu ayeti kerimeleri zikir olarak yap, diyorlar ve Hazreti Ebubekir efendimize de ona tarif etmesini emir buyuruyorlar. Hazreti Ebubekir efendimiz de tarif buyururken:“

Bu ayetleri sık sık tekrar edersen kalbinde Resûlullah’ın muhabbeti ziyadeleşir. Bu muhabbet arttıkça onun ahlâkı sende tecelli eder.” buyurur. Efendimiz (sav) ona bir isim veriyorlar... Derken o halden uyanıyor, anlıyor ki, bu iş sadece ilimle olmayacak, muhakkak zikir de olması lazım. Kalkıyor ve bir kâmil insan aramaya başlıyor. Baba Ferec isminde Tebrizli bir zata gidiyor. O zat hem Hakk’ın muhiblerinden hem de meczub bir zatmış.

Baba Ferec Hazretleri’nin huzuruna girip ilk kez kendilerini gördüklerinde, o zatın nazarıyla bazı manevi haller yaşıyorlar, bir manevi heybet hali oluyor. Necmüddin Kübra Hazretleri seyrederken o halin tesiriyle üzerlerindeki elbiseler yırtılmaya başlıyor. O yırtılan elbiseleri kendi üzerlerinden çıkarıyorlar. Hazret’e soyun buyuruyorlar ve o yırtılan elbiseleri ona giydiriyorlar. Giydikten sonra onda yine bazı haller oluyor. Bazı gaybi sırlara muttali oluyor. O zata hizmete devam ediyor. Bu arada ilim okuduğu hocası geliyor ve diyor ki; “Birkaç dersin kaldı gel onları da oku ilmini tamamla.” Derslerini tamamlamaya niyet etiiğinde şeyhi geliyor ve buyuruyor ki “Hak seni kendi zatına davet ederken yakışıyor mu sana Hakk’ın dedikodusuyla meşgul olacaksın.” Böylece her şeyi bırakıyor halvete giriyor. Orada yine birçok manevi makamlara ulaşıyor.

Şeyhi ondaki büyük istidadı görünce onu başka bir şeyhe gönderiyor. Orada da değişik haller yaşıyor. Fakat gönlüne “Evet, bu zatın manevi kemali benden fazla ama ilimde benim gibi değil” gibi bir düşünce gönlüne vuruyor. Kendini şeyhinden üstün görüyor. O zat hemen gelip: “Sende bir itiraz rüzgarı esti, o itiraz sendeki hakikat kapısını kapattı. Sen daha buradan bir şey alamazsın. Senin bu manevi marazının tedavi edilmesi lazım.” diyerek onu Rüzbehan Bakli Hazretleri’ne gönderiyor.

Rüzbehan Hazretleri’ne geldiğinde kendilerinin abdest aldığını görüyor. Fakat abdest aldığı su fıkhen yeterli değil, içinden “Niye böyle yapıyor. Bunu bilmesi lazım diye düşünürken?” Şeyh Hazretleri abdestini bitiriyor. Necmuddin Kübra bakıyor ki kaptaki su hiç eksilmemiş. Rüzbehan Bakli Hazretleri dönüyor, elinde abdestten kalan suyu onun yüzüne doğru çırpıyor ve Hazret bayılıyor. Manen bir hal oluyor ve bakıyor ki mahşer, herkes bir tarafa doğru gidiyor. Bir zat bir tahtın üstünde oturuyor ve geçenlerden bazılarını seçip “Bu benim” diyor kenara çekiyor. Hazret soruyor;

-Bu gidenler nereye gidiyor.

-Onlar cehenneme gidiyor! diyorlar.

-Peki bu zat kim bazılarını yanına çekiyor, onlara ne oluyor? Diyorlar ki,

-O Resûlullah’ın varislerinden, Rüzbehan Bakli Hazretleridir. Kendi bağlılarını yanına alıyor.

-Ben de onun mensubuyum, diyerek yanına gidiyor. Buyuruyorlar ki; -Hayır! Sen evliyanın münkirisin sen evliyanın hallerine itiraz ediyorsun. Sen yürü...

Çok telaşlanıyor, şeyhin önüne kapanıyor ve ensesine bir tokat vuruyorlar. O tokatla kendine geliyor. Bakıyor halen yüzünde o abdest suyunun ıslaklığı var. Şeyhe bakıyor namaz kılıyor. Namazını bitirince yanına varıyor, aynen rüyada gördüğü gibi ensesine bir tokat vuruyor ve “Buyuruyor ki evliyaların hallerine itiraz sana bir şey kazandırmaz.” Hazret diyor ki “Elimde olmadan bir anda hatırıma geliyor.” Bunu elinden tutup halakayı zikirde bulunan dervişlerin ortasına atıyor. -Necmuddin Kübra (ks) halakayı zikre ve semaya o zamana kadar karşıymış- Dervişler zikrettikçe onların nefesi Hazret’e vuruyor. Semanın rüzgarı vuruyor. Ayakta duracak takati kalmıyor. Bir duvara yaslanıyor ve kendine nazar ediyor. Bakıyor ki içinden bir şey süzülüp çıkıyor. Rüzbehan Bakli Hazretleri ona diyor ki “Senin işin tamam artık asıl şeyhinin yanına dönebilirsin...”

Yine aynı sohbette Hâce Hazretleri (ksa) devamla buyurdular ki: “Merhum İsmail Çetin Hoca’nın kayınpederi Şeyh Masum, Diyarbakır’da otururdu. Kendisi Muhammed Sadaka’nın halifesidir. Aynı zamanda âlim de bir zat, Abdussamed Efendimiz’in (ks) mücazı... Ondan dinlemiştim. Buyurdu ki: ‘Şeyh Sadaka okuma yazma bilmiyordu, fakat 200.000 hadisi ravileriyle, senet zincirleriyle biliyordu...’

Şam-ı Şerif’te Abdullah Dağıstani Hazretleri, Şeyh Nazım Kıbrısi’nin şeyhi, ümmi bir zat kırk sene Şam’da kalmış Arapça bilmiyor Fakat âlimler yanında Buhari-i Şerif okuyorlar Abdullah-ı Dağıstani Hazretleri okunan hadisleri Türkçe mana ediyor ve şerhini yapıyor. Onlar Arapça’ya çeviriyorlar ve yazıyorlar...”

Bugün belki Allah dostlarına inancın en zayıf olduğu dönemlerden biri olduğundan, bizler de bu yanlış anlayışın ortadan kalkması için her meselemizde, her ortamımızda, her sohbetimizde onların anlayışlarını, şahsiyetlerini, ilmi üstünlüklerini anlatmayı kendimize en önemli vazife addetmişiz. Çünkü “Nefsini bilen Rabbini bilir.” buyrulmuş. Onlar nefislerin tüm arzularını Hakk’ın zatına vasıl olmak için yok etmişlerdir. Allah’ın (celle celâluhu) muhabbetinden başka her şeye gönüllerini kapatmışlardır. Cenâbı Hak da onlara kendi katından ilim vermiştir. Amelin en güzeli, en ihlaslısı da bu olsa gerektir. İlmin de en mükemmeli az da olsa ihlaslı bir kalble amel edilenidir. Hakk’ın zatı ehadiyyeti karşısında kendinde olan her şeyi nefyetmektir.

İşte büyüklerimiz bunu Cenâbı Hakk’ın lütfuyla başarmışlar ve bizlerin de başarması için bizlerden fazla gayret etmektedirler. Başta da belirttiğimiz gibi ilim Hakk’ın sıfatıdır. Ne kadar çok insanda bulunsa Cenâbı Hak o kadar bilinmiş olur. Fakat mühim olan sadece “bize çok biliyor” desinler diye değil Rabbimize kulluğumuzu bilinçli yapabilelim anlayışıyla ilim talebinde bulunmamızdır.

Bir kişi, Ebu Hureyre'ye şöyle der: “İlim öğrenmek istiyorum; fakat kaybetmekten korkuyorum.” Ebu Hureyre de şöyle cevap verir: “Zaten ilim öğrenmemekten daha büyük bir kayıp yoktur insanoğlu için.”

İbrahim b. Uyeyne'ye: “İnsanlar içerisinde en çok kimler nedâmet duyarlar?” diye sorulduğunda şöyle der: “Dünyada yaptığı takdir edilmeyen, âhirette ise, ilmi olup ameli olmayan kimseler.”

Netice-i kelam olarak; ne Marifetullah’tan yoksun olarak yaşayıp kaybedenlerden olalım ne de ilim ehli olup onu ihlasla amele dönüştüremeyenlerden olalım. İlmiyle âmil arif-i billah olan insanı kâmillerin sohbetlerine devam ederek her şekilde Hakk’a vuslat arzusunda olanlardan olalım.

Cenâbı Hak bizi büyüklerimizin yolundan ayırmasın. Amin…

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort