JoomlaLock.com All4Share.net

İLİM VE İMAN

Bu ayki konumuz ilim ve iman kavramları; bu iki kavramın birbirleriyle olan irtibatlarını Hacegan anlayışı çerçevesinde incelemeye çalışacağız.

Hâce Hazretleri (ks); “İman ve akıl göz gibidir. Bilgi ışık gibidir ışık olmadan görülmez.” Buyuruyorlar.

yine buyuruyorlar ki; İlim mufassal, iman ise mücmel bir kavramdır.

Her şeyden önce ilim Cenabı Hakk’ın sıfatıdır. Ezeli ve ebedidir. İman ise sonradan yaratılmış ve her insana cenabı hak tarafından mevhibe olarak verilmiş bir lutfu ilahidir.  İmanın anlaşılması ve aksiyona geçirilmesi için temiz yoldan gelmiş bir ilim gereklidir. Bu da öncelikle vahyi ilahi ile peygamber efendilerimize ve Hakk’ın ilhamatıyla imanda kemal kesbetmiş peygamber varislerine verilen ilimdir. Her iki yolla da elde edilen ilmi billahtır. Yani Hakk’ın muradını her zamanda tam manasıyla anlayıp insanların bunu taşıyacak kamil imana ulaşmalarını sağlayacak bir anlayışın oluşmasını sağlamak.

Yine Hâce Hazretleri (ks) kendilerine tevcih edilen bir suale verdikleri cevaplarında
—Efendim, Allah’a niçin iman etmemiz gerektiğini nasıl öğrenebiliriz? Okuduğumuz kitaplardan edindiğimiz bilgiler bunları bize verebilir mi?       
— Dünyada Allah’ın kullarına en büyük ihsanlarından biri bilgidir. İlim… İlim tarifi mümkün olmayan bir nurdur. Bilgi ışıktır. Mükevvenatın güneşi gibidir ilim. Aynı zamanda, bilgi çok tehlikeli boyutlara da varabilir. Patlayıcı C4 gibi.  Yanlış kullanıldığında birçok şeyi tahrip edebilir. Güneşteki kızıl ötesi ışınlar gibi, ultraviole ışınları gibi, insanın bir yerine temas etse, o insanda kansere yol açabiliyor. Işık kâinatı aydınlatıyor. Önümüzü görmemize yardımcı oluyor.  Her şey rengini, tadını, ondan alıyor, hayat veriyor. Ama bazen de hiç istenmeyen, beklenmeyen hadiselere sebebiyet veriyor. Şimdi bizler bu bilgiyi elde etmeye çalışırken, bilgiyi anlamaya çalışırken, cidden dikkat etmemiz gereken bir konu var insanlık olarak. Bilgiyi malumat sahibi olmak için, bileyim, merakımı gidereyim, bilgiç olayım, konuştuğumda, anlattığımda güzel şeyler söyleyeyim diye öğrenmeyeceğim. Enemin, egomun sermayesi haline getirmek ve bu amaçla bilgiyi edinmek bilgiyi C4 gibi kullanmak demektir. Zararlı güneş ışınları gibi kullanmak demektir. Kendimi de, yanımdakileri de infilak ettiririm, ve onların helâkine sebep olurum...

Bilgi anlayış içindir, anlamak içindir. Bilgi öz olarak, beni yaradan, beni var eden ile benim aramdaki ilişkiyi istenilen düzene getirmek için, onunla benim aramdaki bütün meselelerin nedenini, niçinini, nasılını anlamak içindir! Kulluk bunlarla mükemmelleşir. Beni yaratanla benim aramdaki ilişkinin en mükemmel hâle getirilmesi içindir. Bilgi bunun malzemesidir.

işte hace hazretlerinin buyurduğu gibi; iman ilimle ve ilimle yoğrulmuş temiz bir anlayışla kullanılır hale gelir. yoksa yine büyüklerimizin “hazreti ebubekir ile ebu cehilin imanı yaratılış olarak birdi. hazreti ebubekir onu efendimizden aldığı temiz bilgiyle elmasa dönüştürdü. ebu cehilinki ise kömür olarak kaldı.”  buyruklarındaki gibi olur.

bu gün en büyük sıkıntımız imanı anlayamamamızdandır. herkes ben mü’minim diyor, fakat iman insanda nasıl bir etki yapar, imanlı bir insan hangi vasıflara sahip olmalıdır, bunlar bilinmiyor. klasik klişeleşmiş bilgilerle insan iman ettiğini zannedebiliyor.

mesela; belirgin bir misal verecek olursak, işte imanın şartı altıdır diyoruz. buna inanıyoruz. fakat bu şartlara inanmak bizde neleri değiştirmeli bunu araştırmıyoruz.

allah’a (cellecelaluhu) iman etmeliyiz. bu sadece söylemekle yetinilecek bir olgu mu olmalıdır.? yoksa Allah’a iman ettik derken tüm sıfatlarıyla ona iman etmemiz ve o sıfatların tecellilerinin bizde olgunlaşması için gayret sarfetmeli değilmiyiz?

kitaplara iman derken; dört kitap indirilmiş, ben bunları kabul ediyorum, demek acaba kitaplara iman mıdır? yoksa şu anda efendimiz (sav) ‘e yeni iniyormuş gibi kabul edip kur’an-ı Kerimin iki kapağı arasında ne emredilmişse tamamının önce nefsimizde sonra toplum hayatının tamamında cari olması için gayret etmeli değilmiyiz? hayatımızdan çıkardığımız onlarca kur’an hükümlerini zamanın şartları ne olur olsun ilk tazeliğiyle hayatımıza kıble edinmemiz gerekmez mi?

bizim peygamberlere imanımız acaba Hakk’ın emrettiği gibi mi? yoksa iseviler ve musevilerin peygamber inancı mı bizde hakim. Rabbimizin tüm mükevvenatı hatırına yarattığı ve her türlü amelimizde kendisine uymamızı emrettiği efendimiz as a imanımız ve mutabaatımız tam mı?

bizim ahiret inancımız, kaza ve kadere imanımız Hakk’ın emrettiği gibi mi? hayır ve şerrin Allah’a (cc) ait olduğuna kamilen kanaat getirebiliyor muyuz?

işte bizim iman diye inandığımız klişe kelimeler imanı olan mü’minlerde oturması gereken şartlar olmalıdır. yoksa biz bunlara inandık ve mü’min olduk şeklinde düşünmek yanlıştır. baştada belirttiğimiz gibi cenabı hak bizi yaratırken iman mayasını içimize yerleştirmişti. biz sonradan öğrendiğimiz bilgilerle imanın işlevini anlamaya çalışıyoruz.

demek ki bizim için önemli olan meselemizi iyi kavramamızdır. bunun içinde ilim gerekir. gerçek rabbani bir ilimle ancak imanın hakikatlerini anlayabiliriz. o iman ki bize hayatımızın her safhasında yol gösterici olur. yapacağımız dünyevi ve uhrevi amellerimizde Allahın yardımıyla doğru olanı yapma melekesi kazanırız. kimleri sevip, kimleri sevmeyeceğimiz imanımızın gayretiyle doğru yönde ortaya çıkar.  

işte bu ilme ve imana ulaşabilmenin yegane yolu, peygamber varisi, arifi billah ve imanı mükemmel ulema ve sulehanın yanında bulunup, onlardan temiz ilmi ve saf imanı elde etmektir.  
Yine hace hazretleri buyurmuşlar: “İman bilgileri tespih gibi dizmektir.”

Bu gün müslümanların en büyük sıkıntısı, anlayışlarıyla imanlarının aynı paralelde olmamasıdır. Herkes imanın korunması, muhafaza edilmesi gerektiğini söylüyor. Fakat imanda kemal kesbedilmesi konusunu kimse işlemiyor. İmanın muhafazası adı altında imanın özüne sığmayan her türlü tavizler veriliyor, ama kamil bir iman sahibinin nasıl Hakk’ın emnü emanı altına gireceği konusunda bir bilgi verilemiyor.

Bunun sebebi ise kamil iman sahiblerine olan ihtiyacın bilinememesindendir. İman hammadesini işletip elmas haline getirecek sarraflarla irtibatımızın kesilmesindendir. Bu yüzden bizde sahabe efendilerimizin imanı gibi bir iman olgunlaşamamaktadır. Bizler sahabe-i Güzin hazeratının mükemmel imana sahip olduklarını kabul ediyoruz. Fakat buna nasıl ulaşmışlar bunu hiç irdelemiyoruz. Onların hayatlarını adeta bir çerçeve yapıp başucumuza asmışız. Örnek alamamışız. Kaf dağının ardında, ulaşılamaz bir yaşanmışlık olarak düşünmüşüz. Halbuki onların bu imana ulaşmalarındaki tek umde efendimiz sav ile olan ilişkileri idi. Bu gün bizlerin sahabe olma gibi bir durumumuz yok, onların faziletlerine ulaşma imkanımız yok. Ancak gerçek peygamber varisleri ile irtibatlanarak onların iman anlayışlarını yakalayabiliriz. Belki bir hazreti ebubekir olamayız, lakin onun efendimize olan teslimiyetini efendimizin varislerine göstererek onun sadakatini örnek alabiliriz. Belki bir hazreti ömer olamayız fakat onun şecaatini, cesaretini adaletini örnek alabiliriz.

İşte böyle bir imanın oluşabilmesi için evvela varisi tâm ve arifi billah olan bir insanı kamil ile irtibat kurup onun anlayışı ile fikrimizi geliştirip imanda kemal kesbetmenin yollarını tedris ederek hem gerçek ilme, hem de dolayısıyla kamil imana ulaşabiliriz. Bunun dışındaki tüm yollar imanın hakikatlerini anlama konusunda nakıs kalacaklardır.

Cenabı hak hepimizi gerçek ilim, irfan ve iman sahiplerinin yolundan ayırmasın.


GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 AĞUSTOS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort